• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Hz.Resulullah''sav'' bütün dünya'nın ortak mirasıdır

Üyelik Tarihi
27 Ocak 2014
Konular
336
Mesajlar
371
MFC Puanı
10
Hz. Peygamber bütün dünyanın ortak mirasıdır


Biz müslümanlar Hz. Muhammed Mustafa (a.s.)'ya "Server-i Alem" (Cihan Önderi Dünya Lideri) deriz. Bunun sade ve basit anlamı "Dünya¤nın Lideri" (Serdar-ı Alem)dir. Hintçe'de bu deyim için "Jagal Guru" ve İngilizce'de "Leader of the World" ifadesi kullanılabilir. Görünürde bu bü¤yük bir lâkabtır. Fakat bu lâkabın verildiği şahsiyetin bıraktığı eserler o kadar büyüktür ki kendisine "Server-i Alem" demek bir mübalağa değil tamamıyla hakikattir.
Bir kere bir kişiye "Cihan Önderi" lâkabını vermenin birinci şartı onun belli bir millet veya ırk ya da sınıf için değil tüm dünya insanlarının refahı ve mutluluğu için çalışmış bazı olumlu sonuçlar almış olmasıdır. Bir vatanperver ve milliyetçi lideri yürekten takdir etmiş onun için medhiyeler düzmüş olabilirsiniz. Onun kendi halkı ve milleti için yaptıklarım övmüş olabilirsiniz. Fakat onunla aynı vatan veya aynı millete bağlı değil¤seniz o sizin lideriniz olamaz. Bir kişinin sevgisi iyiliği ve başarıları sa¤dece meselâ Çin'e veya İspanya'ya aitse bir Hintli'nin onu lider olarak ta¤nıması için ortada ne sebep olabilir ki? Aksine eğer o kişi kendi milletini başkalarından üstün görüyor başka toplumları alt edip kendi toplumunu yüceltmek istiyorsa bütün milletler ona muhalefet eder ona nefretle ba¤karlar. Bütün milletlerin insanlarının bir kişiyi kendi liderleri olarak tanı¤maları o kişinin ancak bütün milletlere aynı gözle bakması bütün insan¤lara eşit muamele yapması hepsinin mutluluğu ve refahı için çalışması ve bir milleti başka bir millete tercih etmemesiyle mümkündür.
Dünyanın liderliği ve önderliğini kazanmanın başka bir şartı bütün insanlara doğru yolu gösteren kaide ve kurallar getirmektir. Bu kaide ve kurallar bütün dünyada insanların belli başlı meselelerine birer çözüm ge¤tirmelidir. Zaten liderin anlamı başkalarına önderlik etmektir. Ve lidere ancak kurtuluş refah ve saadet için ihtiyaç duyulur. Demek ki dünyanın li¤derliği ancak bütün insanlara refah ve saadet yolunu gösterene verilebilir.
Dünya liderliğinin üçüncü önemli şartı liderliğin belli bir zaman için olmamasıdır. Aksine talimatı ve mesajı her zaman ve mekâna uygun her şarta müsait her ortam ve her çağ için aynı öneme sahip ve her zaman için geçerli olmalıdır. Bir liderin talimatı bazı zamanlar için geçerli ve uy¤gun bazı zamanlar için geçersiz ve faydasız olursa o gerçek bir lider de¤ğildir ve ona "Cihan Önderi" lâkabı verilemez.
Dördüncü şart bir liderin sadece usûl ve talimat getirmesi yetmez. O bu usûllere ve kaidelere kendisi uymalı ve talimatının tatbik edilir olduğu¤nu kendi hareket ve fiilleriyle ispatlamalıdır. Böyle bir lider getirdiği tali¤mata dayalı bir cemaat veya cemiyetin kurulup rahat yaşayabileceğini göstermelidir. Sadece fikir usûl ve kaideler ortaya koyan bir kişi ancak düşünür veya filozof sayılabilir lider değil. Lider olabilmek için bir kişi¤nin talimatını düşünceden eylem haline dönüştürebilmesi gerekir.
