• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Psikanalizde divana uzanması gereken sevgili Türkiye

DarkWoman

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Kas 2019
Konular
5,318
Mesajlar
11,488
MFC Puanı
66,370
Psikanalizde yedi yıl boyunca divana uzanarak deyim yerindeyse geçmiş travmalarınızı temizliyorsunuz. Buna yüzleşme de denebilir. Türkiye’nin gerçek ihtiyacı vahşi bir psikanaliz.

burak_delier_maya.jpg


Burak Delier’in ‘Maya’ adlı video enstalasyonu


İstanbul’da varlığından haberdar olduğum ve birkaç kez mail’leştiğim biri vardı ki, henüz tanışamamıştım ama kendi karanlığımdan çıktığım o gün onunla tanışmak için randevu talep etmek listemin ilk sırasında yerini alıyordu.

Aslen Massachusetts doğumlu, uzun yıllar New York’ta sanat piyasasında aktif olarak çalışmış, 12 yıl galeri yöneticiliği yapmış ve gerçek bir dünya vatandaşı olan küratör Mari Spirito dünyanın farklı bölgelerini deneyimledikten sonra İstanbul’a yerleşiyor.

Biz de Kurtuluş’ta eski Ermeni fırını olan bugün ise Haro Cümbüşyan tarafından Ek Biç Ye İç adlı yerel üretim ve organik beslenme odaklı yeme içme mekanına dönüştürülen restoranda buluştuk. O lokasyonda buluşmamızın başlıca önemi, Mari Spirito’nun beş farklı coğrafyada eşzamanlı süregelen son sergisinin İstanbul ayağının bu yerel işletmenin içinde, Burak Delier’in işiyle yer alması.

Mekanın içi bir tarım alanından farksız olarak yemyeşil bitkilerle çevrelenmiş. Ekmek yapımı devam ediyor. Pandemi sebebiyle masa sayısı dörde indirilmiş ve sosyal mesafeye uygun şekilde konumlandırılmış. Bir duvar da sanatçının video yerleştirilmesine ayrılmış. Burak Delier sanatçılığının yanı sıra akademisyenlik kariyerine devam ettiği için sohbeti Mari Spirito ile birlikte biraz derinlere inerek devam ettiriyoruz.


Mari-Spirito_gulben.jpeg


Mari Spirito ile…

2011’de Mari Spirito tarafından kurulan Protocinema, kar amacı gütmeyen, dört duvarı olmayan, mekan seçimleriyle küresel endişelere ve değişen yerel koşullara cevap vermeyi amaçlayan bir girişim. Bugün fon desteğini FfAI (The Foundation for Arts Initiatives), The Cowles Charitable Trust ve New Yorklu 601 Artspace tarafından alan Protocinema, İstanbul’dan da SAHA Derneği tarafından destekleniyor.

28 Kasım’a dek Kurtuluş’taki Ek Biç Ye İç adlı mekanda devam eden uluslararası çaptaki grup sergi, İstanbul, Philadelphia, Beyrut, Berlin ve Montreal’de eşzamanlı düzenleniyor. Beş şehirde beş sanatçı müdahalesinden oluşan hiper-yerel ve birbiriyle küresel ölçekte bağlantılanan ‘A Few In Many Places‘ Montreal’de Abbas Akhavan, İstanbul’da Burak Delier, Philadelphia’da Michelle Lopez, Beyrut’ta Stéphanie Saadé ve Berlin’de Hasan Özgür Top’un katılımıyla oluşuyor.

Sanatçılar, kendi evlerinde, mahallelerinde ve ülkelerinde, eski ideolojilerin kırılma ve yeniden düzenlenme anlarına odaklanarak tarih döngülerini ele alıyor ve hepsi müdahalelerinde miras alınmış sistemlerle hesaplaşıyor ve ‘ateşle yüzleşme‘yi göze alan bir irade sergiliyor.

Her sanatçı, karantinada ya da değil, ziyarete açık kalacak olan yerel dükkan sahipleriyle ve/veya metruk mekanlarla işbirliği yaparak, havayolu ulaşımı veya nakliye ihtiyacını ortadan kaldıracak şekilde buluntu malzemeler ve kısıtlı ölçekte bütçeyle üretmiş.

