Büyük velîlerden. İsmi, Yahyâ bin Behâeddîndir. Seyyid olup soyu Peygamber efendimize ulaşır. Şirvanda doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1464 (H.868) târihinde Baküde vefât etti. Kabr-i şerîfi Şirvan Şahlar Saray Külliyesindedir.
Seyyid Yahyâ Şirvânî, küçüklüğünde fevkalâde edep ve ahlâk sâhibi bir çocuktu. Bir gün arkadaşları ile oyun oynarken, evliyânın büyüklerinden İzzeddîn Halvetînin oğlu ile Sadreddîn Halvetînin dâmâdı olan Pîrzâde hazretleri onu gördüler. Çocuğu bir müddet seyrettikten sonra, birbirlerine; Allahü teâlâ bu çocuğa, dedelerinin edebini, olgunluğunu ve güzel huyunu ihsân etmiş. Duâ edelim de, Halvetî yolunun feyz ve mârifetlerine de kavuşsun. dediler. El açıp cenâb-ı Hakka yalvarıp, uzun uzun duâlar ettiler. O gece Seyyid Yahyâ, rüyâsında Resûlullah efendimizi gördü. Sevgili Peygamberimiz; Evlâdım Yahyâ! Halvetî yolunun büyüklerinden olan Sadreddîne git. Onun sohbeti ve hizmetiyle şereflen! buyurdu. Sabah olunca, yaşının küçüklüğüne bakmadan, Sadreddîn Halvetînin huzûruna koştu. Onun terbiyesi altında ilim öğrenmeye başladı. Kısa zamanda hocasının feyz ve bereketleri ile, ilimde ve tasavvuf yolunda pek yüksek derecelere kavuştu.
Seyyid Yahyâ Şirvânînin daha küçüklüğünde garip halleri görüldü. Bir gün annesi ile berâber şehrin dışında gidiyorlardı. Âniden bir kimse geldi. Yahyâ Şirvânînin elinden tuttu. Havaya yükselip gözden kayboldular. Bu hâli gören annesinin içine korku düştü. Üzülüp ağlamaya başladı. Çâresiz kalıp, hiçbir yere de gidemedi. Şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemedi. Bir de baktı ki, biraz sonra oğlu Seyyid Yahyâ Şirvânî yanında duruyor. Kavuşmanın sevinç ve şaşkınlığı ile oğluna; Oğul nereye gittiniz? Ben üzüntüden helâk olacaktım! dedi. Seyyid Yahyâ da; Bir yere vardık. Orada bu dînin ileri gelenlerinden birçok kimse vardı. Beni ortalarına aldılar. Hepsi bana iltifât etti. Hayır duâ buyurdular. İçlerinden biri ayağa kalkıp, bunu (Yahyâ Şirvânîyi) bana satın dedi.
Beni ona teslim ettiler. O zât bana, şimdi annenin yanına git. Ben seni yine bulurum dedi. Bunun üzerine kendimi burada buldum. dedi.
Seyyid Yahyâ hazretleri yakışıklı ve güzel ahlâk sâhibiydi. Yüzü nûr gibi parlardı. Bir gün dergâhta, ibâdet ettiği özel odasından çıktı. Anasının ve babasının ziyâretine gitmek istedi. Yolda giderken bâzı kimseler ileri geri konuşarak onu üzdüler. Seyyid Yahyâ evine gitmekten vazgeçip dergâha döndü. Hocası onun bu üzüntülü hâlini görünce; Evlâdım! Niçin böyle üzgünsün? diye sordu. O da olanları haber verdi. O zaman Sadreddîn hazretleri; "Yakında helâk olurlar. buyurdu. Hakîkaten çok geçmeden Seyyidzâdeyi üzenlerin vefât haberleri geldi.
