• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Psikoloji Bilimine Yön Vermiş Kişiler

Üyelik Tarihi
4 Ara 2012
Konular
1,535
Mesajlar
2,342
MFC Puanı
300
Psikoloji, yani insan ruhunun/zihninin çalışmasının incelenmesine duyulan merak, insanlığın kendine bakarak hayatı ve dünyayı, ardından de evreni anlamaya çalışmasının en saf göstergesidir. Bu varoluşsal merak duygusunun, insanlığın varlığıyla eş yaşta olduğuna akıl yürütmek çok yanlış olmaz, ancak, ilk bulunan yazılı metin, M.Ö. 1550 yılından, ve Antik Mısır’daki ilk tıbbi belge kabul edilen Ebers Papirüs’ünden geliyor. Bu belgede çok kısa da olsa klinik depresyondan bahsediliyor. Ardından, M.Ö. 350 yılında Aristo’ya ait “De Anima” yani, “Ruh Üzerine” eseri antik tarihin psikoloji alanındaki en önemli eseri olarak kabul ediliyor.

Böylesine geniş bir zamana yayılmış, felsefeden pozitif bir bilime evrimleşmiş psikolojinin tüm tarihine yoğunlaşmak mümkün değildir. Bu yüzden 19. Yüzyıl ve sonrasından itibaren, psikolojinin bugünkü bulunduğu noktaya gelmesinde en büyük rol sahibi olmuş kişilerden bahsetmek daha doğru olacaktır. Psikoloji tarihinde yer etmiş hemen her isim bunu ya yarattığı teorinin veya yaptığı deneylerin özgünlüğüne ya da çevresini ve diğer düşünürleri etkilemiş gözlemlerine borçludur. Diğer bir değişle, Psikoloji biliminin bulunduğu noktayı, yakın tarihini ve önemli düşüncelerini anlamak için etkisini bırakmış isimler üzerinden gitmek geçerli bir yaklaşımdır. Bu listenin öncelikli olarak amacı, 'ilk'leri yaratmış veya bir yaklaşımın kurucusu olmuş kişiler üzerinden psikoloji alanındaki birçok konuya(Bağlanma'dan, Kişilik Psikolojisine) dikkat çekmektir.



A.H. Maslow

Maslow'un en tanınan eseri, insanların ihtiyaçlarını bir hiyerarşi içinde anlattığı çalışmasıdır. Carl R. Rogers ile paralel çizgilerde, insancıl yaklaşımın ve "pozitif psikoloji"nin, savunucularındandır. Kişinin kendini gerçekleştirmesi düşüncesi psikoloji dünyasında çok önemli yeri olan bir düşüncedir.

Aaron T. Beck

Çarpık düşünce yapılarının, bir çok psikolojik sıkıntının arkasında olduğu düşüncesine inanan Aaron T. Beck, Albert Ellis'le aynı dönemlerde "Bilişsel Terapi" yaklaşımını geliştirdi. Kolay uygulanabilen, etkin ve kısa süreli bu yaklaşım kısa süre içinde popülaritesini arttırdı. Yayınlamış olduğu yüzlerce makaleye ek olarak, BDI(Beck Depresyon Envanteri), BSS, BAI, gibi birçok test ile de psikoterapi anlamında önemli katkıları olmuştur.

Albert Bandura

Sosyal öğrenme teorisi, sosyal bilişsel gelişim, gözlemleyerek öğrenme ve davranışçılık alanlarında önemli katkılarda bulunmuş ve "Bobo Doll" deneyi gibi deneylerle saldırganlığı açıklamaya çalışmıştır. Günümüzde hayatta olan en önemli psikolog olarak bilinmenin yanısıra, 2002 yılında yayınlanan bir makalede, Skinner, Freud ve Piaget'nin hemen ardından, şimdiye kadar en çok kaynak gösterilen dördücnü psikolog olduğu öne sürülmüştür. Birçok eseri, psikoloji biliminde köşetaşı değerindedir.

