• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Amarna Mektupları Ve Hititlerin Ortaya Çıkışı

Üyelik Tarihi
26 Eki 2016
Konular
135
Mesajlar
550
MFC Puanı
5,250





HİTİTLERİN ORTAYA ÇIKIŞI


Asur Ticaret Kolonileri sırasında Anadolu’nun gevşek bir siyasal dokuya sahip olduğunu, yani o dönemde henüz güçlü bir merkezi otoritenin varolmuştur .

Kültepe’de ele geçen ve Mama Kralı Anum-Hirbi’den, Kaneş Kralı Wrşama’ya yazılmış bir mektup, Anadolu’nun siyasal durumu ile ilgili çok ayrıntılı bilgi vermektedir. Bu belgede Anum-Hirbi, Kaneş kralına şöyle demektedir:

Sen bana şöyle yazmışsın: Taişamalı benim kölemdir, ben onu sakinleştiririm. Fakat sen kölen Sibuhalı’yı yatıştırabiliyor musun? Taişamalı senin köpeğin ise, o nasıl oluyor da diğer hükümdarlara karşı bağımsız gibi davranabiliyor? Benim köpeğim Sibuhalı diğer hükümdarlara karşı istediği gibi davranıyor mu? Taşimalı aramızda nerdeyse üçüncü kral mı olacak? Benim düşmanım beni yendiğinde, Taişamalı benim ülkeme saldırdı, 12 kentimi yıkıp, sığır ve koyunları yağmaladı.

Bu belge, koloni çağı Anadolu’sunda küçük bölgeleri egemenliği altında tutan ve sahip oldukları Askeri Yüksek İdare Mahkemesi güç nedeniyle başka kralları da kendilerine bağımlı kılan yerel kralların varlığını açıkça ortaya koymaktadır.

Genişleme siyasetlerinin birbirine ters düşmesi nedeniyle, bunlar arasında zaman zaman sert mücadeleler olmakla beraber, zaman zaman da anlaşmalarla çıkarlarını daha iyi koruyacak ittifaklar oluşturulmaktaydı.

Bu mektubun başka bir yerinde, gerçekten de Warşama’nın babası Kaneş kralı İnar döneminde, iki yerel devlet arasında bir anlaşma imzalandığı ve aralarında elçiler aracılığı ile diplomatik ilişkiler kurulmuş oldukları Asurca’nın Eski lehçesidir. Bu nokta Anadolu için çok önemlidir ve Asurca’nın siyasal yazışma dili olarak yerel hükümdarlar arasında da geçerli olduğunu ve yerini ilerde göreceğimiz gibi, Hint-Avrupa dil ailesinin bir üyesi olan Hititçe almıştır.

Asur Ticaret Kolonileri’nde bulunmuş yazılı belgelerde, aslında Asurca olmayan birçok teknik terim geçer. Bu terimler, köken bakımından dilbilimciler tarafından Hint_Avrupa dil ailesine bağlanmaktadır.



Bu özel sözcüklerin yanında, belgelerde bulunan kişi adlarından birçoğu da, yine etimolojik açıdan Hint-Avrupa kökenli olarak analiz edilebilmekte ve Hititler’in İÖ 19. yüzyılda Anadolu’da varolduklarının kanıtı sayılmaktadır. Daha ilerideki bölümlerde göreceğimiz gibi, kendilerini Kültepe’de krallık yapmış kişilerin soyuna bağlayan Hititlerin öncülleri, Asur Ticaret Kolonileri çağında Anadolu’ya çoktan girmiş, dil ve varlıklarını duyurmaya başlamış ve hatta yerel devletlerin yönetiminde etkin bir rol oynamaya başlamışlardı.


Hint_Avrupa soyundan olan Hititler’in, Anadolu’nun yerli halkı olmadıkları bilinmekte, ancak göç tarihleri ve Anadolu’ya ya da Anadolu’ya giriş yolları henüz kesinlikle saptanamamaktadır. Hititlerin ya da daha genel bir terimle Hint-Avrupalı toplulukların Anadolu’ya, Trakya ve Boğazlar üzerinden; Doğu’da Karadeniz’e olan kıyılarından deniz yoluyla Orta Karadeniz’e geldikleri yönünde varsayımlar bugün tartışma konusu olmaktadır. Arkeolojik veriler, bunlardan hangisinin daha doğru olduğunu kanıtlayacak sağlam ipuçlarını henüz ortaya koyamamıştır.


