HÜSN Ü AŞK Şeyh Galib ( 1757-1799)
ŞEYH GALİB ( 1757-1799)
Divan Edebiyatımızın son büyük şairi olan Şeyh Galib, 1757de İstanbulda doğdu. Asıl adı Mehmed Esad olan Şeyh Galibin babası Reşid Efendi, annesi Emine Hatundur. Babası tasavvuf eğitimi almış, mevleviliğe ve melamiliğe bağlı şiirlerle uğraşmış, kültürlü bir kişidir. Şeyh Galibin dedesi Mehmed Efendi de mevlevi tarikati aydınlarındandır.
Şeyh Galib ilköğretimini babasından gördü. Hamdi adlı bir bilginden Arapça dersi almış ve kendisine Esad mahlasını veren Süleyman Neşetten de öğrenimi sırasında faydalanmıştır.
Galib ilk şiirlerinde Esad mahlasını kullanmıştır. Fakat bu adın başkalarınca kullanıldığını görerek Galib mahlasını almıştır. Yirmi dört yaşındayken Divanını yazmıştır. 26 yaşındayken Türk Edebiyatında mesnevi türünün en başarılı örneklerinden biri sayılan Hüsn ü Aşk adlı eşsiz eserini yazmıştır. Bir yıl ilimle ve eserlerini yazmakla uğraştı. Bu tarihte Galata Mevlevihanesi sonra Konyada Mevlana dergahında çileye girmiştir. Fakat babasının isteği üzerine çileyi tamamlamadan İstanbula dönmüştür. Yenikapı mevlevihanesinde yeniden çileye girdikten sonra hücreye çıkmıştır. Sütlücedeki evinde, 1791 yılına kadar şeyhlik yaptı. Sekiz yıl süren dergah şeyhliği sırasında Sultan III. Selim, Valide Sultan, padişahın kız kardeşi Beyhan Sultanın yakınları arasında yer aldı. Onların takdirlerini kazandı.
Şeyh Galib 1799 yılında İstanbulda vefat etti. Mezarı Galata Mevlevihanesinin avlusundaki türbededir.
Şeyh Galibin çevresini derinden etkileyen kuvvetli bir şahsiyeti, kendisine ve sanatına tam güveni olduğu anlaşılıyor.
Çok genç yaştayken güçlü bir şair ve geniş kültürlü bir aydın olarak tanınan Şeyh Galib, iddialı bir şairdir. Divan Edebiyatımızda tasavvufun özellikle Mevlevilik koluna en fazla bağlı olan şairdir. Galib tasavvufun mazmun, çağrışım ve fikir hazinesinden faydalanmıştır. Tasavvufun tek varlık inancını, ilahi aşk, insan yüceliği, hoşgörülülük ilkelerini benimsemiştir.
İranlı Şevketi Buharinin açtığı Sebk-i Hindi çığırının bizdeki en büyük mensubu Şeyh Galibdir. Sebk-i Hindinin son güçlü şairlerini dahi 50 yıl geriden takip etmiştir.
Şeyh Galib bu tarzda örneklerle, içiçe mecazlarla ve birşey söyler görünürken başka birşeyi kastettiğini bazen açıkça söyler. O bizde sembolizme benzeyen şiir çığırını açmıştır.
Sanatta yenilik özlemi duymuştur. Divan şiirinde yapmış olduğu başlıca yenilik, bambaşka bir üslub bulması, kendi deyimiyle bir başka lugat tekellüm etmiş olmasıdır. Kelime hazinesi çok zengindir; üslubu renk anlatan kelimlerle doludur. Şiirleri baştanbaşa mecazlar, görülmemiş kapalı ve karanlık hayallerle örülmüştür. Sembolik şiirlerdir.
Onun en önemli eseri Hüsn ü Aşk mesnevisidir. Bunun haricinde şairin bir Divanı, Şerh-i Cezire-i Mesnevi adlı bir mesnevisi, bir de Es-Sohbetüs-Safiyye adlı bir eseri vardır.
