• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Çoban Çaldı Düdüğü

Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
Tanzimat yıllarında İç Anadolu’nun büyük şehirlerinden birinde Ulucamide va’az veren bir hoca vardı. Hoca her gün kürsüden va’azını verir, sözü bitince kürsüye elini şiddetle vurur ve “Çoban çaldı düdüğü” der, kürsüden inerdi. Bu hal senelerce devam etti. Bir gün cemaattan bazıları sordular:
- Hocam, senelerdir, “Çoban çaldı düdüğü” deyip duruyorsunuz. Fakat bunun ne demek olduğunu izah etmiyorsunuz. Biz de merak ediyoruz. İzah eder misiniz?
Hoca da bu talebin üzerine cemaatı kırmayıp şöyle bir hikaye anlattı:

Biz vaktiyle medresede talebe idik. Bir arkadaşımla bir başka köye va’z için gidiyorduk. Yolda bir su başında bir çoban bizi uzaktan görmüş. Sarığımızdan ve kıyafetimizden bizim medrese mollası olduğumuzu tahmin etmiş: Biz su başına varıncaya kadar abdest alıp cemaatle namaz kılarız, diye beklemeye başlamış. Biz varınca hemen saygıyla karşıladı ve namaz kılalım dedi. Biz de hazırlandık ve cemaatle namazı kıldık. Çoban bize azığında ne varsa ikram etti, beraber yedik. O zaman çoban dedi ki:
-Haydi herkes içinden bir niyet tutsun ve niyetin kabulü için beraberce düa edelim.

Herkes içinden bir niyet tuttu ve hep beraberce düa ettik, dileklerimizin kabulünü istedik. Düa bitince çoban dedi ki:
-Şimdi herkes, aklından geçirdiği duasını söylesin.
Bunun üzerine arkadaş dedi ki:
-Ben meşihat dairesine yani fetva merkezine aza olmak istedim, bunun takakkuku için Allah’a yalvardım.
- Ben de dedim ki:
-Memleketimdeki Ulu camiye eskiden beri va’z olmak isterdim, bunun tahakkuku için Allah’a niyaz ettim.
En son çoban dedi ki:
-Ben de Allah’ın ve Peygamberinin razı olduğu bir kul olarak iman-ı kâmil üzere ruhumu teslim edip cennete gitmekliğimi diledim, Rabbim’den...

Aradan zaman geçti. Arkadaşım emeline nail olup fetva heyetine aza oldu. Ben de Ulu camiye va’ız oldum. Senelerdir burada va’z ediyorum. Bizim duamız kabul olduğuna göre çobanın da duası kabul olmuş görünüyor. Biz dünyalık istedik, o ebedî kurtuluş istemiş, muhtemelen kurtulmuştur. Bir çoban kadar basiretli olamadığım için hayıflanır dururum. Demek ki ilim de yetmiyormuş, basiret ve izan olmayınca!
Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay
Altınoluk Dergisi
2007 - Nisan, Sayı: 254, Sayfa: 025
 
Üyelik Tarihi
5 Nis 2013
Konular
1,314
Mesajlar
2,162
MFC Puanı
40
Çoban Çaldı Düdüğü

Tanzimat yıllarında İç Anadolu’nun büyük şehirlerinden birinde Ulucamide va’az veren bir hoca vardı. Hoca her gün kürsüden va’azını verir, sözü bitince kürsüye elini şiddetle vurur ve “Çoban çaldı düdüğü” der, kürsüden inerdi. Bu hal senelerce devam etti. Bir gün cemaattan bazıları sordular:

- Hocam, senelerdir, “Çoban çaldı düdüğü” deyip duruyorsunuz. Fakat bunun ne demek olduğunu izah etmiyorsunuz. Biz de merak ediyoruz. İzah eder misiniz?



