• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Kadın Ne İster: Önemsenmek

Pınar

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
9 Kas 2008
Konular
168
Mesajlar
798
MFC Puanı
400
Başlığa çektiğim soru ve tek kelimelik cevap bir bayanın itirafıdır. Niçin itiraf dedim cümle, düşünce, ifade yerine? Şunun için; malum itiraf suçlu birisinin suçunu ister irade ister baskıyla açıklaması, beyan etmesi demektir. Karşılaştığım örnekteki bayan kocasının kendisini önemsemediğine inandırmış. Bu sebeple kocasının kendisi ile olan her münasebetine, her konuşmasına, her tavrına, her gülümseyişine.. hasılı her şeyine bu gözle bakıyor, bu perspektiften değerlendiriyor. Şartlamış kendisini, kilitlemiş bir tek noktaya; kocası kendisini sevse bile önemsemiyor, fikir ve düşüncelerine kıymet vermiyor diye. İşte bu bakış açısı bana göre bir suçtur; bunun içindir ki yazının başlığındaki cümleye “itiraf”dedim.

İzahını yapayım; her şeyden önce bugün dünyanın bir çok ülkesinde ve bugüne nisbetle dün ve dün içinde bizim dünyamıza baktığımızda gerçekten kadınların önemsenmek bir yana ikinci sınıf varlıklar olarak görüldüğü; “insan ama erkeklere hizmet için yaratılmış” düşüncesine kadar uzanan bakış açılarının olduğu muhakkaktır. Bunları inkar etmek imkansız. Hatta böylesi bir inkar bugün kadın-erkek ilişkileri bağlamında yaşadığımız sorunların köken ve nedenlerini anlamamızda, çözüm üretmemizde bizim önümüzü tıkar. Kocaların eşlerine eski dönemlerin uzantısı olarak önemsememe gibi bir tavır takındığı doğru olabilir ve vardır. Ama benim karşılaştığım örnek böyle değildi. Onun için aşağıda beyan edeceğim düşünceler genel değil, bu kapsam içine giren kişiler/aileler içindir.

Bu girişten ve kabulden sonra neden suç düşüncesinin izahına geçeyim; bir kadının kocası nezdinde önemsiz bir varlık olduğunu kabullenmesi baştan yenilgiyi kabul etmesi demektir. Bu durumda esas tedavisi gerekli olan hastalık kocanın önemsememesi değil, kadının peşinen yenilgiyi kabul etmesidir. Tabii böyle bir bakış açısının varlığını kabul etmemiz durumunda geçerli bu yargı. Pratik hayattan bir misal verelim -Allah korusun- yakalandığı bir hastalığın tedavisinin imkansızlığına inanan bir hasta düşünün. Bu inanç tedavi sürecini olumsuz etkiliyor hepinizin bildiği gibi. Çünkü moral-motivasyon ve onun yüksekliği/düşüklüğü hastalığın tedavisinde hayati öneme sahip. Bundan dolayı doktorlar bu inançta bulunan hastalara önce moral tedavisinin uygulanması gerektiğini söylüyorlar. Hasta yakınlarını kullanıyorlar. Din adamları devreye giriyor vs... Sonuçda nice tedavisi imkansız, ölümcül denilen hastalar sadece bu yolla şifa buluyor Rabbin tevfik ve inayetiyle.

Bu örnekten hareketle şunu diyebilirim; eğer iddia edildiği gibi böyle bir önemsenmeme durumu varsa, “bu bir hastalıktır ve tedavisi mümkündür” deyip mücadeleye girilmelidir. Ama enaniyetlerin tokuştuğu, sen-ben eksenli tartışmaların merkeze alındığı türden mücadele değil. Zira böylesi bir mücadele hem hayatı yaşanmaz kılar, hem de sorunları içinden çıkılamaz kör düğüm haline getirir.

Kasdım bunun tam aksi; mücadele “hayat müşterektir” prensibi etrafında dönen fikri müzakere ve mülahazalarla olmalı. Dini deliller hiç kimsenin şüphesi olmasın bu örnekte kadının yanındadır. Gerek cahiliye dönemindeki kadının konumuna nisbet ettiğimizde İslam'ın getirdiği ve ‘devrim' diye adlandırabileceğimiz değişiklikler, yani kadına verdiği haklar ve ödevler, gerekse Efendimiz'in (sav) kavli beyanları, fiili tatbikatları kadının bu mücadelede elini güçlendiren delillerle doludur. Yeter ki kadın usul ve üslubuna uygun biçimde ve mutlaka zamana yayarak kocası ile müzakere etsin bu delilleri. İmanlı ve ahirette hesab vereceğine inanan bir sine bu deliller karşısında tavrını değiştirmekten başka hiçbir şey yapamaz. Hz. Peygamber'in “Allah'ın sizlere emaneti” dediği eşine önemsememeyi ihtiva edecek tarzda muamelede bulunamaz.

Kadını suçlu kılan ikinci husus -yine karşılaştığım örnekten hareketle söylüyorum- kocası ile tanıştıkları ilk günden bu yana bütün davranışlarını bir bütün olarak değerlendirme yerine en son karşılaştığı örnekten hareketle değerlendirmeye ve sonuca gitmesidir. Genelde kadınların bir çoğunda görülen bu haslet aslında muhasebe ve muhakemede veri eksikliğidir. Bunun sonucu olarak da elde edilen sonuç ve o sonuca bağlı olarak verilen karar yanlış olmaktadır. Şunu demek istiyorum; şu veya bu sebeple gerçekten koca haklı ya da haksız olarak spesifik bir hadisede karısını, karısının düşüncesini önemsememiş olabilir. Burada bu tavrın dahili ve harici nedenleri üzerinde durup düşünülecek, alabildiğine medeni ilişkiler içinde ve gergin olmayan bir ortamda oturup konuşmak yerine kocaya küsmek, darılmak musibeti ikileştirir, hayatı her iki tarafa zehir eder. “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok!” hesabı, koca karısının tavrının nedenini bilmediği için sebep ve çareyi başka yerlerde aramaya, kadın da kocasının her bir hareketi, sözü, tavrı ile tepeden yuvarlanan kar topu misali içinde sadece kendisinin bildiği sorun yumağını büyütmüş olur. İşte onun için bu bakış açısına sahip olan kadın suçludur diyorum.

Buraya kadar söylediklerimiz kocanın gerçekten karısını önemsememe, umursamama gibi bir düşüncesi ve uygulamasının var olduğu varsayımı ile söylenen şeyler. Bunun olmadığı yerde ise kadının bu yaklaşımı elbette suçluluğun boyutunu artıran bir başka faktördür ve ayrıca ele alınması gerekir.

Bakın bir itiraf kelimesi bizi nerelere götürdü. Unutmayın karı-koca birbirinin ne düşmanı, ne de rakibidir. Olsa olsa arkadaşıdır, dostudur, yaranıdır, hayatı dahil her şeyini feda edeceği sevdiğidir, sevdiceğidir.
 
Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
Onemsenmek ,sevılmek sayılmak .. ah h
 
Üst