Şimdi geliniz bu dört şartın "Server-i Alem" dediğimiz mübarek Zat'la bulunup bulunmadığını görelim:
İlk şartı ele alalım. Hz. Muhammed Mustafa (a.s.)'nın hayatına bir göz atacak olursanız daha ilk bakışta kendisinin bir yurtsever veya milliyetçi olmadığını bütün insanlığın sevgisini taşıdığını ve evrensel bir düşünce ve inanca sahip olduğunu anlarsınız. O'nun gözünde bütün İnsanlar aynı ve eşittir. Şu veya bu aile sınıf cemiyet millet ırk veya ülkeye özel bir ilgi veya bağı yoktur. Zengin fakir küçük sınıf büyük sınıf siyah beyaz Arap Arap olmayan Doğulu Batılı Sümer veya Aryalar diye fark gözet¤mez zira O bütün insanların tek bir soy ve kaynaktan geldiğine inanır. Hayatının hiçbir döneminde belli bir insan sınıfını tercih ettiği veya on¤lardan yana olduğunu gösteren tek bir söz söylememiş tek bir harekette bulunmamıştır. Bu sebepten dolayıdır ki kendisi sağ iken bile yakın çev¤resinde Arapların yanı sıra Habeşli İranlı Mısırlı İsrailli ve Bizanslıların da çok sayıda bulunduğunu görürüz. Kendisinden sonra ise dünyanın her bölgesinin insanları tıpkı kendi milleti gibi O'nu lider olarak tanımışlardır. Bu cihanşümul insan kardeşliği felsefesine bakınız ki bugün benim gibi Pakistanlı bir Müslüman asırlarca evvel Arabistan'da doğan bir peygam¤berden takdir ve övgüyle bahsediyor.
Şimdi ikinci ve üçüncü şartlan birlikte ele alalım. Hz. Muhammed (a.s.) zamanını belirli veya birkaç millet ve memleketin geçici ve mahalli meseleleriyle uğraşmakla geçirmemiştir. Tersine bütün enerjisi ve gücü dünyanın tüm diğer ufak tefek sorunlarının kendiliğinden çözümlenebile¤ceği büyük bir soruna el atmıştır. Bu büyük sorun nedir? Bu büyük sorun şudur:
"Kâinat düzeni neye bağlıysa insanın hayat nizamı da o usûle bağlı¤dır. Zira insan bu kainat'ın parçasıdır ve parça (cüz)nın bütün (kül)e aykı¤rı davranması zaten düzensizlik ve kötülüğün başlıca sebebidir."
Siz eğer bu sözleri anlamak istiyorsanız o zaman bir an için gözleri¤nizi zaman ve mekân sınırlarından öteye çevirmelisiniz. Şimdi yeryüzüne öyle bir şekilde göz atınız ki; dünyanın varoluşundan bugüne dek ve bun¤dan sonraki sınırsız zaman sürecinde yaşamış ve yaşayacak olan bütün ama bütün İnsanlar gözünüzün önünde olsunlar. Sonra insanın hayatında şimdiye kadar meydana gelmiş olan ve bundan sonra meydana gelebile¤cek bütün dengesizlik düzensizlik ve bozukluğun allında ne bulunduğunu araştırmalısınız. Bu nokta üzerinde durdukça ve konuyu derinliğine ince¤ledikçe şu sonuca varırsınız. "Bütün kötülük ve düzensizliğin alımda insa¤nın Allah'a başkaldırması yatmaktadır."