Seyyid Yahyânın babası Seyyid Behâeddîn önceleri Şeyh Sadreddîn hazretlerinin ve oğlu Yahyânın üstün hallerini anlayamamıştı. Bu sebeple onları imtihan etmeyi düşündü. Bir gün oğluna; Oğlum Yahyâ! Yağmurlar yağmadı. Ekinlerimiz kurudu. Ne olur bir duâ ediver de tarlalarımız sulansın. dedi. O da; Babacığım! Mâdem öyle şimdi sen Allahü teâlâya; Oğlum Seyyid Yahyânın sana olan yakınlığı hürmetine yağmur ihsân eyle. diye duâ et dedi. Bunun üzerine babası; Yâ Rabbî! Oğlumun sana olan yakınlığı hürmetine bana yağmur ver. diye duâ etti. Derhal yağmur yağmaya başladı. Yalnız ona âit olan tarlalar suya kandı. Hayretler içinde kalıp tekrar oğluna; Oğlum! Maksad hâsıl oldu. Lâkin başkalarına bir fayda olmadı. Sebebi nedir? diye sordu. Bunun üzerine Seyyid Yahyâ hazretleri; Babacığım! Duânda başkalarını da yâd edeydin o da olurdu. Müslümanları da birlikte söylememiz lâzım. buyurdu.
Bir zaman Seyyid Yahyâ hazretleri hasta oldu. Evinden çıkamadı. Babası ve annesi bu duruma çok üzüldüler. Seyyid Yahyâ bu hal ile odasında yatarken birden karşısında hocası Şeyh Sadreddîn hazretlerini gördü. Ona hitâben; Ne yatıyorsun oğul, kalk ayağa! dedi. Elinden tutup ayağa kaldırdı, sonra kayboldu. Seyyid Yahyânın hastalığı tamâmen geçmişti. Hocasının gelmesini ve Yahyânın iyileşmesini hizmetçilerinden birisi gördü ve gidip Seyyid Behâeddîne haber verdi. Seyyid Behâeddîn oğlunun yanına geldiğinde hakikaten onun rahatsızlığının geçtiğini ve hiçbir şeyinin kalmadığını gördü. Sonra; Bu senin hocan, âlim ve kerâmet ehli geçinir, neden düz yollar varken görünmeden gelir? dedi. Seyyid Yahyâ da; Babacığım! Sebebi, yolların dikenli olmasıdır. Dikenler mübârek ayaklarını yara eder. dedi. Bunun üzerine babası; Yollarda diken yok ki. dedi. Seyyid Yahyâ; Sizin inkâr dikenleriniz var ya! diye cevap verdi. Bu söz üzerine Seyyid Behâeddîn, oğlu Seyyid Yahyânın peşine düşüp Sadreddîn hazretlerinin huzûruna gitti. Îtirâzına tövbe etti. Sâdık talebelerinden oldu.
Sadreddîn hazretleri de, Seyyid Behâeddînin nefsini kırmak için, bir sene Seyyid Yahyânın emrini dinlemesini söyledi. Seyyid Yahyâ bu hususta; Bu bir sene, bana öyle zor geldi ki, helâk olacaktım. buyurdu. Bir sene sonra Sadreddîn hazretleri, Seyyid Yahyâya baba-oğul münâsebetlerine göre hareket edip, babasının emrini dinlemesini söyledi. Seyyid Yahyâ Şirvânî, bir zaman sonra Sadreddîn-i Hamevînin dâmâdı oldu.
Seyyid Yahyâ hazretleri, Şeyh Sadreddîn hazretleri hayatta olduğu müddetçe ona canla başla hizmet etti. Şeyh Sadreddîn hazretleri vefât etmezden önce bütün talebelerini ve sevdiklerini toplayıp onlardan söz aldı ve Seyyid Yahyâya tâbi olmalarını bildirdi. Seyyid Yahyâ hazretleri hocasının vefâtından sonra Şirvan yakınındaki Şemâhîde, sonra da Baküye giderek orada ikâmet etti. On binden fazla talebesi oldu. Bunlardan üç yüz altmışı velîliğin yüksek derecelerine çıktı.
