LeGoLaS
Onursal Üye
- Üyelik Tarihi
- 1 Ağu 2008
- Konular
- 4,885
- Mesajlar
- 16,461
- MFC Puanı
- 15,790
GÜNEŞİN OĞULLARI
Bu papirüs, Mısır tarihinin başlangıcına denk gelen, yaklaşık 16.000 yıl önceki bir dönemi, Atlantis uygarlığının zirvesi olarak kaydediyor. Papirüste sözü edilen Bilgeler, Atlantis krallarıydı. 13.900 sene hüküm sürdüler. Atlantis 11.500 yıl önce yok oldu. O halde 25.400 yıl önce Atlantis bir krallıktı.
Semboller, haritalar, fotoğraflar ve açıklamalarıyla Batık Kıta Munun Çocukları adlı kitap kayıp bir uygarlığın izlerini günümüz dünyasında sürüyor.
Bütün hayatını Mu Uygarlığını ortaya çıkarmaya adayan James Churchward, elli yılı aşkın bir zamanı içeren araştırmalarının sonuçlarını ve elde ettiği belgeleri Batık Kıta Mu adlı eseriyle ortaya koymuş ve Atatürk bu eseri önemli bularak bizzat incelemiş, Mu Uygarlığının kökenlerinde Türklerin ilk ayak izlerini bulmaya çalışmıştır..
Mu uygarlığının ne zaman başladığı ve gerçek tarihi henüz yeterince kanıt toplanamadığı için bilinemiyor. Naacal Tabletleri ve Meksika'da bulunan diğer tabletler de bu konuda yeterince aydınlatıcı olamadı. Ancak tabletler, Mu'nun kolonileşme ve uygarlığının temelini oluşturan öğretiyi yayma aşamasına 70 bin yıl önce geçtiğini işaret ediyorlar.
15 bin yaşında oldukları belirlenen Naacal Tabletleri evrenin başlangıcı ve ortaya çıkışı konusunda ayrıntılı öngörüler kapsamakta. Bu tabletlerin kozmogonisine göre, evrenin başlangıcında sadece ruh vardı. Daha sonra bu ruhtan, bir kaosun hakim olduğu uzay varoldu. Zamanla kaos yerini giderek düzene bırakmaya başladı ve uzaydaki şekilsiz ve dağınık gazlar bir araya geldi. Bu gazlar, güneş sistemlerini ve gezegenleri oluşturmak için katılaştı. Katılaşma sırasında önce hava, sonra su oluştu. Sular dünyayı kapladı. Güneş ışıkları havayı ve suyu ısıttı. Bu ışıklar ve toprak altındaki ateş, üzerinde su bulunan toprakları yükseltti ve bunlar açık toprak oldu. Güneş ışıkları suyun içinde ve balçıkta kozmik hayat yumurtalarını RNA-DNAyı oluşturdu. İlk hayat sudan çıktı ve tüm yeryüzüne yayıldı.
Mahabharata efsanesi ve Sodom ve Gomora'nın yok oluşu, Aztek-İnka-Maya efsaneleri gibi diğer dinsel motifli ya da ezoterik kökenli bilgiler, Atlantis ve Mu kıtalarının batışı teorilerini destekler niteliktedir.
Günümüze gelinceye kadar gezegenimizde o kadar çok yok oluş ve yeniden yapılanış programı yaşanmıştır ki
İmparatorun altında, hem bilim adamı hem de rahip olan "Naacaller" bulunuyordu ve bunlar yönetici sınıfı teşkil ediyordu. "Kutsal Sırlar Kardeşliği"nin üyesi olan Naacaller 'in tüm dünyaya yaymış oldukları"Mu Dini", belki de insanlığın tanıdığı ilk tek Tanrılı dindi. Naacaller bu dini, sıradan insanlara, anavatan ve koloniler halklarına anlatırken, anlaşılması daha kolay olan semboller dilini kullanmayı tercih ediyorlardı. Bu sembollerin ezoterik anlamlarını sadece inisiye edilmiş kardeşler ve imparator Ra-Mu bilmekteydi.
Tanrının güneş olduğu iddiasındaki tüm saptırılmış iddiaların ve güneş kültü diye nitelendirilen inanışların kökeninde yatan olgu budur. Bu noktada çıkışı itibariyle saf ve doğru olan bilgi, dejenere olmaya ve sapkınlaşmaya başlar. Doğal olarak da daha iyi anlaşılması için konan sembollerin Yaratıcı Güçle karıştırıldığı noktada bilginin yozlaşmaması mümkün değildir.
Güneş ışıklarının inisiyeler üzerine doğrudan ulaşması için mabetlere dam yapılmıyordu. Bu da bir tür semboldü ve ezoterik anlamı, Tanrı ile insan arasında hiçbir engel olamayacağı şeklindeydi. Günümüz Masonluğunda da aynı sembol kullanılmakta ve Mason mabetlerinin tavanları, sanki üstü açıkmış gibi, gökyüzünü sembolize eder biçimde düzenlenmektedir. Sembollerin kullanımı ve uygulaması konusunda da elbette ki her grup kendi sorumluluğunu taşır. Bilgi köken itibariyle tektir ama uygulama insan nedeniyle çok çeşitlidir. Bilgiyi olumlu ya da olumsuz yönde kullanmak ise burada yaşayan bizlerin sorumluluğundadır.