Hoca da bu talebin üzerine cemaatı kırmayıp şöyle bir hikaye anlattı:

Biz vaktiyle medresede talebe idik. Bir arkadaşımla bir başka köye va’z için gidiyorduk. Yolda bir su başında bir çoban bizi uzaktan görmüş. Sarığımızdan ve kıyafetimizden bizim medrese mollası olduğumuzu tahmin etmiş: Biz su başına varıncaya kadar abdest alıp cemaatle namaz kılarız, diye beklemeye başlamış. Biz varınca hemen saygıyla karşıladı ve namaz kılalım dedi. Biz de hazırlandık ve cemaatle namazı kıldık. Çoban bize azığında ne varsa ikram etti, beraber yedik. O zaman çoban dedi ki:



-Haydi herkes içinden bir niyet tutsun ve niyetin kabulü için beraberce düa edelim.

Herkes içinden bir niyet tuttu ve hep beraberce düa ettik, dileklerimizin kabulünü istedik. Düa bitince çoban dedi ki:



-Şimdi herkes, aklından geçirdiği duasını söylesin.



Bunun üzerine arkadaş dedi ki:



-Ben meşihat dairesine yani fetva merkezine aza olmak istedim, bunun takakkuku için Allah’a yalvardım.



- Ben de dedim ki:



-Memleketimdeki Ulu camiye eskiden beri va’z olmak isterdim, bunun tahakkuku için Allah’a niyaz ettim.



En son çoban dedi ki:



-Ben de Allah’ın ve Peygamberinin razı olduğu bir kul olarak iman-ı kâmil üzere ruhumu teslim edip cennete gitmekliğimi diledim, Rabbım’den...

Aradan zaman geçti. Arkadaşım emeline nail olup fetva heyetine aza oldu. Ben de Ulu camiye va’ız oldum. Senelerdir burada va’z ediyorum. Bizim duamız kabul olduğuna göre çobanın da duası kabul olmuş görünüyor. Biz dünyalık istedik, o ebedî kurtuluş istemiş, muhtemelen kurtulmuştur. Bir çoban kadar basiretli olamadığım için hayıflanır dururum. Demek ki ilim de yetmiyormuş, basiret ve izan olmayınca!



Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay

Altınoluk Dergisi

2007 - Nisan, Sayı: 254, Sayfa: 025

 

diShy

Onursal Üye
Üyelik Tarihi
27 Kas 2009
Konular
32,527
Mesajlar
50,860
MFC Puanı
2,580
Tanzimat yıllarında İç Anadolu’nun büyük şehirlerinden birinde Ulucamide va’az veren bir hoca vardı. Hoca her gün kürsüden va’azını verir, sözü bitince kürsüye elini şiddetle vurur ve “Çoban çaldı düdüğü” der, kürsüden inerdi. Bu hal senelerce devam etti. Bir gün cemaattan bazıları sordular:
- Hocam, senelerdir, “Çoban çaldı düdüğü” deyip duruyorsunuz. Fakat bunun ne demek olduğunu izah etmiyorsunuz. Biz de merak ediyoruz. İzah eder misiniz?
Hoca da bu talebin üzerine cemaatı kırmayıp şöyle bir hikaye anlattı:​
Biz vaktiyle medresede talebe idik. Bir arkadaşımla bir başka köye va’z için gidiyorduk. Yolda bir su başında bir çoban bizi uzaktan görmüş. Sarığımızdan ve kıyafetimizden bizim medrese mollası olduğumuzu tahmin etmiş: Biz su başına varıncaya kadar abdest alıp cemaatle namaz kılarız, diye beklemeye başlamış. Biz varınca hemen saygıyla karşıladı ve namaz kılalım dedi. Biz de hazırlandık ve cemaatle namazı kıldık. Çoban bize azığında ne varsa ikram etti, beraber yedik. O zaman çoban dedi ki:​
-Haydi herkes içinden bir niyet tutsun ve niyetin kabulü için beraberce düa edelim.​
Herkes içinden bir niyet tuttu ve hep beraberce düa ettik, dileklerimizin kabulünü istedik. Düa bitince çoban dedi ki:​
-Şimdi herkes, aklından geçirdiği duasını söylesin.
Bunun üzerine arkadaş dedi ki:
-Ben meşihat dairesine yani fetva merkezine aza olmak istedim, bunun takakkuku için Allah’a yalvardım.
- Ben de dedim ki:
-Memleketimdeki Ulu camiye eskiden beri va’z olmak isterdim, bunun tahakkuku için Allah’a niyaz ettim.
En son çoban dedi ki:
-Ben de Allah’ın ve Peygamberinin razı olduğu bir kul olarak iman-ı kâmil üzere ruhumu teslim edip cennete gitmekliğimi diledim, Rabbım’den...​
Aradan zaman geçti. Arkadaşım emeline nail olup fetva heyetine aza oldu. Ben de Ulu camiye va’ız oldum. Senelerdir burada va’z ediyorum. Bizim duamız kabul olduğuna göre çobanın da duası kabul olmuş görünüyor. Biz dünyalık istedik, o ebedî kurtuluş istemiş, muhtemelen kurtulmuştur. Bir çoban kadar basiretli olamadığım için hayıflanır dururum. Demek ki ilim de yetmiyormuş, basiret ve izan olmayınca!​
 

