• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

İyi felsefe yapmak için matematik ve bilim bilmek gerekli midir?

Pamira

Moderatör
İçerik Üreticisi
Üyelik Tarihi
22 May 2019
Konular
2,801
Mesajlar
9,706
MFC Puanı
60,560
Amerikalı felsefe profesörü ve pedagog Peter Boghossian ve arkadaşı matematik profesörü ve kültür eleştirmeni James Lindsay, filozofların bilimsel zeminde de donanımlı ve yetkin olmaları gerektiğini savunuyorlar.

Boghossian ve Lindsay, iyi bir filozof olabilmek için özellikle matematikle ve bilimle iç içe olmak gerektiğini vurguluyorlar. Çünkü net ve analitik düşünmenin kaynağının matematikte ve dünyayı tanımanın en iyi yönteminin de bilimde olduğuna inanıyorlar.

Onlara göre matematik, doğanın tercih ettiği felsefi dildir ve bilim ise felsefemizi gerçekliğe bağlamak için sahip olduğumuz gerçekten de etkili olan tek araçtır. Bu nedenle matematik ve bilim, iyi bir filozof olmak ve doğru felsefe yapmak için elzemdir.

Gerçeklik her zaman doğuştan bilmeye yatkın olduğumuz rahatlatıcı veya tatmin edici bir şey olmayabilir. Örneğin onluk sayı sisteminin bir tuhaflığı olarak dokuzların sonsuz bir birleşimi olan 0.999 … sayısı 1’e eşittir. Yani, 0.999 …, 1’dir ve bu iki biçim de aynı şeyi ifade etmenin farklı yollarıdır.

Bu gibi örnekler çok sayıdadır ve bunların anlaşılması son derece kolaydır. Öyle ki bu sonuçlar matematik bilgisi olmayan insanlar için bile elde edilebilirdir.

Başka bir örnekle, “üçte bir” ifadesini karşılamak için matematiksel olarak 0.333 … sayısını; “üçte iki” ifadesini karşılamak için ise 0.666 … sayısını kullanabiliriz. Bu sonuçlar, doğuştan bilmeye yatkın olduğumuz şeyler değildir.

Rahatsız edici gerçeklerle dolu olan bilimlerin tamamının felsefeden doğduğu kabul edilmektedir.

Bu rahatsız edici gerçekliklerin en uç örneklerini, kuantum mekaniğinde görmek mümkündür. Örneğin “Double Slit Experiment” ya da dilimize çevrilmiş hâliyle “Young Deneyi”; “Quantum Entanglement” olarak da bilinen “Kuantum Dolanıklık Teorisi” ve “Heisenberg Belirsizlik İlkesi” bilimdeki en şaşırtıcı ve rahatsız edici konulardandır.

Ancak bunlar bir yana, biyolojik evrim gibi bize daha tanıdık gelen bilimsel çalışmalar bile doğrulanmaya ihtiyaç duyar. Çok uzun bir sürece yayılan bu teori, ezici bir bilimsel fikir birliğine rağmen şaşırtıcı sayıda insan tarafından reddedilmektedir.

Felsefi düşünmek, fikirlerle mantıksal olarak ve titiz bir şekilde meşgul olmayı ve bu fikirlerin getireceği sonuçları kabul etmeyi, yani düşüncelerimizin sorumluluğunu almayı veya felsefi varsayımlarımızı reddetme potansiyeline sahip olmamızı, yani yanlışlarımızı kabul edebilme erdemini gerektirir.

İşte matematik, bu yetileri kazanabilmek için ideal bir araçtır; çünkü matematik, gerçekliği soyutlayarak basitleştirir ve neredeyse görünmez bir noktaya indirger.

Bu şüphesiz ki matematiğin salt matematik olarak, felsefe yapabilmek ve iyi bir felsefeci olabilmek için vazgeçilmez olduğu anlamına gelmez. Fakat neden olmasın ki?..

Çünkü bir matematikçi gibi organize etmeyi, düşünmeyi ve ifade edebilmeyi öğrenmek, felsefi düşünce için muazzam faydalar sağlayabilir. Matematikçiler gibi düşünebilen filozoflar; belirgin, berrak ve anlaşılır düşünme konusunda ve dolayısıyla felsefe yapmakta daha iyi olabilirler.

