• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Havas ilmi Nedir..

Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Havas ilmi Nedir

Havas ilmi son yıllarda çok merak edilen ve öğrenilmek istenen bir ilim.Kişilerin çağımızın verdiği bazı ruhi bunalımlardan kurtulmak,yada belli sebeblerden maruz kaldığı manevi ve ruhi probleri halletmek için başvurulan bir ilimdir.Ama maalesef ülkemizde herşeyin kötüye kullanılması adeti bu ilimdede ortaya çıkmıştır,kendini bilmeyen şarlatanlar,insanların manevi duygularını sömürenler ve bunu bir kazanç kapısı olarak kullananlara çoğumuz rastgelmişizdir.Birde piyasaya sürülen bu ilimle ilgili Türkçe kitaplar var.İnsanların yoğun ilgisini çeken bu ilim için kitaplar yazılmış ve piyasaya çıkarılmıştır.Şunu üzülerek belirtmek isterim ki piyasaya sürülen havas kitaplarının %90 ı hatalı ve eksiktir.Çünki çeviren yada çevirttiren kişilerin havasla uzaktan yakından ilgisi yoktur.Buda çok tehlikelidir,çünki havas ilminde verilen bir duayı veya ayeti yanlış okumak çok büyük manevi sıkıntılarıda yanında getirecektir.Çünki bu ilim oyuncak değildir.Çok dikkatli olunması gereken bir ilimdir çünki ruhani bir kapı açıyorsunuz ve o kapıdan iyi varlıklar çıkacağına kötüleri çıkar.Buda size ve çevrenize büyük zararlar demektir.Havas ilmini yapacak olan kişide şu özellikler olmazsa olmazdır;
1-İslami yaşantısına dikkat etmeli ve şartlarını yerine getirmelidir.
2-Osmanlıca ve arapçayı çok iyi derecede okuyabilmeli ve yazabilmelidir.
3-Elinde bu ilimle ilgili arapça ve osmanlıca yeteri kaynak bulunmalıdır.
4-Bu ilimle ilgili bir hocadan belli bir süre eğitim almış olmalı ve bu eğitimin sonunda diploma niteliğindeki icazeti almış olmalıdır.İcazet bir nevi halk arasında el vermek ve bu ilimi yapmak için destur almaktır.
5-Kendisi belli bir zikir cetveli belirlemeli ve bunlara devam etmelidir.
6-Bu ilmi yapabilecek ruhaniyete sahip olmalıdır.
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Havass sözü son birkaç yıla kadar bilinmezdi. Tabi ki bilinmezdi derken bu konuyla ilgilenen araştıran ya da uygulayan kişiler kastedilmemektedir. Halk arasında bilinmeyen unutulmuş bir sözdü. Son birkaç yıl içerisinde ise az biraz kullanılmaya konuşma dilinde geçmeye başladı.bunu sebebi belki insnaların yeni bir şey zannederek konuya karşı merak duymaları belki de medyanın yeni ve farklı bir şey ararken böyle bişeyde varmış diye bu konunun üzerinde durmasından kaynakli olabilir. Tabi ki bu ilgi bir isme duyulan ilgidir. Çünkü havass zaten bilinmekte ama ismi bilinmemekteydi.

Havasın anlamları çeşitli şekilde söyle incelenebilir.

HAVASS: bu zaman zaman havas şeklinde aksansız, son yıllarda tv spikeri olan Türkçe bilmeyen cahillerin okuduğu gibi yani dublaj Türkçesi ile okuduğumuz kelimenin aslında ikinci harfi aksanlı harfidir. Eski yazı ile iki farklı yazılışı ve farklı anlamları vardır.


1. Havass :

Hı ( 600 değerindeki h) , vav, elif ve sad harfler iile yazılır.
Anlamları:

a) Hass - hassa - haslar - keyfiyetler - hususlar
b) Dindarlık ve doğruluğu ile ilmiyle alim olup maneviyat mertebesinde yükselmekle makbul ve muteber olan zatlar - Zenginler sınıfı - evliyaullah - (günümüze çevirirsek elit tabaka gibi bir anlama geliyor)
c) Manevi teshir için okunan dualar.

2. Havas:

Ha ( 8 değerindeki h) vav elif ve sad harfler iile yazılır.

Anlamları:

a) Duygular
b) Havas-ı zahire: Zahiri beş duygu. Görmek tatmak koklamak gibi..
Havas-ı batına: Kalbe bağlı beş duygu.
Hiss-i müşterek: Hayal kuvveti.
Müdrike: akıl
Vehim: Vahime
Mutasarrıfa: Meydana getirici hayal kuvveti.

3. Havass

Hass, hassa.

a) Nitelikler, keyfiyetler.
b) ilerlemiş ileri kimseler.
c) Okumuşlar bilginler.
d) Padişaha ayrılmış gelir kaynakları.
e) Harflerden ve bazı başka şeylerden ahkam çıkartma ustalığı.
f) Havas ü avan: İleri gelenler ve halk ( kısaca herkes).
g) Ehli havass: Büyücüler.


Yukarıda havass'ın kelime anlamlarını gördük fakat bizi ilgilendiren yanı havass kelimesinin bizim için farklı bir anlamı olduğudur. Bize göre havass İslami Majikal Sistem demektir. Yani havass İslami Büyücülük Sistem ve Geleneğidir.
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
KUR'ÂN-I KERÎM SÛRELERİNİN HAVASSI1) Her kim, FATİHA sûresini vird ederek devam eylerse, Cenabı-Mevlâ o kimsenin dünya ve âhiret bütün maksudunu bahşeder ve o kimseyi bütün âfetlerden muhafaza eder.Doktorların ümit kestikleri herhangi bir hasta için yazılır ve suyu içilirse, Allah'u teâlâ'nın lûtfu ile şifâ yâb olur.

2) BAKARA sûresini okuyan kimseye, aslâ şeamet, büyü ve sihir tesir etmez, Hak celle ve âlâ kendisini bunlardan muhafaza buyurur.

3) AL-i-İMRAN sûresini, her kim üç defa okursa Hak Teâlâ ümit etmediği yerden mal verir ve zengin eder. Kul borcundan da kurtarır.

4) NİSA sûresini, erkek veya kadın her kim okursa, Hak Teâlâ karı-kocanın aralarına ıslâh eder, dirlik düzenlik ihsan ve inayet eyler.

5) MA'İDE sûresini, kırk defa okuyan kimseye, Allah'u Teâlâ bol rızk, mal ve makam ihsan buyurur.

11) HûD sûresini, her kim üç kere okursa haceti reva ve denizde boğulmaktan Allah''u Teâlâ''nın lûtfu ile emin olur.

12) YUSUF sûresini,her kim okursa Allah''u Teâlâ’nın lûtfu ile hasretine kavuşur ve bütün mahlûkatın gözüne şirin görünür.

13) RA''D sûresini, her kim okursa çocuklarını görünmeyen kuvvetlerin şerrinden Allah''u Teâlâ hıfzeder ve ağlayan çocuğa okunsa derhal susar.Gerek okuyan gerekse çocukları yıldırım ve şimşekten hıfz olunurlar.

14) İBRAHİM sûresini, her kim yedi kere okusa, Hak Teâlâ okuyanın düşmanlarına fırsat vermez, ana ve babasının rızasında bulundurur.

15) HICR sûresini, üç kere okuyan kimse alış-verişinde bereket bulur.

16) NAHL sûresini, her kim yüz kere okursa düşmanı zafer bulamaz ve Allah''u Teâlâ''nın keremi ile her türlü maksuduna nail olur.

17) İSRA sûresini, yedi kere okuyanlar;gammazların, hasetçilerin şerlerinden emin olurlar,Hak Teâlâ düşmanlarına fırsat vermez.(Yazılarak suyu küçük çocuklara içirilirse,dilleri açılır .)

18) KEHF sûresini,her kim Cuma günü bir kere okursa,ertesi Cuma gününe kadar bütün kazalardan,belâlardan Hak Teâlâ kendisini korur, âhir zaman fitnesinden, Deccal''dan ve şerlerinden emin olur, sıhhat ve âfiyet ihsan buyurur.

19) MERYEM süresini, her kim kırk bir kere okursa, Hak rızklar ihsan buyurur ve yoksulluktan kurtulur.

20) TA-HA süresini,her kim yirmi bir kere okursa, evde kalan kız evladına kısmet çıkar, Salih bir er nasip olur.

21) ENBİYA süresini, her kim yetmiş kere okursa , gizli kokulardan kurtulur, okumağa devam ederse Hak Teala kendisine Salih çocuk ihsan buyurur.

22) HAC süresini her kim devamlı olarak okursa ,kıyamet korkusundan emin olur ve ölümü de asan olur.

23) MÜ’MİNÜN süresini, her kim devamlı okursa, Hak Teala kendisine salah-ı hal ,tövbe tevfik ve müyesser eyler .

24) NUR süresini , her kim daima okursa Hak Teala kalbin de imanını muhkem kılar ve şeytanın vesvesesinden halas eder.

25) FURKAN süresini her kim yedi kere okursa , Hak Teala o kulunun düşman şerrinden emin eder ve fena yerlere gitmekten korur

26 ) ŞU ARA süresini , yedi kere okuyan kimseye , Hak Teala bütün mahlukatı muhabbet ettirir ve hepsi ile hoş-hal olur.

27) NEML süresini ,her kim daima okursa ,Hak Teala o kimseyi zalimlerin şerlerinden hıfz eder.

2 KASAS sûresini, yedi defa okuyan kimseyi, Hak Teala büyük bir kazadan ve büyük düşmandan emin kılar .

29) ANKEBUT süresini, her kim yazarak suyunu içerse , Allah’ın keremiyle unutkanlığı gider ve kuvve-i hafızası sıhhate kavuşur.

30) RUM süresini , harp zamanında zafer niyetiyle üç kere okursa, İslam askerini nüsret-i ilhi yetişir ve düşmanı mağlup eder.

31) LOKMAN süresini , yedi kere okuyan kimsenin maddi ve manevi hastalığı ve karın ağrısı ve benzeri iletlerine Allah şifa ihsan eder.

32) SECDE süresini , yazarak bir şişeye koysa ve şişenin ağzını sıkıca kapattıktan sonra evin bir tarafına gömse , o ev ateşten korunur ve her türlü düşman şerrinden emin olur.

33) AHZAP süresini, kırk bir kere okuyanın işi ticaret ve kazancı bol olur,Hak Teala bütün müşküllerini kolaylaştır ve kendisine bereketini ihsan buyurur.

34) SEBE süresini ,yedmiş kere okuyan kimsenin büyük yanındaki karışık hacetini , Hak Teala giderir.

35) FATIR süresini, her kim okursa görünmeyen kuvvetlerin , şeytanların ve insan şeytanlarının şerlerinden emin olur, Hak Teala bu sûreye devam edenlerin ömürlerine bereket verir.

36) YA-SİN süresini , yetmiş kere okuyan kimsenin mutlak hacetleri reva olur. Ölen kimsenin , yıkandıktan sonra yanında kıraat edilse, kabrinde defni sırasında da okunsa, o cenazeye sayılarını ancak Allah’u Teala’ın bileceği rahmet melekleri tabii olurlar ve o meyyitin suali asan olur, kabir azabından emin olur. Eğer , yazılarak suyu içilse, Hak Teala o kimsenin gönlüne öyle bir nur ihsan buyur ki , bu nur ile gamı , gasaveti ve bütün endişeleri zayil olur ve sıkıntılarından kurtulur. Akşam–sabah okunması vird edinilse dünya fakirliğinden kurtulur, ahiret azabından emin olur ve kendisine cennette yüksek bir makam ihsan buyurulur. Zira, resul aleyhisselam “Her şeyin kalbi vardır. Kur’anı azamin kalbide Ya-sin’i Şeriftir.” buyurmuştur. Ey yaranlar Yasin suresini çokça okuyun, feyzini ve bereketini görürsünüz.

37) SAFFAT süresini her kim yedi kere okursa kendisine rızk bereketi ihsan buyurulur.

38) SAD süresini okumaya devam eden şeytanın ve insan şeytanların şerlerinden emin olur.
39) ZÜMER süresini okumaya devam eden kimse, hak katında aziz olur ve Kerem-i İlahiye nail olur.

40) MÜ’MİN Suresi yedi kere okuyan kimsenin istek ve hacetini Hak Teala reva kılar.

41) FUSSİLET süresini , bir kere okuyan kimse hırsız, yankesici ve eşkıya şerrinden emin olur.

42) ŞURA süresini , otuz üç kere okuyan kimseyi, Allah celle düşman korkusundan emin kılar.

43) ZUHRUF süresini, okuyan kimsenin gönlüne şeytan vesvesesi yol bulmaz.

44) DUHAN süresini, devamlı olarak okuyan kimselere, bütün halk muhabbet eder.

45) CASİYYE süresini, sefere çıkan bir kimse, kırk kere okursa , seferi mübarek olur, selametle vatanına avdet eder.

46) AHKAF süresini, bir kimse yazarak sandığı veya dolabı içerisine koysa, Hak Teala kumaşlarını güve denilen hayvanın yemesinden hıfzeder.

47) MUHAMMED süresini, harp vaktinde her gün kırk bir kere okurlarsa , Allah’u Teala İslam askerlerine nusret , muvaffakiyet ve selamet ihsan buyurur, düşmanlar ise kahr-ü perişan olur.

48) FETH süresini, kırk bir kere okuyan kişinin işlerini Hak Teala feth-i asan buyurur. Harp vaktinde , her gün MUHAMMED süresi ile birlikte okunsa , düşman harp meydanından firar eder. (istiklal savaşı sırasında , Sakarya meydan muharebelerinde, tabur imamı merhum gazi Naci Efendi , harbin en kritik bir anında bu iki mübarek süreyi, askerler arsında bulunan hafızlara okutmuş ve bi-nusretillahi teala düşman harp meydanından münhezim ve perişan bir halde mağlup olarak firar etmiştir. O günden sonra da, hiçbir tarafta tutunamayarak İzmir den denize dökülmüşlerdir. Hadiseyi, merhum Naci Efendiden bizzat dinlemiş bulunuyorum. Rahmetullahi aleyhi vasi a..)

49) HUCURAT süresini, derdine derman bulamayan kimse , yedi kere okuyacak olursa, Allah celle o kulunun derdine derman verir ve kendisini sıhhatine kavuşturur.

50) KAF süresini her Cuma gecesi üç kere okuyan kimsenin gözü nurlanır, görme hassası asla azalmaz, daima gözü ayrın ve mesrur olur.

51) ZARİYAT süresini, kıtlık vaktinde yetmiş kere okusalar , Hak Teala lutfü ile kıtlığı giderir, bolluk ve ucuzluk verir , bütün ekinler bereketli olur.

52) TUR süresini , üç kere hastaya okusalar, Allah’u teala sohbetini iade eder. Geçimsiz eşlere okusalar, karı- koca arasında ülfet ve muhabbet ihsan eder.

53) NECM süresini , yirmi bir kere okuyan , matlup ve maksuduna nail olur.

54) KAMER süresini okuyan, korktuğundan emin olur, korktuğu kimsenin şerrinden kurtulur.

55) RAHMAN süresini okuyanın, gönlü mesrur olur, evinde ve ticaretinde bereket olur.

