• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Psikanaliz, Sanat ve İnsan İlişkisi Üzerine Kısa Bir Bakış

Üyelik Tarihi
28 Şub 2020
Konular
2,107
Mesajlar
26,098
MFC Puanı
301,150
selimcan yelseli

Freud “Sanat ve Sanatçılar Üzerine” adlı eserinde Mona Lisa’nın hepimizin aşina olduğu o müphem gülüşünden şöyle bahseder; “Mona Lisa’nın gülümsemesi Leonardo’yu büyüledi, uzun süredir üstadın ruhunda uyuklayan bir şey vardı çünkü, gülümseme uyuklayan şeyi uyandırdı.

Peki bizler, ruhumuzda uyuklayan nice şeylerin uyanmasını ve günlük yaşamımızı çepeçevre saran iklimine bazen bir kuş misali yumuşak ve mütereddit, bazense bir yıldırım gibi şiddetli ve zalim bir şekilde yerleşmesini idrak etmeye ne kadar yakınız? Günümüzün uyuklayan ve her daim bu uyuklamadan memnun bulunan dimağları bu suali hiç sormadığımı farz edip, kuş tüyünden yastıklarında uyuklamalarına devam edebilirler. Nerede yakaladığımızı sansak, bir başka yerden bize mütebessim ve müstehzi bakışlarıyla meydan okuyan merak cevherini ifşa etmeye çalışacağım.

Fransızca’da “madeleine de proust” tabirini yerleştiren Proust’un bir tat ile geçmişe yolculuğu ile Goethe’nin “Şiir ve Hakikat” isimli eserinde kaleme aldığı çocukluk anısının, ortasında duran bir hakikat bizlere gözünü kırpmadan bakmakta ve idrak edilmeyi beklemektedir. Goethe “Şiir ve Hakikat” isimli eserinde bahsettiğine göre 4-5 yaşlarındayken evlerinin balkonunda oturmuş, minyatür tabak ve fincanlarla oynamaktadır. Bir ara canı sıkılan Goethe bir tabağı kaptığı gibi balkondan sokağa atmıştır. Tabak tuz buz olmuş, bu eylemden garip bir neşe duyan Goethe koşarak mutfaktaki birçok tabağı fincanı balkona getirmiş ve tabiri caizse huşu içinde bunları sokağa atmaya başlamıştır. Onların kırılmasıyla da adeta hazzın doruğuna ulaşan Goethe bunu neden yıllar sonra kaleme almıştır? Sadece otobiyografik bir kaygı ile olduğunu düşünmek şüphesiz ele aldığım konuyu dağıtacak ve belki de bizi zahmetsiz bir tahlilden mahrum kılacaktır.

Her birimizin çocuklukta unutamadığı ve geri kalan hayatımızdaki istikameti (psikanalize göre) tayin eden bir anısı vardır. Bu anı bir sanatçının zihninde yoğrulup esere nakşolduğunda, o sanatçının ruh dünyasını ve mana kıstaslarını daha iyi tetkik etmemizde fayda sağlayacaktır kuşkusuz. Hanidir çocukluğumuza dair ilk anımızın ne olduğunu düşünmüyorsak, şu günlerde bir zihin idmanı yapmak elzem. Hepimiz kimi zaman haberimiz olmasa da, içimizde kök salmış bir varlık şuuruna sahibiz. Giyimimizden üslubumuza, bakışımızdan gülüşümüze ve en derin uykulardan aydınlık sabahlara göz açışımızda bu şuurun tesiriyle donanır ve bunu dünyamıza aksettiririz. Heiddeger’in “Dasein” yani sözünü ettiğim “Varlık şuuru” kavramına çok sevdiğim bir dostum yaptığımız fikir alış verişlerinde; “İnsanın kendisini bildiği ilk an insanın daseini’dir” yorumunu getirdiğinde hemen çocukluk anılarıyla mutabık insanın yazgısına tesir eden etkenleri düşünmüştüm. Nitekim bu bir yorumdur. Lakin insanın varlığının şuuruyla tesis ettiği ilişki, yine Freud’un aktardığı Leonardo’nun çocukluk düşleminde göze çarpar. Çocukluğuna dair bir akbaba’nın varlığını hatırlayan Da Vinci, bunu ulvi bir vazifenin tebliği misali, hayatının geri kalanında uçma üzerine artan derin merak güdüsüne addecektir. Oysa akbaba’nın Mısır mitolojisindeki ana tanrıça “Mut” ile mutabıklık göstermesi ihtimal dahilinde fikredilebilir. Çünkü “Mut” kimi varsayımlara göre etimolojik olarak İngilizcedeki “mother” (anne) kelimesi ile ilintilidir. Ki bu varsayım, Leonardo’nun anne figürü ile bağdaştırıldığında ayrıca irdelenmesi gereken başka bir konudur.

Bu kısa yazımda Freud’un tesirini inkar edemem… İnsan ruhunun kendisinde gizlediği aleme bir nazar kılmak, içinde bulunduğumuz aleme de nazar etmeyi tatbik etmektir. Çünkü insan alemin bir küçük aksi olarak, evvelden ahire uzanan yolda her meselenin muhtevasını idrak etmeye muktedir ulvi bir akla sahiptir. Şuurumuzun dışına konumlanmış lakin bir yanıyla şuurumuza tesirini sürdüren etmenler sosyal hayattan, ruhsal iştiyaklarımıza kadar uzanan tecellileri ile bahsettiğim ulvi aklın gölgesinde muhafaza edilir. Kendi ulvi aklımızdan kainatın kolektif aklına erişebilmek ve her meselede ötenin de ötesine ulaşan bu kadim kudreti sezmek temennisiyle..

S.CAN YELSELİ
 
Üst