Tarihi gerçeklerle çok ilgili olduğumuz söylenemez. Ama tarihin içine aşk-meşk işleri girince (bu konuda soru rekoru Mihrimah Sultanla Mimar Sinanın olmayan aşkları üzerinedir) dikkat kesildiğimiz de bir gerçek. Muhteşem Yüzyılı ilginç yapan da bu
Öyle çok aşk hikâyesi var ki, tarih güme gidiyor!
Tabii bu, bazı duyarlı tarihçilerle siyasetçiler hariç, pek kimsenin umurunda değil: Aşk var mı, ona bakıyorlar
Kanuninin seferlerini, zaferlerini, idari düzenlemelerini, kanunlarını, hukuka bağlılığını, müesseseleşmeye yaptığı katkıları merak eden yok
Bundan Kanuninin sadrazamı İbrahim Paşa da nasibini alıyor tabii. Gelen soruların yüzde yüze yakını İbrahim Paşa-Hatice Sultan aşkı üzerine oluyor.
İşte onlardan biri: Pargalı İbrahim Paşa ile Hatice Sultan arasında, dizideki gibi, fırtınalı bir aşk yaşandı mı? Hayır yaşanmadı.
Pişmiş aşa su katmış gibi olacağım, ama tarihsel açıdan evlilikleri bile tartışmalı
Pargalı İbrahim Paşanın Hatice Sultanla değil, Muhsine Hatun isimli başka bir kadınla evli bulunduğu şeklinde rivayetler var. Meselâ Osmanlı tarihi konusunda otorite kabul edilen Ord. Prof. Uzunçarşılı, Belleten Dergisinin 114. sayısında bu konuyu işliyor. Pargalı İbrahim Paşanın damat olmadığını, Hatice Sultanın kocasının İskender Paşa olduğunu söylüyor. Çiftin Mehmet Şah ismini verdikleri bir de oğulları varmış. Muhsine Hatun ile ortak bir vakıf kurarak Kadırgada (İstanbul) cami yaptırmışlar (bu bilgiler de zaten camiin vakfiyesinden).
Çağatay Uluçay ise aksi görüşte: Kanunî Armağanı isimli kitaptaki makalesinde, Pargalı İbrahim Paşanın Hatice Sultanla evli olduğunu söylüyor.
Ben de aynı fikirdeyim. Yalnız fırtınalı bir aşk sonucu evlendiklerini sanmıyorum. Yerli ve yabancı belgelerde böyle bir şeye rastlamadım. Eğer bu evlilik gerçekse, politik bir tercihtir ve Kanuni, çok sevdiği arkadaşını (Pargalı) akrabalık bağıyla da hanedana bağlamak istemiştir.
Pargalı İbrahim Paşa gerçekten keman çalar mıydı?
Yerli kaynaklarımızda böyle bir kayda rastlamadım, ancak Venedik kaynaklarında, Pargalının keman çaldığına ilişkin bazı kayıtlar var. Tabii o dönemin kemanı bugünkü kemanlardan çok kemençeye benzerdi. Omuza değil, omuz altına dayandırılarak çalınırdı.
Pargalının dizide kullandığı keman ise bugün de kullanılan cinsten. Hâlbuki bugünkü anlamda ilk keman Andrea Amati tarafından 1555 yılında yapıldı. Pargalı bu tarihten 19 sene önce ölmüştü (15 Mart 1536).
Ben bu işlerden pek anlamam, ama Mustafa Armağan, Pargalıya Vivaldi çaldırıldığını, hâlbuki Vivaldinin o tarihten 300-400 yıl sonra yaşadığını (1678 1741) söylüyor.
Serhan Bali ise, Pargalının çaldığı parça Vivaldi değil oryantalist bir şey diyor.
Öyle ya da böyle: Dizide hoşgörü sınırlarını zorlayan bir özensizlik olduğu açık Ama kimin umurunda? İşin içinde aşk olsun da, varsın özensiz olsun!
Pargalı Makbul (ve de Maktul) İbrahim Paşayı biz yeni keşfede duralım, onu anlatan ilk roman, Fransada 1642de, Mademoiselle (Mlle) de Scudery tarafından yazıldı: Ibrahim ou lIllustre Bassa. Dört cilt halinde, ikibin sayfa olarak yayınlandı.
İkinci İbrahim Paşa romanı 1981de yine Catherine Clément isimli bir Fransız yazardan geldi: La Sultane
Her iki romanda da İbrahim Paşa gizli Hıristiyan olarak gösteriliyor. Kanuni de İbrahim Paşanın kabiliyetlerini kendine mal eden silik bir kişilik olarak resmediliyor.
Zaten hiçbir yabancı yazar, durup dururken bir Osmanlı sadrazamına ilgi duymaz.