56) VAKI’A süresini okuyanı, Allah celle zengin ve bay eyler. Namerde muhtaç kalmaz. Kendisine ululuk ihsan buyurur. (Dünya zenginliği isteyenler, bu süre-i celileyi her gün akşam ile yatsı arasında okumağa devam etsinler. Yakın bir zamanda faydasını görürler.)

57) HADİD süresini, yetmiş kere okuyanın işi açılır, gücü artar sıkıntılardan halas olur.

58) MÜCADELE süresini, bir kimse bir avuç toprak üzerine üç kez okursa ve düşmanı üzerine saçsa bi-iznillah düşmanı münhezim olur.

59) HAŞR süresini , hacet için üç kere okuyanın ne muradı varsa Hak teala acilen verir.

60) MÜMTEHİNE süresini, vird ederek daima okuyanın gönlündeki nifakı, Allah celle giderir.

61) SAF süresini , üç kere okuyarak üstüne üfürene düşman zafer bulamaz.

62) CUM’A süresini , dargın olan karı-kocaların aralarını bulmak için ıslahları niyetine beş kere okurlarsa, karı-koca barışır ve birbirlerine muhabbet ederler.

63) MÜNAFIKUN süresini, yüz kere okuyan kimse, gammaz ve hasetçilerin dillerinden emin olur.

64) TEGABUN süresini, yedi kere okuyanın, saklandığı eşyayı Hak teala hıfzeder.

65) TALAK süresini , yedi kere okuyan avrat şerrinden emin olur, borçlu ise borcundan kurtulur, ummadığı yerden zengin olur.

66) TAHRİM süresini, karı-kocanın iyi geçinmeleri için okurlarsa , maksatların nail olurlar.

67) MÜLK süresini, yedi kere okuyan belalardan emin olur, kaybettiği şeyi bulur. Akşam-sabah devam eden kabir azabından kurtulur, kabir suallerine cevabı asan olur.

68) KALEM süresini, on kere okuyanın , haceti reva olur ve isabeti ayndan (göz değmesi) Hak teala kendisini korur.

69) HAKKA süresini , okuyanın düşmanı defolur ve düşman şerrinden kurtulur.

70) ME ARİÇ süresini , on kere okuyan kimse kıyamet korkularından emin olur.

71) NUH süresini, bir kere okuyanın düşmanı red ve def olur.

72) CİN süresini, yedi kere okuyan kimse nazarlardan , cin ve şeytan şerrinden , fena sözlerden emin olur. Küçük çocuklarda, her türlü kötü hallerden ÜMMÜ SIBYAN denilen manevi hastalıktan korunur.

73) MÜZEMMİL süresini, korkak çocuk üzerine okurlarsa, korkusu zail olur.

74) MÜDESSİR süresini, okuyan bütün fenalıklardan emin olur.

75) KIYAME süresini okuyan ve devam eden kişi, kıyamet
zorluklarından kurtulur.

76) DEHR süresini , yedi kere okuyan kimse bilcümle şerlerden emin olur, Ehl-i bey-t Mustafa’ya komşu ve şefaatlerine nail olur.

77) MÜRSELAT süresini okuyan kimse iftiralardan kurtulur.
7 NEBE süresini, her gün ikindiden sonra okuyan kimse , kabir karanlığı görmez , kabri bu süre-i celilenin nuru ile nurlanır.

79) NAZİAT süresini , devamlı okuyan kimse , ölüm acısı duymaz, son nefesinde canını kolaylıkla Hazreti Melek-ül-Mevte teslim eder.
80) ABESE süresini , bir haceti için üç kere okuyanın bi-avnihi teala haceti reva olur.
81) TEKVİR süresini okuyan cümle mahlükat-ı ilahiyyeye heybetli görünür.

82) İNTİFAR süresini , devamlı okuyan kimse son nefesinde tövbe ve tevfik ile göçer.

83) MUTAFFİFİYN süresini, yedi kere okuyan kimsenin , ticaret ve kazancı bereketli olur.

84) İNŞİKAK süresini, doğumu güç olan kadına doğumu esnasında yazıp suyunu içirirlerse , doğum meşakkatinden halas olur.

85) BÜRUC süresini , yirmi bir kere okuyan kimse , düşman şerrinden halas olur.

86) TARIK süresini , üç kere okuyan kimse , cinlerin , şeytanın , hırsızların ve haram yiyenlerin şerlerinden halas olur.

87) ALA süresini yazarak meyve bahçesine asan kimsenin , bağ ve bahçesine asla zarar gelmez.

88) GAŞİYYE süresini, her kim yel ve diş ağrısı için okursa , bunlardan kısa zamanda kurtulur.

89) FECR süresini, okuyan büyüklerin gazabından emin olur.

90) BELED süresini , bütün manevi hastalıklara ve hassaten göz ağrısına okurlarsa derhal def olur.

91) ŞEMŞ süresini , yirmi bir kere okuyan, bütün korkulardan emin olur.

92) LEYL süresini , yedi kere okuyan , gece veya gündüz bütün kullardan emin olur.

93) DUHA süresini, kırk bir kere okuyanın çalınmış malı eline geçer.

94) İNŞİRAH süresini , yeni elbise giydiği mübarek olur. Saçını ve sakalını tararken okursa asla fakirlik görmez.

95) TIYN süresini, yetmiş kere okuyan ,bütün mahlukatın gözüne güzel görünür.

96) ALAK süresini, büyüklerin huzuruna varacak olan kimse yedi kere okursa haceti verilir ve kendisi mükerrem tutulur.

97) KADR süresini, ramazan gecesi bin kere okuyan , Allah’ı sübhanehu ve tealayı rüyasında görür, pazartesi gecesi beş yüz defa okuyan Nebi ekremi mana aleminde görür ve bağlı işleri fetholur.

98) BEYYİNE süresini okuyan düşman şerrinden emin olur.

99) ZİLZAL süresini, kırk bir kere okuyanın düşmanları münhezim ve perişan olur.

100) ADİYAT süresini okumaya devam eden kimse, isabet-i ayndan yani şer nazardan emin olur.

101) KARİ’A süresini, iki kişinin aralarını ıslah için okurlarsa, sulh ve selamete neticelenir.

102) TEKASÜR süresini, her gün okuyan kabir azabından emin olur.

103) ASR süresini, yetmiş kere okuyanın sıkıntıları def olur.

104) HÜMEZE süresini, yirmi bir kere okuyan gammaz ve hasetçilerin şerlerinden halas olur.

105) FİL süresini, akşam ile yatsı arasında iki yüz elli kere okuyanın düşmanı def olur.

106) KUREYŞ süresini, yedi kere okuyan kimse, kendisine fenalık edebilecek kişinin korkusundan emin olur, yiyecek ve içeceğe okununur ve üflenirse bereketli olur.

107) MAUN süresini, kırk bir kere küçük çocuk üzerine okurlarsa Hak teala o yavruyu afetlerden ve beliyyelerden hıfzeder.

108) KEVSER süresini , bin kere okuyan kimse kevser şarabından Resül-ü Ekremin mübarek elleriyle içmek nasip olur.

109) KAFİRUN süresini , bin kere okuyan düşmanlarına galip gelir.

110) NASR süresini, üç kere okuyanın imanın Hak sübhanehu ve teala şeytanın şerrinden saklar, ahirete iman ile göçer.

111) TEBBET süresini, ben kere okuyan düşmanlarına galip gelir.

112) İHLAS süresini, haksız olarak hapsedilenler için bin kere okurlarsa , Hak teala o kimseyi hapisten halas eder.

113) FELAK süresini, her namaz sonunda üç kere okuyan kimse, semavi belalardan ve dünya kazalarından emin olur.

114) NAS süresini, FELAK ile birlikte her namazın sonunda üç kere okuyan kimse, afat-ı semaviyye ve araziyyeden ve cümle belalardan, hasetçilerin şerlerinden ve gammazların dillerinden, kötü nazardan, büyücülerden ve sihirbazlardan ve hilekarların hile ve mekirlerinden, cin ve şeytanların vesvesesinden korunurlar.
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Havas ilmi genel kanıdaki düşüncelere rağmen sadece harflerin ve sayıların, esmaların veya ayetlerin sırlarından, hikmetlerinden faydalanılarak çeşitli etkiler elde etmek için esmanın veya ayetin kendisi ya da vefki ve bunlara bağlı harf ve sayılar ile tılsımlar kullanılarak ve bu sistem üzerine kurulmuş basit bir ilim veya ilmin metodu değildir. Bu ilimlerin kendisine has özellikleri ve konuları vardır, bu ilmin kendisi ve lisanı evrenseldir. Bu ilimler ruh ve madde ile canlı ve cansız ile harfler ve rakamlar ile yıldız ve burçlar ile nebulalar ve galaksiler ile ses ve renk dalgaları ile kısaca kainatta daha genişi evrende her şeyle bağlantılıdır.

Bu ilim asırlardır gelmiş geçmiş alimlerin ve ulemanın bir sır gibi gizlediği ve açıkça öğretmediği ve öğretmekten de çekindiği vebal altında kalmaktan korktuğu ilimlerdendir. Bu ilimler de başarılı olmanın ve zarar görmeden ilerlemenin bazı şart ve usulleri vardır. Havas ilmini bilmek ve öğrenmek için önceden bilinmesi gereken kurallar ve önemli noktaları sırası gelince özet olarak anlatmağa çalışacağız, ama bundan önce bilinmesi gereken bu ilim yıldızlar ilminden bilinen veya bilinmeyen sırlarla alemi semalardan gelmiştir. Bu ilim insanlardan önce yani arz oluşmazdan evvel ruhani alemlerde mele küt ve cinler aleminde bilinen ve kullanılan birçok gizlilikleri, esrarı ve acayipliği içinde gizlemiştir.

Yaşamış olduğumuz bu maddi alemin yasaları ve fiziksel oluşumları manevi alemlerin etki ve yasalarıyla meydana gelmektedir. Bu ilmin kullanılışı melekler ve cinlerden sonra çok eski kavimler ve uygarlıklar tarafından kullanılmıştır bu manevi yasaları öğrenip etkilerine göre gerektiği şekilde uygulamışlardır. İnsanlar bu bilgileri çok çeşitli yollardan elde etmişlerdir. Hatta kimilerine göre mana aleminden gelen varlık veya varlıklar bazı insanlara bu ilmi ve kullanma metodunu öğretmişlerdir. Bu anlattığıma örnek; Bakara süresi 102. ayetinde olan Harut ve Marut isimli iki meleği örnek olarak verebiliriz.

Gerek ruhani varlıklar veya cinlerin bildiği kelamlar, bizzat insanlar için indirilmiş kutsal kelamları veya esmaları gizlemek ya da rumuzlamak amacıyla çeşitli şekiller, çizgiler veya tılsımlardan oluşan birtakım sayılarla sembolleşen vefkler ve tılsımlar oluşturulmuştur. Bazen de sırf sayılar kullanılarak bu ilim de çok çeşitliliklerle beraber çelişkiler de görülmektedir. Zıtlık veya yanlışlıklar ise bu ilimler kaynağından öğrenilmeyip kolaycılık (Kopyacılık) yolu seçilmiştir. Günümüzdeki kitaplar da görülen veya kullanılan tılsımlar yanlış zaman veya yanlış mekanlar da şart ve kaidelerine riayet edilmeden yazılıp hazırlandığından yapılan bir işin çoğu zaman neticeye ulaşmadığını görürüz. Bir de işi karıştıran esas mesele bu tılsım, sembol veya yazıların ilahi isimler ve semboller olmayıp cinler, periler veya ruhani varlık isimlerinden olduğu ibarettir. Veya çok daha iyisi melek üt aleminden bir melek ismi olduğudur. Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de şudur: Tılsım yazarken eskilerin kullandıkları diller ve yazılar çok eski kavimlerin dillerine göre yazıldığı için günümüze gelene kadar bir çoğu unutulmuş bir çokları da tahribatlara uğratılmıştır. Bu uygarlıklara ve dillere örnek olarak Mu uygarlığı Atlantis kavimleri ve eski kipti ırkı ile eski İbranice,eski Süryanice ve eski Arapça'nın bazı lehçeleri ve eski Mısır yazıları, lehçeleri ve alfabeleri ki; bugün bunların bir çoğu unutulmuştur. Ve daha sonra esma ve ayetlerin manevi etkisini kullanma halidir ki; bu da bazı şartlara bağlıdır... Bunlar da özet olarak esma ve ayetlerin anlam ve etkilerinin kudretini bilmektir. Bu halde kendi içinde gruplamaktır. Bunları da şöyle özetleyelim; esma veya ayetin bilinen anlamının yanında bir de batını (gizli) anlamları vardır. Bunlar etki olarak farklı sonuçlar verirler ve sen bilmelisin ki; Kur’an –ı Kerim’in anlamının anahtarını yüce Allah (c.c.) peygamberleri ve onun evliya kullarına ve rahmani olan meleklere lütfetmiştir.

Şimdi bunu sana biraz daha açayım şöyle ki; sözleri ruhsuz bedenler olarak düşün yani cansız cesetlerin hali olarak işte bu cesetlere ruh vermek sözlerin insan dilinden kelam olarak çıkmasıdır. Ama bu çıkışın mertebeleri ve kudretleri farklı farklıdır. Buna da kelam ilmi derler. Eğer sen hakkıyla dilden çıkan sözlere ruh yüklersen bu durum mecazi anlamdadır. Bu yükleyişle onu kudretlendirebilirsen o kelamla amaçladığın etkiyi hemen elde edersin. Çünkü kudretlenmiş ruhlar yani yüklenmiş sözler etki sahibidirler ve etkileyici olmasının yanında etkileyicileri de harekete geçirendirler.

Bu sırları sana biraz daha açayım bilmiş ol ki; bunların şekli ise iç içe girmiş daireler gibidirler. Yani dairelerden maksat sırların sırlarla örtülü olduğunu anlatmak istedim. Bir sır kapısını geçmekle mana alemine geçtiğini zannetme araladığın her sır kapısının ardından yeni bir sır kapısı karşına çıkacaktır. Bu sırlar aleminden geçiş süresince karşına çıkacak olan bir sürü engeller olacaktır. Bunları aşmanın yolu başta ihlas olmakla beraber kuvvetli bir iman yapısı irade ve teslimiyet gerektirmektedir. Bu geçeceğin sır kapılarını her araladığın da başka bir zaman ve boyuta geçeceksin. Tabi ki; sırları çözmekle bitiremezsin. Bu böylece devam eder gider. Bilmen gereken bilgi sorumluluk yükler ve gizli sırlar insana her zaman mutluluk vermez. Bu hal vefk ilminde görülür. Şöyle ki; nasıl harf üzere tertip olan vefkler nesneye ve cesede, sayı ile tertip olan vefkler ise ruha ve ervaha, karma olanlar ise her ikisine de etki ederse bu daireler de iç içe her hali kapsar ve halden hale geçirtir. Hal diliyle sana sırları tabir eyler her ilimden birer nebze tattırır. Bilmiş ol ki; rakamların, vefklerin ve çizgilerin ya da tılsımların ki; bunlar da harf ve rakamdır. Bunların da kendilerine özgü incelikleri ve hassaları vardır. Bunların da cümlesinin sırları sırlarla gizlidir. Yani özün özünden gelir. Bunların ve cümlesinin şifa, sevgi, nefret, hikmet ve kahriye v.s. ile ilgisi bu türden etkilerledir. İşte sana anlatılan bu havas ilminin özü dediğimiz halin de hali dediğimiz sırlarla örtülü sırlar dediğimiz hikmet ve ilim ve marifet ile ervahın ve büyük zatların öğrenilen ve öğretilen esma ve ayetlerle harflerin, sayıların, burçların, yıldızların, maddelerin, bitkilerin, hayvanların, canlı ve cansız nesneler üzerinde etkileriyle insanlar üzerinde dahi nebat ve hayvanata karşı şifa ve sevgi, nefret ile hassalarını inceler ve ayrıca öz olan ilim de; mevsimlerin belli mekanların, kara parçalarının, denizlerin ve ruhani alemlerdeki varlıkların, cinlerin, perilerin ve meleklerin etkili güçlerini ve ilahi bazı güç ve kudretlerin rica yada minnet edilerek şifa, sevgi ve nefret etkisi ile ve bunun dışında kalan halleri elde etmek için öğrenilen hallerdir.

