Rivayet olunur ki; kişi mezarında dünyada en çok ne ile meşgulse (kalbini ne ile meşgul etmişse) onu kabrinde arar. Demek ki kalpte neyi taşırsan öte tarftada aynı şeyle meşguliyetimiz olacak. Rabbimiz kalbimizi sen aşkınla doldur.
Bir gün Mecnunu uyuz bir köpeği severken görmüşler. Sormuşlar; Bu köpek kirli-paslı, hastalıkllıdır. Neden bu kadar çok seviyorsun bu köpeği?
Mecnun cevap vermiş;
-Bu köpek Leylanın mahallesini köpeğidir. Ondan severim.
Kalben Mecnunun duyduğu yönelme (aşk), köpeğin her arızasını, kusurunu kendi gözünden silmiştir.
Manevi aşk hali nedir o zaman? Şekillerden suretlerden geçmek midir? Cenneti istemek midir? Cemâlullahu görmek mi? Belkide hepsidir.
Abdullah Demircioğlu Efendi Hazretlerinin Asos otelde 2008 yılında verdiği bir konferansta tasaavvufun tanımını şöyle yapmış idi. Muhkem bir süre gözleri ve kulakları dış aleme kapatıp iç aleme yönelmektir. Kalbimizde neyi tutarsak seversek biz oyuz. En çok neyi seversen biz oyuz.
Sür çıkar ağyâri dilden, tâ tecelli ede Hakk
Pâdişah konmaz saraya, hâne mâmur olmadan
demiş Şemseddin Sivâsı Hazretleri.
Demek ki kalp evimizde neyi tutarsak biz oyuz. Peki kalbi temizlemek gerekir mi o vakit? Evet temizlemek gerekir. Süpürgesi nedir o halde? Dilde ve gölünde tevhid. Peki nasıl süpürmeli? Sağdan sola doğru. Önce içeride, kalp evinde ne var ise dışa atmalı, lailahe demeli, nefyetmeli, sonar içeri illallah deyip ispat etmeli. Böylece hane mamur olur mu? Olur inşallah. Sonra Hakkın tecellileri olur mu? Olur inşallah. Dilden Allahtan(cc) gayrıyı (ağyarı) çıkar. Ağyarın zikrini bırakmadan, kalpten sevgisini silmeden, hak tecelli etmez denilmiş. O vakit kelimeyi tevhid süpürgesi ile nasıl süpürmeliyiz kalp evini? Aşkla. Ondan gayrısını gönülden çıkarararak.
Bahis edilir ki sarraf bir genç varmış. Elinde devamlı dünyalık, para sayar amma kalbi her daim Allah (cc) ile meşgulmüş. Böyle olsa gerek erenlerin hali.
Dünyalık edinmekle ilgili söylenen güzel bir özdeyiş vardır; Sen denize gir ama deniz sana girmesin. Dünyalık (deniz) senin cebine girsin amma kalbine değil. Girerse ne olur? O evden (kalpten) aşk çıkar, harap olur (maazallah) denilmiştir.
Neye yönelirsen sen o'sun. Dünyaya yönelirsen dünyalıksın. Para, makam...vs. sin. Ahirete yönelirsen ahiretliksin. Cennet, Cemâlullah. (Elbette ahiretlik istenmeli.) Büyüklerin dediği gibi; Terki Dünya, terki ukba, terki heva, terki terk etmeden insan-ı kâmil (veli ) olunmaz" denilmiş. Aşk olmadan da o manaya ulaşılmaz denilmiş.