Öncelikle Hüsn ü Aşk mesnevisini olayların başlangıcından, gelişimine ve sonuna kadar ana başlıklarıyla özet niteliğinde bir incelemesini yapmak istiyorum:
1. Allaha övgü kısmıdır. Şair Allaha şükreder, Allaha şükredilmesi gerektiğini ve kendisinin de bu bölümü şükür için ayırdığını söyler.(1-18)
2. Peygamber Hazret-i Muhammedin Vasıflarına Dair Nat-ı Şerif(19-42)
3. Peygamberin Şerefli Miracı ve Apaçık Mucizelerinin Hikayesi: Klasik mesnevilerde peygamber övüldükten sonra şairin tercihine göre onun mucizeleri veya en büyük mucizesi olan miracı anlatılır. (43-136)
4. Hüdavendigar (Mevlana) Hazretlerinin Şerefli Vasıflarına Dair(137-154)
5. Kendi Rehberine Dair: Bu bahsi tamamlamasına sebeb olan kişinin babası Reşit Efendi olduğunu, babasının mevlevi tarikatine bağlı olduğunu ve kendisine babasının şiir yazmayı öğrettiğini söyler.(155-172)
6. Kitabı Yazmanın Sebebine Dair: Bu kısımda şair, kendisinin samimi bir mecliste yer aldığını, fakat bu meclis dostlarının Nabi ve eseri Hayrabad a ayrı bir değer vererek bu esere nazire yazmanın ihtimali olmadığını, kimsenin bunu yapamayacağını söylemelerine kızarak eserini yazmaya karar verdiğini ifade eder. Ayrıca şair burada kendi şiir anlayışını ve şairlerin nasıl olması geretiğini söyleyerek bir nevi şiir poetikasını açıklamıştır. (212-213 217-220)
Merd ana denir ki aça nevrah
Erbab-ı vukufu ede agah
Olmaya sözü bedihi-i tam
Ede nice tecrübeyle itmam
Diyerek yeni bir yol açana, sanat erbabına bir şey öğretene adam deneceğini; (şairin) sözünde tam bir açıklık olmaması gerektiğini, birçok eksikliği tecrübeyle tamamlaması gerektiğini söyler.
Ayrıca yine bu bölümde Nabi ve Hayrabadı küçümser adeta hakaret eder.(204-211) daha sonra da özür diler.(215-216)
7. Muhammet Oğulları Destanının Başlangıcı(240-253)
8. Meclisleri(254-262)
9. Avlanmaları(263-270)
10. Baharları: Çok güzel bir bahar tavsiri vardır. Fakat Muhabbet Oğulları baharın farkında değildirler. Çünkü kendi gönüllerinin derdine düşmüşlerdir. (271-287)
11. Tuhaf Bir Hadise: Bir gece tüm âlemde bir fırtına, bir sarsıntı yaşanır. O gece her yerde tuhaf olaylar olur.(288-299)
12. Hüsn ve Aşkın Doğuşu: O gece iki asilzade doğar. İşte tüm o tuhaflıkların sebebi budur. Kız Hüsn, oğlan ise Aşktır. Felek bu iki çocuğun belesıdır. (300-311)
13. Hüsn ile Aşkın Nişanlanmaları: Kabilenin büyükleri bu iki çocuğu nişanlarlar.(312-315)
14. Aşkın beşikte Dinlenmesi(316-318)
15. Tardiyye: aşk beşikte iken dadısı ona bu şiiri okurmuş.
16. Sözün Tamamlanması(319-330)
17. Hüsnün Beşikte Dinlenmesi(331-337)
18. İlk Hadiselerin Ortaya Çıkışı: Bir anda aradan yıllar geçer ve bu iki çocuk okula gitme yaşına gelirler.(338-342)
19. Edeb Mektebinde Sınıf Arkadaşı Olmaları: Edeb Mektebi sembolik olarak dergahı temsil etmektedir. Hocaları Molla Cünundur. Bu iki gencin birbirlerine aşık olmaları gül ile bülbül hikayesine atıf yapılarak anlatılmıştır.(343-357)
Birşahta iki gonce-i gül
Birbirlerine olurdu bülbül
20. Molla Cünunun Vasıfları: Molla Cünun mürşidi sembolize eder. (358-374)
ŞEYH GALİB ( 1757-1799)
Divan Edebiyatımızın son büyük şairi olan Şeyh Galib, 1757de İstanbulda doğdu. Asıl adı Mehmed Esad olan Şeyh Galibin babası Reşid Efendi, annesi Emine Hatundur. Babası tasavvuf eğitimi almış, mevleviliğe ve melamiliğe bağlı şiirlerle uğraşmış, kültürlü bir kişidir. Şeyh Galibin dedesi Mehmed Efendi de mevlevi tarikati aydınlarındandır.
