• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Atatürk'ün Tahtakale Yangını

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Metin

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
16 May 2009
Konular
482
Mesajlar
487
MFC Puanı
10
Tahtakale Yangını

Ben Hamza oğlu Mustafa, Muhafız Alayı İkinci Tabur Üçüncü Bölükte 1929 yılında askerlik görevimi yapıyordum. O sene Ankara’da çok büyük bir yangın oldu. Tahtakale yangını. Bu yangınla o zamanki Ankara’nın büyük bir kısmı yanmış yüzlerce kişi evsiz kalmıştı.

Bu yangın kısmen söndürülmüş, kısmen de devam ederken hem emniyet açısından hem de her hangi bir yağma olmasın diye yangın yerini askeri birlikler 8-10 metre ara ile çepeçevre emniyete almıştı. İçeriye de kimsenin sokulmaması için kesin emir verilmişti.

Aynı günün gecesi, sabaha karşı şimdiki Numune hastanesi istikametinden, arkasında birkaç atlı ile birisi geldi. Ben uzaktan onları fark ettim.

Onlara doğru, “Yangın yerine yaklaşmak yasak, yaklaşmayın!” diye bağırdım. Onlar hiç aldırış etmeden bize doğru ilerleyince süngülü tüfeğimi çıkarıp tekrar bağırdım. “Yaklaşmayın yasaktır!” O zaman öndeki atlı, “Peki, peki evladım.” deyip atını Abidin Paşa tarafına yöneltip gittiler.

O sırada yanımdaki er bana bağırdı, “Ne yaptın hemşehrim. Gelen Gazi Paşa idi, baksana” dedi. Ben de yandan bakınca Ata’yı karanlıkta tanıdım. Fakat olan olmuştu. O zaman gazeteler az, televizyon zaten yok. Bizler de Gazi Paşa’yı duyuyoruz, ama nereden tanıyalım? Hele karanlıkta tanımamız mümkün değildi.

Beni bir korkudur aldı. Kendi kendime, “Ulan yarın bizi kurşuna dizerler.” diye düşünerek elim ayağı titriyordu. Nöbetim bittikten sonra koğuşa gidip yattım. Fakat sabaha kadar uyuyamadım. Yanımdaki arkadaşlar da önlerine gelene olayı anlatıyorlardı. Saklamam inkar etmem mümkün değildi.

Öğleye doğru, “Seni teğmen çağırıyor” dediler. Teğmene gittim. Gittim ama ben değil, ölüm gitti.

Yanına gidince komutan, “Sen miydin hamam önündeki iki-dört nöbetçisi?” diye sordu. “Evet bendim komutanım” dedim. “Seni binbaşı çağırıyor, bekle gideceğiz” dedi. Bekledim. Birlikte binbaşının yanına gittik. Fakat bende renk uçmuş, elim ayağım titriyordu. Düşüp bayılacaktım.

Binbaşının huzuruna çıktık. Binbaşı da aynı şeyi sordu. “Hamamın yanındaki iki-dört nöbetçisi sen miydin?” dedi. “Evet komutanım bendim” dedim. Fakat baktım binbaşı öyle sinirli minirli değil, hatta güler yüzlü idi.

“Ulan” dedi, “Akşam Gazi Paşa atla yangın yerini gezmeye gelmiş sen süngü takıp Paşa’yı yangın yerine sokmamışsın doğru mu?”

“Vallahi tanımadım komutanım. Gece karanlıkta yüzünü bile görmedim. Tanısam bırakmaz mıydım?” dedim.

“Aferin. Bu davranışın Gazi Paşa’nın çok hoşuna gitmiş, seni mükafatlandırıyor, on günde izin vereceğiz, git köyünde gez” dedi.

Gidip vezneden 5 lirayı alıp on gün de izinle köyüme gidip bir güzel dinlendim.

Muhafız Alayı ikinci Tabur, Üçüncü Bölükten Er, Hamza oğlu Mustafa’dan...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst