• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Aile İçindeki Sorunların Nedenleri

LeGoLaS

Onursal Üye
Üyelik Tarihi
1 Ağu 2008
Konular
4,885
Mesajlar
16,461
MFC Puanı
15,790
Aile İçindeki Sorunların Nedenleri

Aile oldukça önemli bir olgudur. Ailede kimi zaman çatışmalar, sıkıntılar yaşanmaktadır. Yaşanan sıkıntıların, tartışmaların ve ortaya çıkan sorunların birçok nedeni vardır. Aile içindeki sorunların farklı nedenleri bulunmakla birlikte, en sık karşımıza çıkan nedenleri ele alalım ve çoğumuzun bildiği ekonomik sebepler, anlaşmazlık gibi kavramların dışına çıkarak aile içi sorunları daha detaylı bir şekilde inceleyelim.

FARKLI AİLE YAPILARI : Bireyler ilişkilerini şekillendirirken geldikleri aile yapısından da oldukça etkileniyorlar. Bireyler genellikle ailelerinde gördükleri ilişki biçimini model alarak eşlerinin buna uygun davranmasını bekliyorlar. Aileler de çiftin yaşam tarzına sürekli müdahalede bulunduğunda yeniden yapılanma aşamasında olan çiftin ilişkisi zora girebiliyor. Ne yazık ki, çok iyi anlaşmalarına rağmen bazı çiftlerin sürekli olarak ailelerinin etkisi altında kalmaları ilişkilerini bitme noktasına kadar sürükleyebiliyor. Oysa ki çiftler öncelikle kendilerinin bir aile olduğunu, aile denince eşlerden birinin diğerini / varsa buna ek olarak çocuklarını anlaması gerektiğini bilmesi gerekmektedir. Kendi aile birliklerini ve düzenlerini kurmak yerine iki yabancı olarak kalıp önceliği yetiştiği aileye veren çiftler, halihazırda aile olmayı da başaramamışlardır. Dolayısıyla iki farklı aile yapısından gelen bireylerin öncelikle kendi evlerinde yeni bir yapı belirlemeleri, aile birliklerini dışarıdan gelecek müdahalelere karşı korumaları gerekmektedir.

EŞİT OLMAYAN GÖREV DAĞILIMI : Evde; evin ihtiyaçlarına, kişilerin durumlarına (eşlerin çalışma düzenleri, becerileri..vs) bakılmaksızın kalıplaşmış bir iş bölümü bir süre sonra çatışmaya davetiye çıkaracaktır. Oysa kişiler kendi ihtiyaçlarını, beklentilerini, yapıp-yapamayacakları şeyleri birbirlerini suçlamadan orta noktada buluşmak amaçlı konuşabilirlerse, çatışma daha büyümeden önlenebilir. Beraber bazı görevleri paylaşmak aynı zamanda çiftler arasındaki bağı da artıracaktır.

DEĞİŞİM TALEBİ : “Önce sen değiş, sonra ben mutlaka değişeceğim…” Çiftler genellikle partnerlerinin olumsuz davranışları karşısında kendilerini kurban olarak görüyor ve onların değişmesini istiyor. Partnerleri de aynı talep ile geldiğinde, değişime hazır bile olsalar önce değişim talebiyle gelen kişinin ilk adımı atmasını istiyorlar. Bu da ilişki içinde işbirliği kurulamamasına ve uzlaşma sağlanamamasına neden oluyor. Bununla birlikte, pek çok kişi evliliklerine “ evlenince değişir” mantığı ile başlıyor ve değişmediğinde hayal kırıklığı ile birlikte eşine karşı yoğun bir öfke duyuyor. Bu konuda evlilik öncesinde alınacak en önemli önlem evleneceğiniz kişiyi iyi yada kötü yönleriyle tartıp, kötü yönlerini kabul edip edemeyeceğinize karar vermektir. Evlilik süresince yaşanan bu tür değişim isteklerinde ise işbirliği ve uzlaşma ilişkinin gelişimi için çok önemli iki öğedir. Bu iki öğe yerine getirildiğinde sorun da ortadan kalkar.

