• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Aydın yanılgısı

Pamira

Moderatör
İçerik Üreticisi
Üyelik Tarihi
22 May 2019
Konular
2,801
Mesajlar
9,706
MFC Puanı
60,560
Tarihimiz büyük insanla doludur: Atilla Han, Mete Han, Buğra Han, Alp Aslan, Melikşah, Kılıç Aslan, Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi, Murad Hüdavendigâr, Yıldırım, Fatih (nefes al, devam et), Yavuz, Kanuni, Barbaros, Köprülüler, Sinan...

Ohooo, bizim büyükler saymakla bitmez!

Bunların arasında sıfırdan imparatorluklar kuranlar var. Eşsiz mâbedler yapanlar var. Gemileri karadan yürütenler var. En olmadık zamanda saldırıya geçen Haçlı ordularını yerle bir edenler var.

Bu işler de “büyük işler”dir, bunları yapmak da “büyüklük”tür…

Başöğretmenime göre hiçbiri önemli değildi. Önemli olsaydı, onlar hakkında da birkaç şiir ezberletirdi bize.

Hadi Atatürk’ü anladık, neden onca “İnönü şiiri” ezberlettiğini hâlâ anlamış değilim.

Bir de İnönü büstü yapmaya kalktı. Kvacoli’den (mahalli bir yer ismi) kil taşımaktan ellerimiz çatladı. Sonunda bir büst yaptı, ama İnönü›den çok, kalkan balığına benziyordu: Pürtüklü pürtüklüydü.

Çaktırmadan gülüşmüştük.

Başöğretmenimin yaptığı tuhaf şeye bakarken, kafama takıldı.

“Osmanlı padişahları da kendi heykellerini diktirdiler mi, Başöğretmenim?”

“Bakalım altından ne çıkacak?” dercesine suratıma baktıktan sonra, cevap verdi:

“Hayır.”

“Peki, ama neden?”

“Çünkü uygar değillerdi. Heykele de dansa da karşıydılar.”

Bildiğimiz “irticacı” yani!..

Peki, heykel bilmeyen, danstan anlamayan, hatta Paris’te dans edildiğini duyduğunda Fransa’ya sert bir nota veren “çağdışı Osmanlı”, nasıl o kadar büyüdü, gelişti, genişledi, zenginleşti, dünyanın neredeyse yarısına hükmetti yüzyıllarca?

Sonra operası, balesi, dansı, valsi, güzellik yarışması ve dizi dizi heykelleri ile “modern Türkiye” kuruldu ama geri kalmışlıktan kurtulamadık (o tarihte milli gelirimiz 200 doların altındaydı).

İnce işler bunlar, ipince işler!.. Çocukların küçücük akılları ermez... miş.

Çocuktum ya, benim de aklım ermiyor... muş!

Şimdi aklımız eriyor da ne oluyor sanki?

¥

Başöğretmenim kabara kabara anlatırdı: “Halk anlamaz, halka biz anlatacağız çocuklar: Öğreneceğiz, anlayacağız ve anlatacağız.”

Hem çocuksunuz anlamazsınız diyordu, hem de anlatacaksınız: Onun da kafası iyice karışıktı anlaşılan.

Ne olursa olsun, bir ilkokul öğrencisinin halkın anlamadığını anlayıp, bilmediğini bilmek hoşuna gider. Bu sözler çocuksu duygularımı uçurmuş, o gurur içinde babama bile tepeden bakmaya başlamıştım. Annem, babam, büyük yengem, teyzem, dayım halktan insanlardı ya hiçbiri bir şey bilmiyorlardı. Ben onlardan farklıydım. Farklı ve imtiyazlıydım. Çünkü ne de olsa “cumhuriyet çocuğu»ydum.

Sonradan ne kadar yanıldığımı gördüm. Neden derseniz, bizim halkımız “feraset” sahibidir. Eğitim sistemimiz ise insanın içindeki feraseti törpülüyor. Bu bakımdan “mürekkep yalamış” geçinenler, “halk bilmez, anlamaz” zannıyla halka tepeden bakmak gibi bir hastalığa müptelâ olurlar. Bu antidemokratik yaklaşım yüzünden Türkiye hâlâ—bu çağda bile—demokrasi hasretlisi olarak yaşıyor.

“Halk anlamaz, bilmez” diyerek halka siyasi iktidar dayatılır, ideoloji dayatılır, fikir dayatılır, düşünce dayatılır, kıyafet dayatılır, sahte kıble dayatılır; hattâ sevgi ve nefret dayatılır.

Bir “aydın yanılgısı”dır gidiyor hâlâ.

Yavuz Bahadıroğlu
 
Üst