Albert Ellis

Aaron T. Beck ile yakın dönemlerde, bilişsel terapi ve farkındalık yaklaşımı etrafında çalışmıştır. Akılcı Duygusal Davranış Terapisi'nin (Rational Emotive Behavior Therapy), kurucusudur. Bu sebeple daha sonraları davranışçı ve bilişsel terapilerin sentezlenmesiyle oluşan Bilişsel-Davranışçı terapi yaklaşımının kurucularından kabul edilir. Psikanaliz'in temposu ve yöntemlerine karşı çıkan birçok Bilişsel-Davranışçı gelenek takipçisi gibi Ellis de, asıl sorunun yaşanan olaylar değil, bizim o olayları nasıl anladığımız ve nasıl işlediğimiz olduğu noktasına yoğunlaşmıştır. Bu düşünceden yola çıkarkak, Akılcı Duygusal Davranış Terapisi'nin sadece bir terapi yaklaşımı değil, aynı zamanda sağaltıcı bir hayat felsefesi olduğunu yazmış olduğu 60'dan fazla kitap ve yüzlerce makalasinde sıklıkla dile getirmiştir.


Alfred Adler

Sigmund Freud ile yakın çalışmış olan Adler'in, psikanaliz alanında önemli katkıları olmuştur. Bağımsız bir psikoterapi ve kişilik kuramı oluşturulması adına da çaba göstermiştir. Rollo May, Viktor Frankl, Abraham Maslow ve Albert Ellis gibi birçok gelecek nesil psikoterapisti yakından etkilemiştir. Özünde kişilik "tür"lerine inanmamakla beraber, bir kaç kişilik türlemesi de yapmıştır. Ek olarak, homoseksüelite, kardeşlerin doğum sırası, inanç ve topluluk ve yapısalcılık metafizik ilişkisi gibi bir çok konuda eser vermiştir.


B.F. Skinner

Şartlanmanın koşullarını gözlemlemeye kariyerinin önemli bir kısmını ayıran Skinner, aynı zamanda "Radikal Davranışçılık" düşüncesinin ve insan davranışının deneysel analizinin yapılabileceğinin savunucularındandır. Uyarıcı-tepki ilişkilerini ve basit düzeyde öğrenme süreçlerini çalışmıştır. Ek olarak, ödül mekanizmaları ve süreçleri ile ilgili çalışmaları da önemlidir.


C. G. Jung

Analitik psikoloji alanında çalışmış, rüya analizi alanında öncü olmuştur. Astroloji, sosyoloji, edebiyat ve sanat gibi birçok alanı keşfetmeye hayatnı harcamış Carl Gustav Jung, aynı zamanda dini inaçların insan doğasında nasıl yer bulduğu ile ilgili çalışmıştır. Önemli bir psikanaliz olan Jung, "Kızıl Defteri"yle kendini de incelemiştir.
Bugünkü haliyle psikoterapi çerçevesinin oluşmasında, belki de en önemli etkisi olan kişidir Jung. Freud'dan sonra, hastalarıyla yüz yüze terapi yürütmesi, onların söylem ve fikirlerini ciddiye almasıyla terapi alanında hızlı değişim yaratmıştır. Bunların yanısıra Kollektif bilinçaltı, kişilerin dişi ve erkek yönleri ve de kişinin kendisini kabul etmesi gibi düşünceler ile de çevresinde derin etki yaratmıştır.


Carl R. Rogers

Psikolojide insancıl yaklaşımın kurucusudur. Psikoterapi araştırmalarına önemli katkılarda bulunmuş, danışan merkezli terapi yaklaşımını dünyaya tanıtmıştır. Kapasitelerinin tümünü kullanabilen insan modeli ve gerçek benlik, Rogers için çok önemli düşüncelerdir. Terapilerinde "koşulsuz olumlu yaklaşım" yöntemini kullanmıştır.


