Şia açısından Emirülmüminin Ali (a.s) katiyen kimseye halife olarak biat etmemiştir. Çünkü kendisini Allah tarafından imamet makamına seçilmiş halife olarak görüyordu. Ancak hilafet idaresinin başkasının eline geçtiğini görünce bazı durumlarda hilafet makamını irşat ediyor ve bunu kendine vazife sayıyordu. Nitekim bunu kendi buyruğunda da ifade etmiştir: Gördüm ki eğer kendi hakkımı almak için ayaklansam şimdiki İslam yok olacak
Buna binaen kutsal hilafet makamına saygısızlık yapan bazı Arapların zekât ödemediklerini görünce şahsen bunun önüne geçmiş ve gerekli irşatları yapmıştır. Hakkının gasp edildiği süre içinde (25 yıl) sükûttan ve gerekli yerlerde de irşattan başka bir yol seçmedi. Bununla birlikte gerekli gördüğü yerlerde perdeyi kenara itmiş ve hakkını savunmuştur. Ehlisünnet kaynaklarına göre Hz. Ali (a.s) Hz. Fatımanın (s.a) şehadetinden sonra biat etti. Hz. Fatıma (s.a) hayatta olduğu sürece Ebubekirle konuşmadı ve ondan hiç hoşnut olmadı ve o haliyle de dünyadan göçtü.
Farz edelim ki Hz. Ali (a.s) Hz. Fatımadan (s.a) sonra halifeye biat etti. Ama bütün muhaddisler ve âlimler görüş birliğiyle Hz. Fatımanın (s.a) ömrünün sonuna kadar halifeye biat etmediğini hatta onlardan yüz çevirdiğini bildirmişlerdir. İbni Hacer, Sahihi Buharinin şerhinde şöyle naklediyor: Fatıma (s.a) Ebubekire gazap etti, ondan yüz çevirdi ve altı gün sonra da o haliyle dünyadan göçtü. Kocası Ali (a.s) cenazesine namaz kıldı ve bunu (Fatımanın (s.a) nasihatinin gereği) Ebubekire bildirmedi.
Eğer gerçekten Ebubekirin hilafeti meşru ve yasaldıysa o halde niçin Peygamberin ciğer paresi ve tek yadigarı ona gazap etti? Biraz daha açık belirteyim; Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kim ölür ve boynunda zamanın imamının biati olmazsa cahiliye ölümü üzerine ölmüştür.
Şimdi şu sorudan birine cevap verilmelidir:
1-Resul-i Ekremin (s.a.a) ciğerparesi Fatıma (s.a) biat etmedi ve boynunda bir imamın biati olduğu halde kimseye biat etmeden dünyadan göçtü, o halde Fatımanın (s.a) ölümü cahiliye ölümü üzerine midir? (Bundan Allaha sığınırız)
2-Acaba kendisini zamanın imamı olarak tanıtan şahıs gerçek manada imam değil de gerçek ve asıl imamın yerine mi oturmuştu?
Birinci seçeneği kabul etmek kesinlikle mümkün değildir. Çünkü Allah Resulünün (s.a.a) kızı Tathir ayetinin (Ahzab-33) gereği Allah-u Teâlâ onu her türlü günahtan ve pislikten arındırmış ve tertemiz kılmıştır. Resul-i Ekrem (s.a.a) Fatıma (s.a) hakkında şöyle buyurmuştur: Fatıma cennet kadınlarının hanımefendisidir.
Yine Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ey Fatıma şüphesiz ki Allah senin gazabınla gazaplanır ve senin hoşnutluğunla hoşnut olur.
Dolayısıyla şunu söylemliyiz: Fatıma (s.a), tertemizdir, günahlardan arındırılmıştır ve asla Allah Resulünün (s.a.a) emrinin dışına çıkmamış ve muhalefet etmemiştir.
Doğal olarak da iki netice alıyoruz:
1-Kendisine biat edilmeyen şahıs Resulullahın tayin ettiği gerçek imam değildi, çünkü Hz. Zehra (s.a) biat etmeden dünyadan göçmüştür ve boynunda da bir imamın biati yoktu. Resulullahın (s.a.a) tayin ettiği gerçek imam Ebu Talib oğlu Alidir. (Allahın selamın ona olsun)
Şunu hatırlatmak yerinde olacaktır sanırım; Buharinin naklinin sıhhatini (ki Ali altı ay sonra biat etti) kabul etmiş olsak bile bunun kendisi şunu gösterir ki hilafet seçimi İmam Ali (a.s) açısından doğru bir seçim değildi, çünkü İmam Ali (a.s) asla meşru bir işten sakınmazdı.