Bu ilimler de bir de ebced ile başlayıp cifir ile devam eden ve ismi harf ilmi olarak bilinen ledün ilmi ve hal ilmi ile birleşen ve bunların tamamının özünü kapsayan özün özü dediğimiz sözün sırrı gelir. Ehli isen dinle marifetten hikmet eyle velâkin bu anlatacaklarım öyle kişiler içindir ki; onlar anlatacaklarımızı anlar ve de hakkıyla uygular. Bu yazdıklarımızı kavramaya çalış basit bir ilimmiş gibi yırtıp atma anlatacağım şeyleri anlatmam tabi ki olanaksız. Çünkü boynumuzda vebal olur,anlayan olur anlamayan olur, nasihate uyan olur uymayan olur, ehli olana kapalı kapı yoktur, kalbi sâim olana rumuza gerek yoktur. Bu anlatacağımız olayların gerçekleşmesi ile değil olayların olacağı zamanların yaklaşmasıyla anlayacaksınız. Biz bu imajları ve manaları sisle kaplı bir vadiye dağıttık ama bu gerçekleri ruhsal saflığa ve hikmete ve marifete ulaşmış mütevâzı insanlardan saklamadık hatta açıkça anlattık. Hele nur yüzlü insanlardan hiç saklamadık. Yüzünde nur olanın kalbinde hikmet pınarları vardır.Kalbe akan ilhamlar beyinde inkişaf eder, ruhunda ilim deryasına dönüşür. Sen o derya da bir gemi aklın ve vicdanın da kaptanın olur ve bunlar ruhun da ve ruhun da Ruh’u Sultan’da son bulur. Kendine kaptan yaparsan nefsini yolculuğun ve seyrin Şeytan ile birlikte yok olur.
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Bu ilmin şartları Ulemaların temel kaideleri üzerine kurulmuş olup, bu şartlara uyulmazsa yapılan ameller gerçekleşmez.

İlk olarak şunu kesinlikle belirtelim ki;

İSLAM'A VE KURAN-I KERİM'E VE PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED'E (s.a.v) İMAN NURUNDAN, İRFANDAN UZAKLAŞMIŞ, ALLAH C.C DOSTLARININ ÖNEMİNİ BİLMEYEN TASAVVUFU BİR FELSEFE OLARAK GÖREN, HER ŞEYİ MADDE PLANINDA GÖRÜP ONA GÖRE ÖLÇÜP BİÇMEYE ÇALIŞAN DOĞULU VE BATILI MÜSTEŞRİKLERİN VE FELSEFECİ METAFİZİKÇİLERİN KENDİ KIT ANLAYIŞLARINA GÖRE UYDURDUKLARI TANIM VE KURALLARA TABİİ OLMUŞ KİŞİLERİN HAVAS İLMİNDEN YANA HİÇ BİR NASİPLERİ YOKTUR VE OLAMAZDA...BU KİŞİLER OLSA OLSA İSTİDRAC KAPISINDAN İÇERİ GİRMİŞ KENDİNİ BİLMEZ ZAVALLILARDIR...

Allah Teala'nın sırlarından önemli bir kısmı ; harflerinde, isimlerinde ve Ayeti Kerimelerinde olup, bu sırları da Salih kullarına ihsan eder. Nitekim Allah c.c. Kuran-ı Kerimde mümin Suresinin 60. Ayeti Kerime sinde şöyle buyurur:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Udûnî istecib leküm. (Bana ibadet ve dua edin ki, karşılığını vereyim).

Bu Havas ilmiyle amel etmenin bazı şartları olup, bu şartlar yerine getirilmediği sürece yapılan bir amel asla gerçekleşmez.En az 7 şartın yerine getirilmesi lazımdır...! Bu mübarek ilmin şartları da şöyledir: 1. Kesin kararYapacağın bir amelden hiçbir zaman şüphe etmemek. Çünkü şüphe yapılan bir ameli bozar. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

Üdullâhe ve entüm mûkinûne bil icâbeh. (Allah'a c.c dua ederken kabul olacağına inanarak dua ediniz).
Bu hadisi şerife uyarak, imanı kamil ile amele başlamak ve kalben inanarak Allah'a (Celle Celalüh) yönelmelidir.2. Sabır etmekBıkmadan, yorulmadan, usanmadan, tam sabır ve rabıta ile başlamış olduğun işin muvaffakiyetle neticelenmesine kadar devam etmelidir. Allah Teala hazretleri Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmuştur:

Yâ eyyühellezîne âmenus birû ve sâbirû ve râbitû vette kullâhe lealleküm tüflihûn. (Ey İman edenler! Sabredin ve sabırlı olma yarışında ileri geçin ve bütün varlığınızla Allah c.c. a bağlanınız. Ve Allah'tan korkun ki, kurtuluşa erişesiniz. Sure-i Al-i İmran, Ayet 200).
Çünkü çalışan amacına ulaşır ve her çalışanında bir nasibi vardır. Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

Men sabera zafera. (Sabır eden zafer bulur).3. Sır saklamakNe yapacağını ne okuduğunu veya üzerinde çalıştığın bir işi hiç kimseye söylememek ve sezdirmemek lazımdır. Hazreti Muhammed (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurmuştur:

İsteînû alâ kadâi havâyiciküm bil kitmân. (Hacetlerinizin husule gelmesi için, sırrınızı saklamakla yardımcı olunuz).
Ameli tenha ve kimsenin görmediği bir mahalde yapmak. Hiç kimseyede şöyle böyle yaptım yahut da şunları bunları yaparım deme! Hazreti Ömer r.a. efendimizin; "Sırrını saklayan kendinden emin olur" sözü meşhurdur.4. Müttaki olmakElden geldiğince Manevi yolda yükselmek ve başarıya ulaşmak takva ile olur ki, Cenab-ı Hak, Taha Suresi'nin 132. Ayeti Kerimesinde:

Vel âkibetü littakvâ. (Güzel akıbet takva ile elde edilir).
diye buyurmuştur. Bunlarda haram yememek, helal yiyip içmek, gıybetten kaçınmak ve gıybet etmemek, yalan söylememek, sıdka ve nasihate önem vermek, kötü gözle bakmamak, insanlara eziyet etmemek ve eziyete dayanmak, insanlara şefkat ve merhametle bakmaktır.5. Acele etmemekYapacağın bir ameli acele etmeden huzuru kalp ile yapmak, zihnindeki bütün düşüncelerden (Aile, mal, sevinç, korku, üzüntü vb.) uzak olup, kuvvetini himmetini, iradeni ve arzunu bir noktada topla ki, muradın hasıl olsun. Yaptığın işi severek ve isteyerek yap. Alelade baştan savma yapılan işlerden hayır gelmez.6. Temiz olmakDevamlı taharet üzere olmalı, bedenin, elbisen ve olduğun yer, hele hele kalbinin temizliğine çok dikkat et.7. İcazetli OlmakBu işi yapan kişinin gerçek bir evliyadan, ilmi ledünde tasarruf sahibi bir Allah c.c dostundan icazetli (İzinli) olması şarttır (******, BABA OCAĞI, CİNCİLERDEN vs... İCAZET ALINAMAZ; ÇÜNKÜ ONLARIN KENDİLERİNE HAYRI YOKTUR). İcazetsiz kişi babasız çocuk gibidir. Yani manevi devletin arkanda olması şarttır yoksa HEM YAPTIĞIN İŞ NETİCELENMEZ HEM DE İBLİSLERİN ELİNE DÜŞER YEM OLURSUN NEUZUBİLLAH, ALLAH C.C KORUSUN8. Teşhis etmekBir kimseye şeriat edepleri dahilinde muhabbet, celp, tefrik, taslit, irsali hatif, davet, hastalandırmak (ZULÜM İÇİN DEĞİL ZALİME HADDİNİ BİLDİRMEK İÇİNDİR AKSİ HALDE YAPANA AĞIR DİYET ÖDETİRLER), hastayı iyileştirmek veya buna benzer ameller yapmak istediğin zaman o kişinin rengini, suretini, boyunun uzunluğu ve kısalığını yaşlı veya genç olduğunu teşhis (Tanımak) edersin. Şayet bunları bilmiyorsan, o kişinin annesi ismiyle yazarsın. Annesinin ismini de bilmiyorsan Havva olarak kabul eder ve yazarsın. Teşhis isim vermekten daha tesirli olup, daha da tesirlisi teşhis ve isimleri beraber kullanmaktır.9. Riyazetli olmak, GEREKİRSE ORUÇLU OLMAKHayvan eti ve hayvandan çıkan süt, bal, yumurta ayrıca soğan, sarımsak veya bunlara benzer kokusu kötü olan gıdalar yememek, midenin de boş veyahut da gereğinden fazla tıka basa tok olmaması lazımdır.10. Himmetli olmakYüce şeyleri sefil işler için alet etme! Zira Hak Teala hazretleri Bakara Suresi'nin 41. Ayeti Kerimesinde şöyle buyurmuştur:

Velâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ. (Benim Ayetlerimi az bir bahaya satmayın).
Allah Teala'nın Ayetlerini kötü işlerde ve kötü niyetlerde kullanmayınız!11. Amel zamanını bilmekYapılacak amelin gününü ve saatini iyi tayin edip, gezegenlerin özelliklerine göre yapmak, gerekli tütsü ve drogları. Ayrıca amel günü menkut (Noktalanmış) gün olmamalıdır. Her Arabi ayın, 3. 5. 13. 16. 21 . 24. ve 25. günleri menkut günlerdir. Hayırlı amellerini bu menkut olan günlerde yapma! Hayırlı ameller Kamerin nurunun ziyade olduğu günlerde, şer ameller ise Kamerin muhaka olduğu (Her Arabi ayın son üç gecesi) günlerde yapılır.12. Kıbleye yönelmekBir amel yaparken kıbleye doğru yönelerek yazmak. Yazıları aslına göre düzenlemek ve yerine koymak. Yazılan isim veya Ayeti Kerime ise geride olan bir kelimeyi veyahut da harfi öne, önde olan bir kelimeyi veya harfi de geriye almamalıdır. Ayrıca yazınında çok güzel olması lazımdır. Yazılan vefk ise vefkin hane sırasına göre rakam veya harfleri yerine koymak, rakamları veya harfleri güzel yazmak ve vefkin hanelerini eşit olarak çizmek lazımdır.13. Salavat-ı şerife getirmekHer amelden önce ve sonra Hazreti Muhammed (s.a.v.) e Salavat-ı şerife getirmek. Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur:

Edduâ beynes salâteyni aleyye lâ yüraddü. (İki salavat arasında yapılan dua geri çevrilmez).
Şu mübarek Salavat-ı şerife çok faziletlidir:

Allâhümme salli alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammed in nebiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim. Adede halkıke ve ridâe nefsike vezinete arşike ve midâde kelimâtik.14. İstihareHer amelden önce İstihare yaparsan, yapacağın işte basiretli olursun. İstiharenin yapılışı şöyledir: İki rekat namaz kılarsın. Birinci rekatta Fatiha ile Kafurun suresini, ikinci rekatta Fatiha ile İhlas suresini okuyup, selam verdikten sonra, şu İstihare duasını 3, 5, veya 7 defa okursun. Okunacak İstihare duası budur:

Allâhümme innî estehîrüke bi ilmike ve estakdirüke bi kudretike ve eselüke min fadlikel azîm. En tübeyyene lî âkibeti emrî (fişşey-i el fülani ve yezküru haceti) Parantez içindeki yazılı ibarede hacet her ne ise içinden geçirirsin. Fein kâne hayran fe eşrahlehü sadrî ve veffiknî li amelihi ve in kâne şerran fasrifhü annî vasrifnî anhü inneke alâ külli şeyin kadîr.

Kalbinde ferahlık ve huzur bulursan yapacağın ameli başaracağına ve de muradına ereceğine inanarak yaparsın. Şayet ruhun daralırsa bırakırsın. Israr edersen senin zararına olur. İstihare tam uyanık bir şekilde ve kalpten Allah Teala'nın kudretine inanarak olmalıdır. Çünkü gerçekleri ve akibeti bilen yalnız O'dur.15. Ruhanileri hakir (AŞAĞILIK) işlerde kullanmamakRuhanileri hakir ameller için kullanmak istersen, onlara hakaret etmiş ve aşağılamış olursun. Ruhaniler şeriata göre hareket ettiklerinden dolayı şüpheli olan hiçbir ameli yapmazlar. Onları şeriata aykırı olan işlerde sakın kullanmaya kalkma YOKSA MADDİ VE MANEVİ AĞIR DİYET ÖDETİRLER! Ayrıca istenen her olur olmaz haceti de Ruhanilere sorma!16. Azimetleri ezberlemekRuhaniyetlere okuyacağın Azimetleri de çok iyi ezberlemeli ve okurken orijinal Kuran Diliyle okumalıdır aksi halde anlamları ve manevi etkisi tersine döner ve zarardan, şeytanları başınıza toplayıp kendinize, ailenize musallat etmekten başka bir şey elde edemezsiniz... Azimeti kitaptan veya levha üzerinden okumak yeterli değildir. Çünkü kalbin yazı ile iştigal olup, gerekli olan huşu gider. Buda erkanların en gereklisi olan teveccühü ortadan kaldırır.17. Amelin yapılışıYapacağın bir amelde levha üzerine yazman gerekirse, yazıyı demirden bir mil ile levha üzerine nakşedersin. Kağıt veya deri üzerine ise kamış ile yazarsın. Kamışın ucunu yontacağın zaman üç defa:

Âhin, deyip Talak Suresi'nin 3. Ayeti Kerimesi olan şu Ayeti Kerime'yi:

Ve men yetevekkel alellâhi fe hüve hasbühü innallâhe bâliğu emrihi kad cealallâhü li külli şeyin kadrâ.
okursun. Kamışın ucunu kestikten sonra kamışı eline alıp:

Kataatü kalemî li ecli ameli kezâ ve kezâ.
dersin. Maksadın her ne ise onu söylersin. Bu şartlardan sonra Ebced hesabını, yirmi sekiz 28 harfin anasırını, harflerin nurani ve zülmanisini, anasırın tabiatlarını, birbirine dost ve düşmanlığını, gezegenlerin özelliklerini, dost ve düşmanlığını, harflerini, buhurlarını, ayrıca said ile nahıslığını, sonra burçların özelliklerini, dost ve düşmanlığını, kamerin menzillerini, kamerin hangi burçta bulunduğunu, güneşin hangi burçta olduğunu bilmelisin ki vakitlerin sırları zuhur etsin. İnşallah kafidir vesselam... Ek bölüm olarak...HAVAS İLMİ'NDE ŞER’İ TEVESSÜLÜN ŞARTLARIHavas ilminde; Peygamberleri a.s, Allah c.c dostlarını r.a istenilen şey için vesile kılarken ve ruhanileri çağırıp onlardan bir şey isterken aşağıdaki şartlar dahilinde olması şarttır.Okunan dua veya azimetin manasının bilinmesi bu açıdan çok önemlidir yoksa bilmeden kaş yapayım derken göz çıkarılması an meselesidir aman dikkat...

