• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Kanserde Araştırılan Bitkiler

Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
ZERDEÇAL KÖKÜ (Curcuma longa)

zerdeçal; tıbbi ilaç ve kozmetik sektöründe; iltihaplarda, cilt yara ve tümörlerinde, zihinsel fonksiyonları arttırmada kullanılan polifenolik bileşimi olan çok güçlü bir bitki olarak bilinmektedir. Polifenolik yapıdaki etken madde olan curcuminin içeriğindeki hidroksil grupları zerdeçala antioksidan özellik kazandırmaktadır. Curcuminin antioksidan, antitümöral, antiinflamatuar, antikanserojenik, antialerjik, antidemans etkileri ve serbest radikal çöpçüsü olduğu yapılan birçok çalışmayla gösterilmiştir.

Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Entstitüsü Biyokimya Anabilim dalının yapmış olduğu bir çalışmada curcuminin çok güçlü antikanserojenik etkisinin olduğu gösterilmiştir. Ayrıca meme bezi, ağız, özofagus, mide ,barsak, kolon, akçiğer ve karaciğerin tümör oluşumunu baskıladığı ortaya konulmuştur. Curcuminin farklı tümörler üzerinde de çok farklı tümörler üzerinde de çok farklı mekanizmalarla etki gösterdiği ifade edilmektedir. İltıhabı baskılar, hücre çoğalmasını baskılar ve belli onkogenleri baskılayarak, tümör yayılımını ve karsinojenlerin biyotransformasyonunu önlediği çeşitli çalışmalarla ortaya konulmaktadır. Mükemmel bir anti-tümöral ajandır.

Curcumin, GST adı verilen kanserojen maddelerin vücuttan atılmasında görev alan ve DNA zararına karşı dokuları koruduğu düşünülen enzimi faaliyete geçirir. Böylece ilaçlar, yiyecek bileşenleri veya gıda katkı maddeleri ile vücuda alınan toksik ve kanserojenik bileşiklere karşı dokuları korur. Çeşitli araştırmacılar tarafından tümör hücrelerinin ölümünü teşvik ettiği dolayısıyla kansere karşı ajan olduğu dile getirilmiştir.

Tayvan ve Hindistan da yapılan bir takım klinik çalışmalarda mesane, yumuşak damak, mide, serviks (rahim boynu) ve ciltte kansere dönüşen lezyonlarda iyileşmeler tespit edilmiştir. Hayvan deneylerinde ise meme tümörlü vakaların akciğer metastazını engellediği, kemoterapi ilaçlarının kötü huylu hücreleri öldürme etkisini de arttırdığı gözlenmiştir. Pankreas tümörleri hücrelerinde de öldürücü etkisi olduğu gözlenmiştir. Barsak epiteli ve karaciğerde metabolize olmasından dolayı da kalın bağırsak tümörünün gelişimini engellediği gözlenmiştir. Radyasyon, hücre içi moleküllerde ve daha önemlisi genetik metaryal olan kromozomlarda (DNA), kimyasal bağların kopmasına neden olmaktadır. Mutasyon olarak adlandırılan bu genetik hasarlar hücre tarafından tamir edilemez ise hücreyi ölüme götüren metabolik süreci başlatan değişiklikler meydana gelir. Ancak sağlam doku hücrelerindeki genetik hasar hücrenin ölümüyle sonuçlanmaz ise yıllar sonra kansere neden olabilmektedir.

Curcumin ise serbest radikalleri tutarak DNA’yı oksidatif hasardan korur. Radyasyona karşı koruyucu etkisi, antioksidan özelliğinden kaynaklanmaktadır.
 
Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
ZEYTİN YAPRAĞI (Olea europaea)

Zeytin ağacı dünyada iki bin yıl gibi çok uzun süreli yaşamı olan dayanıklı bir bitkidir. Bu uzun yaşam süresini onu zararlı organizmalara karşı koruyan polifenolik antioksidan olan oleuropein adlı bir madde üretmesine borçludur. İçeriğindeki bu oleuropein ve elanoik asit aktif bileşenlerinin doğal bitkisel antibiyotik ve antioksidan olduğu, antimikrobiyal ajan olarak görev yaptığı bilimsel araştırmalarca kaydedilmiştir. Eleonik asit ve oleuropeinden türeyen kalsiyum elenoat ise çeşitli mikroorganizma gruplarını uzak tutma özelliğine sahiptir. Yapısındaki fenolik bileşikler ve flavonoidler metabolik savunma gücünü artırarak bağışıklık sisteminin devreye girmesini ve hastalığı sistemin kendi kendiseni yenmesini sağlar. Elenoik asit içeriği ile de bakteri hücre duvarını parçalayarak antimikrobiyal etki sağlamaktadır.

Antioksidanlar aynı zamanda yaşlanma etkilerini geciktirerek hem doğal bir anti-aging kürü oluşturur hem de hormonal dengeyi korumaktadırlar. İnvivo şartlarda (canlı vücudunda) yapılan birçok çalışmada zeytin yaprağının vasodilatör (damar genişletici) etki yaptığını ve dolayısıyla tansiyonu düşürdüğünü, antiaritmik özelliği olduğunu, aynı zamanda LDL kolesterol seviyesinde düşmeye neden olduğu sonucuna varılmıştır. Laboratuar ve klinik çalışmalar neticesinde ise zeytin yaprağı kalp rahatsızlıklarında, kalp yetmezliğinde ve damar tıkanıklığı üzerine etkili olduğu gözlenmiştir. Yine canlı vücudunda yapılan çalışmalarda yüksek seviyedeki kan şekerini düşürdüğü gözlenmiştir. Özellikle Amerikan Kanser Araştırma Enstitüsü zeytin yaprağının 21. yüzyılda keşfedilen en önemli, doğal antimikrobiyal ve antiviral etkiye sahip bitki olduğunu bildirmiştir.

Geçmiş zamanlarda antibiyotikle tedavi edilebilen hastalıkların, artık bakterilerin virüslerin antibiyotiklere karşı direnç kazanması ile tedaviler zorlaşmıştır. Oleuropein etken maddesi antibiyotiğe karşı direnç kazanmış mikroorganizmalarda da etkilidir. Zeytin yaprağı bunların yanı sıra A,D,E,K, vitaminleri de bulunuyor. Ayrıca uçucu yağları sayesinde bunların vücutta emilimi ve kullanılmasında da yarar sağlıyor. A vitamini iyi görmemiz için, D vitamini kemik yapısı için, E vitamini vücut içersinde oksijen radikallerinin oluşumunun önlenmesinde, K vitamini kanın pıhtılaşma zincirinde etkili faktörlerin sentezi için gereklidir.
 
Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
ZENCEFİL KÖKÜ (Zingiber officinale)

16. yüzyıldan beri Ayurvedik tıpta geleneksel Çin tıbbında mide-barsak yakınmalarının tedavisi için kullanılmaktadır. En önemli kullanım sahası bulantı ve kusmanın tedavisi, ishal, mide ve barsak gazı, hazımsızlık, kasılma tarzı ağrıların giderilmesinde, iştah açıcı, idrar miktarını artırıcı, romatroid, artrit ve tümör tedavisidir.

Günümüzde de Avusturya, Çin, Mısır, Almanya, İngiltere, Japonya, İsviçre gibi sağlık sektöründe öncü ülkelerin farmakopelerinde kolit, ülser, gastrit ve midedeki gaz problemlerine çözüm olarak yer almaktadır. United States Pharmakopeia’ya kilo kaybı, el ve ayaklardaki soğukluğa iyi geldiğiyle kayıtlıdır. Bunların dışında zencefilin pozitif inotropik (kalbin kasılabilirliğinin düzenlenmesi) etki, antitrambotik etki (kanın pıhtılaşmasını önleyen), antioksidan, antimigren ve antilipidemik (kandaki lipid-yağ oranını düşürücü) etkileri olduğu saptanmıştır.