İbrâhim Gülşenî anlatır: Seyyid Yahyâ hazretleri talebeleriyle birlikte Baküden Şirvana giderken bir ulak, haberci gelip Seyyid Yahyâ hazretlerinin arabasının atlarını almak istedi. Oradakiler de mâni olmaya çalıştılar. Lâkin haberci aldırış etmeyip atları arabadan çözmeye başladı. Talebelerden Baba Kutb adında biri, Seyyid Yahyâ hazretlerine hitâben; Efendim! Siz niye seslenmiyorsunuz? diye söyleyip arabanın bir ağacını aldı ve haberciyi dövmeye başladı. Seyyid Yahyâ hazretleri bırak dediyse de Baba Kutb aldırış etmeyip haberciyi dövmeye devâm etti. Netîcede haberci onlara; Sizin reisiniz kim? diye bağırınca, oradakiler; Seyyid Yahyâ hazretleridir. dediler. Adam hemen onun yanına koşup pişman olduğunu arzetti ve af diledi. Seyyid hazretleri affedip, duâ etti. Sonra haberci oradan ayrıldı. O zaman Seyyid Yahyâ hazretleri, Baba Kutba dönüp; Otuz yıldır yanımıza gelip gidersin. Lâkin bir kıl ucu kadar bizden istifâde etmemişsin. buyurarak azarladı. Sonradan Seyyid Yahyâ hazretleri, sözünü dinlemeyenlere Baba Kutbun bu işini misâl verirdi.
Seyyid Yahyâ hazretleri çok sıcak aylarda azıksız ve susuz sahralara çıkar, oralarda günlerce kalır, ibâdetle meşgûl olurdu. Halvet, yalnız olarak tenhâ bir yerde kalmak ve ibâdet yapmak değişmez husûsiyetlerindendi.
Şeyh Mansûr anlatır: Bir târihte Seyyid Yahyâ hazretleriyle birlikte kırk günlük yalnız olarak bir ibâdete başladık. Onun on iki günde bir abdestini yenilediğine ve üç defâ da iftar ettiğine şâhid oldum.
Seyyid Yahyâ Şirvânî hazretleri ömrünün sonlarında devamlı Allahü teâlâya ibâdet eder, bir şeyler yemezdi. Oğlu Emîr Gülle bir gün yemek pişirip getirdi. İftâr etmelerini ricâ etti. Seyyid Yahyâ hazretleri oradaki talebelerini çağırttı. Bismillâh deyip başlayın. buyurdu. Kendisi bir kaşık aldı, kokladı ve yemeği geri koydu. Kaşık elinde bekledi. Talebeleri yemeği bitirdi. Yemek bitince; Elhamdülillah deyip, kaşığı bıraktı. Talebelerine; Lokman Hakîm nice seneler bir yemeğin kokusu ile yetinmişti. Ben de bu bir lokma yemeğin kokusu ile yetinsem yeridir. buyurdu.
Kendisine, Allahü teâlânın uzun ömür vermesi için duâ edenlere; Beyimiz Halîle duâ edin ki, benim ömrüm onun yaşaması iledir. derdi. Hakîkaten o beldenin beyi Halîl Efendi vefât ettikten dokuz ay sonra da Seyyid Yahyâ Şirvânî hazretleri vefât etti.Vefâtlarına yakın altı ay hiç yemek yemedi, su içmedi. Hep ibâdetle meşgûl oldu.
Sevdiklerine; Üstâd, tâliblere tövbe ve istiğfârı ve yolun edeplerini öğretmek için lâzımdır. buyururdu.
Kendisine tasavvuf yoluna nasıl ulaşılır diye sordular. O; Tasavvuf yoluna açlık, tefekkür ve hayretle kavuşulur. buyurdu.
Seyyid Yahyâ hazretleri vefât ettikten sonra sevdikleri onu rüyâda gördüler ve; Allahü teâlâ size ne muâmele etti. diye sordular. O da; Allahü teâlâ beni arş-ı âlâ altında bir yaygı üzerine oturmamı nasîb edip etrâfıma iyi kimselerin rûhlarını topladı ve bana hitâb edip; Ey Yahyâ! Dünyâda talebelerin ile toplanıp okuduğun dersleri şimdi bu Cennetliklerle oku. Bunlar işitsinler. buyurdu. Ben de okumaya başladım. buyurdu.
Seyyid Yahyâ hazretlerinin talebelerinin en üstünleri; Pîr Şükrullah, Alâaddîn Halvetî, Habîb Efendi, Muhammed Erzincânî ve Dede Ömer Rûşenî Halvetî hazretleridir.
Tasavvufa dâir bâzı telif eserleri vardır. Bunun yanında Esrâr-ı Tâlibîn ve Vird-i Settâr adında iki kıymetli eseri vardır.