Örneğin kümeler teorisini göz önüne alalım. Küme – teorik düşünme – parçalara ayırma işlemleri… Alt küme bağıntılarının, kesişimlerin ve birleşimlerin kullanımı… Bunların dışında gene ilgili matematiksel niteleyiciler… Bütün bunların, dil bilimcilerin sözcükleri ve bu sözcüklerin anlattığı şeyleri sınıflandırmalarını kolaylaştırdığı ispat edilmiştir.

Bu gibi uygulamaların; kelimelerin farklı kullanımlarının cümlelerde anlam yaratma yollarının daha kesin ve daha derin bir şekilde anlaşılmasına ve böylece felsefi önermeler de dâhil olmak üzere fikirlerin daha net ve daha zengin bir şekilde ifade edilmesine olanak sağladığı ortaya koyulmuştur.

Dil bilimi matematiksel zeminde örneğin fizik bilimi kadar bu formülasyonlara bağımlı olmamasına rağmen bunu yapıp alanına katkı sağlayabilmiştir.

Etik gibi nispeten zor ve karmaşık konulardaki felsefi çabalar bile, diğer konulara nazaran daha sert bir öznel doğaya sahip olmalarına rağmen, matematiksel düşüncenin alışkanlıklarından yararlanmaktadır.

Örneğin Sam Harris’in 2010 yılında birçok tartışmaya yol açan kitabı “Ahlakın Coğrafyası: Bilim, İnsani Değerleri Nasıl Belirler?”i ele alalım.

Harris bu kitabında, insani değerlerin bilimsel olarak belirlenmesinin gerekliliğini savunur. Harris, kitabında da bahsettiği üzere çok boyutlu haritalandırma ile ahlaki manzaranın metaforik görüntüsünün daha kolay kavranabileceğini düşünmektedir.

Elbette matematik, felsefeye en anlaşılır biçimde uyarlanabilir. Örneğin adını Emmy Noether’den alan “Noether Teoremi”nin kapsamı, gücü ve etkisi tamamen anlama dayalı olmasına bağlıdır.

Noether’in teoremi yaklaşık bir asır önce kanıtlandı ve 1918 senesinde de yayımlandı. Bu teorem fizik bilimi için çok önemli bir devrim niteliğindeydi; çünkü “Kütlenin Korunumu Kanunu”nu anlama biçimimizi tamamen değiştirmişti. Kütlenin Korunumu Kanunu’nun fiziksel yasaların değişmezliği savına binaen ortaya çıktığını açıklayabilmemiz gibi…

Noether Teoremi’ni tam olarak anlamak ve değerlendirmek, en azından lisans düzeyinde, soyut cebir konusunda sağlam bir kavrayış gerektirmektedir.

Bu bağlamda filozofların anlaması gereken de kendi fikirleri üzerinde etkili ve yetkin biçimde çalışabilmeleri için soyut cebir konusunda aynı kavrayışı geliştirebilmelerinin gerekliğidir.

O hâlde filozofların bu tür fikirleri anlayabilmek ve yorumlayabilmek için yeterli düzeyde matematik öğrenmekten başka bir seçenekleri kalmamıştır.

Genel olarak felsefe ve özellikle de metafizik, matematik kadar düzenli değildir; çünkü felsefe ve metafizik, gerçekliğe ulaşabilmek için dünyanın karmaşasıyla ve dağınıklığıyla uğraşmak zorundadır. Bu sebeple bu iki alan da tamamen soyut olma lüksüne sahip değildir.

Metafizik dünya hakkındaki gerçekleri ortaya çıkarmak ve bu gerçekleri önermeler biçiminde ifade etmek durumundadır. Bunu gerçeklikle ilgili ve gerçekliğe mümkün olduğunca yakın olan varsayımların mantıksal sonuçlarını inceleyerek yapar.

Bu nedenle metafizik, neredeyse aynen matematik gibi, bilimlerin fikirlerimizi gerçeğe bağlamanın tek meşru yolu olduğunu kabul ederek işe başlamalıdır. Bilimsel yöntemin ortaya çıkmasına katkıda bulunan felsefenin bu bağlamda “kendi atına otostop yapan bir at arabası” olduğu söylenebilir.

Bilim adamları, çok insafsızca olmasa da filozofları çoklukla gerçekliğe bağlı olmayan teoriler ürettikleri ve belirgin bir ilerleme kaydedemedikleri için eleştirirler. Filozoflar ise gene çok insafsızca olmasa da bilim insanlarını felsefi anlayış eksikliğinden dolayı yerme eğilimindedirler.

Bununla birlikte bilim, net bir şekilde felsefenin tam olarak neyin peşinde olduğunu anlayabilmektedir: Felsefe, yaşamla ilgili doğru yanıtların peşindedir.

Felsefenin peşinden gittiği bu doğru yanıtlar felsefenin hem girdileri hem de çıktılarıdır; çünkü felsefenin ulaştığı her cevap yeni bir soruyu doğurmaktadır. Bu özelliğiyle felsefe bilimlerin doğru sorular sorup buldukları cevapları doğru olarak yorumlayabilmelerine de katkı sağlamaktadır.

Felsefi açıdan, ne kadar şikayetçi olunursa olunsun, bilimsel düzenlemeler gereklidir. Gerçek şu ki iyi felsefe, bilimsel olarak donatılmış ve desteklenmiş olmalıdır. Hatta bu durum felsefe tarihinde birçok filozof tarafından da dile getirilmiştir.

Örneğin Spinoza ve Descartes tarafından geometrik yöntemin kullanıldığı bilinmektedir. Yine birçok seçkin filozof, matematiğin ve bilimsel düşüncenin felsefenin üzerindeki etkisini kabul etmişlerdir. Örneğin Daniel Dennett, birçok felsefi çalışmayı satranç oyunundaki değişkenlerin ve hamlelerin mantıksal kümelerine benzetmektedir.

Felsefe, epistemolojik ve metafiziksel tutkularla kendi hakikatini elde etmeyi umuyorsa ve böylece “kalıcı bir önemeye ve ilgiye” sahip olmak istiyorsa köklerini bilimde sağlamlaştırmalıdır.

İyi filozofların bilimsel olarak yetkinlik kazanmalarının gerekliliği gibi, iyi bilim adamları da matematiği daha derinliğine ve iyi öğrenerek alanlarında yetkinlik kazanırlar. Bu, tüm iyi bilimlerin matematiksel olduğu anlamına gelmez; fakat iyi felsefe, matematiksel olmalıdır.

Örneğin biyoloji iyi bilimin çarpıcı bir örneğidir ve fakat temelinde matematiksel bir alan değildir. “Türlerin Kökeni” herhangi bir denklem barındırmaz; fakat gözlemler ve çıkarımlarla dolu bir bilimsel başyapıttır.

Biyoloji denklemsel olmamasına rağmen bile “Graf Teorisi”yle, küme-alt küme ilişkileriyle, olasılık ve kombinasyonlarla, dinamik modellemeyle ve DNA yapısının matematiksel sembolizasyonuyla kendi çalışma alanını ve fikirlerini derinleştirmektedir.

Burada matematiksel yeterliliğin ve matematiksel düşünce alışkanlıklarının filozoflardan çok teorik bilimlerle uğraşanlar için daha önemli olduğunu savunanlar elbette olacaktır.

Ama bu iyi felsefenin matematiksel gereksinimlerini ve iyi filozofların matematiksel yeteneklerini göz ardı etmek için bir anlam ifade etmeyecektir. Zira teorik bilimlerle iyi felsefeyi ayıran çizgi hem bulanık hem de incedir; bu sebeple felsefenin pek çok dalı, o alanda çalışan filozofların aslında birer bilimsel kuramcı olmalarını da zorunlu kılar.

Bu durumda tıpkı teorik bilimlerle uğraşan bilim insanları nasıl verilere bağlı kalmak durumundalarsa iyi filozoflar da böyle yapmak zorundalardır.

Argümantasyonun kanıtlanmış sağlam sonuçları düşünce ile çeliştiğinde, reddettiğimiz şey ikincisi olmalıdır, ilki değil. Çünkü iyi filozoflar içgörüşe güvenmezler. Felsefelerini açıklığa kavuşturmak ve temellendirmek için matematiği ve bilimi kullanırlar. Matematik net, titiz düşünme becerilerini geliştirmeye yardımcı olur ve bilim, gerçekleri ve gerçekliği tanımlayan açıklayıcı teoriler ortaya koymakta benzersizdir.

Bu nedenle matematik ve bilim, felsefenin kalıcı değerine katkıda bulunmak için çok önemlidir ve bu nedenle felsefede iyi olmak isteyenler, iyi bir filozof olmak isteyenler, her ikisini üzerinde de çalışmak ve yetkinlik kazanmak durumundalardır.
 
Üst