Şaşılacak durumdur ki Zehranın (s.a) ve aziz kocasının mazlumiyetini, haklarının ellerinden alındığını ve hilafet makamından onlara yönelik bu kadar haksızlık yapıldığını ortaya koyan tarihi belgeler ve sunular neden görmezden geliniyor ve doğruluğu sabit olmayan bir rivayetten yola çıkılarak altı ay sonra gerçekleşen bir biat üzerinde bu kadar duruluyor bununla da Resulullahtan (s.a.a) sonra yaşanan onca haksızlıklar ve acı olaylar örtbas ediliyor?
İbni Hazm Resulullahın (s.a.a) vefatından sonra Ehlibeyte (a.s) yapılan onca haksızlıkları görmezden gelerek birde şu soruyu soruyor: Şimdi Şiilere sormak lazım Alinin (a.s) altı ay sonra Ebubekire biat etmesi ve biatini bu kadar geciktirmesi sizce doğru muydu?
Bu soru aslında İbni Hazm ve hemfikirlerinin Alinin (a.s) biat ettiğine inanarak sordukları geçersiz bir sorudur. Hâlbuki bize göre biat asla gerçekleşmemiştir. Normalde zamanın halifesinin altı ay sonra yapılan Alinin (a.s) biatine ne haceti olabilirdi ki! Çünkü o süre içinde halife zaten hükümetini kurmuş, işlerini yoluna koymuştu ve Aliyi (a.s) tanıyanlar bilirler ki o Peygamberin (s.a.a) ciğerparesinin uğruna bir vacibi terk etmezdi. Alinin (a.s) halifelerle olan irtibatı irşada dayılı bir irtibattı, onların hatasını gördüğünde en azından İslami usullerin korunması adına onlara müdahale etme gereği duyuyordu.
Biatin gerçekleştiği sabit olsa dahi baskı ve tehdit yoluyla olmuştur, nitekim Muaviyenin Hz. Aliye (a.s) yazdığı mektupta bu konu açıkça ifade edilmiştir.
Buna binaen kutsal hilafet makamına saygısızlık yapan bazı Arapların zekât ödemediklerini görünce şahsen bunun önüne geçmiş ve gerekli irşatları yapmıştır. Hakkının gasp edildiği süre içinde (25 yıl) sükûttan ve gerekli yerlerde de irşattan başka bir yol seçmedi. Bununla birlikte gerekli gördüğü yerlerde perdeyi kenara itmiş ve hakkını savunmuştur. Ehlisünnet kaynaklarına göre Hz. Ali (a.s) Hz. Fatımanın (s.a) şehadetinden sonra biat etti. Hz. Fatıma (s.a) hayatta olduğu sürece Ebubekirle konuşmadı ve ondan hiç hoşnut olmadı ve o haliyle de dünyadan göçtü.
Farz edelim ki Hz. Ali (a.s) Hz. Fatımadan (s.a) sonra halifeye biat etti. Ama bütün muhaddisler ve âlimler görüş birliğiyle Hz. Fatımanın (s.a) ömrünün sonuna kadar halifeye biat etmediğini hatta onlardan yüz çevirdiğini bildirmişlerdir. İbni Hacer, Sahihi Buharinin şerhinde şöyle naklediyor: Fatıma (s.a) Ebubekire gazap etti, ondan yüz çevirdi ve altı gün sonra da o haliyle dünyadan göçtü. Kocası Ali (a.s) cenazesine namaz kıldı ve bunu (Fatımanın (s.a) nasihatinin gereği) Ebubekire bildirmedi.
Eğer gerçekten Ebubekirin hilafeti meşru ve yasaldıysa o halde niçin Peygamberin ciğer paresi ve tek yadigarı ona gazap etti? Biraz daha açık belirteyim; Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kim ölür ve boynunda zamanın imamının biati olmazsa cahiliye ölümü üzerine ölmüştür.