Yoksa biraz tevhid edeyim, heyecanlanayım da aşkım artsın. Artsın, artsın da; istediğine ulaşmak için gayretinin içine hırs karışır mı, karışmaz mı kontrol etmezsen olmaz. Yoksa kayanın üzerine bir bakır suyu devirsen kaya yine kayadır. Amma damla damla damlatırsan o su damlası kayayı çatladır, deler. Eyüp Sultan Cami'nin eşik mermerleri gibi üzerine basıla basıla aşınır ve eğilirsin. Aşınan ne? Nefsin. Aşıtan ne? Günlük tevhidin. Oluşan ne? Kemalât. Neyle oluşur? Aşkla, Cenab-ı Allah'a(cc) olan yönelmenle. Sureta aşktan, geçip manaya kavuşmak. Aramakla bulunur mu? Aramakla bulunmaz ama bulanlar ancak arayanlarıdı denilmiştir. Eğer ki bu amacı günlük diğer amaçlarının önüne koymaz isen yine olmadı.
Hedefi vurabilmek için avcı; oku, yaya koyup, yayı gerip, hedefe doğru yayı tutmadan, hizalamadan, yayı bırakmamalıdır. Ok başka tarafta, hedef başka tarafta. (Dili Allah (cc) diyor, gönlü Dünya.) Böyle avcı olunmaz. Abdullah Demircioğu Efendi Hazretleri'nin bir sohbetinde dediği gibi; Yakası bağrı dağılmış, postalı bağlanmamış, palaskası kaymış böyle asker olunur mu? Çakı gibi olmak lazım ki ipi kesebilesin.
Mevlana hazretleri şöyle söylemiş;
Doğru olsam ok gibi yabana atarlar beni,
Egri olsam yay gibi elde tutarlar beni.
Amaç, hedef, istek ve istikâmet birlğine ulaşmadan, kayayı döver dururuz su misali ki; içimizde aşk olsun diye. Damla damla, ilmek ilmek her an örülmeli çokca vaktimiz. Bu zor bir iştir denilecek olursa o vakit şu sözü hatırlamak gerekir. Tasavvuf demirden leblebidir. Yunusemre Hazretleri dememişmidir ki; Zehrilen yoğrulan şol aşı yemeğe kim gelir diye. Sabır acı olsa da meyvesi tatlıdır.
Mesnevide şöyle hikaye edilir ki; Zorba bir kral bir ateş yaktırır. Etrafına inananları toplar. Ve onlara şöyle der; İnkar edin inandıklarınızı. Benim dediklerimi kabul edin ki sizi öldürmeyeyim. Yoksa hepinizi bu ateşte yakarım.
Kimse kabul etmez. Kral bir kadının elinden bebeğini alır, atar ateşin içine. Kadın yalvarır;
-Al evladımı ateşten! diye.
-Olmaz! der Kral. İnkar et, alayım çocuğunu ateşken ki kebap olup yanmasın. Kadın bir an kalbinden inkarı etmeyi düşünür çocuğu için.
Tam bu sırada ateşin içinden çocukçağız seslenir anacığına.
-Sakın inkar etme anne. Burası serindir. Dışardan ateş gibi görünsede burada rahatlık, huzur vardır. İbrahim aleyhisselamı yakmayan ateş bize de zarar vermez. Sende gel ki kralın zulmünden emin olasın. Bunu duyan anne atar kendini ateşin içine. Kavuşur evladına. Oda kralın zulmunden emin olur. Bunu gören halkta hep beraber ateşe atlamaya başlarlar. Kral bakar ki kimse kalmayacak etrafında. Emir verir askerlerine; Durudun halkı diye.
Kral dünyadır. Askerler dünya meşgalaleri. Mücahede ateşinde yanmalı der Mevlana hazretleri. Nefsi mücahede ile yola getirmeli. Zordur amma sonrasında eminlik vardır. Zorba Kral gibi nefis zorbasından kurtulmak için mücahede ateşiyle yanan kalpte ne oluşur? İlahi Aşk.
Mecnun çöllerde Leyla diye gezdi. Çille çekti. Yemeden içmden, rahattan geçti. Sıkıldı bunaldı. Maddi varlığından uzaklaştı. Malı mülkü terketti. Arkadaşsız kaldı. Mücahede ateşinde yandı kebap oldu. Ne için? Kimin için? Leyla için. Sureta aşk için. Sonunda ne oldu. Leyladan geçti, Mevlayı buldu. Kemâle erdi.