1) Şakâyik-ı Numâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.287
2) Nefehât-ül-Üns; s.574
3) Seyyid Yahyâ Şirvânî (Hocazâde Ahmed Hilmi); s.4
4) Lemezât, Üniversite Kütüphânesi, No: 1894, v.144
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.39
6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (50. Baskı) s.1065,1079
Seyyid Yahyâ Şirvânî, küçüklüğünde fevkalâde edep ve ahlâk sâhibi bir çocuktu. Bir gün arkadaşları ile oyun oynarken, evliyânın büyüklerinden İzzeddîn Halvetînin oğlu ile Sadreddîn Halvetînin dâmâdı olan Pîrzâde hazretleri onu gördüler. Çocuğu bir müddet seyrettikten sonra, birbirlerine; Allahü teâlâ bu çocuğa, dedelerinin edebini, olgunluğunu ve güzel huyunu ihsân etmiş. Duâ edelim de, Halvetî yolunun feyz ve mârifetlerine de kavuşsun. dediler. El açıp cenâb-ı Hakka yalvarıp, uzun uzun duâlar ettiler. O gece Seyyid Yahyâ, rüyâsında Resûlullah efendimizi gördü. Sevgili Peygamberimiz; Evlâdım Yahyâ! Halvetî yolunun büyüklerinden olan Sadreddîne git. Onun sohbeti ve hizmetiyle şereflen! buyurdu. Sabah olunca, yaşının küçüklüğüne bakmadan, Sadreddîn Halvetînin huzûruna koştu. Onun terbiyesi altında ilim öğrenmeye başladı. Kısa zamanda hocasının feyz ve bereketleri ile, ilimde ve tasavvuf yolunda pek yüksek derecelere kavuştu.
Seyyid Yahyâ Şirvânînin daha küçüklüğünde garip halleri görüldü. Bir gün annesi ile berâber şehrin dışında gidiyorlardı. Âniden bir kimse geldi. Yahyâ Şirvânînin elinden tuttu. Havaya yükselip gözden kayboldular. Bu hâli gören annesinin içine korku düştü. Üzülüp ağlamaya başladı. Çâresiz kalıp, hiçbir yere de gidemedi. Şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemedi. Bir de baktı ki, biraz sonra oğlu Seyyid Yahyâ Şirvânî yanında duruyor. Kavuşmanın sevinç ve şaşkınlığı ile oğluna; Oğul nereye gittiniz? Ben üzüntüden helâk olacaktım! dedi. Seyyid Yahyâ da; Bir yere vardık. Orada bu dînin ileri gelenlerinden birçok kimse vardı. Beni ortalarına aldılar. Hepsi bana iltifât etti. Hayır duâ buyurdular. İçlerinden biri ayağa kalkıp, bunu (Yahyâ Şirvânîyi) bana satın dedi.
Beni ona teslim ettiler. O zât bana, şimdi annenin yanına git. Ben seni yine bulurum dedi. Bunun üzerine kendimi burada buldum. dedi.
Seyyid Yahyâ hazretleri yakışıklı ve güzel ahlâk sâhibiydi. Yüzü nûr gibi parlardı. Bir gün dergâhta, ibâdet ettiği özel odasından çıktı. Anasının ve babasının ziyâretine gitmek istedi. Yolda giderken bâzı kimseler ileri geri konuşarak onu üzdüler. Seyyid Yahyâ evine gitmekten vazgeçip dergâha döndü. Hocası onun bu üzüntülü hâlini görünce; Evlâdım! Niçin böyle üzgünsün? diye sordu. O da olanları haber verdi. O zaman Sadreddîn hazretleri; "Yakında helâk olurlar. buyurdu. Hakîkaten çok geçmeden Seyyidzâdeyi üzenlerin vefât haberleri geldi.
Seyyid Yahyânın babası Seyyid Behâeddîn önceleri Şeyh Sadreddîn hazretlerinin ve oğlu Yahyânın üstün hallerini anlayamamıştı. Bu sebeple onları imtihan etmeyi düşündü. Bir gün oğluna; Oğlum Yahyâ! Yağmurlar yağmadı. Ekinlerimiz kurudu. Ne olur bir duâ ediver de tarlalarımız sulansın. dedi. O da; Babacığım! Mâdem öyle şimdi sen Allahü teâlâya; Oğlum Seyyid Yahyânın sana olan yakınlığı hürmetine yağmur ihsân eyle. diye duâ et dedi. Bunun üzerine babası; Yâ Rabbî! Oğlumun sana olan yakınlığı hürmetine bana yağmur ver. diye duâ etti. Derhal yağmur yağmaya başladı. Yalnız ona âit olan tarlalar suya kandı. Hayretler içinde kalıp tekrar oğluna; Oğlum! Maksad hâsıl oldu. Lâkin başkalarına bir fayda olmadı. Sebebi nedir? diye sordu. Bunun üzerine Seyyid Yahyâ hazretleri; Babacığım! Duânda başkalarını da yâd edeydin o da olurdu. Müslümanları da birlikte söylememiz lâzım. buyurdu.