Carol Forgash

TSSB(Travma Sonrası Stress Bozukluğu), Çift terapisi ve performans kaygısı alanlarında çalışan Carol Forgash, Ego-durum ve EMDR çalışmaları üzerinden terapi sunmaktadır. EMDR ve Ego-durum terapilerindeki çalışmalarına ek olarak cinsel istismar alanında da çalımaktadır. Aynı zamanda Margaret Copeley ile "Healing the Heart of Trauma and Dissociation" isimli kitabın yazarıdır.


Erik H. Erikson

Gelişim psikolojisi alanında, insanların sosyal gelişim süreçlerini incelemiş bir psikanalisttir. "Kimlik Bunalımı" kavramını ortaya atmıştır. Neo-Freudian olarak da anılan Erikson, ego psikolojisi ve psikososyal gelişim alanında eserler vermiştir. Hayat aşamalarını erdemler üzerinden anlatması da ilgi çekicidir.

Francine Shapiro

Francine Shapiro, EMDR(Eye Movement Desensitization and Reprocessing) yöntemini kurup geliştirmesiyle tanınmıştır. EMDR tekniği, özellikle stres, travma ve benzeri alanlarda etkilidir. EMDR, patolojinin, uygun olmayan bir şekilde yerleşmiş algılamalardan ortaya çıktığını varsayan bilgi işleme modeline dayanan, sekiz aşamalı bir yaklaşımdır. EMDR'ın bir başka özelliği de, bünyesinde Bilişsel-Davranışsal, Psikodinamik ve diğer psikoterapi geleneklerini bütünsel bir yaklaşımla birleştirebilmesidir. Geçtiğimiz yıllardan günümüze EMDR'ın bilimsel varsayımları sıkça tartışılan konulardan biri olmuştur ancak ağırlıklı bilimsel veri, bu yöntemin verimli olduğu yönündedir. Daha fazla bilgi için EMDR-TR web sitesine bakabilirsiniz.


Fritz Perls

Almanya doğumlu bir psikiyatr ve psikoterapist olan Fritz Perls, "Gestalt Terapi" yönteminin kurucusudur. Gestalt Terapisi'nin özünde duygu ve davranışa, algıya ve vücut hislerine önemli bir vurgu vardır. Kişinin başkalarıyla, çevresiyle ve kendisiyle olan ilişkisine de önem verilir. Aynı zamanda "Ego, Açlık ve Saldırganlık" ve " Gestalt Terapisi" adlı kitaplara yazarlık yapmıştır.


Gordon Allport

Psikolojide kimlik meselesiyle yakından ilgilenmiş olan Allport, kişilik psikolojisinin kurucularından kabul edilir. Fazla yüzeysel kaldığı sebebiyle davranışçılığı, fazla derine indiği sebebiyle de psikanalizi eleştirmesiyle bilinir. Kişisel özellikler ve bu özelliklerin oluşumundaki genetik özellik-çevresel etken ilişkisine dikkat çekmiştir.


H.J. Eysenck

Uzun ve psikoloji dünyasına etki bırakmış bir kariyer sahibi olan H. Eysenck, temel olarak kişilik kuramları, kimliğin oluşumda genetik rol oynayan etkenler ve de Irklar ve Zeka ilişkisini irdeleyen çalışmalarıyla bilinir. Bunların dışında seks-medya-şiddet ilişkisi, kimlik ve stress ilişkisi gibi konularda da önemli eserler vermiştir.
Bilimde gerçekten başka bir şeyin yeri olmadığını sıklıkla vurgulamış önemli bir bilim insanıdır.


Harry F. Harlow

Hint (rhesus) maymunları üzerinden anne-çocuk bağlanma ilişkilerini, ayrı tutulmanın (izolasyon) etkilerini ve de bakıcılık ilişkisinin, çocuğun sosyal ve bilişsel gelişiminde yarattığı etkiyi araştırmıştır. Deneyler, maymunların 24 aya kadar varan sürelerle ayrı tutulması sebebiyle eleştirilmiş ve tepki toplamıştır, ancak, araştırmanın çıkarımları şüphesiz çok değerlidir ve bağlanma kavramının anlaşılmasında önemli rol oynamıştır.



