• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Gecikmiş bir özür

DarkWoman

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Kas 2019
Konular
5,318
Mesajlar
11,488
MFC Puanı
66,370
1980'ler ikinci yarısı…

Uğur Mumcu, Barlaslardan Altanlara “dönek liboşlara” karşı kalem mücadelesi veriyor. Benim gibi “çaylak muhabirler” Özal'a “devrimci” diyenlere ateş püskürüyor.

Bir gün… Çalıştığım 2000'e Doğru dergisi Ankara bürosuna TRT'den iki genç gazeteci geldi; Çiğdem Anad ve Tülay Ünal

Hangi haberi konuştuk bugün hatırlamıyorum. Konu öznesi; tıp doktorluğunu bırakıp yayıncılığa başlayan, sonra siyasal araştırma şirketi kuran ve Başbakan Özal'a politik strateji danışmanlığı yapan “Erhan Göksel” adında “dönek liboş” idi!

Haberden sonra Erhan Göksel görüşmek istedi. Bir “dönek liboş” ile karşılaşacağımı düşünüyordum. Güler yüzlü, zeki, bilgili bir Marksist vardı karşımda… Bu görüşmeyle, yirmi yılı aşkın sürecek dostluğa adım attık…

Benim gibi “deli” seven biri için tam kafa dengi idi. Örneğin… Çin'in geleceğini öngörüp Pekin'de büro açmış bir “deliden” bahsediyoruz! Örneğin… Ta 2010'da “dolar en az üç dört katına çıkacak” diyen ekonomi doktorası yapmış bir entelektüelden bahsediyoruz. Ki dolar o zaman 1.3 lira idi…

Ergenekon sanığı yapıldı… Yargılandığım Odatv iddianamesinde Erhan Göksel ile yaptığım telefon görüşmeleri vardı. Mesela FETÖ savcıları, 2008 krizinde batan küresel Amerikan şirketlerinin kamulaştırılmalarını “ABD sosyalist oluyor” diye espri yapmamızı bile “delil” saydı!

Televizyonda yaptığı programın adı, “Gerçek Gelecek” idi; hurafelere, hayallere kendini kaptırmış bir ülkede hakikatler kimin umurundaki? İktidar baskısıyla yayından kaldırıldı.

Neyse. Şuraya geleceğim…

NENEHATUN'A GİDİYORUZ​

1990'lar ikinci yarısı…

Show Tv Ankara Haber Müdürü idim…

Erhan Göksel cep telefonumdan aradı. Gizemli konuşmayı severdi:

-“Bu gece Nenehatun'a gidiyoruz.”

Ankara'da “Nenehatun” denince akla ilk gelen Mesut Yılmaz'ın ev ve ofis olarak kullandığı iki katlı mekândı.

Gece geç saatte, Mesut Yılmaz'ın evine gittik… Daha önce Balgat'taki ANAP genel merkezde bir-iki kez görüşmüştük.

O gece… Mesut Yılmaz (ki ANAP Genel Başkanı idi), Erhan Göksel ve ben bir konu üzerine görüştük, bilgi alışverişinde bulunduk: Susurluk Çetesi…

3 Kasım 1996'da Susurluk'taki trafik kazası Türkiye'nin karanlık yüzünü ortaya çıkardı. TİP üyesi sosyalist yedi öğrencinin katledilmesi gibi cinayetlere karıştığı için yıllardır aranan Abdullah Çatlı, Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ'ın kullandığı otomobilde DYP Şanlıurfa milletvekili, aşiret reisi Sedat Bucak ile birlikteydi.

Susurluk'ta ortaya serilen “devlet- siyaset-mafya” ilişkisi kamuoyunda infial yarattı.

Mesut Yılmaz'ın beni davet etmesinin sebebi, o dönem yazdığım “Behçet Cantürk'ün Anıları” kitabımda Susurluk Çetesi ile ilgili ilk bilgileri vermem; ve Show Tv'de otomobilde bulunanların Adalet Bakanı Mehmet Ağar ile ilişkisini anlatmam üzerine RefahYol koalisyon hükümetinin Ağar'dan istifasını istemesiydi…

Kuşkusuz benim de Mesut Yılmaz'dan alacağım bilgiler vardı.

BOŞANIYORLAR HABERİ​

Mesut Yılmaz, Susurluk olayından kısa süre sonra başbakan olur olmaz, Kutlu Savaş'a olayların perde arkasını ortaya çıkaran rapor hazırlattı…

Ben de Mesut Yılmaz'ın verdiği bilgilerle gerek Show Tv'de ve gerekse 32. Gün'de haberler yaptım.

Keza: Rahmetli Doğan Yurdakul ile “Reis/Gladio'nun Türk Tetikçisi” ve “Bay Pipo” kitaplarını yazdık.

Aradan yıllar geçti…

Yıl, 2010. Mesut Yılmaz ile yakın çalışmış ANAP'lı eski bakanın sözüne güvenerek Odatv'de “Mesut Yılmaz boşanıyor” diye haber yaptık.

Haberin cazibesinin/çekiciliğinin gazetecinin hata yapmasına yol açtığını bir kez daha acı tecrübeyle öğrendim. Açıp sorabilirdim, yapmadım. Haber yalan çıktı, bunu da haber yaptık.

Ama benim kişisel bir özür borcum olmalıydı. Özür dilemeye utandım, telefon bile açamadım. Ki öyle bağırıp-çağıracak kaba biri hiç değildi…

Berna Yılmaz, Levent Kırca'nın cenazesinde çay içmek istediğini söyledi. Çekinip yüzleşmemek için gitmedim/ gidemedim…

Mesut Yılmaz'a gecikmiş özür borcumu bugün bu yazıyla ödemiş olurum umarım…

Siyasal görüşü, icraatı, yapıp- yapamadıkları sebebiyle Mesut Yılmaz'a çeşitli eleştiriler getirilebilir. Ancak… Zekâsı, bilgi birikimi ve nezaketiyle Türk siyasetine kalite getirdiği reddedilemez. Allah rahmet eylesin…

SONER YALÇIN
 
Üst