Kemâle erdirilmek için, feyzle yıkanmış bir kalp için, Allah için.
Bir gün Mecnunu uyuz bir köpeği severken görmüşler. Sormuşlar; Bu köpek kirli-paslı, hastalıkllıdır. Neden bu kadar çok seviyorsun bu köpeği?
Mecnun cevap vermiş;
-Bu köpek Leylanın mahallesini köpeğidir. Ondan severim.
Kalben Mecnunun duyduğu yönelme (aşk), köpeğin her arızasını, kusurunu kendi gözünden silmiştir.
Manevi aşk hali nedir o zaman? Şekillerden suretlerden geçmek midir? Cenneti istemek midir? Cemâlullahu görmek mi? Belkide hepsidir.
Abdullah Demircioğlu Efendi Hazretlerinin Asos otelde 2008 yılında verdiği bir konferansta tasaavvufun tanımını şöyle yapmış idi. Muhkem bir süre gözleri ve kulakları dış aleme kapatıp iç aleme yönelmektir. Kalbimizde neyi tutarsak seversek biz oyuz. En çok neyi seversen biz oyuz.
Sür çıkar ağyâri dilden, tâ tecelli ede Hakk
Pâdişah konmaz saraya, hâne mâmur olmadan
demiş Şemseddin Sivâsı Hazretleri.
Demek ki kalp evimizde neyi tutarsak biz oyuz. Peki kalbi temizlemek gerekir mi o vakit? Evet temizlemek gerekir. Süpürgesi nedir o halde? Dilde ve gölünde tevhid. Peki nasıl süpürmeli? Sağdan sola doğru. Önce içeride, kalp evinde ne var ise dışa atmalı, lailahe demeli, nefyetmeli, sonar içeri illallah deyip ispat etmeli. Böylece hane mamur olur mu? Olur inşallah. Sonra Hakkın tecellileri olur mu? Olur inşallah. Dilden Allahtan(cc) gayrıyı (ağyarı) çıkar. Ağyarın zikrini bırakmadan, kalpten sevgisini silmeden, hak tecelli etmez denilmiş. O vakit kelimeyi tevhid süpürgesi ile nasıl süpürmeliyiz kalp evini? Aşkla. Ondan gayrısını gönülden çıkarararak.
Bahis edilir ki sarraf bir genç varmış. Elinde devamlı dünyalık, para sayar amma kalbi her daim Allah (cc) ile meşgulmüş. Böyle olsa gerek erenlerin hali.
Dünyalık edinmekle ilgili söylenen güzel bir özdeyiş vardır; Sen denize gir ama deniz sana girmesin. Dünyalık (deniz) senin cebine girsin amma kalbine değil. Girerse ne olur? O evden (kalpten) aşk çıkar, harap olur (maazallah) denilmiştir.
Neye yönelirsen sen o'sun. Dünyaya yönelirsen dünyalıksın. Para, makam...vs. sin. Ahirete yönelirsen ahiretliksin. Cennet, Cemâlullah. (Elbette ahiretlik istenmeli.) Büyüklerin dediği gibi; Terki Dünya, terki ukba, terki heva, terki terk etmeden insan-ı kâmil (veli ) olunmaz" denilmiş. Aşk olmadan da o manaya ulaşılmaz denilmiş.
Yoksa biraz tevhid edeyim, heyecanlanayım da aşkım artsın. Artsın, artsın da; istediğine ulaşmak için gayretinin içine hırs karışır mı, karışmaz mı kontrol etmezsen olmaz. Yoksa kayanın üzerine bir bakır suyu devirsen kaya yine kayadır. Amma damla damla damlatırsan o su damlası kayayı çatladır, deler. Eyüp Sultan Cami'nin eşik mermerleri gibi üzerine basıla basıla aşınır ve eğilirsin. Aşınan ne? Nefsin. Aşıtan ne? Günlük tevhidin. Oluşan ne? Kemalât. Neyle oluşur? Aşkla, Cenab-ı Allah'a(cc) olan yönelmenle. Sureta aşktan, geçip manaya kavuşmak. Aramakla bulunur mu? Aramakla bulunmaz ama bulanlar ancak arayanlarıdı denilmiştir. Eğer ki bu amacı günlük diğer amaçlarının önüne koymaz isen yine olmadı.