Heinz Kohut

Psikanalitik-psikodinamik yaklaşım içerisinde önemli yer tutan Benlik Psikolojisinin (Self Psychology) yaratıcısıdır. Benlik kuramı çerçevesinde kişinin kendine verdiği değer, narsisizm ilişkilerini incelemiş ve bu konularda psikanalitik-psikodinamik yönelimde köşe taşı eserler oluşturmuştur. Heinz Kohut sayesinde empati, yansıtma, ben-nesnesi, idealleştirme ve ego-güdü ilişkisi gibi kavramlar bu alandaki terapilerin önemli bir parçası haline gelmiştir.


I.P. Pavlov

Rus asıllı doktor ve fizyolog Ivan Pavlov, klasik koşullanma olgusuyla psikoloji dünyasını ilk tanıştıran olarak kabul edilir. Köpeklerin tükürük bezleri ve midesel işlevlerini araştırırken, yemeklere verilen tepkiler ve salgı arasında bir bağlantı dikkatini çekmiş ve bu konudaki araştırmasını genişleterek, şartlı refleks kavramını oluşturmuştur. Gelecek birçok araştırma için temel sağlayan bu altyapı, psikoloji biliminin, ve özellikle öğrenme ana dalının gelişiminde önemli yer oynamıştır.


Irvin Yalom

Yazdığı romanlar ile ünlenmiş bir psikyatr olan Irvin Yalom, aynı zamada varoluşçu yaklaşımın önemli bir öncüsü ve bu alandaki terapi yaklaşımlarının gelişimine katkıda bulunmuş etki sahibi bir psikoterapisttir. Ek olarak, grup terapileriyle ilgili olarak sıkça yazmıştır. Ölüm'ün evrensel olmasına, herkesi beklemesine, hayatın zorluğuna ve yalnızlığına çözümün, sıcak insan teması olduğuna kanaat getirmiş, ve bu anlayışı varoluşçu terapilerine de yansıtmıştır. Önemli bir vurgusu, hem terapistin hem danışanın, "aynı yolun yolcusu" olduğudur. Varoluşsal kaygı'ya bir cevap değildir belki önerdiği sıcak insan teması, ancak hedeflenen düşünce zaten, bu soruya bir cevap bulmak değil, onu önemsiz kılmaktır. Irvin Yalom'un danışanlarına duyduğu saygı ve onlar için kendi duygu ve düşünce dünyasında yer açması, belki de onun terapiye yaklaşımını en iyi anlatan yönü.


Jacques Lacan

Fransız psikanalist Lacan, edebi kuram-felsefe ve psikanaliz arasındaki köprüyü sağlamlaştıran düşünürlerdendir. Post-yapısalcı felsefe geleneğini yakından etkilemiş olan Lacan, özünde bilinçdışı ve psikanalitik kavramlara yakınlığı ile psikanalitik bir teoriyi benimsemiştir ancak, dil ve bilinç arasındaki benzerliklere dikkat çekmesi ile de bu geleneği çok ileriye taşımıştır. Örneğin, Lacan'ın kavramlarından biri olan ayna aşaması, kişinin benlik farkındalığı ve libidinal gelişiminde önemli rol oynar.


Jay Haley

Jay Haley, Aile Terapisi ve Kısa-Süreli Terapi'nin kuruluşlarında ettiği önemli öncülüğe ek olarak, stratejik terapinin gelişiminde de önemli rol oynamıştır. Bu alanlardaki bilgisini klinik süpervizyonlar, yazarlık ve eğitmenlik yönüyle dünyayla paylaşmıştır. Stratejik Terapi, Kısa-Süreli Terapi ve Aile Terapisi'nin tekniklerine yönelik birçok kitabın sahibidir.


Jean Piaget

Piaget, kişisel gelişim süreçleri ile yakından ilgilienmiştir. Genetik epistemoloji olarak da adlandırılabilecek teorisi içerisinde bilişsel ve entellektüel gelişim süreçlerini çalışmıştır. Sosyolojik bir gelişim modeli de önermiş, mantığın çalışması ve sembolik düşüncenin gelişmesi fikirlerini sunmuştur.