Şeyh Galib ilköğretimini babasından gördü. Hamdi adlı bir bilginden Arapça dersi almış ve kendisine Esad mahlasını veren Süleyman Neşetten de öğrenimi sırasında faydalanmıştır.
Galib ilk şiirlerinde Esad mahlasını kullanmıştır. Fakat bu adın başkalarınca kullanıldığını görerek Galib mahlasını almıştır. Yirmi dört yaşındayken Divanını yazmıştır. 26 yaşındayken Türk Edebiyatında mesnevi türünün en başarılı örneklerinden biri sayılan Hüsn ü Aşk adlı eşsiz eserini yazmıştır. Bir yıl ilimle ve eserlerini yazmakla uğraştı. Bu tarihte Galata Mevlevihanesi sonra Konyada Mevlana dergahında çileye girmiştir. Fakat babasının isteği üzerine çileyi tamamlamadan İstanbula dönmüştür. Yenikapı mevlevihanesinde yeniden çileye girdikten sonra hücreye çıkmıştır. Sütlücedeki evinde, 1791 yılına kadar şeyhlik yaptı. Sekiz yıl süren dergah şeyhliği sırasında Sultan III. Selim, Valide Sultan, padişahın kız kardeşi Beyhan Sultanın yakınları arasında yer aldı. Onların takdirlerini kazandı.
Şeyh Galib 1799 yılında İstanbulda vefat etti. Mezarı Galata Mevlevihanesinin avlusundaki türbededir.
Şeyh Galibin çevresini derinden etkileyen kuvvetli bir şahsiyeti, kendisine ve sanatına tam güveni olduğu anlaşılıyor.
Çok genç yaştayken güçlü bir şair ve geniş kültürlü bir aydın olarak tanınan Şeyh Galib, iddialı bir şairdir. Divan Edebiyatımızda tasavvufun özellikle Mevlevilik koluna en fazla bağlı olan şairdir. Galib tasavvufun mazmun, çağrışım ve fikir hazinesinden faydalanmıştır. Tasavvufun tek varlık inancını, ilahi aşk, insan yüceliği, hoşgörülülük ilkelerini benimsemiştir.
İranlı Şevketi Buharinin açtığı Sebk-i Hindi çığırının bizdeki en büyük mensubu Şeyh Galibdir. Sebk-i Hindinin son güçlü şairlerini dahi 50 yıl geriden takip etmiştir.
Şeyh Galib bu tarzda örneklerle, içiçe mecazlarla ve birşey söyler görünürken başka birşeyi kastettiğini bazen açıkça söyler. O bizde sembolizme benzeyen şiir çığırını açmıştır.
Sanatta yenilik özlemi duymuştur. Divan şiirinde yapmış olduğu başlıca yenilik, bambaşka bir üslub bulması, kendi deyimiyle bir başka lugat tekellüm etmiş olmasıdır. Kelime hazinesi çok zengindir; üslubu renk anlatan kelimlerle doludur. Şiirleri baştanbaşa mecazlar, görülmemiş kapalı ve karanlık hayallerle örülmüştür. Sembolik şiirlerdir.
Onun en önemli eseri Hüsn ü Aşk mesnevisidir. Bunun haricinde şairin bir Divanı, Şerh-i Cezire-i Mesnevi adlı bir mesnevisi, bir de Es-Sohbetüs-Safiyye adlı bir eseri vardır.