“İnsanların çoğu tevessülün hakikatini anlamakta hata etmektedirler. Bu nedenle doğru bir tevessülün anlaşılması gereken şeklini açıklayacağız. Bu konuya girmeden bu doğruları belirtelim;

Birincisi;

Niyetin mutlaka edep dışı bir şey olmamasıdır ve Muhakkak ki tevessül duanın yollarından sadece biridir, Allah Sübhanehu ve Teala’ya yönelmenin / teveccühün kapılarından bir kapıdır. Hakiki ve asıl maksat sadece Allah Sübhanehü ve Teala’dır. Kendisi vesile yapılan kişi sadece Allah Sübhanehu ve Teala’ ya yaklaşmak için vasıta ve vesiledir. Kim bunun dışında bir şekilde inanırsa şirk koşmuş olur.

İkincisi;

Bu vasıta ile tevessül yapan kişi tevessülü ona olan muhabbeti ve onu Allah Sübhanehü ve Teala’nın o vasıtayı (aracıyı) sevdiğine inandığı içindir. Şayet bunun zıttı o kişide ortaya çıksa tevessül yapan kişi o vasıtadan en uzak olan olanı ve onun bu hallerini çirkin görmekle insanların ona karşı en şiddetlisi kesilir.

Üçüncüsü;

Şayet tevessül yapan kişi / mütevessil, kendisini Allah Teala’ya vesile kıldığı kişinin Allah Teala gibi veya ondan düşük bir durumda kendi başına fayda ve zarar vereceğine inansa şirke girer.

Dördüncüsü;

Tevessül (dini açıdan illa da) lazım /gerekli ve zaruri bir emir değildir. Duaya olan icabet de tevessüle bağlı değildir. Asıl olan Allah Teala’ya mutlak duadır. Allah Teala şöyle buyurmaktadır; “ Kullarım benden sana sorduklarında; ben onlara çok yakınım” “ Deki; İster Allah diye ister Rahman diye dua edin her ne ile dua ederseniz, güzel isimler onun içindir.”

Beşincisi ;

Ruhanileri çağırıp onlardan bir şey istemeden önce mutlaka yukarıdaki adaba uymalı ve onları da yaratanın ve o özellikleri kendilerine verenin Allah-u Teala c.c olduğunu asla unutmamalıdır. Bunun için azimet gibi bir şey okunacağı zaman evvela Fatiha, İhlas, Salavatı usulüne göre okuyup Cenab-ı Allah'a c.c maruzatımız neyse duamızı etmeli ve o ruhanilerin bize bir vesile olarak yardımcı olmalarını da istemeliyiz çünkü bize ulaşan her nimet mutlaka bir vesileler, sebepler dairesinde Allah'ın c.c izni ve inayetiyle ulaşır.
Günlük hayatımızda da resmi yada gayri resmi bir işimiz olduğu zaman aynı edebi gözetmemiz şarttır.

MESELA ;

Nasıl resmi makamdaki bir görevliyle işimiz olduğunda ona müracaat edip işimizin yapılması için talepte bulunuyorsak RUHANİLERLE olan irtibat sebebi de bunun gibidir.Bunu şirkle karıştıranlar eğer dünya işlerinde de Allah'a c.c dua etmeden işleri için bir görüşme yapmaya gidip o işin yapılabilmesi için gerekli kişilerle görüşüp yalnız onlardan medet umuyorlarsa yani ;yukarıdaki TEVESSÜL şartlarına uymazlarsa asıl onların kendileri kendi iddialarına göre yine şirktedirler de haberleri yoktur...
KISACASI BU KONULARIN MADDİ MANEVİ, RUHANİ YADA BEŞERİ DİYE BİR AYIRIM ŞEKLİ YOKTUR... USUL OLMADAN VUSUL OLMAZ
Kaynaklar Kenzül Havas kitaplarından; yazari Es-Seyydi Süleyman El Hüseyni. Tercüme Mustafa Varlı tarafından yapılmıştır.
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Havas-ı selima hakkında
Çevre ve nesnelerden gelen uyarıları doğru algılayan duygular. Havâs-ı hamse (beş duyu) ve Havâs-ı hamse-i zâhire (beş dış duyu) da denir. Havâs; müdrike (anlama, algılama yetisi) anlamına gelen hasse kelimesinin çoğuludur.

İslâm kelâmcıları ile filozoflarına göre belli başlı beş dış duyu vardır. Bunlar samîa (duyma), basîra (görme), şamme (koklama), zâika (tatma) ve lâmise (dokunma) duyularıdır. Bu duyular kulak, göz, burun, dil ve deriden oluşan beş duyu organı vasıtasıyla alınır. İnsan, havâs-ı hamse vasıtasıyla sesleri, renkleri, biçimleri, miktarları, hareketleri, güzellik ve çirkinlikleri, kokuları, tadları, nesnelerin sertlik ve yumuşaklık, soğukluk ve sıcaklık gibi niteliklerini algılar. Beş duyu, insanın üç temel bilgi vasıtasından birini oluşturur. Diğer iki bilgi vasıtası haber-i sâdık (doğru bilgi) ve akıldır. Beş duyu vasıtasıyla edinilen bilgiye ilm-i zarûrî (zorunlu bilgi) denir. İlm-i zarûrî, aklın doğruluğuna kesin biçimde hükmettiği bilgidir. İlmi zarûrî, aklın doğruluğuna kesin biçimde hükmettiği bilgidir. İlm-i zarûrînin zıddı, akıl yürütmeler yoluyla elde edilen ilm-i istidlali (çıkarımlara dayalı bilgi)dir.

Havâs-ı selime, İslâm filozoflarının nefs kuramları içinde önemli bir yer tutar. Buna göre havâs-ı hamse-i zâhire nefs-i hayvanînin (hayvansal nefs) idrak etme, bilme güçlerinden bir bölümünü oluşturur. Fakat asıl idrak, bilme işlemi havâs-ı bâtıninin (iç idrak güçleri) devreye girmesiyle tamamlanır. Havâs-ı bâtıni de hiss-i müşterek (ortak duyu), mütehayyile (hayal gücü), vahime (vehim gücü), hâfıza (hatırlama gücü ve mutasarrıfa (tasarruf gücü) olmak üzere beştir. Dış duyu organlarının algıladığı duyumlar (ihsas) hissi müşterek tarafından toplanır, idrak edilir ve anlamlandırılır.

Duyu organlarının iki görevi vardır: Çevreden gelen bilgileri tespit etmek; bu bilgileri merkezî sinir sistemine aktarmak. Beynin, büyük bir kısmı duyu organlarından gelen (beş duyu) etkileri değerlendirmekle görevlidir. Bunları bazen elektriksel, bazen kimyasal tepkiler şeklinde toplar. Tahminen beynin üçte birlik bir bölümü bu işle görevlidir. Yine beynin 1/3'ü de hareket ve denge işleriyle görevlidir.

Duyu organları, görevlerini Allah'ın kendilerine verdiği hassas ölçülere göre yerine getirir. Bu ölçülerde zerre kadar şaşma olmaz. Her duyu organı kendi görev alanı içinde, çevreden gelen değişik etkileri duyarlı alıcıları vasıtasıyla algılar ve gerekli tepkiyi gösterir: Eğer bir duyu organı çevredeki yalnızca büyük çaplı değişmelere tepki göstermiş olsaydı hiçbiri de pek faydalı olmayacaktı. Öte yandan her hareket halindeki elektronları ya da molekülleri duyacak derecede fazla duyarlı olsaydı, sinir sistemine âktarılan bilgi yalnızca bir gürültüden ibaret kalacaktı

Akıl ve kalp birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki kuvvettir. İslâm âlimlerinin yorumuna göre kalp, bedende organların kendisine manevî olarak bağlı olduğu bir merkezdir. Kalp manevî bakımdan sağlıklı olursa beden ve organlar da sağlıklı olur. Yani kalpte gerçek iman yerleşmişse kişi o imanın gereği olan iyi işleri yapar. Resûlullah şöyle buyurur: Haberiniz olsun ki bedende bir et parçası vardın. O sağlıklı olursa bütün beden sağlıklı olur. O bozuk olursa bütün beden bozuk olur. Dikkat edin o kalptir (Buhârî, İmân, 39; Müslim, Müsakat, 107):Kalb, iman ve küfür veya münâfıklığı barındıran iç dünyadır. Onun için bir kimsenin mü'min, kâfü veya münâfık olduğu ancak onun işlerinden anlaşılır. Kalbinde imanı olan kimse o imanının gereği olan iyi işleri (amel-i salih) yapar, organlarını haramlardan korur, ibadet eder. Kalbinde küfür ve nifâk bulunan kimseler de, eliyle diliyle ve diğer azalarıyla kötülük yolunda faaliyet gösterirler.

O halde organları iyi veya kötü iş yapmaya sevk eden, kişinin kalbindeki imanı ve bu imana göre şekillenen iradesi (serbest seçimi)dir.

İmam Gazalî kalbin emrinde olan bazı kuvvetlerden ve duyu organlarından söz ettikten sonra beden-kalp ilişkisinî bir benzetmeyle şöyle anlatır: Beden bir şehre benzer. El ayak ve diğer organlar şehrin sanatkârları gibidir. Şehvet mâliye müdürü gibidir. Kalp bu şehrin padişahıdır. Akıl ise padişahın veziridir. Padişahın bunların hepsine ihtiyacı vardır. Memleketin idaresi ancak bunlarla yürür (Gazalî, Kimyay-ı Saadet, 21-22).Kuran'da Havass-ı SelîmeKurân'da en çok kalb (gönül), görme ve işitme organlarından bahsedilir: Kur'ân'ın esas gayesi insanlara doğru inancı, tevhidi öğretmektir. Öğrenme de işitme,görme ve anlamaya dayanır. İşte bundan dolayı Kur'ân'da bu üç duyuya ait organlar,kulak, göz ve kalp önemli bir yer tutar.

Kur'ân'da bütün örnekler tevhîd inancını yerleştirmek ve kuvvetlendirmek için verilmiştir. Göz, kulak ve kalp bu inanca sahip olmak için birer vasıta olarak kabul edilmiştir. Peygamberler de insanlara tevhîd inancını anlatmışlardır. Onu dinleyenler, düşünerek anlayarak dinlemişlerse, Allah'ın hidayeti de erişmişse iman etmişlerdir. O halde dinlemek, dinlediğini anlamak, Hakkı bulmanın yoludur. Dünyada iken peygamberleri can kulağı ile dinlemeyenlerin karşılaşacakları acı sonuç ve pişmanlık Kur'an'da şöyle anlatılır:

Ve dediler ki; Eğer biz (onların gözlerini) dinleseydik, yahut düşünüp anlasaydık, şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık (el-Mülk, 67/ 10).

Onlara, size vermediğimiz servet ve kuvvet vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve gönüller yaratmıştık. Fakat ne kulakları, ne gözleri ne de gönülleri kendilerine bir şey sağlamadı. Zira (düşünüp ibret almıyorlar, tersine) bile bile Allah'ın âyetlerini inkar ediyorlardı. Ve alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi (el-Ahkâf, 46/26).

Kur'ân'da duyu organlarının birer nimet olarak verildiğini, dolayısıyla onları veren yüce Yaratıcıya şükretmek gerektiğini belirten âyetler vardır:

De ki: Sizi yaratan, size kulak (lar) gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz (el-Mülk, 67/23); Ayrıca bkz. en-Nahl, 16/78; el-Mü'minun, 23/78; es-Secde, 32/9).

Biz ona vermedik mi iki göz, bir dil, iki dudak" (el-Beled, 90/8-9).
Ayrıca, bize nimet olarak verilen organların Allah'ın kudretini ve eserlerini anlamak için kullanılması gerektiği vurgulanmış, eşyaya ibret gözüyle bakmamız emredilmiştir:

O yedi göğü birbiri üzerinde tabaka tabaka yarattı. Rahmanın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözü (nü) döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözü (nü) iki kez daha döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulamaz,) hor hakîr ve bitkin (bir bozukluk görmekten) ümidini kesmiş bir halde sana döner" (el-Mülk, 67/3-4; ayrıca bk. el-Hac, 22/46).

Bakmıyorlar mı develere, nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi? Dağlara, nasıl dikildi? Yere, nasıl yayılıp döşendi? (el-Gâşiye, 88/17-20).

De ki: Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün! (el-En'**, 6/I1). Kur'ân, kalp, göz ve kulak organlarından; imanküfür açısından, yani bu organların Hakkı görmeye, duymaya, anlamaya vasıta olup olmamaları hususundan sürekli olarak söz eder.

Kur'ân ve Sünnette geçen insan ve organlarının fonksiyonları ile ilgili bilgiler İslâm âlimleri tarafından yorumlanmıştır. Buna göre; insan bu dünyaya sorumlu bir varlık olarak gönderilmiştir. Kur'ân'da şöyle buyurulur: Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan (o yaptığın kötü içten) sorumludur (el-İsrâ,17/36).
Sorumluluğun esasını Allah'ın peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği inanç, ibadet ve muamelat gibi hükümlerden ibaret olan vahiy ile iyiyi kötüden ayırdetme gücü olan akıl oluşturur. İnsan bütün iç ve dış duyularıyla Allah'ın emir ve yasaklarını anlamaya kabiliyetli olarak yaratılmıştır. Bütün insanlar selim bir fıtrat üzere, doğruyu anlamaya kabiliyetli olarak dünyaya gelir. Onların bu, doğruyu yanlışı ayırdetmeye elverişli selim fıtratları sonradan anne-babanın ve çevrenin kendilerine verdiği eğitimle ya iyi yönde gelişir veya bozulur. İyi yönde gelişen, görevlerini aklın ve vahyin emrettiği yönde yerine getiren organlar havass-ı selime (doğru çalışan, yaratılışına uygun iş gören organlar) olarak adlandırılır. Aynı şekilde doğru düşünen, doğru anlayan akla akl-ı selîm; imansızlık ve münâfıklık hastalığından kurtulmuş kalbe kalb-i selîm adı verilir.

Allah insanı aklı ve gücü ölçüsünde sorumlu tutacaktır. "Allah kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez (el-Bakara, 2/286).

Herkes ancak gücü ölçüsünde bir şeyle mükellef tutulur (el-Bakara, 2/233).

Aklı olmayan sorumlu tutulmayacaktır. Hasta olan ve özürlü olanlar da sınırlı olarak mükelleftir. Köre güçlük yoktur (bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir). Kim Allah'a ve Rasûle itaat ederse (Allah) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu da acı bir azaba uğratır (el-Fetih, 48/ 17).
Havass-ı Selîme, aynı zamanda ilim öğrenme yollarından birisidir. Akıl ve doğru haber de diğer bilgi kaynaklarıdır.