Amerika’daki ulusal kanser enstitüsü tarafından desteklenen bir çalışmada kemoterapiye bağlı bulantı ve kusmanın tedavisinde olumlu sonuç alındığı belirtilmiştir. Yine zencefilin bitkisel yapılan deneylerde antifungal, antiviral, antienflamatuar etkileri ve önemli derecede antimikrobiyal olduğu, bütün gram (+), gram (-) bakterilere kaştı etkili olduğu gösterilmiştir.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Farmakoloji ve Toksikoloji ana bilim dalının yaptığı bir araştırma sonucu bu etkiyi siklooksijenaz ve 5-lipoksijenaz enzimlerinin inhibisyonu sonucu lökotrin ve prostaglandin sentezini azaltarak gösterdiği bildirilmektedir. Farelere oral yolla uygulanan zencefilin ödemi azalttığı da gözlenmiştir
 
Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ (Vitis vinifera)

Üzüm çekirdeği içeriğindeki proanthocyanidinler ile anti-ageing (hücre yenileyici), metabolizmaya destek ve anti-oksidan olarak bilinir. Diğer bir etkin olan resveratroller ise kan dolaşımını düzenleyici, kolesterol düşürücü, kalbi rahatlatıcı olarak bilinmektedir.

Ankara Gazi Üniversitesi’nde diyabetli fareler üzerinde yapılan çalışmalarda üzüm çekirdeği anti-diyabetik ve anti-oksidan etkileri incelenmiş. Üzüm çekirdeği uygun dozda kullanıldığında hipoglisemik (şeker düşürücü) ve anti-hiperglisemik (şeker yükselmesini önleyici) etki göstermiştir. Glikoz oksidaz metoduna göre kandaki şeker seviyesini düşürdüğü belirlenmiştir.

Bununla birlikte karaciğeri koruduğu da gözlenmiştir. Detoksifıkasyon ve anti-oksidan olarak diyabet hastalarında ve birçok hastalıktan korunmada tavsiye edilmektedir. Özelliklede içeriğindeki proanthocyanidin etkin maddesi pankreas salgılarını düzenleyerek hiperglisemi durumunda glisemik indeksi düzenlemektedir.

Ankara Üniversitesi’nde ise üzüm çekirdeği ekstraktının karaciğer hasarları üzerindeki etkileri incelenmiş. Aspartat trans amilaz, alanin transferaz ve glutathione gibi bazı karaciğer enzimleri üzerinde yapılan ölçümlerde dikkate alınarak sonuçlar incelenmiş ve karaciğeri serbest radikal hasarı gibi tahribat yaratan birçok sebepten koruduğu ortaya çıkarılmıştır.

İsviçre ve Brezilya’da üzüm çekirdeği etkin maddesi olan proanthocyanidin in DNA’yı deoksiribo nükleik hasardan koruduğu üzerine çalışmalar yapılmış. Anti-oksidan gücü sayesinde atherosclerosis (damar tıkanıklığı) ve kalp-damar hastalıklarını önlediği belirtilmiştir. DNA’nın hasara uğramasıyla bedensel hücrelerin mutasyona uğramasında da DNA’yı hasardan koruyucu anti-mutagenic aktivite gösterdiği belirtilmiştir. Hindistan’da Madras Üniversitesi’nde ise üzüm çekirdeği ekstresinin oksidatif DNA hasarını önlediği gibi hücre yenileyici ve anti-ageing özellikleri olduğu belirtilmektedir. Yine DNA hasarına karşı merkezi sinir sistemini koruyucu ve onarıcı etkileri de bilinmektedir.

