• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Bir müslümanı inandığı gibi yaşamaktan alıkoyan 3 şey

Sindy

Süper Moderatör
Üyelik Tarihi
3 Ocak 2010
Konular
1,471
Mesajlar
12,050
MFC Puanı
116,370

Bir müslümanı inandığı gibi yaşamaktan alıkoyan üç sebep vardır:

1) İnancına ilişkin bir takım şüpheler,
2) Nefsinin arzularına uyarak başka şeylerin peşine düşme,
3) Bıkkınlık, gevşeklik, üşengeçlik, tembellik gösterme.

İnanç meselesi her işin başıdır. Eğer insan “neye”, “niçin” inandığını bilmiyorsa, körü körüne taklid ediyor, inandığı şeylerin delillerini araştırma zahmetine katlanmıyorsa bu kişinin inancı onu amele sevk edemez. Müslümanların çoğunlukta yaşadığı bir coğrafyada Müslüman ana-babadan doğan çoğu kimse İslam’ı, ana-babadan bir miras gibi devralır. Nasıl ki mirasın kazanılmasında mirasçının bir çaba ve emeği yoksa hazır bir inanca konan Müslümanın bu inancı kazanmasında da hiçbir çaba ve emeği yoktur. Çoğu kimse, kendi emeğinin ürünü olmayan bu inancın kıymetini bilmez. Tıpkı mirasyedi gibi mevcut mirası geliştirmek yerine elindekini yiyerek tüketir. Oysa hayatını hazır bir mirasa dayamayıp kendi emeğine, çalışmasına, alın terine bağlayanlar için durum böyle değildir. Onlar her daim bir işle, bir uğraşla uğraşırlar. Babasından kalan hazır mirası tüketen bir fabrikatör çocuğu ile küçük yaştan itibaren sokaklardan kağıt toplayarak hayatını kazanmaya çalışan bir çocuğu gözünüzün önüne getirin. Şimdi bir an o fabrikatörün mirasyedi çocuğunun bütün malı tükettiğini düşünün. Bu çocuk hayata tutunabilir mi? Bir de diğerini düşünün. O çocuk hiç aç kalır mı? İşte onun içindir ki İslam’ı araştırarak, okuyarak Müslüman olan kimselerin dinlerini yaşaması ile doğduğundan beridir Müslüman olan kimselerin yaşaması da aynı değildir. Birisi denizin içindeki balık gibi suyun kıymetini bilmezken diğeri suyun kıymetini çok iyi bilir.

Ashab-ı kirama bir bakın… Câhiliye toplumunun içinden çıktılar. Kendi ailelerine, akrabalarına karşı çıkarak Allah Resûlü’ne iman ettiler. Yerlerini, yurtlarını terk edip hicret ettiler. Canlarını hiçe sayıp cihad ettiler. Çünkü onlar, sahip oldukları iman uğruna bedel ödemişlerdi. O imanı bir miras gibi hazır bulmamışlardı. Bunun için kıymetini çok iyi biliyorlardı. Bir de bize bakın… (Bu konuda söylenecek çok söz var ama diğer sebeplere de yer vermek için bu meseleyi bir başka yazıya bırakalım.)

İmanımız ile amelimiz arasındaki makasın açılmasının ikinci sebebi nefsimizin arzularına tabi olmamızdır. Nefis rahata düşkündür, boyunduruk altına girmek, külfet yüklenmek, çalışmak istemez. İmana uygun yaşamak ise sürekli kendini kontrol altında tutmayı, kırmızıçizgilere riayet etmeyi, bunun için bedel ödemeyi, nefsinin arzularına gem vurmayı gerektirir. Sürekli bir “helal-haram” bilinci ile hareket etmeyi, takva ölçüsüyle her şeyi ölçmeyi… Askerlik yapan birini düşünün. Eğitim esnasında, komutanın gözü üzerinde ikenki halini düşünün, bir de çarşı iznine çıktığındaki fütursuzluğunu, rahatlığını ve serbestliğini… Nefis de böyledir. Hep dinlenmek, yan gelip yatmak, arzularını tatmin etmek ister. Rabbimiz bunun için cennetliklerden haber verirken şöyle buyurur: “Kim ki Rabbinin huzurunda durmaktan korkup nefsini arzularından men ederse işte cennet onun varacağı yerdir.” (Nâziât, 40-41)