Bilim dünyasının Hititler ile ilk karşılaşması 1887 yılına rastlar. Orta Mısır’daki Tell el-Amarna’da yapılan kaçak kazılarda, büyük bir tablet arşivine ait ilk belgeler bu tarihte eski eser pazarlarına sürülmüştü.


Bu belgeler, İÖ. 14. yüzyılda Mısır firavunları olan 3. Amenofis, 4. Amenofis ve Tutenkamon’un, Ön Asya’daki başka devletlerin kralları ile olan diplomatik yazışmalarını içermekteydi.



Çiviyazısı ve Babil lehçesi ile yazılmış olan bu tabletlerin birinde, Hitit Kralı Şuppiluliuma, firavuna kardeşim diye hitap ediyor, kendisini onunla eşdeğer bir hükümdar olarak kabul ediyordu. Bazı belgelerde ise, Hititlerin Suriye üzerinde bir baskı öğesi oldukları ve buraya girdikleri kaydediliyordu.



Mısır’ın Yeni İmparatorluk dönemine ait başka mektuplarda ise, Mısır-Hitit çatışmalarından söz edilmekteydi. Bütün bunlar, Martin Luther’in İncil çevirisinde, İbranca Hittim’in karşılığı olarak kullanılan Hititler ya da Het oğullarının, İÖ 2. bin yılda büyük bir siyasal güç olarak bütün Ön Asya’ya kendilerini kabul ettirdiklerinin kanıtıydı.


Burada hemen şu noktayı belirtmemiz gerekir ki, İncil’de, İÖ 1. bin yılda Filistin’de yaşamış oldukları söylenen Hititler ile İÖ 2. bin yılda Anadolu’da bir devlet kurmuş Hititler aynı kişiler değillerdi; ancak, daha ileride göreceğimiz gibi, bunlar da dil ve köken bakımından aslı Hititler’in akrabası, onların bir bakıma devamı idiler. El-Amarna belgeleri arasında 2 mektup daha vardı ki, bunlar o güne kadar bilinmeyen bir dille, fakat yine de çivi yazısı ile yazılmışlardı.



Bu belgeleri 1902 yılında inceleyen Norveçli bilim adamı J.A.Knudtzon, bu mektupların dilinin bir Hint-Avrupa dili olduğunu dünyaya duyurdu. Ne var ki, Knudtzon’un bu buluşu, diğer bilim adamları arasında kuşku ile karşılandı ve hemen hemen hiç yandaş bulamadı. Aradan 4 yıl geçtikten sonra, 1834 yılında Ch. Texier tarafından bulunan, Ankara’nın 150 km. kadar doğusundaki Boğazköy’de H. Winckler tarafından 1906 yılında başlatılan kazılarda, yukarıda sözünü ettiğimiz El-Amarna’da bulunmuş ve Arzawa kralına gönderildiği anlaşıldığı için, adına Arzawa mektupları denen bu 2 belgenin yazıldığı dilde kaleme alınmış olan başka tabletler de ele geçirilmeye başlandı. Winckler kazılarını 1913 yılına kadar sürdürdükten sonra ölünce, Alman Şarkiyat Cemiyeti, aslen bir Çek bilgini olan B. Hrozny’yi İstanbul’a göndererek, Boğazkyöy’den çıkan bu tabletleri incelemesini istedi.



Bu sırada patlayan 1. Dünya Savaşı nedeni ile Hrozny, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki çalışmalarını kısa kesmek zorunda kaldıysa da, araştırmalarını olumlu bir yönde geliştirmeye başararak, 24 Kasım 1915 tarihinde, Berlin Ön Asya Cemiyeti’nde verdiği Hitit sorununun çözümü konulu bir konferansta bu belgelerdeki dilin geçekten bir Hint-avrupa dili olduğu tezini tekrar ortaya attı.



Aynı yılın içinde yayınlanan bir kitapta Hrozny, Eski Yunanca, Latince ve Eski Hintçe ile yaptığı karşılaştırmalarla, birçok Hititçe sözcüğün anlamını saptamayı ve Hitit dilinin ilk gramer kurallarını ortaya koymayı başardı. Böylece bugün Hititoloji olarak tanınan bilim dalının doğuşu gerçekleşmiş oldu.



 
Üst