• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Orta Çağ'da Veba Salgını Ve Etkileri

Ragnar

Emektar Üye
Üyelik Tarihi
30 Haz 2015
Konular
1,446
Mesajlar
4,354
MFC Puanı
37,550
İnsanlık tarihi boyunca, salgın hastalıklar her zaman var olmuştur. Bu hastalıklar bazen sadece bir toplulukta veya bir bölgede oluşan salgın (epidemi), bazen de pandemiler (dünyada birçok ülkede oluşan epidemi) şeklinde ortaya çıkmıştır.

Veba Salgının Ortaya Çıkışı Ve Seyri

Çeşitli tarihlerde tekrarlanan bu salgınların en büyüklerinden biri olan veba salgını, Avrupa’da ilk kez Konstantinopolis’te görülmüştür. 542 yılında Mısır’da başlayan salgın, ticaret yollarını izleyerek Konstantinopolis’ten İrlanda’ya kadar ulaşmıştır. Altıncı yüzyılın Romalı yazarı Procopius, bir eserinde, etkisi üç yıl süren bu salgın sırasında Konstantinopolis’te günde 5-10 bin kişinin hayatını kaybettiğini belirtmiştir.

Justinianus (542) zamanında görülen bu ilk salgın gibi, 1347-1350 yılları arasında görülen ikinci salgın da Doğu’dan yayılmıştır. Bu salgına, vücutta koyu renkli şişkinlikler oluşması nedeniyle Kara Ölüm veya Kara Veba adı da verilmiştir. Salgının etkeninin “Yersinia pestis” adlı bakteri olduğu belirtilmiştir.

Bazı kaynaklarda vebanın Çin kökenli olduğu, ipek yoluyla Avrupa’ya taşındığı ve İtalya’dan başlayarak bütün Avrupa’ya gemilerle yayıldığı yazılmıştır. Şehirlerde hijyen kurallarına uyulmaması ve fareler, salgının çok hızlı bir şekilde yayılmasına neden olmuştur. O dönemin Avrupası’nda insanlar, dışkılarını ve çöplerini sokaklara atardı, seyrek yıkanırlardı. Aynı zamanda hayvanlarla iç içe yaşarlardı. Bütün bu etkenler, hastalığın yayılmasını hızlandırmıştır.

Nasıl ortaya çıktığı tam olarak bilinmeyen ve Avrupa nüfusunu üçte bire düşüren 1347–1350 yılları arasındaki salgın sırasında doktorlar, vebayı önlemenin veya tedavi etmenin bir yolunu bulamamıştır ve salgının inanılmaz bir hızla yayılmasını engelleyememiştir.

Üçüncüsü büyük veba salgını ise, 1896-1914 yılları arasında ortaya çıkmıştır. Çin’in Mançurya bölgesinde 1910-1911 yılları arasında 60.000 kişinin ölümüne yol açan hastalık, 20. yüzyıldaki en büyük veba salgınıdır.

Bu üç ana salgının haricinde daha küçük çaplı salgınlar, ortalama olarak 20 yılda bir ya da 2-3 yıl gibi daha sık aralıklarla görülmüştür. Ayrıca sadece Avrupa ile sınırlı kalmayıp, diğer topraklara da sıçramıştır.

Orta Çağ’daki Salgının Sebebi ve Alınan Tedbirler

Orta Çağ’da vebanın Avrupa topraklarına ayak basmasından önce, özellikle Batı Avrupa’da yaşam koşullarında ciddi bir bozulmanın varlığı dikkati çeker. Nüfus artışı, iklim koşullarında bozulma, gerileyen tarımsal üretim, yükselen fiyatlar, yaygın açlık ve feodalite gibi geleneksel bir örgütlenme modelinde oluşan çatlaklar, bu olumsuz tabloyu oluşturan ana unsurlar olarak karşımıza çıkar.

Bazı araştırmacılar; 1345`de Mars, Satürn ve Jüpiter’in birleşmesinden dolayı salgın olduğunu da düşünmektedir.

Alınan tedbirler kapsamında, Avrupa’nın birçok şehrinde belediye hekimleri, ölü kaldırıcılar, mezar kazıcılar, ev bekçileri ve tütsücülerden oluşan bir gruba yetkiler verildi. Bu yetkiler arasında ticareti yasaklama, hastaları tecrit etme, evleri ilaçlama, sokak kapatma, işbirliğinde bulunmayanları tutuklama ve onlara işkence etme, özel mülkü yakma, pencerelere tahta çakma veya örme sayılabilir.