Şimdi şu sorudan birine cevap verilmelidir:
1-Resul-i Ekremin (s.a.a) ciğerparesi Fatıma (s.a) biat etmedi ve boynunda bir imamın biati olduğu halde kimseye biat etmeden dünyadan göçtü, o halde Fatımanın (s.a) ölümü cahiliye ölümü üzerine midir? (Bundan Allaha sığınırız)
2-Acaba kendisini zamanın imamı olarak tanıtan şahıs gerçek manada imam değil de gerçek ve asıl imamın yerine mi oturmuştu?
Birinci seçeneği kabul etmek kesinlikle mümkün değildir. Çünkü Allah Resulünün (s.a.a) kızı Tathir ayetinin (Ahzab-33) gereği Allah-u Teâlâ onu her türlü günahtan ve pislikten arındırmış ve tertemiz kılmıştır. Resul-i Ekrem (s.a.a) Fatıma (s.a) hakkında şöyle buyurmuştur: Fatıma cennet kadınlarının hanımefendisidir.
Yine Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ey Fatıma şüphesiz ki Allah senin gazabınla gazaplanır ve senin hoşnutluğunla hoşnut olur.
Dolayısıyla şunu söylemliyiz: Fatıma (s.a), tertemizdir, günahlardan arındırılmıştır ve asla Allah Resulünün (s.a.a) emrinin dışına çıkmamış ve muhalefet etmemiştir.
Doğal olarak da iki netice alıyoruz:
1-Kendisine biat edilmeyen şahıs Resulullahın tayin ettiği gerçek imam değildi, çünkü Hz. Zehra (s.a) biat etmeden dünyadan göçmüştür ve boynunda da bir imamın biati yoktu. Resulullahın (s.a.a) tayin ettiği gerçek imam Ebu Talib oğlu Alidir. (Allahın selamın ona olsun)
Şunu hatırlatmak yerinde olacaktır sanırım; Buharinin naklinin sıhhatini (ki Ali altı ay sonra biat etti) kabul etmiş olsak bile bunun kendisi şunu gösterir ki hilafet seçimi İmam Ali (a.s) açısından doğru bir seçim değildi, çünkü İmam Ali (a.s) asla meşru bir işten sakınmazdı.
Şaşılacak durumdur ki Zehranın (s.a) ve aziz kocasının mazlumiyetini, haklarının ellerinden alındığını ve hilafet makamından onlara yönelik bu kadar haksızlık yapıldığını ortaya koyan tarihi belgeler ve sunular neden görmezden geliniyor ve doğruluğu sabit olmayan bir rivayetten yola çıkılarak altı ay sonra gerçekleşen bir biat üzerinde bu kadar duruluyor bununla da Resulullahtan (s.a.a) sonra yaşanan onca haksızlıklar ve acı olaylar örtbas ediliyor?
İbni Hazm Resulullahın (s.a.a) vefatından sonra Ehlibeyte (a.s) yapılan onca haksızlıkları görmezden gelerek birde şu soruyu soruyor: Şimdi Şiilere sormak lazım Alinin (a.s) altı ay sonra Ebubekire biat etmesi ve biatini bu kadar geciktirmesi sizce doğru muydu?
Bu soru aslında İbni Hazm ve hemfikirlerinin Alinin (a.s) biat ettiğine inanarak sordukları geçersiz bir sorudur. Hâlbuki bize göre biat asla gerçekleşmemiştir. Normalde zamanın halifesinin altı ay sonra yapılan Alinin (a.s) biatine ne haceti olabilirdi ki! Çünkü o süre içinde halife zaten hükümetini kurmuş, işlerini yoluna koymuştu ve Aliyi (a.s) tanıyanlar bilirler ki o Peygamberin (s.a.a) ciğerparesinin uğruna bir vacibi terk etmezdi. Alinin (a.s) halifelerle olan irtibatı irşada dayılı bir irtibattı, onların hatasını gördüğünde en azından İslami usullerin korunması adına onlara müdahale etme gereği duyuyordu.
Biatin gerçekleştiği sabit olsa dahi baskı ve tehdit yoluyla olmuştur, nitekim Muaviyenin Hz. Aliye (a.s) yazdığı mektupta bu konu açıkça ifade edilmiştir.