Havass-ı selîme, kusur ve hastalıklardan sâlim olan duyu organlarıdır. Göz, renk körü olduğu zaman, sinir sistemi bozuk olduğu zaman bunlar vasıtasıyla doğru bilgi edinilmez. Duyu organları ve akıl ile tecrübe edilerek elde edilen ilimler aklî ilimler (fen bilgileri) dir.

Batılı bilginlere göre ilmin kaynağı duyu organları ve akıldır. Onlar, peygamberlerin insanlara getirdiği haberi (vahyi) ilmin kaynağı olarak kabul etmediği için çıkmazlara düşmüşlerdir. Çünkü his organlarıyla elde edilen bilgilerin eksiklik ve yanlışlıkları olduğu gibi akıl da, bilmek istediği her şeye bizzat ulaşmakta âciz kalmaktadır. Fizik ötesi olaylar, iman meseleleri, âhiret âlemi, aklın çözemediği konulardır. Bunları öğrenmek için mutlaka peygamberlerin haberine ihtiyaç vardır.

Kıyamet günü organların kişinin aleyhine şahitlikte bulunması: Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhine şahitlik ettiler. Derilerine dediler ki: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? (Derileri): Herşeyi konuşturan Allah bizi konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştır. İşte O'na döndürülüyorsunuz. Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden gizlenmiyordunuz. Yaptıklarınızın çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz (el Fussilet, 41/20, 21, 22).

De ki: Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da o kulak(lar)a ve gözlere kim sahiptir (onları yaratıp yöneten kimdir)? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Yaratma) iş(ini) kim düzenleyip yönetiyor? Allah diyecekler. De ki: O halde (O'nun azabından) korunmuyor musunuz? (Yunus, 10/31).

De ki: Söyleyin bana, eğer Allah işitme (duyu)unuzu ve gözlerinizi alsa, kalplerinizin üstüne de mühür vursa, Allah'tan başka bun(Iar)ı size getir(ip ver)ecek tanrı kimdir? Bak nasıl âyetleri çevirip türlü türlü açıklıyoruz, sonra yine onlar yüz çeviriyorlar (el-En âm 6/46).

Kaynak: İslam Ansiklopedisi
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Havas İlminin Alanı

Havas ilmi genel kanıdaki düşüncelere rağmen sadece harflerin ve sayıların, esmaların veya ayetlerin sırlarından, hikmetlerinden faydalanılarak çeşitli etkiler elde etmek için esmanın veya ayetin kendisi ya da vefki ve bunlara bağlı harf ve sayılar ile tılsımlar kullanılarak ve bu sistem üzerine kurulmuş basit bir ilim veya ilmin metodu değildir. Bu ilimlerin kendisine has özellikleri ve konuları vardır, bu ilmin kendisi ve lisanı evrenseldir. Bu ilimler ruh ve madde ile canlı ve cansız ile harfler ve rakamlar ile yıldız ve burçlar ile nebulalar ve galaksiler ile ses ve renk dalgaları ile kısaca kainatta daha genişi evrende her şeyle bağlantılıdır.

Bu ilim asırlardır gelmiş geçmiş alimlerin ve ulemanın bir sır gibi gizlediği ve açıkça öğretmediği ve öğretmekten de çekindiği vebal altında kalmaktan korktuğu ilimlerdendir. Bu ilimler de başarılı olmanın ve zarar görmeden ilerlemenin bazı şart ve usulleri vardır. Havas ilmini bilmek ve öğrenmek için önceden bilinmesi gereken kurallar ve önemli noktaları sırası gelince özet olarak anlatmağa çalışacağız, ama bundan önce bilinmesi gereken bu ilim yıldızlar ilminden bilinen veya bilinmeyen sırlarla alemi semalardan gelmiştir. Bu ilim insanlardan önce yani arz oluşmazdan evvel ruhani alemlerde mele küt ve cinler aleminde bilinen ve kullanılan birçok gizlilikleri, esrarı ve acayipliği içinde gizlemiştir.

Yaşamış olduğumuz bu maddi alemin yasaları ve fiziksel oluşumları manevi alemlerin etki ve yasalarıyla meydana gelmektedir. Bu ilmin kullanılışı melekler ve cinlerden sonra çok eski kavimler ve uygarlıklar tarafından kullanılmıştır bu manevi yasaları öğrenip etkilerine göre gerektiği şekilde uygulamışlardır. İnsanlar bu bilgileri çok çeşitli yollardan elde etmişlerdir. Hatta kimilerine göre mana aleminden gelen varlık veya varlıklar bazı insanlara bu ilmi ve kullanma metodunu öğretmişlerdir. Bu anlattığıma örnek; Bakara süresi 102. ayetinde olan Harut ve Marut isimli iki meleği örnek olarak verebiliriz.

Gerek ruhani varlıklar veya cinlerin bildiği kelamlar, bizzat insanlar için indirilmiş kutsal kelamları veya esmaları gizlemek ya da rumuzlamak amacıyla çeşitli şekiller, çizgiler veya tılsımlardan oluşan birtakım sayılarla sembolleşen vefkler ve tılsımlar oluşturulmuştur. Bazen de sırf sayılar kullanılarak bu ilim de çok çeşitliliklerle beraber çelişkiler de görülmektedir. Zıtlık veya yanlışlıklar ise bu ilimler kaynağından öğrenilmeyip kolaycılık (Kopyacılık) yolu seçilmiştir. Günümüzdeki kitaplar da görülen veya kullanılan tılsımlar yanlış zaman veya yanlış mekanlar da şart ve kaidelerine riayet edilmeden yazılıp hazırlandığından yapılan bir işin çoğu zaman neticeye ulaşmadığını görürüz. Bir de işi karıştıran esas mesele bu tılsım, sembol veya yazıların ilahi isimler ve semboller olmayıp cinler, periler veya ruhani varlık isimlerinden olduğu ibarettir. Veya çok daha iyisi melek üt aleminden bir melek ismi olduğudur. Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de şudur: Tılsım yazarken eskilerin kullandıkları diller ve yazılar çok eski kavimlerin dillerine göre yazıldığı için günümüze gelene kadar bir çoğu unutulmuş bir çokları da tahribatlara uğratılmıştır. Bu uygarlıklara ve dillere örnek olarak Mu uygarlığı Atlantis kavimleri ve eski kipti ırkı ile eski İbranice,eski Süryanice ve eski Arapça nın bazı lehçeleri ve eski Mısır yazıları, lehçeleri ve alfabeleri ki; bugün bunların bir çoğu unutulmuştur. Ve daha sonra esma ve ayetlerin manevi etkisini kullanma halidir ki; bu da bazı şartlara bağlıdır... Bunlar da özet olarak esma ve ayetlerin anlam ve etkilerinin kudretini bilmektir. Bu halde kendi içinde guruplamaktır. Bunları da şöyle özetleyelim; esma veya ayetin bilinen anlamının yanında bir de batını (gizli) anlamları vardır. Bunlar etki olarak farklı sonuçlar verirler ve sen bilmelisin ki; Kur’an –ı Kerim’in anlamının anahtarını yüce Allah (c.c.) peygamberleri ve onun evliya kullarına ve rahmani olan meleklere lütfetmiştir.


Bu Konu hakkında arastırma yaparken bazı gercekleride göz ardı etmemek lazım bunlardan en önemlisi olan Al-i İmran Suresi 7 . ayet Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Havas İlminin Şartları ve Yapılışı

Bu ilmin şartları Ulemaların temel kaideleri üzerine kurulmuş olup, bu şartlara uyulmazsa yapılan ameller gerçekleşmez.

İlk olarak şunu kesinlikle belirtelim ki;

İSLAM'A VE KURAN-I KERİM'E VE PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED'E (s.a.v) İMAN NURUNDAN, İRFANDAN UZAKLAŞMIŞ, ALLAH C.C DOSTLARININ ÖNEMİNİ BİLMEYEN TASAVVUFU BİR FELSEFE OLARAK GÖREN, HER ŞEYİ MADDE PLANINDA GÖRÜP ONA GÖRE ÖLÇÜP BİÇMEYE ÇALIŞAN DOĞULU VE BATILI MÜSTEŞRİKLERİN VE FELSEFECİ METAFİZİKÇİLERİN KENDİ KIT ANLAYIŞLARINA GÖRE UYDURDUKLARI TANIM VE KURALLARA TABİİ OLMUŞ KİŞİLERİN HAVAS İLMİNDEN YANA HİÇ BİR NASİPLERİ YOKTUR VE OLAMAZDA...BU KİŞİLER OLSA OLSA İSTİDRAC KAPISINDAN İÇERİ GİRMİŞ KENDİNİ BİLMEZ ZAVALLILARDIR...

Allah Teala'nın sırlarından önemli bir kısmı ; harflerinde, isimlerinde ve Ayeti Kerimelerinde olup, bu sırları da Salih kullarına ihsan eder. Nitekim Allah c.c. Kuran-ı Kerimde mümin Suresinin 60. Ayeti Kerime sinde şöyle buyurur:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Udûnî istecib leküm. (Bana ibadet ve dua edin ki, karşılığını vereyim).

Bu Havas ilmiyle amel etmenin bazı şartları olup, bu şartlar yerine getirilmediği sürece yapılan bir amel asla gerçekleşmez.En az 7 şartın yerine getirilmesi lazımdır...! Bu mübarek ilmin şartları da şöyledir:
1. Kesin karar

Yapacağın bir amelden hiçbir zaman şüphe etmemek. Çünkü şüphe yapılan bir ameli bozar. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

Üdullâhe ve entüm mûkinûne bil icâbeh. (Allah'a c.c dua ederken kabul olacağına inanarak dua ediniz).
Bu hadisi şerife uyarak, imanı kamil ile amele başlamak ve kalben inanarak Allah'a (Celle Celalüh) yönelmelidir.
2. Sabır etmek

Bıkmadan, yorulmadan, usanmadan, tam sabır ve rabıta ile başlamış olduğun işin muvaffakiyetle neticelenmesine kadar devam etmelidir. Allah Teala hazretleri Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmuştur:

Yâ eyyühellezîne âmenus birû ve sâbirû ve râbitû vette kullâhe lealleküm tüflihûn. (Ey İman edenler! Sabredin ve sabırlı olma yarışında ileri geçin ve bütün varlığınızla Allah c.c. a bağlanınız. Ve Allah'tan korkun ki, kurtuluşa erişesiniz. Sure-i Al-i İmran, Ayet 200).
Çünkü çalışan amacına ulaşır ve her çalışanında bir nasibi vardır. Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

Men sabera zafera. (Sabır eden zafer bulur).
3. Sır saklamak

Ne yapacağını ne okuduğunu veya üzerinde çalıştığın bir işi hiç kimseye söylememek ve sezdirmemek lazımdır. Hazreti Muhammed (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurmuştur:

İsteînû alâ kadâi havâyiciküm bil kitmân. (Hacetlerinizin husule gelmesi için, sırrınızı saklamakla yardımcı olunuz).
Ameli tenha ve kimsenin görmediği bir mahalde yapmak. Hiç kimseyede şöyle böyle yaptım yahut da şunları bunları yaparım deme! Hazreti Ömer r.a. efendimizin; "Sırrını saklayan kendinden emin olur" sözü meşhurdur.
4. Müttaki olmak

Elden geldiğince Manevi yolda yükselmek ve başarıya ulaşmak takva ile olur ki, Cenab-ı Hak, Taha Suresi'nin 132. Ayeti Kerimesinde:

Vel âkibetü littakvâ. (Güzel akıbet takva ile elde edilir).
diye buyurmuştur. Bunlarda haram yememek, helal yiyip içmek, gıybetten kaçınmak ve gıybet etmemek, yalan söylememek, sıdka ve nasihate önem vermek, kötü gözle bakmamak, insanlara eziyet etmemek ve eziyete dayanmak, insanlara şefkat ve merhametle bakmaktır.
5. Acele etmemek

Yapacağın bir ameli acele etmeden huzuru kalp ile yapmak, zihnindeki bütün düşüncelerden (Aile, mal, sevinç, korku, üzüntü vb.) uzak olup, kuvvetini himmetini, iradeni ve arzunu bir noktada topla ki, muradın hasıl olsun. Yaptığın işi severek ve isteyerek yap. Alelade baştan savma yapılan işlerden hayır gelmez.
6. Temiz olmak

Devamlı taharet üzere olmalı, bedenin, elbisen ve olduğun yer, hele hele kalbinin temizliğine çok dikkat et.
7. İcazetli Olmak

Bu işi yapan kişinin gerçek bir evliyadan, ilmi ledünde tasarruf sahibi bir Allah c.c dostundan icazetli (İzinli) olması şarttır (******, BABA OCAĞI, CİNCİLERDEN vs... İCAZET ALINAMAZ; ÇÜNKÜ ONLARIN KENDİLERİNE HAYRI YOKTUR). İcazetsiz kişi babasız çocuk gibidir. Yani manevi devletin arkanda olması şarttır yoksa HEM YAPTIĞIN İŞ NETİCELENMEZ HEM DE İBLİSLERİN ELİNE DÜŞER YEM OLURSUN NEUZUBİLLAH, ALLAH C.C KORUSUN
8. Teşhis etmek

Bir kimseye şeriat edepleri dahilinde muhabbet, celp, tefrik, taslit, irsali hatif, davet, hastalandırmak (ZULÜM İÇİN DEĞİL ZALİME HADDİNİ BİLDİRMEK İÇİNDİR AKSİ HALDE YAPANA AĞIR DİYET ÖDETİRLER), hastayı iyileştirmek veya buna benzer ameller yapmak istediğin zaman o kişinin rengini, suretini, boyunun uzunluğu ve kısalığını yaşlı veya genç olduğunu teşhis (Tanımak) edersin. Şayet bunları bilmiyorsan, o kişinin annesi ismiyle yazarsın. Annesinin ismini de bilmiyorsan Havva olarak kabul eder ve yazarsın. Teşhis isim vermekten daha tesirli olup, daha da tesirlisi teşhis ve isimleri beraber kullanmaktır.
9. Riyazetli olmak, GEREKİRSE ORUÇLU OLMAK

Hayvan eti ve hayvandan çıkan süt, bal, yumurta ayrıca soğan, sarımsak veya bunlara benzer kokusu kötü olan gıdalar yememek, midenin de boş veyahut da gereğinden fazla tıka basa tok olmaması lazımdır.
10. Himmetli olmak

Yüce şeyleri sefil işler için alet etme! Zira Hak Teala hazretleri Bakara Suresi'nin 41. Ayeti Kerimesinde şöyle buyurmuştur:

Velâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ. (Benim Ayetlerimi az bir bahaya satmayın).
Allah Teala'nın Ayetlerini kötü işlerde ve kötü niyetlerde kullanmayınız!
11. Amel zamanını bilmek

Yapılacak amelin gününü ve saatini iyi tayin edip, gezegenlerin özelliklerine göre yapmak, gerekli tütsü ve drogları. Ayrıca amel günü menkut (Noktalanmış) gün olmamalıdır. Her Arabi ayın, 3. 5. 13. 16. 21 . 24. ve 25. günleri menkut günlerdir. Hayırlı amellerini bu menkut olan günlerde yapma! Hayırlı ameller Kamerin nurunun ziyade olduğu günlerde, şer ameller ise Kamerin muhaka olduğu (Her Arabi ayın son üç gecesi) günlerde yapılır.
12. Kıbleye yönelmek

Bir amel yaparken kıbleye doğru yönelerek yazmak. Yazıları aslına göre düzenlemek ve yerine koymak. Yazılan isim veya Ayeti Kerime ise geride olan bir kelimeyi veyahut da harfi öne, önde olan bir kelimeyi veya harfi de geriye almamalıdır. Ayrıca yazınında çok güzel olması lazımdır. Yazılan vefk ise vefkin hane sırasına göre rakam veya harfleri yerine koymak, rakamları veya harfleri güzel yazmak ve vefkin hanelerini eşit olarak çizmek lazımdır.
13. Salavat-ı şerife getirmek

Her amelden önce ve sonra Hazreti Muhammed (s.a.v.) e Salavat-ı şerife getirmek. Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur:

Edduâ beynes salâteyni aleyye lâ yüraddü. (İki salavat arasında yapılan dua geri çevrilmez).
Şu mübarek Salavat-ı şerife çok faziletlidir:

Allâhümme salli alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammed in nebiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim. Adede halkıke ve ridâe nefsike vezinete arşike ve midâde kelimâtik.
14. İstihare

Her amelden önce İstihare yaparsan, yapacağın işte basiretli olursun. İstiharenin yapılışı şöyledir: İki rekat namaz kılarsın. Birinci rekatta Fatiha ile Kafurun suresini, ikinci rekatta Fatiha ile İhlas suresini okuyup, selam verdikten sonra, şu İstihare duasını 3, 5, veya 7 defa okursun. Okunacak İstihare duası budur:

Allâhümme innî estehîrüke bi ilmike ve estakdirüke bi kudretike ve eselüke min fadlikel azîm. En tübeyyene lî âkibeti emrî (fişşey-i el fülani ve yezküru haceti) Parantez içindeki yazılı ibarede hacet her ne ise içinden geçirirsin. Fein kâne hayran fe eşrahlehü sadrî ve veffiknî li amelihi ve in kâne şerran fasrifhü annî vasrifnî anhü inneke alâ külli şeyin kadîr.