Bazı dindarlar, Tanrı’nın öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Masum erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise, parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu “cadıların” büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi. Bu, vebayı hızlandırdı çünkü kediler veba salgınını yayan fareleri avlıyordu.

Tedbirler arasında belki de en mantıklısı, ilk ve en çok zararı gören ülkede, İtalya`da uygulanmıştır. Bu tedbir, hastalık bulaşan kişileri bir yere kapatarak diğerlerinin de hastalanmasını önlemek yani karantinaya almaktır. Floransalılar bunu keşfetmiş ve az da olsa yayılmayı azaltmayı başarmışlardır.

İtalya’da deniz yoluyla gelen yolcuların, limanın uzak bir yerinde önce 30, daha sonra bu sürenin yeterli olmayacağı gerekçesiyle 40 gün boyunca kalmaları zorunlu hale geldi. Bu uygulamadan İtalyanca kırk anlamına gelen quaranta sözcüğüne dayanılarak, kırk gün anlamındaki quarantena- karantina kelimesi kullanılmaya başladı. Karantina uygulaması İtalya’nın ardından tüm limanlarda uygulanmaya başlandı.

Venedik ve diğer kıyı şehirlerinde alınan sağlık önlemleri arasında ise evleri havalandırma, evlerin buharla dezenfekte edilmesi, enfekte olduğundan şüphelenilen her türlü eşyanın yakılması sayılabilir. Venedik’te 1348 yılında sağlık komisyonu kuruldu, ölülerin özel yöntemle kaldırılması, sokaklarda cesetlerin bırakılmaması, dışarıdan gelen yolculara karşı tedbirler alınmasını denetleme kararı alındı. Halk sağlığı önlemlerinin gelişmesi, Orta Çağ tıbbının olumlu yanlarından biri oldu.

Salgının Etkileri

1348’de salgın, doktorların veya hükumet yetkililerinin herhangi bir çözüm bulamayacağı kadar hızlı bir şekilde yayılmıştı. Kalabalık şehirlerde nüfusun yarısı ölmüştü. Nüfusun daha az olduğu kırsal kesim, salgından daha az etkilenmişti. Etkilenen sosyal kesim olarak ise rahipler ve rahibeler daha fazla etkilenmişti çünkü vebalı hastalarla ve hastalıktan ölen kişilerle onlar ilgileniyordu.

1351 yılında Papa VI. Clement’in durum hakkında ve insan kayıpları hususunda bilgiler istemesi üzerine, kıtadaki ölü sayısı kendisine 23.840.000 olarak bildirilmiştir.

Salgında nüfus çok azaldığı için, işçi sayısı azlığından dolayı işçi ücretleri yükseldi. Yiyecek ücretleri düştü ve arazi değerleri de %30-40 arasında düşüş gösterdi. Toprak sahipleri büyük kayıplar yaşadı fakat bu süreç, hayatta kalan sıradan kişiler için kazançlı oldu. Yiyecek fiyatları ucuzladı, arazi bollaştı, aynı zamanda ölen akrabalarından kişilere mal ve arazi miras kaldı, bu da feodalizmin dengelerini sarstı.

Vebanın, Rönesans’ın gelmesinde bir rolü olduğunu savunan araştırmacılar da vardır. Yönetici sınıftan pek çok kişinin ölmesine rağmen, diğer şehirlerin aksine Floransa hükumeti işlevini yerine getirmeye devam etmiştir. Salgının en yoğun olduğu zamanda resmi toplantılar iptal edilmiştir fakat küçük bir grup, şehrin yönetimiyle ilgilenmeye devam etmiştir, bu da sosyal ve politik anlamda devamlılığın sağlanmasına katkıda bulunmuştur. Bu sayede diğer şehirlere göre Floransa, vebadan sonra daha büyük bir güçle varlığına devam etmiştir.

Vebanın yarattığı yıkımdan ders çıkaran ve pes etmek yerine mücadele etmeyi seçen kişiler, Rönesans’ın oluşmasına ön ayak oldular.

Alıntıdır
 
Üst