Jerome Kagan

Kişilik kuramları ve özellikle mizaç (temperament) alanında araştırma yapmıştır. Mizacı, erken çevresel ve genetik etkenlerin bir sonucu olarak tanımlar ve zaman içinde tutarlılık gösterdiklerini vurgular. Diğer taraftan, çocuk gelişiminde bağlanma ilişkilerinin önemi konusundaki tutumu, bu ilişkilerin çocuk gelişiminde merkezi önemi olduğunu öne süren düşüncelere terstir.


Konrad Lorenz

Çoğu çalışmasını hayvan davranış bilimleri (Etoloji), mühürleme (Imprinting) ve saldırganlık alanlarında gerçekleştirmiştir. Lorenz, hayvanların içgüdüsel davranış modelleri üzerinden mühürleme prensiplerini çalışmıştır. Aşırı uyarıcılar ve sabit eylem modelleri de Lorenz'in katkıda bulunduğu konulardandır. Modern etolojinin kurucularından biri kabul edilmenin ötesinde, toplum hayatındaki insanı konu alan kitaplar yazmıştır. "Saldırganlık Üzerine" bunlardan biridir. Diğer bir deyişle, Lorenz, bir hayvan davranış bilimcisi bakış açısını, ileriki yıllarında insana ve topluma çevirmiştir.


Kurt Lewin

Organizasyon ve uyguluma yönelimli sosyal psikoloji yaklaşımının öncülerindendir.
Hedeflere yönelik haraketlerin anlaşılması, sosyal eylemlerin faydalarının araştırılması, liderlik-organizasyon-kültür ilişkisi konularında çalışmıştır. Araştırmaları çoğunlukla kişilerin davranışları ve içlerinde yer aldıkları çevreler etrafındadır. Gestalt alanında da çalışmaları vardır.


Leon Festinger

Amerikalı sosyal psikolog Leon Festinger, sosyal ağları ve bu ağlar içindeki bağları çalışmış, sosyal karşılaştırma ve bilişsel tutarsızlık gibi kuramları ortaya atmıştır. Bilişsel tutarsızlık kavramı ile, kişilerin davranış ve inançları arasındaki tutarsızlıkların, rahatsız edici psikolojik bir gerililme sebep olacağı vurgulanır. Sosyal karşılaştırma teorisi ile de, kişilerin kendi düşünce ve isteklerine verdikleri değerlerin, içinde bulundukları gruplar ve karşılaştırdıkları "diğerleri" ile bağlantılı olduğunu savunur.


Martin E. P. Seligman

Öğrenilmiş çaresizlik kavramını oluşturmuş olmanın yanı sıra, birçok pozitif psikoloji kitabının yazarıdır. Kariyerinin önemli bir kısmını öğrenilmiş çaresizlik kavramını anlamaya adadıktan sonra, araştırmalarının yönünü öğrenilmiş iyimserlik kavramına çevirmiştir. Mutluluğun koşullarını ve durumlarını anlamaya yönelik çalışmaktadır.


Melanie Klein

Zihinsel gelişimi çevre ile kurulan bağlantılar ve nesneler ile kurulan ilişkiler üzerinden anlamaya ve yorumlamaya çalışan, içselleştirilmiş nesne imgelerine önem veren bir teori olan Nesne İlişkileri, Melani Klein öncülüğünde kurulmuş kabul edilir. Melanie Klein, R. Fairbairn'in teorileri üzerine inşa etmeyi başarmış ve psikanalizde önemli etki sahibi olmuştur. Nesne ilişkilerinin anlaşılmasında çocuk psikolojisi merkezi yer tutmuştur. Çocuk psikolojisi ve nesne ilişkilerini birleştirmesi açısından Melani Klein'ın katkısı büyüktür.