İşin en ilginç tarafı ise, bizim tarihçilerin, yerli kaynaklardan ziyade yabancı romanlardan beslenmeyi seçmeleri
Bir Afrika atasözünü hatırlamanın şimdi tam sırasıdır: Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar, kitaplar avcıyı övecektir.
Tabii bu, bazı duyarlı tarihçilerle siyasetçiler hariç, pek kimsenin umurunda değil: Aşk var mı, ona bakıyorlar
Kanuninin seferlerini, zaferlerini, idari düzenlemelerini, kanunlarını, hukuka bağlılığını, müesseseleşmeye yaptığı katkıları merak eden yok
Bundan Kanuninin sadrazamı İbrahim Paşa da nasibini alıyor tabii. Gelen soruların yüzde yüze yakını İbrahim Paşa-Hatice Sultan aşkı üzerine oluyor.
İşte onlardan biri: Pargalı İbrahim Paşa ile Hatice Sultan arasında, dizideki gibi, fırtınalı bir aşk yaşandı mı? Hayır yaşanmadı.
Pişmiş aşa su katmış gibi olacağım, ama tarihsel açıdan evlilikleri bile tartışmalı
Pargalı İbrahim Paşanın Hatice Sultanla değil, Muhsine Hatun isimli başka bir kadınla evli bulunduğu şeklinde rivayetler var. Meselâ Osmanlı tarihi konusunda otorite kabul edilen Ord. Prof. Uzunçarşılı, Belleten Dergisinin 114. sayısında bu konuyu işliyor. Pargalı İbrahim Paşanın damat olmadığını, Hatice Sultanın kocasının İskender Paşa olduğunu söylüyor. Çiftin Mehmet Şah ismini verdikleri bir de oğulları varmış. Muhsine Hatun ile ortak bir vakıf kurarak Kadırgada (İstanbul) cami yaptırmışlar (bu bilgiler de zaten camiin vakfiyesinden).
Çağatay Uluçay ise aksi görüşte: Kanunî Armağanı isimli kitaptaki makalesinde, Pargalı İbrahim Paşanın Hatice Sultanla evli olduğunu söylüyor.
Ben de aynı fikirdeyim. Yalnız fırtınalı bir aşk sonucu evlendiklerini sanmıyorum. Yerli ve yabancı belgelerde böyle bir şeye rastlamadım. Eğer bu evlilik gerçekse, politik bir tercihtir ve Kanuni, çok sevdiği arkadaşını (Pargalı) akrabalık bağıyla da hanedana bağlamak istemiştir.
Pargalı İbrahim Paşa gerçekten keman çalar mıydı?
Yerli kaynaklarımızda böyle bir kayda rastlamadım, ancak Venedik kaynaklarında, Pargalının keman çaldığına ilişkin bazı kayıtlar var. Tabii o dönemin kemanı bugünkü kemanlardan çok kemençeye benzerdi. Omuza değil, omuz altına dayandırılarak çalınırdı.
Pargalının dizide kullandığı keman ise bugün de kullanılan cinsten. Hâlbuki bugünkü anlamda ilk keman Andrea Amati tarafından 1555 yılında yapıldı. Pargalı bu tarihten 19 sene önce ölmüştü (15 Mart 1536).
Ben bu işlerden pek anlamam, ama Mustafa Armağan, Pargalıya Vivaldi çaldırıldığını, hâlbuki Vivaldinin o tarihten 300-400 yıl sonra yaşadığını (1678 1741) söylüyor.
Serhan Bali ise, Pargalının çaldığı parça Vivaldi değil oryantalist bir şey diyor.
Öyle ya da böyle: Dizide hoşgörü sınırlarını zorlayan bir özensizlik olduğu açık Ama kimin umurunda? İşin içinde aşk olsun da, varsın özensiz olsun!
Pargalı Makbul (ve de Maktul) İbrahim Paşayı biz yeni keşfede duralım, onu anlatan ilk roman, Fransada 1642de, Mademoiselle (Mlle) de Scudery tarafından yazıldı: Ibrahim ou lIllustre Bassa. Dört cilt halinde, ikibin sayfa olarak yayınlandı.
İkinci İbrahim Paşa romanı 1981de yine Catherine Clément isimli bir Fransız yazardan geldi: La Sultane
Her iki romanda da İbrahim Paşa gizli Hıristiyan olarak gösteriliyor. Kanuni de İbrahim Paşanın kabiliyetlerini kendine mal eden silik bir kişilik olarak resmediliyor.
Zaten hiçbir yabancı yazar, durup dururken bir Osmanlı sadrazamına ilgi duymaz.
İşin en ilginç tarafı ise, bizim tarihçilerin, yerli kaynaklardan ziyade yabancı romanlardan beslenmeyi seçmeleri
Bir Afrika atasözünü hatırlamanın şimdi tam sırasıdır: Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar, kitaplar avcıyı övecektir.