• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Sivas Katliamı - 2 Temmuz 1993

Üyelik Tarihi
14 Kas 2013
Konular
772
Mesajlar
3,346
MFC Puanı
530
sivas katliamı ya da madımak olayı, 2 temmuz 1993 tarihinde sivas'ta pir sultan abdal kültür derneği tarafından organize edilmiş olan pir sultan abdal şenlikleri sırasında madımak oteli'nin yakılması ve 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan olaylardır.
türkiye cumhuriyeti'nin alnındaki kara lekelerden yalnızca bir tanesidir. aziz nesin'in olaylardan önce basına yaptığı açıklamalar bahane edilmiştir. her ne kadar birileri faili meçhul dese de aslında kimin yaptığı apaçık ortadaydı.

kendi aydınlarını yakan/yaktırılan bir milletin, o şanla anılan tarihinin en kara ve en kanlı lekelerindendir.
düşündükçe acıtandır, ateş bastırandır bünyeye..

hayatını kaybedenler:
* muhlis akarsu - 45 yaşında, sanatçı
* muhibe akarsu - 35 yaşında, muhlis akarsu'nun eşi
* gülender akça - 25 yaşında
* metin altıok - 52 yaşında, şair, yazar, felsefeci
* ahmet alan - 22 yaşında
* mehmet atay - 25 yaşında, gazeteci, fotoğraf sanatçısı
* sehergül ateş - 30 yaşında
* behçet aysan - 44 yaşında, şair
* erdal ayrancı - 35 yaşında
* asım bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar

* belkıs çakır - 18 yaşında
* serpil canik - 19 yaşında
* muammer çiçek - 26 yaşında, aktör
* nesimi çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası
* carina cuanna thuijs - 23 yaşında, hollandalı gazeteci
* serkan doğan - 19 yaşında
* hasret gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı
* murat güneş - 22 yaşında
* murat gündüz - 22 yaşında
* gülsüm karababa -22 yaşında
* uğur kaynar - 37 yaşında, şair
* asaf koçak - 35 yaşında, karikatürist
* koray kaya - 12 yaşında
* menekşe kaya - 17 yaşında
* handan metin - 20 yaşında
* sait metin - 23 yaşında
* huriye özkan - 22 yaşında
* yeşim özkan - 20 yaşında
* ahmet öztürk - 21 yaşında
* ahmet özyurt - 21 yaşında
* nurcan şahin - 18 yaşında
* özlem şahin - 17 yaşında
* asuman sivri - 16 yaşında
* yasemin sivri - 19 yaşında
* edibe sulari - 40 yaşında, sanatçı
* inci türk - 22 yaşında
* kenan yılmaz - 21 yaşında

ve sunay akın'ın bir yazısını paylaşmak isterim;

yedi yıl önce sivas'taki madımak oteli'nin önünde toplanan güruh, insanlık dışı gösterisini sürdürürken, otelin merdivenlerinde kurtulmayı bekleyenlerden biri olan yazar lütfi kaleli sorar: “ bunlar ikindi namazına gitmeyecekler mi?”...

yanıt karikatür sanatçısı asaf koçak'tan gelir: “ anlaşılıyor ki, bu namazı kaza ile eda edecekler.”

yıllar öncesinde, yurdumuzda turizmin gelişmesi için bestelenen şarkıda şöyle bir söz vardı: “düşün antalya'da mutlu bir hollanda'lı”...

hollanda'nın amsterdam havaalanı'nda bir genç kız, o gün yaşadıklarını günlüğüne yazarken heyecanlıdır: “türkiye'ye giden uçakta adım yoktu. birkaç dakika korktum: gidemeyecek miydim?”

carina thuys adlı kızın korktuğu başına gelmez ve istanbul'a doğru havalanan uçağın penceresinden bulutları seyre dalar!..

annesi genç kızın ölüm haberine inanmaz ve şunları söyler: “o her zaman söylediği saatte eve gelir. döneceğini söylediği gün onu havaalanında karşılamaya gideceğim”...

kadın, istanbul'dan gelen yolcuların arasında kızını arar... ve son yolcu çıktığında şunu söyler oğluna: “kızımın öldüğüne şimdi inandım!”