Bir zaman Seyyid Yahyâ hazretleri hasta oldu. Evinden çıkamadı. Babası ve annesi bu duruma çok üzüldüler. Seyyid Yahyâ bu hal ile odasında yatarken birden karşısında hocası Şeyh Sadreddîn hazretlerini gördü. Ona hitâben; Ne yatıyorsun oğul, kalk ayağa! dedi. Elinden tutup ayağa kaldırdı, sonra kayboldu. Seyyid Yahyânın hastalığı tamâmen geçmişti. Hocasının gelmesini ve Yahyânın iyileşmesini hizmetçilerinden birisi gördü ve gidip Seyyid Behâeddîne haber verdi. Seyyid Behâeddîn oğlunun yanına geldiğinde hakikaten onun rahatsızlığının geçtiğini ve hiçbir şeyinin kalmadığını gördü. Sonra; Bu senin hocan, âlim ve kerâmet ehli geçinir, neden düz yollar varken görünmeden gelir? dedi. Seyyid Yahyâ da; Babacığım! Sebebi, yolların dikenli olmasıdır. Dikenler mübârek ayaklarını yara eder. dedi. Bunun üzerine babası; Yollarda diken yok ki. dedi. Seyyid Yahyâ; Sizin inkâr dikenleriniz var ya! diye cevap verdi. Bu söz üzerine Seyyid Behâeddîn, oğlu Seyyid Yahyânın peşine düşüp Sadreddîn hazretlerinin huzûruna gitti. Îtirâzına tövbe etti. Sâdık talebelerinden oldu.
Sadreddîn hazretleri de, Seyyid Behâeddînin nefsini kırmak için, bir sene Seyyid Yahyânın emrini dinlemesini söyledi. Seyyid Yahyâ bu hususta; Bu bir sene, bana öyle zor geldi ki, helâk olacaktım. buyurdu. Bir sene sonra Sadreddîn hazretleri, Seyyid Yahyâya baba-oğul münâsebetlerine göre hareket edip, babasının emrini dinlemesini söyledi. Seyyid Yahyâ Şirvânî, bir zaman sonra Sadreddîn-i Hamevînin dâmâdı oldu.
Seyyid Yahyâ hazretleri, Şeyh Sadreddîn hazretleri hayatta olduğu müddetçe ona canla başla hizmet etti. Şeyh Sadreddîn hazretleri vefât etmezden önce bütün talebelerini ve sevdiklerini toplayıp onlardan söz aldı ve Seyyid Yahyâya tâbi olmalarını bildirdi. Seyyid Yahyâ hazretleri hocasının vefâtından sonra Şirvan yakınındaki Şemâhîde, sonra da Baküye giderek orada ikâmet etti. On binden fazla talebesi oldu. Bunlardan üç yüz altmışı velîliğin yüksek derecelerine çıktı.
İbrâhim Gülşenî anlatır: Seyyid Yahyâ hazretleri talebeleriyle birlikte Baküden Şirvana giderken bir ulak, haberci gelip Seyyid Yahyâ hazretlerinin arabasının atlarını almak istedi. Oradakiler de mâni olmaya çalıştılar. Lâkin haberci aldırış etmeyip atları arabadan çözmeye başladı. Talebelerden Baba Kutb adında biri, Seyyid Yahyâ hazretlerine hitâben; Efendim! Siz niye seslenmiyorsunuz? diye söyleyip arabanın bir ağacını aldı ve haberciyi dövmeye başladı. Seyyid Yahyâ hazretleri bırak dediyse de Baba Kutb aldırış etmeyip haberciyi dövmeye devâm etti. Netîcede haberci onlara; Sizin reisiniz kim? diye bağırınca, oradakiler; Seyyid Yahyâ hazretleridir. dediler. Adam hemen onun yanına koşup pişman olduğunu arzetti ve af diledi. Seyyid hazretleri affedip, duâ etti. Sonra haberci oradan ayrıldı. O zaman Seyyid Yahyâ hazretleri, Baba Kutba dönüp; Otuz yıldır yanımıza gelip gidersin. Lâkin bir kıl ucu kadar bizden istifâde etmemişsin. buyurarak azarladı. Sonradan Seyyid Yahyâ hazretleri, sözünü dinlemeyenlere Baba Kutbun bu işini misâl verirdi.