Amerika’da Alabama Üniversitesi’nde üzüm çekirdeği ekstresinin beyin üzerindeki etkileri incelenmiş. Proteomics analizi yapıldığında beyin proteinlerini düzenlediği, beyin hastalıklarında kullanılabileceği açıklanmıştır. Alzheimer gibi durumlarda da önerilmektedir. Arabistan’da ve Japonya’da üzüm çekirdeği ekstresinin kardiyovasküler sistem üzerindeki etkileri incelenmiş. İçeriğindeki proanthocyanidin etkin maddesinin kalp-damar sağlığını koruduğu özellikle serbest radikal hasarı ile ortaya çıkan doku yıpranmasının önüne geçilebildiği belirtilmiştir. Ayrıca kolesterole bağlı damar tıkanıklığını önlemede ve tedavisinde de kullanılmaktadır.
 
Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
CİVAN PERÇEMİ (Achillea Millefolium)

Kanama durdurucu ve yara iyileştirici özelliği vardır. Yara tedavisinde ise büzücü etkisinden dolayı kullanılır. Yunanistan’da Atina Üniversitesinde yapılan bir çalışmada, civan perçemi antioksidan ve antimikrobiyal aktiveleri incelenmiş. Antioksidan aktivitesi ile hücreleri serbest radikal hasarına karşı koruduğu açıklanmıştır. Bu durum kötü huylu hücrelerin oluşma riskini azaltmaktadır. İçeriğindeki achillein etkin maddesi barsak kaslarını gevşeterek, kalsiyum gibi minerallerin akışını kolaylaştırır. Hareketli barsak sendromunun belirtilerini hafifletir.

Brezilya’da Federal do Parana Üniversitesinde farmakoloji bölümünde yapılan bir araştırmada civan perçemi anti-ülserojenik aktivitesi incelenmiş, civan perçemi kullanılarak yapılan çalışmada gulutatyon seviyesi ve superoksit dismutaz aktiviteleri ölçülmüştür. Sonuçlar incelendiğinde gastrik ülserler üzerinde olumlu etkileri olduğu açıklanmıştır. Yine aynı üniversitede farklı bir grubun yaptığı çalışmada civan perçemi inflamasyon, ağrı, yara, hemoroid ve gastrointestinal, mide, bağırsak şikayetlerinde kullanılabildiğini, gastrik mukozayı koruduğu için gastrik lezyonların oluşumunu önlediği ortaya konulmuştur. Solunum hastalarına karşı da koruyucu özelliği vardır. İçeriğindeki askorbik asit ve C-vitamininin bakterisit etkisinden dolayı bronşit, soğuk algınlığı ve gribe karşı önleyicidir. Tüberküloz, astım, alerji ve ateşe karşı da etkilidir.

Viyana Üniversitesinde fare karaciğeri üzerinde yapılan bir araştırmada enginardaki cynarinden daha yüksek choleretic (safra salgısını artırıcı) etki gösterdiği gözlenmiştir. Anti-alerjenik etkileri de vardır. Diyabet ve egzamada da kullanılabilir. Kan akışını düzenlediği için yüksek tansiyon hastalarında önerilmektedir. İtalya’da Milano Üniversitesinde yapılan bir araştırmada civan perçemi östorojen aktivitesini artırdığı belirtilmiştir. İçeriğindeki Apigenin ve Luteolin etkin maddeleri östorojen reseptörlerini (α ve β) aktive etmektedir. Yüksek orandaki östorojen içeriği oluşmamış meme kanserlerinin önlenmesinde oldukça etkilidir. Hafıza kaybı üzerindeki etkisi ise; kolin etkin maddesi içeriğinin zengin olmasıyla sinirsel iletimde ve hafızanın korunmasında önemlidir.
 
Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
GİNKGO BİLOBA (Ginkgo Biloba)

Ginkgo biloba beyin ve tiroid bezi dokuları için vazgeçilmez bir takviyedir. Beyindeki kan dolaşımı ve beyin hücrelerinin oksijen kullanımını artırdığı bilinmektedir. Nükleik asit ve protein sentezini hızlandırmaktadır.