Milton H. Erickson

Milton Erickson, çoğu terapiste tezat olarak tek bir 'metod' geliştirmeye çalışmamıştır. Terapi alanındaki duruşu, daha çok bir yaklaşım olarak anlaşılabilir. Önceliği danışanlarını dikkatlica algılamak, ve onlara göre bir strateji geliştirmek olmuştur. Aynı zamanda, terapistlerin de kendi tarzlarını geliştirmeleri düşüncesini savunmuştur. Hipnoz ve biliçdışı süreçlerin prensiplerinin, kendi terapisine yerleştirmeyi başarmıştır. Ek olarak, bilinçdışı zihnin, yaratıcı ve çözüm üretici yönüne ilk işaret eden düşünür/terapisttir.


Murray Bowen

Murray Bowen, günümüzdeki Aile ve Çift Terapisi teorisine önemli katkıda bulunmuş isimlerden biridir. En büyük katkısı, kendisinden önce sağlam teorik bir altyapıdan yoksun olan bu alanda yöntemleri sistematikleştirmesidir. Ek olarak, "doğa sistemleri" yaklaşımıyla da, bir vakaya, sistem içinde yaklaşmanın meşruiyetini kanıtlamıştır. Bowen'ın önemli katkılarıyla, artık 'aile', sadece bireylerin bir toplanımı değil, kendine ait dinamikleri ve özellikleri olan bir sistem olarak anlaşılmaya başlanmıştır.


Paul Watzlawick

Avusturya ve Amerika asıllı bir psikolog ve de filozof olan Watzlawick, yapısalcılık ve iletişim teorilerini aile terapisi ve psikoterapi alanlarıyla bağdaştırmayı başarmıştır. Kişinin istese de çevreyle iletişim kurmamayı başaramayacağını (çünkü konuşma olmasa dahi davranışlar bir iletişim yaratıyordur); kurulan iletişimlerde içeriğin, iletişim kuran kişilerin ilişkileri üzerinden belirlendiği; belki de en önemlisi, insan iletişiminin sebep-sonuç ilişkisindense, bir döngüsel yapı üzerinden anlaşılması gerektiği gibi belitleri savunmuştur.


Richard Fisch

Palo Alto, Kaliforniya'da psikiyatr olarak 56 yıllık kariyerine hala devam etmekte olan Richard Fisch, aynı zamanda Kısa-Süreli Terapi merkezinin kurucusudur. Sorun Odaklı Kısa-Süreli Terapi, ilk olarak 1966 yılında John Weakland ve Paul Watzlawick'in de katkılarıyla yaratıldı. Richard Fisch, aynı zamanda "Değişim Taktikleri" ve "Zorlu Vakalarda Kısa-Süreli Terapi" adlı kitapların yazarıdır. Kısa-Süreli Terapi alanının ilerlemesinde önemli katkıları olan Fİsch'in, Aile Terapisi alanında da birçok makalesi bulunmaktadır.


Robert Sternberg

Önemli bir akademisyen olan Robert Sternberg, araştırmalarının çoğunu zeka ve yaratıcılık; liderlik; düşünme biçimleri; aşk ve savaş ve de aşk ve nefret gibi konulara yönlendirmiştir. Öne sürdüğü zeka teorisi ile, psikologların, zeka testlerinde ölçülen kriterlere bakışını eleştirmiş, ve bu testler üzerinden yapılan çalışmaların zeka ve yaratıcılığa yönelik sadece kısmi bir tablo çizdiğini savunmuştur. Ek olarak, üç noktalı zeka teorisi, ve üçgensel aşk teorisi, incelemeye değer çalışmalarıdır.


Roger M. Solomon

1994 yılından bu yana EMDR Enstitüsü'nde çalışmakta ve eğitim vermekte olan Solomon, stres, travma, yas gibi konulardaki uzmanlığı ile tanınmaktadır. Şu anda çoğunlukla EMDR ile ilgili araştırma yapmaktadır.