Hedefi vurabilmek için avcı; oku, yaya koyup, yayı gerip, hedefe doğru yayı tutmadan, hizalamadan, yayı bırakmamalıdır. Ok başka tarafta, hedef başka tarafta. (Dili Allah (cc) diyor, gönlü Dünya.) Böyle avcı olunmaz. Abdullah Demircioğu Efendi Hazretleri'nin bir sohbetinde dediği gibi; Yakası bağrı dağılmış, postalı bağlanmamış, palaskası kaymış böyle asker olunur mu? Çakı gibi olmak lazım ki ipi kesebilesin.
Mevlana hazretleri şöyle söylemiş;
Doğru olsam ok gibi yabana atarlar beni,
Egri olsam yay gibi elde tutarlar beni.
Amaç, hedef, istek ve istikâmet birlğine ulaşmadan, kayayı döver dururuz su misali ki; içimizde aşk olsun diye. Damla damla, ilmek ilmek her an örülmeli çokca vaktimiz. Bu zor bir iştir denilecek olursa o vakit şu sözü hatırlamak gerekir. Tasavvuf demirden leblebidir. Yunusemre Hazretleri dememişmidir ki; Zehrilen yoğrulan şol aşı yemeğe kim gelir diye. Sabır acı olsa da meyvesi tatlıdır.
Mesnevide şöyle hikaye edilir ki; Zorba bir kral bir ateş yaktırır. Etrafına inananları toplar. Ve onlara şöyle der; İnkar edin inandıklarınızı. Benim dediklerimi kabul edin ki sizi öldürmeyeyim. Yoksa hepinizi bu ateşte yakarım.
Kimse kabul etmez. Kral bir kadının elinden bebeğini alır, atar ateşin içine. Kadın yalvarır;
-Al evladımı ateşten! diye.
-Olmaz! der Kral. İnkar et, alayım çocuğunu ateşken ki kebap olup yanmasın. Kadın bir an kalbinden inkarı etmeyi düşünür çocuğu için.
Tam bu sırada ateşin içinden çocukçağız seslenir anacığına.
-Sakın inkar etme anne. Burası serindir. Dışardan ateş gibi görünsede burada rahatlık, huzur vardır. İbrahim aleyhisselamı yakmayan ateş bize de zarar vermez. Sende gel ki kralın zulmünden emin olasın. Bunu duyan anne atar kendini ateşin içine. Kavuşur evladına. Oda kralın zulmunden emin olur. Bunu gören halkta hep beraber ateşe atlamaya başlarlar. Kral bakar ki kimse kalmayacak etrafında. Emir verir askerlerine; Durudun halkı diye.
Kral dünyadır. Askerler dünya meşgalaleri. Mücahede ateşinde yanmalı der Mevlana hazretleri. Nefsi mücahede ile yola getirmeli. Zordur amma sonrasında eminlik vardır. Zorba Kral gibi nefis zorbasından kurtulmak için mücahede ateşiyle yanan kalpte ne oluşur? İlahi Aşk.
Mecnun çöllerde Leyla diye gezdi. Çille çekti. Yemeden içmden, rahattan geçti. Sıkıldı bunaldı. Maddi varlığından uzaklaştı. Malı mülkü terketti. Arkadaşsız kaldı. Mücahede ateşinde yandı kebap oldu. Ne için? Kimin için? Leyla için. Sureta aşk için. Sonunda ne oldu. Leyladan geçti, Mevlayı buldu. Kemâle erdi.
Kemâle erdirilmek için, feyzle yıkanmış bir kalp için, Allah için.