Kalbinde ferahlık ve huzur bulursan yapacağın ameli başaracağına ve de muradına ereceğine inanarak yaparsın. Şayet ruhun daralırsa bırakırsın. Israr edersen senin zararına olur. İstihare tam uyanık bir şekilde ve kalpten Allah Teala'nın kudretine inanarak olmalıdır. Çünkü gerçekleri ve akibeti bilen yalnız O'dur.
15. Ruhanileri hakir (AŞAĞILIK) işlerde kullanmamak

Ruhanileri hakir ameller için kullanmak istersen, onlara hakaret etmiş ve aşağılamış olursun. Ruhaniler şeriata göre hareket ettiklerinden dolayı şüpheli olan hiçbir ameli yapmazlar. Onları şeriata aykırı olan işlerde sakın kullanmaya kalkma YOKSA MADDİ VE MANEVİ AĞIR DİYET ÖDETİRLER! Ayrıca istenen her olur olmaz haceti de Ruhanilere sorma!
16. Azimetleri ezberlemek

Ruhaniyetlere okuyacağın Azimetleri de çok iyi ezberlemeli ve okurken orijinal Kuran Diliyle okumalıdır aksi halde anlamları ve manevi etkisi tersine döner ve zarardan, şeytanları başınıza toplayıp kendinize, ailenize musallat etmekten başka bir şey elde edemezsiniz... Azimeti kitaptan veya levha üzerinden okumak yeterli değildir. Çünkü kalbin yazı ile iştigal olup, gerekli olan huşu gider. Buda erkanların en gereklisi olan teveccühü ortadan kaldırır.
17. Amelin yapılışı

Yapacağın bir amelde levha üzerine yazman gerekirse, yazıyı demirden bir mil ile levha üzerine nakşedersin. Kağıt veya deri üzerine ise kamış ile yazarsın. Kamışın ucunu yontacağın zaman üç defa:

Âhin, deyip Talak Suresi'nin 3. Ayeti Kerimesi olan şu Ayeti Kerime'yi:

Ve men yetevekkel alellâhi fe hüve hasbühü innallâhe bâliğu emrihi kad cealallâhü li külli şeyin kadrâ.
okursun. Kamışın ucunu kestikten sonra kamışı eline alıp:

Kataatü kalemî li ecli ameli kezâ ve kezâ.
dersin. Maksadın her ne ise onu söylersin. Bu şartlardan sonra Ebced hesabını, yirmi sekiz 28 harfin anasırını, harflerin nurani ve zülmanisini, anasırın tabiatlarını, birbirine dost ve düşmanlığını, gezegenlerin özelliklerini, dost ve düşmanlığını, harflerini, buhurlarını, ayrıca said ile nahıslığını, sonra burçların özelliklerini, dost ve düşmanlığını, kamerin menzillerini, kamerin hangi burçta bulunduğunu, güneşin hangi burçta olduğunu bilmelisin ki vakitlerin sırları zuhur etsin
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
ŞER’İ TEVESSÜLÜN Şartları

Havas ilminde ; Peygamberleri a.s ,Allah c.c dostlarını r.a istenilen şey için vesile kılarken ve ruhanileri çağırıp onlardan bir şey isterken aşağıdaki şartlar dahilinde olması şarttır.Okunan dua veya azimetin manasının bilinmesi bu açıdan çok önemlidir yoksa bilmeden kaş yapayım derken göz çıkarılması an meselesidir aman dikkat...

“İnsanların çoğu tevessülün hakikatini anlamakta hata etmektedirler. Bu nedenle doğru bir tevessülün anlaşılması gereken şeklini açıklayacağız. Bu konuya girmeden bu doğruları belirtelim;

Birincisi;

Niyetin mutlaka edeb dışı bir şey olmamasıdır ve Muhakkak ki tevessül duanın yollarından sadece biridir, Allah Sübhanehu ve Teala’ya yönelmenin / teveccühün kapılarından bir kapıdır. Hakiki ve asıl maksat sadece Allah Sübhanehü ve Teala’dır. Kendisi vesile yapılan kişi sadece Allah Sübhanehu ve Teala’ ya yaklaşmak için vasıta ve vesiledir. Kim bunun dışında bir şekilde inanırsa şirk koşmuş olur.

İkincisi;

Bu vasıta ile tevessül yapan kişi tevessülü ona olan muhabbeti ve onu Allah Sübhanehü ve Teala’nın o vasıtayı (aracıyı) sevdiğine inandığı içindir. Şayet bunun zıttı o kişide ortaya çıksa tevessül yapan kişi o vasıtadan en uzak olan olanı ve onun bu hallerini çirkin görmekle insanların ona karşı en şiddetlisi kesilir.

Üçüncüsü;

Şayet tevessül yapan kişi / mütevessil, kendisini Allah Teala’ya vesile kıldığı kişinin Allah Teala gibi veya ondan düşük bir durumda kendi başına fayda ve zarar vereceğine inansa şirke girer.

Dördüncüsü;

Tevessül (dini açıdan illa da) lazım /gerekli ve zaruri bir emir değildir. Duaya olan icabet de tevessüle bağlı değildir. Asıl olan Allah Teala’ya mutlak duadır. Allah Teala şöyle buyurmaktadır; “ Kullarım benden sana sorduklarında; ben onlara çok yakınım” “ Deki; İster Allah diye ister Rahman diye dua edin her ne ile dua ederseniz, güzel isimler onun içindir.”

Beşincisi ;

Ruhanileri çağırıp onlardan bir şey istemeden önce mutlaka yukarıdaki adaba uymalı ve onlarıda yaratanın ve o özellikleri kendilerine verenin Allah'u Teala c.c olduğunu asla unutmamalıdır. Bunun için azimet gibi bir şey okunacağı zaman evvela Fatiha ,İhlas , Salavatı usulüne göre okuyup Cenab-ı Allah'a c.c maruzatımız neyse duamızı etmeli ve o ruhanilerin bize bir vesile olarak yardımcı olmalarını da istemeliyiz çünkü bize ulaşan her nimet mutlaka bir vesileler ,sebebler dairesinde Allah'ın c.c izni ve inayetiyle ulaşır.
Günlük hayatımızda da resmi yada gayri resmi bir işimiz olduğu zaman aynı edebi gözetmemiz şarttır.

MESELA ;

Nasıl resmi makamdaki bir görevliyle işimiz olduğunda ona muracat edip işimizin yapılması için talepte bulunuyorsak RUHANİLERLE olan irtibat sebebide bunun gibidir.Bunu şirkle karıştıranlar eğer dünya işlerinde de Allah'a c.c dua etmeden işleri için bir görüşme yapmaya gidip o işin yapılabilmesi için gerekli kişilerle görüşüp yalnız onlardan meded umuyorlarsa yani ;yukarıdaki TEVESSÜL şartlarına uymazlarsa asıl onların kendileri kendi iddalarına göre yine şirktedirler de haberleri yoktur...
Kısacası Bu Konuların Maddi Manevi ,Ruhani yada Beşeri Diye Bir Ayırım Şekli Yoktur...
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Havas ilmine nail olabilmek
İlim isteyene verilir.Öncelikle teslimiyet esastır.Gerçek anlamda teslim olmak ile tüm şüpheleri kalbinizden uzaklaştırır ve teslim olursunuz.Başlangıç için çeşitli zikr yolları vardır.Evvela belirli bir kademeye kadar Allah yolunda ilerlersiniz.Kademeler içinde en önemlileri salih bir mü'min olabilmek dahilinde olanlardır.Kesinlikle ruhunuzu Allah ın emrettiği biçimde terbiye etmiş olmanız gerekir.

Haram yememek,mümkünse kaza namazı bırakmamak veya tamamlamak üzere başlamış ve devam ediyor olmak.Kuran ve sünnete tam bir riayet içerisinde yaşamak.

Başlangıç aşamalarında riyazet şart değildir.Eğer Allah indinde emir ve yasaklara uyar tam bir niyetle tevbe eder ve uygun yaşar iseniz Havas istemeye hazır hale gelirsiniz.

Bu ilim sabırla Allah tan talep edilen bir ilim olup ancak Allah ın dilemesi ile açılan bir "kalp gözü kapısıdır".Uzun zaman alabilecek bir yoldur.

Havas a ilk adım basit bir süreç ama önemli bir adımla başlar.İlahi kapıyı çalmaya başlarsınız evvela.Kabul edilmek için ise oldukça ciddi bir çalışma gerekir.Zikrler ile başlarsınız.Riyazat ve berhetiyye ile bitirmeye çalışır yani O kapıdan içeri kabul edilmeye çalışırsınız.Ancak kabul edildiğinizde bu sırlara sahip olabilmeniz için uymanız gereken kurallara eğer uymazsanız bu seferde süreç tersine işlemeye başlar ve ciddi sıkıntılara düçar olabilirsiniz.

Bu nedenle psikolojik sorunlarınız olmamalıdır.Ruh ve psikolojik yapınız güçlü ve sorunsuz olmalıdır.İyi bir çocukluğunuz hatta mümkünse iyi bir aile yapınız olmalıdır.Yani geçmişiniz çocukluğunuz kale gibi olmalıdır.

Tutarlı ve istikrarlı olmalısınız.Ve aralıksız olarak artık bu yolda ilerlemelisiniz.Başlangıç adımı tam bir mü'min olmak,hazırlık adımı başlangıç giriş zikrleri,sonuç ise riyazat,az uyku,az yemek ve berhetiyye dir.
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Cümel, Cifr, Sayı sembolizmi.

Ebced veya Ebûced, Arap alfabesindeki harflerin kolaylıkla hatırda kalması için düzenlenen bir hârf dizisi ile bu harf dizisinin her birine tekabül eden bir rakam değeri sistemi ve diziyi oluşturan sekiz kelimenin ilkinin adıdır.

Harflerin her birine 1'den 1000'e kadar matematik değerler verilmiştir.

Bu sekiz temel kelime şöyledir: Ebced, Hevvez, Huttiy, Kelemen, Se'fes, Karaşet, Sehaz, Dazığ

Bu kelimeler aslında İbrânî, Ârâmî Süryâni alfabelerinin harfleriyle -sessiz harfleri dikkate alınarak aynıdır. Alfabe Araplara Nebatîler yoluyla gelmiştir. Sâmi alfabelerinin hemen tamamında bir rakam değeri olan harfler sistemi kullanılmıştır. Eski Ön Asya dillerinden Akadça ve Asurca'da bile bu değerler kullanılmıştır.

Yalnız başlarına hiçbir anlamı olmayan ve sadece ezberleme işini kolaylaştıran bu sembolik sekiz kelimeden başka harflerin sırası ve bunların sayıları göstermekte kullanılmaları bakımından İbrânî ve Ârâmî dillerindekiyle aynıdır. Hemze'den, K'ya kadar olan harfler 1-100, son dokuzu da 200-1000 sayılarına delâlet eder. Yine bir başka eski sistemde aynı yazı şeklinde olan harfler biraraya getirilip her grubun ilk harfinden sonra o harfe benzeyen diğer harfler sıralanır. Meselâ,Te, Se, harfleri Beden sonra konulmuştur. Yalnız Lam;Vav, ve Ye, harfleri sona bırakılmıştır. Bu sıra Mağrib alfabesinde bugüne kadar muhafaza edilmiştir: Elif, Be, Te, Se, Ha, Cim, Hı, Dal, Zel, Rı, Ze, Tı, Zı, Kef, Lam, Mim, Nun, Sad, Dat, Ayın, Gayın, Fe, Kaf, Sin, Şın, Lam, Vav, Ye.

Rakam değerli harf sistemi, çivi yazısının kullanıldığı döneme kadar inen bir tarihi kökene sahiptir. Bu da vahiyle ilgisi olmayan bir alana yayılmış olduğunu göstermektedir.

Cürhümî alfabesi temeline dayanan Arapça harfler diğer Sâmi dillerinden farklı olarak sıralanmaktadır. Bu sıra İsmail (a.s.) zamanında ilk kez Arapça'ya uygulanmıştır. Sekiz kelimeden ibâret Ebced alfabesi yirmi sekiz harftir. Bunlara kolaylıkla öğrenilsin diye İslâmî bir kılıf giydirilmiştir. Meselâ:

1. Ebced'in ilk altı kelimesi olan Ebced, Hevvez, Huttiy, Kelemen, Se'fes, Karaşet; Şuayb (a.s.)'ın kavminden altı askerin adıdır. Bunlar Medyen ülkesinin şahları olup, Kelemen, hepsinin büyüğüydü ve harfleri bu şahlar düzenlemişlerdi. Onlar, Medyen ve Eyke halkıyla birlikte helâk oldular.

2. Harfler altı şeytanın adına göre düzenlenmiştir. Bu şeytanlardan korunmak için kelimelerin sonuna Fetebârekallahu bi ahseni'l Hâlikın ibaresi eklenmiştir

3. Ebced kelimeleri haftanın günlerinin adıdır. Harflerin sırası gün adlarındaki sıraya göre düzenlenmiştir.

Bu iddiaların hepsi de İsrailiyattan ibârettir ve uydurmadır. Ebced hesabını İslâm tarihinde ilk kez yahudiler yapmışlardır. Rasûlullah'a gelen bir grup yahudi Kur'an-ı Kerim'deki hurûf-ı mukattaa adı verilen Elif, Lâm, Mim, vb. harflerini Ebced'e göre değerlendirip, "İslâm ümmetinin ömrü, Elif: 1, Lâm: 30, Mim: 40 olarak toplam 70 veya 71 yıldır demişler; kendilerine hurûf-u mukattaa ile başlayan Kef, He, Ye, Ayn, Sad, gibi diğer ayetler hatırlatılınca önce hesap etmeye başlamışlar, sonra bu işin altından çıkamamış, zihinleri karışmış, rezil olmuşlardır. Ashab ve Rasûlullah (s.a.s.) onların bu çocukça hesap işine gülmüşlerdir.