Mari Spirito projeyi şöyle anlatıyor: “Projeye başlarken, sıfırdan hazır nesneler kullanarak bir şeyler üretmeyi ve kendi çevresini kullanmayı seven, fikir geliştirme konusunda heyacanlanabilecek sanatçılara yöneldim. Fonlardan gelen destekle sanatçılara katılım bedeli, malzeme bedeli ve bir de bu projede yer alabilecek sanatçıya destek verebilecek sanat profesyoneli arkadaşları için ücreti gönderdim. Pandemi sebebiyle beş lokasyona da uçmam çok riskli olacaktı. Dolayısıyla her bir sanatçı kendi yaşadığı kentte bir sanat profesyoneli arkadaşı ile çalışmaya başladı, üretti ve yerleştirdi. Tabii ben sürekli çalışma arkadaşları ile telefon üzerinden iletişim halindeydim. İlk defa bu sistem ile çalışıyorum, sanırım bundan sonra sanatçılara destek veren sanat profesyonelleri sayesinde uluslararası sergiler yapmaya devam edebileceğiz.”

Serginin Lübnan ayağında yer alan sanatçı Stéphanie Saadé, Lübnan’da çocukluğundan tanıdık bir nesne olan kurşun delikli metalik vitrinin eylemlerini, bir tabanca ve kurşun aracılığıyla yeni bir perdeye 38 yeni delik açarak tersine çevirmeyi ve böylelikle çalkantılı tarihle ilişkili şiddet döngüsünü de tersine çevirmeyi amaçlamış. Perdedeki deliklerin konumları, sanatçının çocukluğunda arşınladığı yolların varış noktalarına denk geliyor. Seçilmiş delik sayısı ise sanatçının yaşına (37) ve buna eklenen bir delik tüm yolların çıkış noktasına, aile evine denk geliyor. Ülke çapında protestolar sürerken ve son dönemin en sert ekonomik krizlerinden biri yaşanırken bu delikler, içeriden görüldüğünde, güneş ışığını ve semavi bir dinginliği getiriyor.

Saadé’nin işi için, Spirito “Beyrut ayağı en zoruydu çünkü sanatçı bir dükkan camını kullanarak kurşun ile üretti işlerini. Ağustos ayındaki üzücü hadiseler gerçekleşince, dükkan da yerle bir oldu. Şu an sanatçı işini tekrar yerleştirmek için güvenli bir zamanı bekliyor”diyor.

Genetik aktarımla geçen travmalar​

Neredeyse katılım sağlayan bütün sanatçıların genetik aktarım üzerinden geçen travmalarla ilgilendğini ifade eden Spirito şöyle devam ediyor: “Ve asıl sorduklar soru şu; genetik aktarım üzerinden yüzlerce yıl öncesinden gelip yerleşen travmaları temizlemek ve daha sağlıklı bir aktarım döngüsü yaratmak mümkün mü? Ve mümkün ise nasıl mümkün?”

Bu soruyu kendi içsel dünyasında da kendine uzun yıllardır sorduğunu anlatıyor. Burak Delier’in video yerleştirmesini izlerken karşımda ekmeğin mayalanmasının karelerini görüyorum. Videonun detaylarını öğrenmek istiyorum. Spirito aslında her şeyin genetik aktarımla geçen travmalarda birleştiğini anlatıyor.

“Genetik aktarım ile gelen travmalar ve şiddetler elbette ki değişebilir ve dönüşebilir” diyerek kendi özel hayatından bu cümleye güzel bir örnek veriyor Spirito: “Özellikle bu örneği vermeyi çok seviyorum, 2013 yılında İstanbul’da taksinin biri bana çarptı ve o günden bu yana ayağım hep zonklardı. Ve ben bu konuda hiçbir şey yapmadım çünkü dünyayı gezerek fuar, bienal ve sergi peşindeydim. Bu yıl hayat pandemi yüzünden yavaşladı ve nihayet doktora gittim. Ayağım için haftada üç kez fizik tedaviye başladık. İnanılması çok güç ama tedavimin bitiminde doktor artık ayağımın düzeldiğini söylemesine rağmen ayağım her gün zonklamaya devam ediyordu. Sonra doktor, vücudumuzdaki sinirlerin nasıl çalıştığını anlattı. Vücuttaki herhangi bir ağrının üç aydan daha fazla sürmesi kaydıyla kronik bir zonklamaya sebep olduğunu ve beyne aynı sinyallerin tedavi sonrasında da gidebileceğinini açıkladı. Bu durumu takiben ben de hissin geçmesinden ziyade sebebini yok etmeye niyet ederek bedenimden yola çıkarak beynime bu işin geçtiğinin sinyallerini verdim. Bu geçmiş bir travmaya ait, dolayısıyla acısı da şu an geçerli değil dedim ve ertesi gün zonklama bitti. Kısacası beyin müthiş gizemli ve çok güçlü bir varlık”.