Modern farmakolojiye göre ginkgo bilobanın nörolojik ve sinirsel hastalıklar üzerinde tedavi edici etkisi olduğu kaydedilmiştir. Özellikle beyin hücrelerini metal iyonlara karşı korumaktadır. Yapılan tetkikler sonucu ginkgo kullanıldığında beyindeki metal aktivitesinin azaldığı belirlenmiştir.

Amerika’da Boston Kanser Araştırma Merkezi’nde ginkgo bilobanın yumurtalık tümörleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Doğru doz ve yöntem ile uygulandığında ginkgo bilobadaki etken maddelerin yumurtalık tümörleri üzerinde tedavi edici etkileri olduğu belirtilmiştir. ginkgo biloba bileşenleri olan quercetin ve ginkgolide A ve B’nin yumurtalık tümörlerinin çoğalmasını engellemektedir. Bunlara dayanılarak yapılan birçok araştırma ginkgo bilobanın kötü huylu tümörlerin apoptosis (fizyolojik hücre ölümü) yoluyla parçalanmasında etkili olduğu, kanserleşmeyi önlediği bilinmektedir.

Japonya’da Sojo Üniversitesinde ginkgo biloba tümör hücrelerinin büyümesi üzerindeki durdurucu etkileri incelenmiş ginkgo biloba farelerdeki melanoma, insan akciğer tümörlerindeki adenocarcinoma hücreleri üzerindeki tümör hücrelerinin büyümesini engellediği kaydedilmiştir. Ginkgo bilobanın anti-tümör ajanı olarak hastalarda kullanılabileceği düşünülmektedir.

Amerika’da Massachusetts Üniversitesinde ginkgo biloba in-vitro koşullarda hiperglisemi ve hipertansiyon üzerindeki etkileri incelenmiş fenolik içeriğinden kaynaklı olarak antioksidan etki gösterdiği, α-Amilaz, α-Glukosidaz ve Angiotensin I-Converting enzimler üzerinde inhibe edici (kısıtlayıcı) etkilerinden dolayı da diyabet ve hipertansiyon hastalarının kullanması tavsiye edilmektedir.

Brezilya’da Paulo State Üniversitesinde ginkgo bilobanın karaciğer tümörleri üzerindeki koruyucu etkisi incelenmiş ve ginkgo biloba karaciğer hücrelerini kimyasal ve oksidatif hasara karşı, lif dejenerasyonuna karşı korumaktadır. Karaciğer hücrelerinin zarar görerek, kontrolsüz çoğalmasını ve kanserleşmesini önlemektedir.

Almanya’da Karlsruhe Üniversitesinde bağışıklık sistemi üzerinde koruyu etkileri incelenmiş ve ginkgo bilobanın ve Alzheimer hastalarında kullanılabildiği açıklanmıştır. Potansiyel alerji ve diğer bağışıklık sisteminin tahribatına dayalı hastalıklarda önleyici etkisi belirtilmiştir.

Fransa’da Georgetown Üniversitesinde ginkgo bilobanın serbest kolestrol seviyesi üzerindeki etkileri incelenmiş, ginkgo biloba kullanıldığında beyinin ürettiği β-Amyloid üretimini tetikleyen proteinin aktivasyonunu inhibe ettiği, serbest kolesterol seviyesini düşürdüğü açıklanmıştır.
 
Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
ENGİNAR YAPRAĞI ( Cynara scolymus)

Enginar yaprağının kullanımı yaygın olarak içeriğindeki cynarin ve inülin etkin maddeleri ile karaciğer detoksu ve şeker dengeleyici sistemler üzerinedir. Günlük diyette de kullanılan önemli bir bitkidir.