Bazı âlimlerin de yalnız fonetik fizyolojisi ilkelerine göre tanzim edilmiş bir alfabe sistemi vardır. Bu sistemde gırtlak sesleri ile arka damak sesleri başta gelir ve ağız önünden çıkarılan sesler ile dudak sesleri sona bırakılmıştır. Halil b. Ahmed'in Kitâbü'l Âyn'ında sıra şöyledir:

(ayn-ha-lamelif-gayn-gaf-kef-şın-sad-dad-sin-ra-tı-dal-te-zı-zel-se-ra-lam-nun-fe-be-mim-vav-elif-ye)

Bu sıra el-Ezherî'nin Tehzibinde ve İbn Sîde'nin el-Muhkeminde de aynıdır.

Hvaş erbâbı harflerin âdedlere delâlet etmek özelliğine dayânarak eski devirlerde Ebced vb. kelimeleri büyü ve sihirde kullanmışlardır. Bu sistemde Elif'ten Ğayın'a kadar her harfe bir tanrı adı ile tabii kuvvetler tekâbül eder. Bir taraftan aded ile harf arasındaki bu ilişkiler diğer yandan bunlara tekâbül eden timsaller sayesinde amelî bir sır sistemi geliştirdiklerine inanmışlardır. Meselâ, efsun ve muskacılıkta, harflerin adedi değerlerine göre toplanır ve bu toplamın cinler âlemi ile ilişkisi bulunduğu kabul edilir. Bütün bunlar boş, şeytani uğraşıdan başka birşey değildir.

Ebced hesabı Fars ve eski Türk edebiyatında tarih düşürmede de kullanılmıştır. Meselâ İstanbul'un Fetih tarihi için Kur'ân-ı Kerîm'den "Âherûn" kelimesi düşürülmüştür. Bunların toplamı

(elif+gayn+ra+vav+nun)=1+600+200+6+50=857

çıkmaktadır ve bu tarih Hicri 857 (M. 1453) yılı olan fetih tarihidir. Aynı şekilde Elmalılı M. Hamdi Yazır, tefsirinde Molla Câmi'den naklederek Sebe sûresinin onbeşinci âyetindeki Beldetün Tayyibetün (iyi bir belde) ifadesi ile İstanbul'un fethinin kastedildiğini ve İstanbul'un fetih tarihinin (857 H. yılının) bu cümlenin ebcedi ile haber verildiğini yazmaktadır (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1936, V, 3956).

Ayrıca şâir Fuzûli, Kanunî Sultan Süleyman'ın Bağdat'ı fetih tarihi olan 941 H. yılı için; Geldi burc-i evliyaya padişah-ı namdâr mısraını tarih düşmüştür. Yine Sultan Abdülmecid'in saltanata geçişine de Bir iki iki delik Abdülmecid oldu Melik mısrası ile tarih düşmüşlerdir.

Hatta bazen halk arasında dolaşan ve Kur'an-ı Kerim'in şifa ile ilgili âyetlerinin ebced hesabına göre rakamların yazılıp bunlarla yapılan muskalar bulunmaktadır ki, bu rakamların şifa vereceğine inanmak küfürdür. Bu gibi hususlar Hz. Peygamber'in sünnetinde olmadığı gibi ashab, tâbiîn ve büyük imamların böyle bir şeye başvurmadıkları ilmen ve tarihen bilinen bir husustur. Ebced hesabına dayanarak ortaya çıkan Hurûfilik, bu işi Kur'ân ile fal bakmaya kadar götürmüştür. Bir devlet kuruluşu olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, devletin dinî anlayışını yansıtmak üzere 1960'larda yayımlanan ''Allah Bizimle adlı bir kitapçıkta Ebced hesabı ile Hz. Peygamber (s.a.s.) ile ilgili olan bir âyeti, 27 Mayıs 1960 askeri darbesine tarih düşürmeye çalışmıştır. Oysa bu hesaplar, bir İsrailiyyat uydurması olup İslâm ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

Bütün hurûf-û hecâ denilen yirmi sekiz harfi içine alan Ebced harf tertibinde harflerin sayısal değerleri şöyledir:

Ebced: Elif : 1, Ba : 2, Cim:3, Dal:4 Hevvez: He : 5, Vav : 6, Ze : 7 Hutti: Ha : 8, Tı : 9, Ya : 10 Kelemen: Kef : 20, Lam : 30, Mim : 40, Nun : 50 Se'fes: Sin : 60, Âyn : 70, Fe : 80, Sad : 90 Karaset: Kaf : 100, Rı : 200, Şın : 3002 Te : 400 Sehaz: Se 500, Hı: 600, Zel : 700, Dazığ: Dad : 800, Zı : 900, Ğaym 1000.

Bugün ancak eski kitâbelerde ebced hesaplarına rastlanmaktadır. Arap harflerinin kutsal ve bâtıni bir ilim olan Cifr ile ilgili olan sayı sembolizminin Hz. Ali (k.s.) tarafından kodlandığı iddia edilir (S. Hüseyin Nasr, İslâm ve İlim, İstanbul 1988, Çev: İlhan Kutluer, s.77). Bunun uydurmadan başka birşey olmadığı açıktır.
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Havas ilminde bilinmesi geren temel prensipler kaideler vardır bunlara uymak gerekir ve gerek havasla ilgilenen kardeşlerimiz gerekse yeni öğrenmeye başlayan kardeşlerimizin bunları bilmesi öğrenmesi gerekir
Bu ilmin şartları ülemaların temel kaideleri üzerine kurulmuş olup, bu şartlara uyulmazsa yapılan ameller gerçekleşmez. Allah Teala nın sırları harflerinde, isimlerinde ve Ayeti Kerimelerinde olup, bu sırlarıda Salih kullarına ihsan eder. Nitekim Allah c.c. Kurani Kerimde Mü’min Suresinin 60. Ayeti Kerime sinde şöyle buyurur:
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ اُدْعُونِى اِسْتَجِب ْلَكُمْ
Bismillâhirrahmânirrahiym. Udûnî istecib leküm.
( Bana ibadet ve dua edinki, karşılığını vereyim ).
Bu Havas ilmiyle amel etmenin bazı şartları olup, bu şartlar yerine getirilmediği sürece yapılan bir amel asla gerçekleşmez. Bu mübarek ilmin şartlarıda şöyledir:
1. Kesin karar: Yapacağın bir amelden hiçbir zaman şüphe etmemek. Çünkü şüphe yapılan bir ameli bozar. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
اُدْعُو الله َوَاَنْتُمْ مُوقِنُونَ بِاْلاِجَابَةً
Üdullâhe ve entüm mûkinûne bil icâbeh.
( Allah’a dua ederken kabül olacağına inanarak dua ediniz).
Bu hadisi şerife uyarak, imanı kamil ile amele başlamak ve kalben inanarak Allah (Celle Celalüh) a yönelmelidir.
2. Sabır etmek: Bıkmadan, yorulmadan, usanmadan, tam sabır ve rabıta ile başlamış olduğun işin muvaffakiyetle neticelenmesine kadar devam etmelidir. Allah Teala hazretleri Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmuştur:
يَا اَيُّهَا الَّـذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونْ
Yâ eyyühellezîne âmenus birû ve sâbirû ve râbitû vette kullâhe lealleküm tüflihûn.
(Ey İman edenler! Sabredin ve sabırlı olma yarışında ileri geçin ve bütün varlığınızla Allah c.c. a bağlanınız. Ve Allah’tan korkunki, kurtuluşa erişesiniz. Sure-i Al-i İmran, Ayet 200 ).
Çünkü çalışan amacına ulaşır ve her çalışanında bir nasibi vardır. Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed (sa.v.) şöyle buyurmuşlardır:
مَنْ صَبَرَ ظَفَرَ
Men sabera zafera.
(Sabır eden zafer bulur).
3. Sır saklamak: Ne yapacağını ne okuduğunu veya üzerinde çalıştığın bir işi hiç kimseye söylememek ve sezdirmemek lazımdır. Hazreti Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
اِسْتَعِينُواعَلَى قَضَاءِ حَوَا يِجِكُمْ بِالْكِتْمَانْ
İsteînû alâ kadâi havâyiciküm bil kitmân.
(Hacetlerinizin husule gelmesi için, sırrınızı saklamakla yardımcı olunuz). Ameli tenha ve kimsenin görmediği bir mahalde yapmak. Hiç kimseyede şöyle böyle yaptım yahutta şunları bunları yaparım deme! Hazreti Ömer r.a. in “Sırrını saklayan kendinden emin olur “ sözü meşhurdur.
4. Müttaki olmak: Manevi yolda yükselmek ve başarıya ulaşmak takva ile olurki, Cenabu Hak Taha Suresi nin 132. Ayeti Kerimesinde:
وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى
Vel âkibetü littakvâ.
(Güzel akibet takva ile elde edilir).
diye buyurmuştur. Bunlarda haram yememek, helal yiyip içmek, giybetten kaçınmak ve gıybet etmemek, yalan söylememek, sıdka ve nasihata önem vermek, kötü gözle bakmamak, insanlara eziyet etmemek ve eziyete dayanmak, insanlara şevkat ve merhametle bakmaktır.
5. Acele etmemek: Yapacağın bir ameli acele etmeden huzuru kalb ile yapmak, zihnindeki bütün düşüncelerden (Aile, mal, sevinç, korku, üzüntü vb.) uzak olup, kuvvetini himmetini, iradeni ve arzunu bir noktada toplaki, muradın hasıl olsun. Yaptığın işi severek ve isteyerek yap. Alelade baştan savma yapılan işlerden hayır gelmez.
6. Temiz olmak: Devamlı taharet üzere olmalı, bedenin, elbisen ve olduğun yer, hele hele kalbinin temizliğine çok dikkat et.
7. İcazetli olmak: Bu işi yapan kişinin icazetli (İzinli) olması şarttır. İcazetsiz kişi babasız çocuk gibidir.
8. Teşhis etmek: Bir kimseye muhabbet, celb, tefrik, taslit, irsali hatif, davet, hastalandırmak, hastayı iyileştirmek veya buna benzer ameller yapmak istediğin zaman o kişinin rengini, suretini, boyunun uzunluğu ve kısalığını yaşlı veya genç olduğunu teşhis (Tanımak) edersin. Şayet bunları bilmiyorsan, o kişinin annesi ismiyle yazarsın. Annesinin isminide bilmiyorsan Havva olarak kabül eder ve yazarsın. Teşhis isim vermekten daha tesirli olup, dahada tesirlisi teşhis ve isimleri beraber kullanmaktır.
9. Riyazatlı olmak: Hayvan eti ve hayvandan çıkan süt, bal, yumurta ayrıca soğan, sarımsak veya bunlara benzer kokusu kötü olan gıdalar yememek, mideninde boş veyahutta gereğinden fazla tıka basa tok olmaması lazımdır.
10. Himmetli olmak: Yüce şeyleri sefil işler için alet etme! Zira Hak Teala hazretleri Bakara Suresi nin 41. Ayeti Kerimesinde şöyle buyurmuştur:
وَلاَتَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً
Velâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ.
(Benim Ayetlerimi az bir bahaya satmayın). Allah Teala nın Ayetlerini kötü işlerde ve kötü niyetlerde kullanmayınız!
11. Amel zamanını bilmek: Yapılacak amelin gününü ve saatini iyi tayin edip, gezegenlerin özelliklerine göre yapmak. Ayrıca amel günü menkut (Noktalanmış) gün olmamalıdır. Her Arabi ayın, 3. 5. 13. 16. 21 . 24. ve 25. günleri menkut günlerdir. Hayırlı amellerini bu menkut olan günlerde yapma! Hayırlı ameller Kamerin nurunun ziyade olduğu günlerde, şer ameller ise Kamerin muhaka olduğu (Her Arabi ayın son üç gecesi) günlerde yapılır.
12. Kıbleye yönelmek: Bir amel yaparken kıbleye doğru yönelerek yazmak. Yazıları aslına göre düzenlemek ve yerine koymak. Yazılan isim veya Ayeti Kerime ise geride olan bir kelimeyi veyahutta harfi öne, önde olan bir kelimeyi veya harfide geriye almamalıdır. Ayrıca yazınında çok güzel olması lazımdır. Yazılan vefk ise vefkin hane sırasına göre rakam veya harfleri yerine koymak, rakamları veya harfleri güzel yazmak ve vefkin hanelerini eşit olarak çizmek lazımdır.
13. Salavati şerife getirmek: Her amelden önce ve sonra Hazreti Muhammed (s.a.v.) e Salavati şerife getirmek. Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa ( s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur:
اَلدُّعَابَيْنَ الصَّلاَتَيْنِ عَلَىَّ لاَ يُرَدُّ
Edduâ beynes salâteyni aleyye lâ yüraddü.
(İki salavat arasında yapılan dua geri çevrilmez).
Şu mübarek Salavati şerife çok faziletlidir:
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا وَمَوْلاَنَا مُحَمَّدٍ النَّبِيِّ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ عَدَدَ خَلْقِكَ وَرِضَاءَ نَفْسِكَ وَزِنَةَ عَرْشِكَ وَمِدَادَ كَلِمَاتِكَ
Allâhümme salli alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammed in nebiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim. Adede halkıke ve ridâe nefsike vezinete arşike ve midâde kelimâtik.
14. İstihare: Her amelden önce İstihare yaparsan, yapacağın işte basiretli olursun. İstiharenin yapılışı şöyledir: İki rekat namaz kılarsın. Birinci rekatta Fatiha ile Kafurun suresini, ikinci rekatta Fatiha ile İhlas suresini okuyup, selam verdikten sonra, şu İstihare duasını 3, 5, veya 7 defa okursun. Okunacak İstihare duası budur:
اَللَّهُمَّ اِنِّي اَسْتَخِيرُكَ بِعِلْمِكَ وَاَسْتَقْدِرُكَ بِقُدْرَتِكَ وَاَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ الْعَظِِيمُ اَنْ تُبَيَّنَ لِى عَاقِبَةِ اَمْرِى (فِى الشَّىْءِ اَلْفُلاَنِى وَيَذْكُرُحَاجَتِهِ) فَإِنْ كَانَ خَيْراً فَأَشْرَحْ لَهُ صَدْرِى وَوَفِّقْنِى لِعَمَلِهِ وَاِنْ كَانَ شَرًّا فَاصْرِفْهُ عَنِّى وَاصْرِفْنِى عَنْهُ اِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Allâhümme innî estehîrüke bi ilmike ve estakdirüke bi kudretike ve eselüke min fadlikel azîm. En tübeyyene lî âkibeti emrî (fişşey-i el fülani ve yezküru haceti) Parantez içindeki yazılı ibarede hacet her ne ise içinden geçirirsin. Fein kâne hayran fe eşrahlehü sadrî ve veffiknî li amelihi ve in kâne şerran fasrifhü annî vasrifnî anhü inneke alâ külli şeyin kadîr.
Kalbinde ferahlık ve huzur bulursan yapacağın ameli başaracağına vede muradına ereceğine inanarak yaparsın. Şayet ruhun daralırsa bırakırsın. İsrar edersen senin zararına olur. İstihare tam uyanık bir şekilde ve kalpten Allah Teala nın kudretine inanarak olmalıdır. Çünkü gerçekleri ve akibeti bilen yalnız O’dur.
15. Ruhanileri hakir işlerde kullanmamak: Ruhanileri hakir ameller için kullanmak istersen, onlara hakaret etmiş ve aşağılamış olursun. Ruhaniler şeriata göre hareket ettiklerinden dolayı şüpheli olan hiçbir ameli yapmazlar. Onları şeriata aykırı olan işlerde sakın kullanmaya kalkma! Ayrıca istenen her hacetide Ruhanilere sorma!
16. Azimetleri ezberlemek: Ruhaniyetlere okuyacağın Azimetleride çok iyi ezberlemeli ve okurken hiç kekelememelidir. Azimeti kitaptan veya levha üzerinden okumak yeterli değildir. Çünkü kalbin yazı ile iştiğal olup, gerekli olan huşu’ gider. Buda erkanların en gereklisi olan teveccühü ortadan kaldırır.
17. Amelin yapılışı: Yapacağın bir amelde levha üzerine yazman gerekirse, yazıyı demirden bir mil ile levha üzerine nakşedersin. Kağıt veya deri üzerine ise kamış ile yazarsın. Kamışın ucunu yontacağın zaman üç defa:
آهٍ آهٍ آهٍ
Âhin Âhin Âhin
deyip, Talak Suresi nin 3. Ayeti Kerimesi olan şu Ayeti Kerime yi:
وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ فَهُوَحَسْبُهُ اِنَّ الله َبَالِغُ اَمْرِهِ قَدْجَعَلَ اللهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا
Ve men yetevekkel alellâhi fe hüve hasbühü innallâhe bâliğu emrihi kad cealallâhü li külli şeyin kadrâ.
okursun. Kamışın ucunu kestikten sonra kamışı eline alıp:
قَطَعَتُ قَلَمِى ِلاَجْلِ عَمَلِى كَذَا وَكَذَا
Kataatü kalemî li ecli ameli kezâ ve kezâ.
dersin. Keza ve keza yerinde maksadın her ne ise onu söylersin. Eğer Ayeti Kerimeyi önce okursan, amelin daha etkili ve daha tesirli olur.
Yaptığın amel muhabbet için ise, matlub ve talibin gezegenlerinin tabiatı birbirine dost ise ikisininde isimlerini yazarsın. Gezegenleri düşman ise matlubun ismini yazıp, talip olanın ismini yazmazsın.