Seyyid Yahyâ hazretleri çok sıcak aylarda azıksız ve susuz sahralara çıkar, oralarda günlerce kalır, ibâdetle meşgûl olurdu. Halvet, yalnız olarak tenhâ bir yerde kalmak ve ibâdet yapmak değişmez husûsiyetlerindendi.
Şeyh Mansûr anlatır: Bir târihte Seyyid Yahyâ hazretleriyle birlikte kırk günlük yalnız olarak bir ibâdete başladık. Onun on iki günde bir abdestini yenilediğine ve üç defâ da iftar ettiğine şâhid oldum.
Seyyid Yahyâ Şirvânî hazretleri ömrünün sonlarında devamlı Allahü teâlâya ibâdet eder, bir şeyler yemezdi. Oğlu Emîr Gülle bir gün yemek pişirip getirdi. İftâr etmelerini ricâ etti. Seyyid Yahyâ hazretleri oradaki talebelerini çağırttı. Bismillâh deyip başlayın. buyurdu. Kendisi bir kaşık aldı, kokladı ve yemeği geri koydu. Kaşık elinde bekledi. Talebeleri yemeği bitirdi. Yemek bitince; Elhamdülillah deyip, kaşığı bıraktı. Talebelerine; Lokman Hakîm nice seneler bir yemeğin kokusu ile yetinmişti. Ben de bu bir lokma yemeğin kokusu ile yetinsem yeridir. buyurdu.
Kendisine, Allahü teâlânın uzun ömür vermesi için duâ edenlere; Beyimiz Halîle duâ edin ki, benim ömrüm onun yaşaması iledir. derdi. Hakîkaten o beldenin beyi Halîl Efendi vefât ettikten dokuz ay sonra da Seyyid Yahyâ Şirvânî hazretleri vefât etti.Vefâtlarına yakın altı ay hiç yemek yemedi, su içmedi. Hep ibâdetle meşgûl oldu.
Sevdiklerine; Üstâd, tâliblere tövbe ve istiğfârı ve yolun edeplerini öğretmek için lâzımdır. buyururdu.
Kendisine tasavvuf yoluna nasıl ulaşılır diye sordular. O; Tasavvuf yoluna açlık, tefekkür ve hayretle kavuşulur. buyurdu.
Seyyid Yahyâ hazretleri vefât ettikten sonra sevdikleri onu rüyâda gördüler ve; Allahü teâlâ size ne muâmele etti. diye sordular. O da; Allahü teâlâ beni arş-ı âlâ altında bir yaygı üzerine oturmamı nasîb edip etrâfıma iyi kimselerin rûhlarını topladı ve bana hitâb edip; Ey Yahyâ! Dünyâda talebelerin ile toplanıp okuduğun dersleri şimdi bu Cennetliklerle oku. Bunlar işitsinler. buyurdu. Ben de okumaya başladım. buyurdu.
Seyyid Yahyâ hazretlerinin talebelerinin en üstünleri; Pîr Şükrullah, Alâaddîn Halvetî, Habîb Efendi, Muhammed Erzincânî ve Dede Ömer Rûşenî Halvetî hazretleridir.
Tasavvufa dâir bâzı telif eserleri vardır. Bunun yanında Esrâr-ı Tâlibîn ve Vird-i Settâr adında iki kıymetli eseri vardır.
1) Şakâyik-ı Numâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.287
2) Nefehât-ül-Üns; s.574
3) Seyyid Yahyâ Şirvânî (Hocazâde Ahmed Hilmi); s.4
4) Lemezât, Üniversite Kütüphânesi, No: 1894, v.144
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.39
6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (50. Baskı) s.1065,1079