Enginar yaprağı üzerine yapılmış birçok bilimsel çalışma vardır. İtalya’da Parma Üniversitesi’nde enginar yaprağı karaciğer hastalıkları üzerinde etkileri incelenmiştir. Enginar yaprağı geleneksel tedavilerle birlikte yıllardır kolesterol düşürücü ve karaciğer koruyucu olarak bilinmektedir. İçeriğindeki cynarin etkin maddesi enzimlerinin düzenlenmesinde ve serbest radikal hasarına karşı karaciğeri korumaktadır.

Lipit peroksidasyonuna karşı çok güçlü anti-oksidan özelliktedir. İçerdiği polifenol bileşikleri yüksek oranda serbest radikal tutma kapasitesine sahiptir. Bu özelliği ile birçok organı hücresel hasardan koruyarak , mutasyona uğramalarını ve kötü huylu hücre oluşumunu önlediği anlaşılmıştır.

Karaciğer ve vücut detoksu söz konusu olduğunda en çok bilinen ve kullanılan bitki türüdür. İngiltere’de bir hastanede yapılan çalışmalarda enginar yaprağı plazma kolesterol seviyesini düşürücü etkileri gözlenmiş.

Yüksek kolesterol hastası kişiler üzerinde denenmiş , LDL ve HDL kolesterol seviyeleri ölçülerek yapılan çalışmalar da enginar yaprağı yüksek kolesterol seviyesini düşürdüğü, plazma kolesterol seviyesinin yüksek olmasının yol açtığı kalp-damar hastalıklarında da böylece önlenebildiği belirtilmiştir.

Belgrad Üniversitesi’nde enginar yaprağı etkin maddesi olan cynaranın anti-oksidan ve etkileri üzerinde yapılan çalışmalarda , enginar yaprağının anti-oksidan etkisinin yanında anti-bakteriyel etkisi de gözlenmiştir. Salmonella typhimurium, Escherichia coli, Basillus subtilis, Staphylococcus epidermis, Staphylococcus aureus, Aspergillus niger, Aspergillus flavus, Penicillium funicilosum, Trichoderma viride, Fusarium tricinctum ve Alternaria alternata türleri üzerinde yapılan testlerde uygun doz kullanıldığında bakterilere karşı standart antibiyotik kadar güçlü etki gösterdiği belirtilmiştir.

Almanya’da Freiburg Üniversitesi’nde yapılan çalışmalarda enginar yaprağı kronik Hepatit C ve A üzerindeki etkileri incelenmiş. 17 Hasta üzerinde 12 haftalık bir çalışma yapılmış ve alanin amino transferaz (ALT) değerleri kontrol edilmiş. Sonuçlar kıyaslandığında ALT değerlerinin 12 haftanın sonunda normale döndüğü, aspartat aminotranferaz ve Y-glutamintranferaz seviyelerininde normal olduğu tespit edilmiş olup, kronik Hepatit C ve A hastalarında kullanılması uygun görülmüştür.
 
Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
SARI KANTARON (HypericumPerforatum)

Sarı kantaronun altın sarısı çiçeklerinin; kokulu ve kan kırmız bir suyu vardır. Eski Osmanlılardan bu yana savaş yaraları dâhili harici ve dâhili birçok yara tedavisinde kullanırlardı. Geçmişten beri yara otu diye bilinmesinin sebebi budur. Ayrıca hiperisin içerdiğinden dolayı orta şiddette depresyon tedavisinde Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde eczanelerde satılmaktadır. Kantaronun başta akciğer, karaciğer, mesane, meme, mide, prostat, yumurtalık olmak üzere serviks, lösemi ve beyin tümörü hücreleri gibi önemli birçok kötü huylu hücreyi öldürdü ve dağılmasına da engel olduğu gözlemlenmiştir.

