- Konum
- BERTUNA
-
- Üyelik Tarihi
- 2 Haz 2020
-
- Mesajlar
- 5,358
-
- MFC Puanı
- 16,410

İslâm’da yasaklanan iki çeşit faiz uygulaması var. Biri günümüzde en yaygın olan ‘ödünç’ (borç), diğeri ‘alışveriş faizi’. Prof. Dr. İsmail Özsoy, ödünç faiz çeşidini söyle tarif ediyor: “Bir borç paranın vade sebebiyle ödenirken daha fazla bir miktar ile ödenmesi veya borç veren lehine başka menfaat ve çıkarların şart kılınmış olması.” İnsanlığın Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yasaklamasıyla öğrendiği ‘alışveriş faizi’ ise mal ya da paraların peşin veya vadeli alım satımlarında ortaya çıkıyor. Bu çeşidin bir kolu olan ‘veresiye faizi’, mal değişiminde ya da döviz işlemlerinde gerçekleşiyor. Yani malların vadeli değişiminde oluşan fiyat farkı ile farklı cinsten paraların vadeli değişiminde oluşan kur farkı dinimize göre riba. Alışveriş faizinin diğer kolu ‘fazlalık faizi’ ise aynı cinsten malın değişiminde görülüyor. İslâm kaliteli malın kalitesiz malla, işlenmiş bir ürünün işlenmemiş bir ürünle değişimini yasaklıyor. Böylece kişiye göre değişen kalite ve işçilik gibi kavramların suiistimali engellenmiş oluyor.
Devlet, borç ve ihtiyaç içine düştüğünde başka çare bulamadığı zaman hazine bonosu, senedi, kâğıdı ve tahvili satar. Yani halktan, reel faizle borç alır. Devletin faizle borç alması da vatandaşın ona faizle borç vermesi de caiz değil. Bugün zengin-yoksul herkesten (özellikle vasıtalı vergi yoluyla) alınan vergiler, bu hazine kâğıtlarının faizine gidiyor. Böylece zengin (devlete ödünç verecek kadar parası olan) daha zengin olurken yoksul ise gittikçe daha da fakirleşiyor. (Prof. Dr. Hayrettin Karaman)
İslâm literatüründe faiz, fazlalaşmak, ziyadeleşmek manalarına gelen ‘riba’ kavramı ile ele alınıyor. Aslında her ikisinin de anlamı aynı: İki mal veya paranın mübadelesinde karşılığı olmaksızın verilen fazlalık. Kur’an’da faizi men eden ifadeler kullanır. Yüce Beyan, yasaklanmasına rağmen riba almaya devam etmeyi imana tamamıyla zıt bir davranış, hatta Allah ve Resûlü ile savaşmaya eşdeğer olarak niteliyor: “Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, ‘Zaten alışveriş de faiz gibidir’ demelerindendir.” (Bakara, 275) Yüzlerce hadis-i şerif de inananları faizden uzak durmaya çağırıyor. Veda Haccı’nda ise “Faizin her çeşidi kaldırılmıştır ve ayağımın altındadır.” Nebevî beyanı yankılanıyor. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), faizi insanı helakete sürükleyen, şirk, sihir, haksız yere adam öldürmek, yetim malına el uzatmak, düşmana toplu hücum yapılacağı bir anda savaştan kaçmak ve iffetli bir kadına zina isnadında bulunmak gibi büyük günahlarla birlikte sayıyor. Hatta faiz yemeyi insanın annesiyle nikahlanmasına eş değer görüyor.
Birçok ilim adamına göre faizin haram kılınmasının temel hikmeti, dinimizin ‘hak’ kavramına verdiği değer ve bu sistemin doğurduğu sıkıntıları engellemek. Fatih Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Özsoy, cahiliye döneminde olduğu gibi günümüzde de faizin bir zulüm aracı olarak kullanıldığını düşünüyor. Fakir ülkelerin zenginlere karşı borç yükü altında ezildiği ve zenginlerin fakirlerin sırtından geçindiği dünyanın şu andaki hali bu zulmün en bariz örneği. Özsoy, faizin en büyük zararının yine ekonomi üzerinde olduğu kanaatinde. Bunu ispatlamak için de dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik krizleri örnek gösteriyor. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkan etkenlerden birinin devletin altından kalkamadığı borçlar olduğu, devlet bütçesinin büyük bölümünün borç faizlerine gittiği göz önüne alındığında faizin zararları daha da iyi anlaşılıyor. Dolayısıyla riba, şişme bir ekonomi meydana getiriyor ve bu balon nihayetinde patlıyor. Borç veren sınıfın hep kazanıp, borç alanın hep kaybettiği bu sistemde sınıf farkları ve sosyal çatışmalar kaçınılmaz oluyor. İşsizlik, milli gelirin adil dağıtılamaması, sosyal yardımlaşmanın yara alması, cimrilik ve bencillik, sosyal hayatı adeta felce uğratıyor.
Kaynak : Anonim