Öncelikle Hüsn ü Aşk mesnevisini olayların başlangıcından, gelişimine ve sonuna kadar ana başlıklarıyla özet niteliğinde bir incelemesini yapmak istiyorum:
1. Allaha övgü kısmıdır. Şair Allaha şükreder, Allaha şükredilmesi gerektiğini ve kendisinin de bu bölümü şükür için ayırdığını söyler.(1-18)
2. Peygamber Hazret-i Muhammedin Vasıflarına Dair Nat-ı Şerif(19-42)
3. Peygamberin Şerefli Miracı ve Apaçık Mucizelerinin Hikayesi: Klasik mesnevilerde peygamber övüldükten sonra şairin tercihine göre onun mucizeleri veya en büyük mucizesi olan miracı anlatılır. (43-136)
4. Hüdavendigar (Mevlana) Hazretlerinin Şerefli Vasıflarına Dair(137-154)
5. Kendi Rehberine Dair: Bu bahsi tamamlamasına sebeb olan kişinin babası Reşit Efendi olduğunu, babasının mevlevi tarikatine bağlı olduğunu ve kendisine babasının şiir yazmayı öğrettiğini söyler.(155-172)
6. Kitabı Yazmanın Sebebine Dair: Bu kısımda şair, kendisinin samimi bir mecliste yer aldığını, fakat bu meclis dostlarının Nabi ve eseri Hayrabad a ayrı bir değer vererek bu esere nazire yazmanın ihtimali olmadığını, kimsenin bunu yapamayacağını söylemelerine kızarak eserini yazmaya karar verdiğini ifade eder. Ayrıca şair burada kendi şiir anlayışını ve şairlerin nasıl olması geretiğini söyleyerek bir nevi şiir poetikasını açıklamıştır. (212-213 217-220)
Merd ana denir ki aça nevrah
Erbab-ı vukufu ede agah
Olmaya sözü bedihi-i tam
Ede nice tecrübeyle itmam
Diyerek yeni bir yol açana, sanat erbabına bir şey öğretene adam deneceğini; (şairin) sözünde tam bir açıklık olmaması gerektiğini, birçok eksikliği tecrübeyle tamamlaması gerektiğini söyler.
Ayrıca yine bu bölümde Nabi ve Hayrabadı küçümser adeta hakaret eder.(204-211) daha sonra da özür diler.(215-216)
7. Muhammet Oğulları Destanının Başlangıcı(240-253)
8. Meclisleri(254-262)
9. Avlanmaları(263-270)
10. Baharları: Çok güzel bir bahar tavsiri vardır. Fakat Muhabbet Oğulları baharın farkında değildirler. Çünkü kendi gönüllerinin derdine düşmüşlerdir. (271-287)
11. Tuhaf Bir Hadise: Bir gece tüm âlemde bir fırtına, bir sarsıntı yaşanır. O gece her yerde tuhaf olaylar olur.(288-299)
12. Hüsn ve Aşkın Doğuşu: O gece iki asilzade doğar. İşte tüm o tuhaflıkların sebebi budur. Kız Hüsn, oğlan ise Aşktır. Felek bu iki çocuğun belesıdır. (300-311)
13. Hüsn ile Aşkın Nişanlanmaları: Kabilenin büyükleri bu iki çocuğu nişanlarlar.(312-315)
14. Aşkın beşikte Dinlenmesi(316-318)
15. Tardiyye: aşk beşikte iken dadısı ona bu şiiri okurmuş.
16. Sözün Tamamlanması(319-330)
17. Hüsnün Beşikte Dinlenmesi(331-337)
18. İlk Hadiselerin Ortaya Çıkışı: Bir anda aradan yıllar geçer ve bu iki çocuk okula gitme yaşına gelirler.(338-342)
19. Edeb Mektebinde Sınıf Arkadaşı Olmaları: Edeb Mektebi sembolik olarak dergahı temsil etmektedir. Hocaları Molla Cünundur. Bu iki gencin birbirlerine aşık olmaları gül ile bülbül hikayesine atıf yapılarak anlatılmıştır.(343-357)
Birşahta iki gonce-i gül
Birbirlerine olurdu bülbül
20. Molla Cünunun Vasıfları: Molla Cünun mürşidi sembolize eder. (358-374)