Sarı kantaron etken maddesi olan hiperisin mitokondriyal fonksiyonlarda bozulma neticesinde oluşan organ tümörleri üzerinde antitümöral etki göstermiştir. Ayrıca invitro antilösemik etkileri de söz konusudur. Farklı konsantrasyonlarda yapılan uygulamalar neticesinde uygun dozda kullanım ile belirgin apoptozis gözlenmiştir. (Apoptozis: ihtiyaç duyulmayan veya anormal hücrelerden kurtulma). Sonuç olarak uygun doz alımında ve doğru kombinasyonlarla kantaronun esas etken maddesi olan hiperisin kötü huylu hücrelerin ölümünü gerçekleştirdiği ve yayılımları önlediği ortaya konulmuştur.

Anadolu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü ve Gata farmokoloji bölümünün ortak yürüttüğü bir doktora tezinde Alkol Bağımlılığın karşı test edildiği belirtilmiştir. Alkol bağımlılarının yoksunluk döneminde sakinleştirici olarak Sarı Kantaron kullandıklarını, çaresiz ve umutsuz bir ruh döneminden geçen hastaların üzerinde etkili kullanılmaktadır, serotonin yükseltici ve sakinleştirici etkiye sahiptir, 10. Günden itibaren etki göstermeye başladığı bilinmektedir. Meclinical Plants ansiklopedisinde sarı kantaronun (AIDS) hastalığının tedavisinde kullanabilirliği tartışılmaktadır. Sedatif etkili ilaçlarla birlikte alınması etken madde dozunu artırabileceğinden dolayı dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bunun için doktor kontrolünde belirlenen uygun dozlarla kullanılması tavsiye edilmektedir.
 
Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
BİBERİYE YAPRAĞI (Rosmarinus officinalis)

Madrid Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada biberiye antioksidan, anti-tümoral ve anti-iltihabil etkileri incelenmiş, sağlıklı hücrelerin kontrolsüz çoğalarak kanserleşmeye giden sürecine engel olduğu tespit edilmiştir. Bu süreçte katalaz, glutathione peroxidase, superoxide dismutase ve nitric oxide synthase enzim aktiviteleri analiz edilmiştir. Serbest radikal hasarından da hücreyi koruduğu belirtilmektedir.

Özellikle beyin ve kalpte lipit peroksidasyon u sonucu hücrenin tahrip olması ve bunun yol açtığı kontrolsüz hücre çoğalması ile kanserleşmeyi önlemektedir. Alzheimer gibi beyin kaynaklı hastalıklarda önerilmektedir. Yine İstanbul Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada biberiye anti-diyabetik ve anti-oksidan aktiviteleri incelenmiş.

Biberiye kullanılarak yapılan çalışmada, biberiye verilen farede yüksek olan şeker seviyesinin düştüğü ve insülin seviyesinin arttığı gözlenmiştir. Belirli süre farklı deneklerde denen biberiye hem anti-oksidan seviyesini yükselterek hücreleri lipit peroksidasyonundan (hücrenin hasarı) koruduğu hem de anti diyabetik etki gösterdiği açıklanmıştır.

Karaciğerde detoksifıkasyon enzimlerinin etkinliğini arttırdığı için toksinlerin vücuttan atılmasında etkilidir. Amerika’da Urbana İllinois Üniversitesi’nde de yapılan bazı çalışmalarda, biberiye tümörleşen hücreler üzerindeki etkisi denenmiştir. İn-vivo şartlarda oluşturulan çalışmada hafıza üzerinde etkili olduğu , adenocarsinoma hücrelerini baskıladığı ve kontrol altına alabildiği belirlenmiştir.

Özellikle meme ve beyin kanserlerinde kullanılması tavsiye edilmektedir. Amerika Washington Georgetown Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada biberiye kemoterapötik ajanlar üzerindeki etkisi incelenmiştir. Yapılan deneyler sonucunda biberiye kemoterapi ilaçlarının kötü huylu hücreye girmesi ve onları yok etmesinde etkili olduğu , kemoterapi ilaçlarının bu şekilde hücre zarından daha kolay geçerek, Kötü huylu hücre öldürebildiği gözlenmiştir.