Delier’in mayalanan ekmek karelerinin olduğu video işi ile yukarıda anlatılan genetik aktarım ve zihin gücü mevzusuna gelince… Delier’in zekice müdahalesini sizin de benim kadar seveceğinize eminim. “Geleneksel olarak yemeğin endüstriyelleşmesinden önce nesillerden nesillere aktarılan mayanın kendinde taşıdığı bellek, kentsel hayatın başka alanlarındaki yıpratıcı aktarımların metaforu olarak işlev gören kendi öykülerini ve travmalarını taşır”diyen Delier videoda, mayayı bir tepsiye yerleştiriyor.

Travmalar ekmek mayasına yansıtılıyor​

İnternette bulduğu toplumsal travma yaratan olayların karelerini tepsideki mayaya yansıtıyor ve başka bir kamerayala bunla beraber travmatize olan mayayı kaydediyor. Bu mayadan da bir ekmek yapıyor ve travmatize maya ile toplumsal ve genetik olarak aktarılmış travmaları günümüze hatta midemize taşıyor.

Mekanın vitrininde yer alan ekmekler projenin başında sanatçı tarafından üretilmiş olan ekmekler. “Çok lezzetli değiller” diyor Spirito: “Burak çok akademik ve çok zeki biri. Dünya tatlısı, hızlı düşünen bir fikir adamı”

Burak Delier’e Spirito aracılığıyla birkaç soru yöneltiyorum: Bu videoyu izlediğimde ve yaşadığımız ülkeyi göz önünde bulundurduğumda, kendi tarihiyle ve tarihsel travmalarıyla yüzleşemeyen bir toplumun sanat sayesinde travmalarıyla yüzleşmesini beklemek ne kadar gerçekçi? Türkiye’nin hiçbir zaman temizlenebileceğine ve sağlıklı bir döngüye geçebileceğine inanıyor musunuz?

Dev bir yara‘​

Delier şu cevabı veriyor: “Bu tekrar ve döngülerin sonlanacağını sanmıyorum. İki sebeple, Türkiye toplumsal travmaları ile yüzleşmeyi reddeden bir ülke ve bu travmalar istisna örnekler değil modernliğe içkinler. Bunun yanında hiçbir tarihi, politik, toplumsal felaket kendi anında kalmıyor; biz ne kadar bu felaketleri olmuş bitmiş kabul etsek de alttan ve yavaş biçimde gündelik hayat düzeyinde ya da toplumsal ve bireysel psişemizde yankılanmalarla, alt akışlarla sürüyorlar. Yüz yıl öncesiden gelen titreşimler bile bedenlerimizde, sokaklarımızda, eşyalarımızda, duvarlarımızda, ruhumuzda, varlığın tüm bedeninde devam ediyorlar. Politik ve toplumsal yüzleşme elbette iyileşmenin bir adımı fakat tümü değil; politik ve toplumsal yüzleşme gerçekleşse dahi ilgimizi talep eden dev bir yarık ve yara ile hemhal olmamız gerekecek. Bu ise kanımca temelden bütün hayatımızın, hayat anlayışımızın, kendiliğimizin ve kendilik anlayışımızın dönüşmesi anlamına gelecek. Eğer gelecek hayatı kurmak istiyorsak, bu çalışmaya toplumu beklemeden bugünden başlamak gerekli.”

Genetik travma mevzusunun cevabını ve yöntemlerini yıllar önce Freud vermiş, Melanie Klein, David Winnicott ve birçok bilim insanı da sonrasında geliştirmiş. Psikanalizde yedi yıl boyunca divana yatarak deyim yerindeyse geçmiş travmalarınızı temizliyorsunuz. Buna yüzleşme de denebilir. Söz konusu ulus devletlerin yüzyıllar boyunca yaratılmış ideolojileri uğruna manipülasyon ve kontrol amaçlı kurgulanan ‘oyunlarla’ bugün yüzleşilmesi için sanat pek tabii naif bir dil olarak kalacaktır. Türkiye’nin gerçek ihtiyacı vahşi bir psikanaliz.


GÜLBEN ÇAPAN

 

Brida

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
15 May 2020
Konular
12
Mesajlar
513
MFC Puanı
8,810
Müthiş bir makale olmuş.
Sağ elimin altında hep dursun bu.
 
Üst