GERÇEK DIŞI BEKLENTİLER : İlişkilerde en sık rastlanan sorunlardan biri de eş veya ilişki ile ilgili gerçek dışı beklentilerdir. Eşler birbirlerinden yapabildikleri kadarını değil, en mükemmelini isterler. Temelde aile fertleri arasında ötekini onaylama ve kabul etme krizi yaşanır. Yapılanın takdir edilmesi yerine, sürekli olarak ‘olması gereken’ vurgusu yapılır. Örn: “Eşim ben söylemeden ne istediğimi anlamalı!”..vb. İlişkide bu beklentilerin gerçekleşmemesi ya da gerçekleşmeyeceğinin görülmesi hayal kırıklıklarına, umutsuzluğa, gerginliğe yol açmaktadır. Eşler karşılıklı olarak birbirlerini suçlamaya başlamaktadır. Bu yüzden, bir süre sonra her şey yapaylaşma sürecine girmekte ve iletişim tekrar tamir edilemeyecek denli zedelenmektedir. Eşler olması gereken yerine; olan olumlu olaylara odaklansalar, düşünce ve duygularını karşı tarafa net bir biçimde aktarabilseler ve en önemlisi de beklenti düzeyini eşin özelliklerine göre ayarlasalar, bu tür çatışmaları daha az hasarla atlatabilirler.

DUYGULARIN ZAMANLA DEĞİŞMESİ: “Beni ilk günkü kadar çok sevmiyor!”İlişkilerde sık rastlanan sorunlardan biri de eşe duyulan yakınlık ve sevgi hissinin zaman içinde değişkenlik göstermesidir. Duygular, hiçbir zaman kur yapılan ilk günlerdeki gibi yoğun bir şekilde kalmamaktadır. Ancak yine yanlış bir inanışla eşler “sevgi, romantizm ve heyecanımız hep aynı kalmalı” beklentisi içine girdikleri için hayal kırıklığı yaşamaktadırlar. Oysa bu değişim, sevginin bittiği ve ilişkinin bitmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Bu süreyi uzatmak da yine çiftlerin elindedir. İlişkiye verilen emek, özen ve özveri sürdükçe sevginin tazelenmesi daha kolay olacaktır. Bununla birlikte, ilişkilerin hep aynı düzlemde gitmeyeceğini, insan hayatı gibi ilişkilerde de inişler ve çıkışlar olabileceğini kabul etmek en doğrusudur.

REKABET VE GÜÇ ÇEKİŞMESİ: “Patron benim!” Çiftlerden birinin ilişkiyle ve yaşamla ilgili konularda karar alırken daha etkin olması, kendi başına çözüm bulup uygulaması ve eşini de bu kararı uygulamaya zorlaması sorun yaratmaktadır. Çiftlerin uzlaşmacı bir tavır sergilememesi bu sorunu daha da pekiştirmektedir. Bu, bazı çiftler için eve alınan basit bir obje konusunda yaşanabiliyorken, bazıları için çocukları konusunda alınan kararlarda görülebilmektedir. Güç savaşına girildiğinde, çiftlerden biri her ne kadar görünürde kazanan olsa da aile birliği zarar gördüğünden evde maalesef kazanan olmamaktadır. Güç savaşı vermek yerine eşler kendi güçlü oldukları alanda, partnerlerini destekleyici bir duruma geçebilirse tek tek başarabileceklerinden çok daha fazla yol katedebileceklerdir.

İLETİŞİMSİZLİK : Eşler bazen partnerlerinin kendilerinden çok fazla şey talep ettiğini düşünmektedirler. Ya da eşlerden biri diğerinin yeteri kadar açık olmadığından ve düşüncelerini paylaşmadığından şikayet edebiliyor. Çünkü eşler genellikle sorunlarını konuşmaktan, paylaşmaktan ve tartışmaktan kaçınıyorlar. Bu iletişimsizlik ise eşlerin birbirleri ve ilişkileri hakkında olumsuz düşünceler geliştirmesine neden oluyor.Aile içi problemler ilerlemiş düzeye geldiğinde eşlerin karşılıklı çabası yeterli olmamaktadır. Bu nedenle süreci daha kolay ve daha kısa atlatabilmek için bir uzmana danışmak daha yararlı olabilir.