Amerika’da New Brunwick , Rutgers Üniversitesi’nde yapılan başka bir araştırmada kolon tümörleri (adenocarsinoma) üzerinde biberiye kötü huylu hücreleri öldürücü etkisi incelenmiştir. İn-vitro ve İn-vivo yapılan çalışmalarda gözlenen sonuçlar gösteriyor ki biberiye anti-inflamatuar (iltihap önleyici) , anti-tümöral, anti-proliferation (kötü huylu hücrelerin çoğalması, metastazını önleyici) etkileri mevcuttur. Bu etkileriyle birlikte üzerinde çalışan kolon tümörü tedavisinde kullanılabilmesi ve yayılmayı önlediği bilinmektedir. Biberiye sodyum, potasyum, klor gibi mineraller açısından çok zengin bir bitki ekstresidir. Böylece mineral miktarını düzenleyerek , böbrek fonksiyonlarını korur.
 
Üyelik Tarihi
20 Ara 2012
Konular
2,401
Mesajlar
10,146
MFC Puanı
2,700
KIRK KİLİT (Equisetumarvense)

Kırk kilit genel olarak çözücü ve temizleyici gücü ile tanınır. Böbrek hastalıkları tedavisinde, idrar yolları tedavisinde ve vücutta istenmeyen toksik maddelerin atılıp uzaklaştırılmasında yardımcıdır. İçeriğindeki en önemli etkin madde silisli asitlerdir. Ve dalaktaki akyuvar üretimini uyararak vücut direncini artırır. Bu konuda yapılan bilimsel çalışmalarla ilgili açıklamalar aşağıda belirtilmiştir. Bu bitkilerin silisyum, potasyum ve kalsiyum gibi mineraller açısından çok zengin olduğunu ve bunların böbrek fonksiyonlarını düzenleyici etkileri olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca bu mineraller kıkırdak hastalıklarının önlenmesinde, kas kirişi ve kemiklerde de koruyucudur. Polonya’da yapılan çalışmada AAS tekniği ile kırık kilit içerdiği kalsiyum, magnezyum, demir ve bakır miktarı incelenmiş, çok yüksek oranda bu mineralleri ihtiva ettiği açıklanmıştır. Bu mineraller kan ve böbreklerin işlevlerini düzenlemektedir.

Sırbistan’da Vojvodina onkoloji enstitüsünde kırk kilit üzerinde yapılan bir çalışmada kırk kilit antioksidatif ve anti-proliferative etkiler, incelenmiş,tir. Uygulanan metotlar sonucu yapılan incelemelerde serbest radikal peroksidasyonunu azaltarak hücreyi radikal hasarından koruduğu böylece anti-oksidan etkisi olduğu belirtilmiştir. Uygun dozlarda alındığında bu lipid alındığında bu lipid peroksit radikalleri temizlediği ve bu sayede sağlıklı hücreleri kansere karşı koruduğu belirlenmiştir.

İran’da Urmia Üniversitesinde streptozotocin ile indüklenmiş diyabetik pankreas bet hücreleri üzerinde yapılan bir çalışmada kırk kilit anti-diyabetik aktivitesi incelenmiştir. Kırk kilit uygulandığında kan glikoz seviyesinin düştüğü gözlenmiştir. Güney Kore’de biyoloji ve biyoteknoloji Üniversitesinde kırk kilit hepatit türlerindeki etkileri üzerine yapılan bir araştırmada, kırk kilitin yapısında bulunan onitin, onitin-9-O-glucoside, flavon, apigenin, luteolin, kaempferol vb etkin maddelerin hepatit hastalarında etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Brezilya’da yapılan bir çalışmada kırk kilit antinociceptive (ağrı iletimini hafifletici) ve anti-inflamatuar (iltihap önleyici) özellikleri incelenmiş ağrı kesici ve iltihap giderici etkisi gözlenmiştir.
 
Üst