Yararlanılan Kaynak: Havas kitabı.
 
Üyelik Tarihi
25 Ağu 2008
Konular
10,476
Mesajlar
20,209
MFC Puanı
290
Tütsüler

Havâss çalışmalarında,her çalışmanın kendisine ait değişik bir tütsüsü vardır.Bu tütsüler çalışmanın reçetesinde yazılıdır.Şayet belli bir tütsü tavsiyesi yoksa hoşunuza giden bir tütsüyü yakabilirsiniz.Hoşunuza giden dediğimiz zaman da asla çarşıda pazarda bol bol satılan, doğudan ithal edilen o çubuk tütsüleri kastetmiyoruz.Bu tür tütsüler her zaman için katışıktırlar (Genede çok mecbur kalınırsa kullanılmalarında sakınca yoktur).Bence bu tür tütsüler Havâss veya değişik bir majikal çalışmadan çok, esrar içilen yerlerde kokuyu yok etsin diye kullanlmak için hazırlanmaktadırlar.

Evde tütsü yakmanın da pratik bir yolunu bulmak gereklidir.En geleneksel şekilde mangal yakıp, kömür ateşinde yakmaktır. Küçük bir mangaldaki, küçük bir ateş bu işe yeter. Fakat bu durum çoğu apartman ve kişi için fazla pratik
değildir.Bu şekilde çalışmak isteyip de pratik bir çare arayanlara şunu tavsiye edebilirim.İçinde kömür yakabileceğiniz çok ufak bir metalik kap gibi bir şey bulun.Üç,dört parça kömür koyun ve üzerine de Çemberlitaş
baharatçılarının hepsinde bulabileceğiniz bir tablet Nargile kömürü koyun.Nargile kömürü kimyasal karışımları olan bir kömür tableti. Ateşe tutunca hemen yanıyor ve altındakini de yakıyor. Kimyasal kömür yanıp, altındaki kömürler de tutuşup, köz halini alınca ateşi çalışma yerinize taşıyabilirsiniz.Fakat bunu yapmadan önce kömürlerin tamamen yanmış olmalarına
ve bir zehirlenmeye sebep olmayacaklarına dikkat etmelisiniz.Yakma işlemi, az kömür kullanacağınız için rahatlıkla bir mutfak havalandırmasının altında yapılabilir.

İkinci sistem daha basittir.Küçük bir,taşınabilir tüpgaz ocağı alın.Ateşini çok kısık yakın ve üzerine düz bir teneke koyun.Tütsülerinizi bu tenekenin üzerine koyun ve ağır ağır yakın.Tütsülerin çoğu bu şekilde istenen yavaşlıkta
yanabilirler.Hatta erimesi olmayan,tahtadan,ödağacı gibi şeyler bile bu şekilde yakılabilirler.Aynı tenekeyi,değişik büyüler,biberler ve akla gelen herşeyi yakmakta da kullanabilirsiniz.Bununlaberaber,butür gaz ocakları özellikle kış günleri, her yeri kapalı olan mekanlarda ve uzun süren çalışmalarda oksijen tükenmesine ve insanın zehirlenmesine sebep olabilirler.Bu, yaşanmış bir deneydir ve çok dikkat edilmesi gereken bir konudur.

Üçüncü sistem tüpgaz ocağı yerine küçük bir elektirikli ocak kullanmaktır. Bu yakınızda bir yerde olur ve gereken yanma sağlandıktan sonra rahatlıkla düğmesini kapatabilir ve gerekince yeniden açabilirsiniz.Bu Bölümü
sonlandırdaman önce,yukarda bahsedilen misk, safran ve gereken tütsüler için gereken malzemelerin Baharatçılarda satıldığını söylemeliyim fakat pazar yerlerinde açılan ve gıda maddelerine yönelik baharatçılarda değil. Bunları mesela İstanbul’da Çemberlitaş baharatçılarında bulabilirsiniz.



Yazı Malzemleri

Vefk, Musk, Tılsım gibi şeyler Havâss çalışmalarında büyükçe bir yer tutarlar. Bu yüzden,sadece bu işte kullanacağınız özel bir yazı takımına da sahip olmanız gereklidir.Bu işler için özel bir kalemin olması ve hatta bunu,kullanacak olan
kişinin yapması çok mükemmel bir şeydir. Fakat yine tabii ki, bu gibi şeyleri de herkes beceremez.Şayet Avrupa veya Amerika’da yaşasaydık yada Türkiye’de bile olsak, batı majikal ekolleri ile ilgili çalışmalar yapsaydık iş çok kolaydı. En basitinden,internet yoluyla ısmarlayıp,istediğimiz malzemeyi üç gün içinde alabilirdik.Özel mürekkep hokkaları,kalemler,âsalar,bıçaklar,kılıçlar,elde yapılmış kağıtlar,deriden özel parşömenler,kristal küreler ve akla gelen herşeyin satılıp pazarlandığı yerler var ve işin güzel tarafı adamların bunları gerçekten de majikal olarak hazırlamaları ve gereken şartlara uymaları. Fakat ne yazık ki, İslami maji için böyle bir kolaylık yok. Bu durumda kullanacağımız kalem,
geleneksele en yakını olarak,hokka ile kullanılan bir uçlu kalemdir ve her kırtasiyecide bulunur.Tabii bir de mürekkep hokkası hazırlanması gerekir. Bunun,yazım kolaylığı açısından, ağzı dar olmayan minik bir porselen veya cam kase olmasını tavsiye ederim.Hediyelik eşyalar satan kıvır zıvır dükkanlarını dolaşırsanız amacımıza uygun kaplar görebilirsiniz.

Mürekkep:Havâss çalışmalarında genel olark, gül suyunda ezilmiş safran ve misk ismi verilen maddeden yapılmış mürekkep tavsiye edilir. Misk siyah bir tozdur ve rengi koyulaştırır. Safran ise oldukça pahallı bir malzemedir. Eski mutlu günlerde bundan paket paket alınıp, avuç avuç kullanılırdı fakat
günümüzde o derece pahallılaştı ki, değil bizim kullanmamız, baharatçıların
stoklarında bile öyle paket paket bulunmuyor. Gramla satılan birşey.

Kalem ve Mürekkep: Önemli olan kullanılacak olan kağıdın temiz
ve daha önce hiç bir amaçla kullanılmamış olmasıdır. Kalem olarak, şayet yukarda anlatılan malzeme kullanılmazsa bu işe ayrılmış bir kurşun kalem kullanılabilir. Kurşun kalem, her ne kadar İslami Havâss geleneklerinde fazla söz edilen birşey değilse de gerçekte,ham maddesinden dolayı toprak elementi ile son derece uyumlu bir malzemedir. Bundan başka isteyen ispirtolu kalem gibi isimler verilen diğer kalemleri de kullanabilir fakat bu gibi kalemlerin mürekkep ham maddelerinde alkol veya İslami açıdan helal sayılmayacak olan
ya da çalışmayı vibrasyonel olarak zarar verebilecek maddeler bulunabilir.



Temizlik

Tehareti kamile halinde olmak
Tehareti kamile halinde olmak ilk bakışta temizlik gibi anlaşılır fakat
aslında bundan çok daha ileri bir durumdur. Tehareti kamile hali bedende,kıyafette ve mekanda olmak üzere üçe ayrılır.
a)Bedende Teharet: Bedensel teharet abdest almak amacıyla yıkanmanın ötesinde tam bir temizlik için yıkanmak,vücudun zor ulaşılan bölgelerini iyice temizlemek ve yıkanmadan sonrada temizliği korumaktır.Temizliğin
korunması veya korunamaması çok ufak şeylere bağlıdır.Mesela banyodan çıkınca genellikle insanlar idrar boşaltma ihtiyacı duyabilirler.Bu
bedenin ıslanmasından,ısı değişikliğinden kaynaklanan bir durumdur. İdrar yapılırken farkında olmadan ayağa veya bedenin herhangi bir yerine
sıçrayabilecek olan bir damla idrar tehareti bozar. Günümüz apartman dairelerinde klozet ve banyo genellikle yanyanadır.Banyodan çıkınca farkında olmadan,çıplak ayakla,klozetin çevresine sıçmmış olabilecek idrar damlalarına basmak tehareti bozar.Bunlara ve benzeri şeylere dikkat etmek gereklidir.Abdest almanın amacı nedir? Çoğunluğun zannının aksineabdest almak sadece fiziksel temizlik amaçlı bir şey değildir.
Tabiki, abdest alırken ele, kola, yüze yapışan pislikler temizlenir.El, yüz,boy abdestinde de beden yıkanır fakat abdestin amacı fiziksel temizlikten ziyade tuhsal arınmadır.Amaç toplum içinde iken oluşan Aura kirliliğinden zihinsel olarak arınmak, insanlarla temas halinde iken fiziksel olarak
bulaşan olumsuz enerjilerden temizlenmek,insanların bakışlarıyla farkında olmadan yükledikleri hased,nefret,kıskançlık gibi olumsuzluklardan temizlenmektir.Bu yüzden abdest fiziksel olarak yapılan mekanik
haraketler olmamalı.Zihinsel olarak da yapılmalıdır.Bu anlatılanların en büyük ispatı da Teyennüm’dür.Bilindiği gibi,suyun olmadığı yerlerde kum veya toprakla da abdest alınır. Basit bir şekilde eller toprağa vurulup, kollar sıvazlanır. İşte bu da zihinsel olarak yapıla bir ruhsal arınmadır.Abdestin amacı yerine gelmiştir. Abdest almanın zihinsel ve ruhsa bir durum olmasına karşılık Havâss’ın gerektirdiği bedensel taharet tam ve gerçek bir temizlik durumudur.
b) Kıyafette teharet:Kıyafet temizliği Havâss için şarttır.Aynen bedensel temizlik gibi kıyafet temizliğinde de çamaşıra damlayabilecek olan idrar ve sair pisliklere dikkat emek şarttır. Kıyafet her zaman için tertemiz ve mümkünse ütülü olmalıdır.
c)Mekanda teharet:Çalışmanın yapılacağı oda yukarda anlatıldığı gibi hazırlanmalı fakat bunlardan başka ayrıca çalışma öncesi yada belli zaman aralıklarıyla süpürülmesi, toz, böcek benzeri şeylerden mümkün mertebe arındırılmış olması gerekir.Çalışma mekanına hayvan girmemeli.Hayvanlar esasen kirlilik kaynağı değildirler fakat kendi tuvalet ihtiyaçlarını giderme tarzlarından dolayı ayaklarına veya tüylerine farkedilmeyen pislikler bulaşmış olabilir. Şayet özel bir çalışma odası varsa
oraya ev içinde giyilen günlük terliklerle girilmemeli.Özet olarak çalışma mekanı mümkün olduğu derece temiz tutulmalı ve yine mümkünse çalışma mekanına başka kimse sokulmamalı.



Çalışma Mekanı

Çalışmaların yapılacağı yer şayet mümkün olursa hep aynı yer ve yine mümkünse bu işe ayrılmış bir oda olmalıdır.Herkes için özel bir Havâss odası yapmak tabii ki, mümkün değildir.Fakat en azından kendi odamızı ya da
evin bir bölümünü, çalışmalar sırasında az çok değiştirip,bu işe uygun hale getirebiliriz. Havâss için uygun mekan nasıl olmalıdır? Aslında bunun özel bir tarifi yoktur. Genel olarak söylemek gerekirse çalışmaların yapılacğı yerde, İslami geleneklere uygun olarak,insanveya hayvan resmi asılmış
olmamalı.Ufak veya büyük, heykel,biblo gibi,insan veya hayvan tasviri
olan şeyler kaldırılmalıdır. Kişisel olarak bunları fazla ciddiye almadım ve
almıyorum da fakat bilgi olsun diye yazıyorum ki, işin geleneği budur.Aslında en güzeli,içinde hiç birşey olmayan,sadece oturacak bir minder,
üzerine çalışırken vefk veya muska koyulabilecek ve bu gibi şeyleri yazabileceğimiz bir ufak sehpa olan bir odadır.Dinsel açıdan
düşünmesek bile resimler,karışık eşyalar ve benzeri şeyler konsantreyi dağıtabilirler.Ayrıca bir çok deneyimli kimse,uyumakta kullanılan mekanlarda çalışma yapılmamasını da tavsiye ederler.
 
Üyelik Tarihi
30 Haz 2013
Konular
198
Mesajlar
1,811
MFC Puanı
100
Bu İlimle dolandırıcılık yapan çok insan var.
Herkese her söylenene inanmayın.
 
Üst