LaiLa

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
20 May 2015
Konular
1,822
Mesajlar
5,290
MFC Puanı
6,400
Tanzimat yıllarında İç Anadolu’nun büyük şehirlerinden birinde Ulucamide va’az veren bir hoca vardı. Hoca her gün kürsüden va’azını verir, sözü bitince kürsüye elini şiddetle vurur ve “Çoban çaldı düdüğü” der, kürsüden inerdi. Bu hal senelerce devam etti. Bir gün cemaattan bazıları sordular:
- Hocam, senelerdir, “Çoban çaldı düdüğü” deyip duruyorsunuz. Fakat bunun ne demek olduğunu izah etmiyorsunuz. Biz de merak ediyoruz. İzah eder misiniz?
Hoca da bu talebin üzerine cemaatı kırmayıp şöyle bir hikaye anlattı:

Biz vaktiyle medresede talebe idik. Bir arkadaşımla bir başka köye va’z için gidiyorduk. Yolda bir su başında bir çoban bizi uzaktan görmüş. Sarığımızdan ve kıyafetimizden bizim medrese mollası olduğumuzu tahmin etmiş: Biz su başına varıncaya kadar abdest alıp cemaatle namaz kılarız, diye beklemeye başlamış. Biz varınca hemen saygıyla karşıladı ve namaz kılalım dedi. Biz de hazırlandık ve cemaatle namazı kıldık. Çoban bize azığında ne varsa ikram etti, beraber yedik. O zaman çoban dedi ki:
-Haydi herkes içinden bir niyet tutsun ve niyetin kabulü için beraberce düa edelim.

Herkes içinden bir niyet tuttu ve hep beraberce düa ettik, dileklerimizin kabulünü istedik. Düa bitince çoban dedi ki:
-Şimdi herkes, aklından geçirdiği duasını söylesin.
Bunun üzerine arkadaş dedi ki:
-Ben meşihat dairesine yani fetva merkezine aza olmak istedim, bunun takakkuku için Allah’a yalvardım.
- Ben de dedim ki:
-Memleketimdeki Ulu camiye eskiden beri va’z olmak isterdim, bunun tahakkuku için Allah’a niyaz ettim.
En son çoban dedi ki:
-Ben de Allah’ın ve Peygamberinin razı olduğu bir kul olarak iman-ı kâmil üzere ruhumu teslim edip cennete gitmekliğimi diledim, Rabbim’den...

Aradan zaman geçti. Arkadaşım emeline nail olup fetva heyetine aza oldu. Ben de Ulu camiye va’ız oldum. Senelerdir burada va’z ediyorum. Bizim duamız kabul olduğuna göre çobanın da duası kabul olmuş görünüyor. Biz dünyalık istedik, o ebedî kurtuluş istemiş, muhtemelen kurtulmuştur. Bir çoban kadar basiretli olamadığım için hayıflanır dururum. Demek ki ilim de yetmiyormuş, basiret ve izan olmayınca!

Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay
Altınoluk Dergisi
2007 - Nisan, Sayı: 254, Sayfa: 025​
 
Üst