Çünkü Allah'a başkaldırmış olan bir kişi mutlaka şu iki hareketten bi¤rini yapmaktadır. Ya kendini bağımsız muhtar ve sorumsuz sanarak key¤fine göre hareket eder ki bu onu zâlim serkeş ve gaddar yapar. Ya da Allah'ın dışında başka ilâh ve putlara tapmaya başlar. Bu cehâlet ve bilgi¤sizlik ise dünyada kötülüğün birçok şekilde ortaya çıkmasına sebep olur. Her iki durumda da sonuç vahim olur. Bu da tabiata karşı gelmek ve tabii . olan her şeyi altüst etmekten ileri geliyor. Gözümüzün gördüğü kâinat as¤lında Allah'ın saltanatıdır. Yer gök ay rüzgâr su ışık hepsi Allah'ın ta¤sarrufundadır. İnsan bu saltanatla doğuştan tebaa durumundadır. Şimdi bu saltanatın belli bazı kaide ve kuralları vardır. Bunun bir parçası olan insan kalkıp bu kaide ve kuralları bozmaya keyfine göre hareket etmeye başlar¤sa sonuç iyi olmaz. İnsanın kendisi üzerinde bir hâkimin bulunmadığını zannetmesi O büyük varlığa her hareketinin hesabını vermekle mükellef olmadığını sanması gerçeklere ters düşmekten ibarettir. Böylece kendi başına buyruk kesilip sağa-sola saldırıp hayat kanunlarını bozmaya çalış¤ması vahim sonuçlar doğurur. Aynı şekilde insanın Allah'tan başka bir insan hükümdar lider veya kuvvet ve iktidar sahibi birine tapması ona sevgi veya korkuyla aşırı derecede bağlı olması da yaratılış kanunlarına zıt bir harekettir. Zira Allah'tan başka herhangi bir kuvvet ve varlık tapılacak meziyetlere sahip değildir. Dolayısıyla bunun sonucu da felâkettir. Tabiat kanunu ve niz..... uymak iyi ve müsbet neticeler almanın tek yoludur. Yani insan olumlu ve yararlı sonuçlar almak istiyorsa başını yerde ve gökte tek hâkim olan Allah'a eğmelidir. Benliğini ve isyankârlı¤ğını O'na teslim etmelidir. İtaat ve teslimiyetini O'na bildirmelidir. Kısa¤cası hayatının kaide ve kanunlarını başkalarından değil yalnızca O'ndan almalıdır.
Hazreti Muhammed Mustafa (a.s.)'nın insan hayatının temelden ıslahı için sunduğu geçerli reçete işte budur. Bu öyle hayati bir reçetedir ki do¤ğu ile batı gibi kavramlardan uzaktır. Yeryüzünde insanların yaşamakta oldukları her yörede ve her iklimde düzensizlik kötülük ve her türlü has¤talığı giderecek ilaç işte budur. Bu inanç ve iman zaman kavramının dı¤şında hal ve mazi hudutlarının ötesindedir. Bu formül yaklaşık 1400 yıl önce nasıl yeni ve geçerliydi ise bugün de aynıdır ve 10 bin yıl sonra da aynı kalacaktır.
Son bir şart daha kalıyor. Bunun izahı da şöyledir: Rasûl-ü Ekrem (a.s.)'nın sadece kaide ve kanunlar getirmekle yetinmeyip bu kaide ve ka¤nunlara dayalı dinamik güçlü kalıcı bir toplum da oluşturduğuna tarih şa¤hittir. Hz. Muhammed (a.s.) 23 yıl gibi kısa bir süre içinde yüz binlerce insanı İslâmiyet'in çatısı altında toplayarak Allah'a teslim olmalarını sağ¤ladı. Onlar sadece kendilerini beğenmişlikten kurtarmadı aynı zamanda sahte tanrılar ve başka insanlara tapmalarına da son verdi. Sonra hepsini Allah adına birleştirerek yeni bir ahlâk nizamı yeni bir uygarlık düzeni yeni bir ekonomik sistem yeni bir devlet nizamı kurdu ve getirdiği usûl ve talimatına dayalı adil ve mesut bir hayat nizamının nasıl tesis edilebile¤ceğini dünyaya fiilen göstermiş oldu.
İşte bu büyük başarıdan dolayıdır ki biz Hz. Muhammed (a.s.)'a Server-i Alem (Cihan Önderi) demeye mecburuz. O'nun liderliği önderliği ve meydana getirdiği eserler tek bir millet değil bütün insanlık içindi. İşte bütün insanlığın müşterek mirası budur. Bu ortak mirasda kimse kimse¤den daha fazla hak iddia edemez. Herkes bu mirastan istifade edebilir.
 
Üst