asaf koçak'ın da aralarında bulunduğu sivas'ta yakılan 37 insandan biri olan carina thuys'un, ülkesine gönderilen eşyaları arasında günlüğü de yer alır. günlüğün son sayfası “2 temmuz 1993” tarihini taşır: “şimdi durum kritik. bir süreden beri oteldeyiz. dışarıda büyük bir güruh bağırıyor. bu otelde, özgür düşünür, laik yazar aziz nesin kalıyor. o, şeytan ayetleri'ni yayınlamayı düşünüyor. durum hiç de hoş değil. kendimi gergin hissediyorum. çünkü ne olacağını hiç bilmiyorum. bu durum aşırı dincilerin bir oyunudur. slogan atıyor ve tahribat yapıyorlar. oldukça polis var. ama ben ne yapabilirim ki? bağırılıyor, çağırılıyor ama ben anlamıyorum!”

yeryüzünde, en yüksek noktasına yazı araç ve gereçlerinin konulduğu bir tapınak var mıdır?.. yani bir kilise düşünün ki, en tepesine simge olarak haç değil de kalem konsun. ya da, bir havranın en üst noktasına bakanlar davudi yıldızı yerine bir daktilo görünler!..

istanbul'un eyüp semtinde bulunan defterdar camii 1541 yılında, hattat nazlı mahmut çelebi tarafından yaptırılır. mahmut çelebi yazı ustası olduğundan minarenin tepesine hilal yerine bir hokka ve kalem koydurtur. bu uygulamanın günümüzde karşılığı “bilgisayar ekranı, klavye ve maus”dur. şairler, yazarlar çalışırken bu yazı araçlarını kullanıyorlar. yeni yapılmakta olan caminin minaresine bunları koymaya kalkışsak başımıza neler gelir?.. ama ne gariptir ki, 450 yıl önce bunu gerçekleştirebilmişiz!

haliç'in kıyısındaki defterdar camii'ni ziyaret edenler, minareye baktıklarında ne hokkayı nede kalemi görebilirler. fırtınalı bir havada rüzgar alır götürür kalemi. hokka uzun süre ayrı kalır yoldaşından. sonra oda yere düşer ve kırılır. geriye sadece aras neftçi'in 1990 yılında çektiği fotoğraflar kalır. bu fotoğrafa dikkatli bakıldığında minarenin tepesindeki hokka görülebilir. günümüzde minareye baklanlar ise iki hoparlör ve birkaç florasan lambadan başka bir şey göremezler.

eyüp halkı, nazlı mahmur çelebi'nin rüşvetle suçlandığını, elindeki hokka ve kalemi sırtı camiiye dönük şekilde fırlatacağını, yazı takımının minarenin tepesine konmazsa suçlamayı kabul edeceğini içeren bir öykü anlatır. hokka ve kalem minarenin tepesinde durunca herkes mahmut çelebi'nin suçsuz olduğuna inanır.

gazetelerdeki yazarların yerini giderek yazarkasaların aldığı günümüzde, böyle bir şeyi denemeye kim cesaret edebilir?..

şüphesiz ki nazlı mahmut çelebi'nin yaptırdığı caminin tepesine yazı araç ve gereçlerinin konmasının nedeni halk arasında anlatılan “atmasyon” öyküsü değildir. bir rastlantıyı içeren bu öykü, yazara gösterilen saygı, sevgi ve hoşgörünün geleneğimizde ne denli yoğun olduğu gerçeğinden bizleri uzaklaştırır. yazı ustasının minarenin tepesine yazı araç ve gereçlerini koyması rastlantı değildir. tıpkı, 2 temmuz gününde binlerce insanın, yazarların kaldığı madımak oteli'nin önünde buluşmasının rastlantı olmadığı gibi!..

solingen ve sivas!..

insanların yakıldığı iki kent...

bu iki kentin baş harflerini yan yana getirirsek, neyle karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır: ss!..

sivas katliamı sonrasında yazdığım şu dizeler sanırım tüm gerçeği gözler önüne seriyor:

yedi kova su yeterliydi
sivas'taki ateşi söndürmek içim
oysa her biri
devlet dairesindeki kovaların
üstünde yazılı
altı harfli bir sözcüktü yangın

g harfi boştur kovaların
ki okununca dolu olanları
ortaya çıkar
madımak oteli'nin merdivenlerinde
kurtulmayı bekleyenler için
verilen karar: yan ın

dostları, sivas'ta yakılan ankaralı şair behçet aysan'ın kapısında unutulmuş bir not bulurlar: “yarım saat içinde geliyorum. bekleyin.”


katledilişlerinin 22. yılında Unut/MADIMAK/lımda..
 
Üyelik Tarihi
21 Nis 2013
Konular
1,453
Mesajlar
3,860
MFC Puanı
810
o canları orda diri diri yakma emrini verenlere şunu söylüyoruz.‎ GÜLEREK YAKTINIZ DONARAK ÖLDÜNÜZ‬ . TANRI adaletlidir.
 
Üst