Salvador Minuchin

Salvador Minuchin'in yaklaşımı, psikoterapiye farklı bir bakış açısıyla katkıda bulunmuştur. Kişileri, içinde bulundukları yapısal sistemler içinde (örn:aile) değerlendirmenin, ve terapi sürecinde bu sistemik öğelerin kullanımının önemini vurgulamıştır. Kişilerin iletişim ve etkileşim biçimlerinin, duyguları ve düşünceleri de etkileyebileceği düşüncesi, yaklaşımında önemli yer tutar. Bu nedenle davranış değişim süreci, Minuchin'in sistem terapilerinde merkezdir. Aileler ile yaptığı terapilerde, hitap gücü ve dikkat çekici mizacı ile de inandığı düşünceleri desteklemiştir.


Sigmund Freud

Belki de psikolojinin en bilinen figürlerinden biri olan Sigmund Freud, bunu bilinçaltını ilgilendiren teorilerine olduğu kadar, Psikanalitik söylemin kurucusu olmasına da borçludur. Psikanaliz, sadece bir terapi yöntemini değil, psikoloji içerisinde bir bakış açısını ve bir anlayış biçimini de anlatır. Savunma mekanizmaları, id-ego-superego ilişkisi, libido, transferans gibi kavramların hepsi psikanalitik literatür içinde yer alırlar.


Stanley Milgram

Milgram deneyi ile tanınan Amerikalı bir sosyal psikolog olan Stanley Milgram, özellikle otorite ve sadakat ilişkisiyle ilgilenmiştir. Orjinal öne sürdüğü fikir, otorite etkisi altında bir çok bireyin insandışı kabul edilebilecek zulüm eylemlerinde rol alabileceğidir. Bunun dışında "Küçük Dünya Fenomeni" ve "Kayıp Mektup Deneyi" gibi ilginç deneyler yürütmüştür.


Virginia Satir

Virginia Satir'ın önderliğini yaptığı birleşik aile terapisi, deneyimlere dayalı gözlemler ve bir çok duyunun kullanılması temellerinden yola çıkmıştır. Satir, terapilerinde ses tonu, boy farkı, konuşma mesafesi, dokunuş, göz teması ve hareket şekilleri gibi bir çok bilgiyi, bu iyileşim sürecinde daha iyi bilgi toplamayı mümkün kılan öğeler olarak benimsemiştir. Sistemik, stratejik ve nesillerarası aile terapisi yaklaşımlarını akıcı bir biçimde birşetirmeyi başarmıştır. Başka bir karakteristik özelliği ise temelde kötü bile olan her davranışın aslında iyi bir niyetten doğduğuna yönelik inancına terapilerinde bağlı kalmasıdır.


Walter Mischel

Sosyal psikoloji ve kişilik kuramları üzerine çalışan Mischel'in en önemli katkılarından biri, kişilerin davranışları ile içinde bulundukları durum ilişkisine dikkat çekmesidir. Mischel'in eleştirdiği kişilik kuramları, kişilik özelliklerinin durumdan duruma sabit olduğu düşüncesini savunurken Mischel, bunun bir hata olduğunu ve durumsal değişkenlerin bireylerin davranışlarında önemli rol oynadığını savunmuştur.


William James


Psikoloji bakış açısından mistisizim, din ve inanç sistemlerini incelemiştir, duygu teorileri ve özgür irade gibi kavramlar üzerine çalışmıştır. James-Lange duygu kuramının oluşumunda rol oynamıştır. Bu kuram, duyguların, zihnin fiziksel duyumları algılama biçimi olduğunu söyler ve daha da önemlisi, hissettiğimiz duyguların fiziksel etkiler yarattığı düşüncesine karşın, duygularımızın fiziksel hislere yönelik bir içgörüyü takiben oluştuğunu savunur. Yani bu anlayışa göre, örneğin korku duygusu, vücudun bir uyarıcı karşısında verdiği tepkilerden sonra gelir. Başka bir alandaki düşüncesi ise, psikoloğun, kendisinin tamamen objektif olduğunu varsaydığı durumlarda yanılgıya düştüğünü vurgular.

 
Üst