• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Bir Fotoğraf Üzerine Deneme

Üyelik Tarihi
28 Şub 2020
Konular
2,107
Mesajlar
26,098
MFC Puanı
301,150
Bir Fotoğraf Üzerine Deneme
Hayatın telaşından bir parça sıyrılıp, fotoğraf makinemizi alarak birkaç poz yakalayabilmek adına Bursa şehrinin bir zamanlar “Gerçek Bursa” hüviyetini taşıyan mahallelerine doğru yola çıkıyoruz. Hafif bir rüzgâr var. Tarih, güneş ile karışıp, o mahzun sarı ışıklarını yolumuza serpiyor. Dostum Okan Esgin yaman fotoğrafçı, nerede zamanın donabilecek bir vesikası varsa oraya çeviriyor kadrajını. Bursa’da bulunan ve mimarimizin en nadide örneklerini oluşturan erken dönem Osmanlı mescitlerinin avlularında miskin kediler esnemekte… Mezar taşları yine bildiğimiz gibi, tüm ihtişamıyla, neredeyse her köşe başından bize uhrevi bir çağrıyı fısıldıyor. İlerliyoruz… Şehrin ara sokakları daralıyor. Neredeyse sağımızda ve solumuzda akan evlere çarpmamak için tek sıra halinde yürüyoruz.

Sessizlik çoğalıyor. Penceresi açık bir kaç evden televizyon sesleri, çatal bıçak seslerine karışıyor. Yine bir köşeyi döndüğümüzde, yorgun ve minik bedenine kirli çuvalını almış o çocuğu görüyoruz. Yanında ondan daha ufak bir çocuk daha, belki kardeşi… Birbirlerine, adeta hayattan birbirlerini saklarcasına yakın ve aheste aheste yürüyorlar. Yol ileride kıvrılıp bir evin avlusuna çıkıyor. Bu iki çocuğu kaçırmamak adına deklanşöre davranıyor Okan. “Biraz daha sağa yanaş” diyorum arkadaşıma, kimsenin haberinin olmaması lazım. Saklanıyoruz… Bir fotoğrafın son derece realist ve organik olmasını önemsediğimizden neredeyse nefes dahi almıyoruz…
Çocukların, satmak için topladıkları şeyleri ekseriyetle çöp bidonlarında bulduğunu biliyoruz. Bu kirli işi üstlenen çocukların geleceğe tertemiz bakmasını dilerken, aynı kareye o meçhul çocukların, sadece çocuklara münhasır el değmemiş tedirginliğini, az ileride evin ön kısmında gelecek kış için yakacak hazırlayan yetişkin bireyi ve çocukların o güne dair kazancına eklenecek çöp bidonunu aynı kareye sığdırmanın hazzını yaşıyoruz. Çocukların yükünü, siyahı ve beyazı, şehrin emek kokan sokaklarını adımlamaya ve yeni enstantaneler yakalamaya doğru yeniden yola çıkıyoruz. Güneş batmak üzere… Sırtımızda eski bir çuval gibi yüke dönüşen varlığımız ve önümüzde uzanan tenha yollar ile o çocuklardan farkımız kalmıyor… Farklı yolların, kaderlerimize her ne kadar farklı yönlerde tesir etse de bizi bir yerlerde karşılaştıracağını ve aynı acıya paydaş kılacağını biliyoruz. Çünkü bir yolda ilerlemek, bir acıyı, bir yaşanmışlığı, bir yalnızlığı, bir gerçeği idrak etmek demektir. Kaderin her daim değişen ve dönüşen lâkin özünde aynı kaygıyı muhafaza eden yegâne tecellisine sığınıyoruz. Sanat, zevk ve insanlık, o meçhul çocukların adımladığı sokaklardan şehre yayılarak tenhalaşıyor… Akşam oluyor… Filibeli Ahmed Hilmi, Âmâk-ı Hayal’de ne güzel demiş; “İnsanlar neyi bilirler? Zevk ve bencilliklerinin arzuladığı sanatsal birtakım şeyleri… Fakat hak ve hakikat hususunda ne bilirler? Bir hiç!”

Bursa / 2019
 
Üst