Biz Türkler, “toplayan”, “biraraya getiren” anlamındaki Arapça asıllı cami kelimesini, içinde cuma namazı kılınan ve hutbe okunması için minberi bulunan Müslümanların ibadet yerine (ma’bet) isim olarak kullanmaktayız. İçinde minberi bulunmayan ve Cuma namazı kılınmayan küçük camilere de mescit (secde edilen yer) adı vermekteyiz. Araplar ise cami yerine, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in hadislerinde geçtiği üzere, mescit kelimesini kullanırlar.
“Namaz kılınan yer” anl***** gelen musallâ ise, Hz. Peygamber zamanında bayram ve cenaze namazlarının kılındığı açık alana verilen bir isim olarak kullanılmış, Türkçemizde de aynı kelime, bilhassa musallâ taşı örneğinde olduğu gibi aynen muhafaza edilmiş. Ayrıca bayram namazlarının kılınması ve yağmur dualarının yapıldığı açık yerlere de namazgâh adını vermişiz.
Hz. Muhammed’in, peygamber oluşuyla birlikte namaz kılmaya başladığı; Cebrâil’in kendisini Mekke’nin yakınındaki bir vadiye götürdüğü; orada fışkıran bir sudan önce kendisinin, sonra da Hz. Muhammed’in abdest aldığı, cemaat olup namaz kıldıkları hadis kaynaklarında anlatılmıştır. Bu ibadeti evine dönünce hanımı Hz. Hatice’ye anlatmış, onu yanına alıp aynı yere götürmüş, abdest aldırdıktan sonra beraberce namaz kılmışlardır.
Üç yıl kadar süren gizli davet ve daha sonraki açık davet döneminde Hz. Peygamber evinde, ıssız dağ eteklerinde, kimsenin bulunmadığı öğleden sonraki tenha zamanlarda Kâbe Haremi’nde, zaman zaman da Hz. Ali’yi yanına alarak Mekke dışındaki vadilerde namaz kılmaya devam etmiştir. İlk Müslümanlar da evlerinde veya Mekke dışında gizli yerlerde, zaman zaman da biraraya geldikleri Erkam b. Ebû’l-Erkam’ın evinde namazlarını kıldılar. Bu dönemde Hz. Ebû Bekir, Mekke’deki evinin bahçesinde kendisi için bir mescit yaptırmış ve yanık sesiyle okuduğu âyetlerle çocuk ve kadınların İslâmiyet’e sempati duymalarını sağlamış.
“Namaz kılınan yer” anl***** gelen musallâ ise, Hz. Peygamber zamanında bayram ve cenaze namazlarının kılındığı açık alana verilen bir isim olarak kullanılmış, Türkçemizde de aynı kelime, bilhassa musallâ taşı örneğinde olduğu gibi aynen muhafaza edilmiş. Ayrıca bayram namazlarının kılınması ve yağmur dualarının yapıldığı açık yerlere de namazgâh adını vermişiz.
Hz. Muhammed’in, peygamber oluşuyla birlikte namaz kılmaya başladığı; Cebrâil’in kendisini Mekke’nin yakınındaki bir vadiye götürdüğü; orada fışkıran bir sudan önce kendisinin, sonra da Hz. Muhammed’in abdest aldığı, cemaat olup namaz kıldıkları hadis kaynaklarında anlatılmıştır. Bu ibadeti evine dönünce hanımı Hz. Hatice’ye anlatmış, onu yanına alıp aynı yere götürmüş, abdest aldırdıktan sonra beraberce namaz kılmışlardır.
Üç yıl kadar süren gizli davet ve daha sonraki açık davet döneminde Hz. Peygamber evinde, ıssız dağ eteklerinde, kimsenin bulunmadığı öğleden sonraki tenha zamanlarda Kâbe Haremi’nde, zaman zaman da Hz. Ali’yi yanına alarak Mekke dışındaki vadilerde namaz kılmaya devam etmiştir. İlk Müslümanlar da evlerinde veya Mekke dışında gizli yerlerde, zaman zaman da biraraya geldikleri Erkam b. Ebû’l-Erkam’ın evinde namazlarını kıldılar. Bu dönemde Hz. Ebû Bekir, Mekke’deki evinin bahçesinde kendisi için bir mescit yaptırmış ve yanık sesiyle okuduğu âyetlerle çocuk ve kadınların İslâmiyet’e sempati duymalarını sağlamış.