KÖYDEN ŞEHRE GÖÇ: Köyden şehre göç, hem sosyal hem de ailede büyük değişikliklere yol açmıştır. Başta köydeki gelenek ve göreneği kontrol edici baskısından kurtulup, başıboş bir ortama itilmişlerdir. Özenilen, gıpta edilen, taklit edilmeye çalışılan yabancı bir çevreye gelmişlerdir. Kitle iletişim araçlarının tesiri ve moda, aileyi derinden sarsmaktadır. Birçok aileler bu sıkıntıya ve perişan hayata, sırf kuru bir kavga uğruna katlanmaktadırlar. Diğer taraftan özenti sonucu bütçelerini zorlayan harcamalara gitmektedirler aile bütçesinin sarsılması önce geçimsizliğe, daha sonrada boşanmaya kadar varan bir dizi hususlara sebep olmaktadır.

EKONOMİK SEBEPLER: Bir aile bireyleri temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı zaman sistemde ciddi sorunlar meydana geliyor. Özellikle bireyin ekonomik kriz veya ilişkilerde yaşadığı krizlerde ’baş edemeyeceğim’ duygusu ağır basarsa, birey kendini tükenmiş hissediyor, çözüm yolları bulamıyor ve kendi varlığını, öz değerini büyük tehdit altında hissettiği için de belki çözüm yolu olarak kaçmayı tercih edebiliyor.
Aile sistemi birçok etkiye açıktır. İşsizlik, işte yaşanılan sıkıntılar da aile sistemini etkileyebiliyor. Buradaki bireylerin davranış problemlerinin oluşmasında sistemin katkısı olduğu gibi, o davranış problemlerinin de sisteme katkısı var. Zaten son zamanlarda aile içinde karşılaşılan problemler, bireysel olmak yerine sistem ile doğrudan alakalıdır.

ŞİDDET: Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yürütülen bir araştırmada, eşleri tarafından uygulanan şiddete maruz kalan kadınların fiziksel ve akıl sağlıkları, toplumun ortalamasından açık biçimde daha fazla bozuluyor.

İngiliz tıp dergisi Lancet’te yayımlanan araştırmada WHO, 2000-2003 yılları arasında 10 ülkedeki 15 kentten, yaşamları boyunca en az bir kez eşlerinin şiddetine maruz kalmış kadınlar ile eşlerinin şiddet uygulamadığı 15 ila 49 yaşlarındaki kadınların sağlık durumunu karşılaştırdı.Araştırmada, 24 bin kadının durumu ele alındı. Araştırmaya Bangladeş, Brezilya, Peru, Tayland, Tanzanya, Etiyopya, Japonya, Namibya, Samoa Adaları ve Sırbistan-Karadağ’dan kadınlar konu oldu.Araştırma sonunda, şiddete uğrayan kadınlardan, Etiyopya’da yüzde 19, Peru’da yüzde 55’i yaralanma bildirirken, Samoa Adaları dışında tüm ülkelerde eş şiddeti ile “yürüme ya da günlük aktiviteleri yürütmede zorluk, ağrı, bellek kaybı ve vajinal sorunlar” gibi sağlık sorunları arasında “belirgin bir bağlantı” belirlendi.Araştırmada, eşlerinin veya birlikte yaşadıkları kişinin şiddetine yaşamlarında en az bir kez maruz kalan kadınların, diğerlerine göre çok daha fazla duygusal yıkım ve intihar isteği (3 kat fazla) hissettikleri veya 4 kat fazla intihar girişiminde bulundukları ortaya çıktı.

Türkiye’de 2007 yılında Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat tarafından yapılan “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet” başlıklı geniş ölçekli araştırmadan elde edilen sonuçlara göre;

-Her üç kadından birinin fiziksel şiddet gördüğü saptanmıştır.

-“Hayatı boyunca” eşinden en az bir kez fiziksel şiddet görmüş kadınların oranı Türkiye genelinde % 35 bulunmuştur.

-Kocalarından boşanmış veya ayrılmış kadınlarda fiziksel şiddet deneyiminin % 78 gibi çok yüksek bir orana ulaştığı bildirilmektedir.

-Eğitim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı azalmaktadır. Okuma yazma bilmeyen kadınlar arasında en az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını söyleyenlerin oranı %43 iken, yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında bu oran % 12’dir.

-Gelir düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı düşmektedir.

-Kadınların % 14’ü en az bir kez “istemediği zamanlarda cinsel ilişkiye zorlandığı”nı belirtmiştir. Cinsel şiddete uğradığını söyleyenlerin % 67’si aynı zamanda fiziksel şiddete de maruz kaldığını ifade etmektedir
 
Üst