Bizi inancımıza uygun yaşamaktan alıkoyan üçüncü şey ise bıkkınlık, gevşekliktir. İnsan bazen bir işe aşkla ve şevkle başlar. Ama kendini öyle bir yorar ki bir zaman sonra o işi yapmak istemez. Canınızın çok çektiği bir yemeğe birden bire saldırdığınızda o yemeğin sonunu zor getirirsiniz. Ama yavaşça, sindire sindire yediğinizde yemeğinizi bitirirsiniz. Sırtınızda bir yük varken gideceğiniz yere çabucak varmak için kapasitenizi zorlar ve kendinizi yorarsanız bir zaman sonra o yük çekilmez hale gelir. Ama bir plan dahilinde uygun bir şekilde hareket ederseniz hem yorulmazsınız, hem de gideceğiniz yerden geri kalmazsınız. Allah Resûlü (s.a.v.) ashabının yaptığı amelleri kontrol ederdi. Onların kendi nefislerine zulmedecek şekilde bir takım zor ve meşakkatli amellere giriştiğini gördüğünde buna müdahale ederek onları vasat çizgiye çekerdi. Allah Resûlü’nün sîreti ve sünneti, orta yollu bir yaşam için mükemmel bir ölçü ortaya koymaktadır. O, inancına uygun bir şekilde yaşayıp amel etmeyi ömrünün sonuna kadar sürdürmüş, yapmakta olduğu hiçbir güzel işi bir zaman sonra terk etmemiştir. Bir rivayete göre Allah Resûlü (s.a.v.) dini yaşamaya çalışan kişiyi yolculuğa çıkan bir şahsa benzeterek şöyle buyurmuş: “Bu din güçlüdür, öyleyse bu dini yaşarken yumuşak bir şekilde yol tut. Seni Allah’a kulluk etmekten tiksindirecek şekilde hareket etme. Çünkü hayvanını çok hızlı koşturmaya çalışan kişi ne yol kat edebilir, ne de hayvanı hayatta kalır.” (Beyhakî, Şuabü’l-îman, V, 395)

Allah Resûlü, Ramazan dışında tüm seneyi nafile oruçla geçirmek isteyen Abdullah bin Amr’a önce her aydan üç gün oruç tutmasını söyledi. O “ben daha fazlasını yapabilirim” deyince en son bir gün oruç tutup bir gün tutmamasını söyledi. Yine Abdullah ona Kur’an’ı her gün hatmetmek istediğini söyleyince peygamberimiz kendisine ayda bir hatim indirmesini söyledi. Abdullah “daha fazla yapabilirim” deyince on beş günde biri teklif etti, sonra nihayet üç günde bir hatme kadar indirdi. En sonunda da şöyle buyurdu: “Her amelin istekle yapıldığı bir zaman dilimi vardır. Her istekle yapılan amelden de bir zaman sonra gevşemenin söz konusu olduğu zaman vardır. Kim ki amelini istekle yapmak istediğinde sünnetime uyarsa o kişi kurtulur. Kim de sünnetimden başka bir yol tutarsa helak olur.” (Sahih-i İbn Hibbân, I, 187 (11 no’lu rivayet).

Rabbimiz inancımızı sağlam kılmayı, nefsimizin arzularından uzak durmayı ve sünnet üzere yaşayıp bıkkınlık ve gevşeklikten kurtulmayı bizlere nasip eylesin.

(Soner Duman/11.Zilkade.1440/14.Temmuz.2019/Pazar)

 

Barnabas İncili

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Şub 2019
Konular
34
Mesajlar
273
MFC Puanı
640
Peygamber Müslümanların 73 fırka olduğunu,

bu fırkadan 72-sinin cehennemlik, 1-sinin cennetlik olduğunu buyurmuştur.

Yanisi ve insanlar "biz şanssızız bu fırkadan olamayız ki" düşüncesiyle de inandıkları gibi yaşamazlar bence
 

Mert Ulukan

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
29 Mar 2021
Konular
20
Mesajlar
57
MFC Puanı
220
Ebu Muhammed Hasan b. Ali Ebi Talib (Râ) şöyle demiştir: Allah Rasulü (Sav)'in şu sözünü ezberledim: "Seni şüphelendiren (şüpheli olduğu düşündüğün) şeyi bırak, şüphelendirmeyen şeyi al. Doğruluk, gönül huzurudur. Yalan ise şüphedir." (Tirmizi)
 
Üst