• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Tarih dersi!..

DarkWoman

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Kas 2019
Konular
5,318
Mesajlar
11,488
MFC Puanı
66,370
Yıl 1958…

Vefa Lisesi birinci sınıfındaydık.

Çok değerli hocalarımız vardı.

Örneğin tarih öğretmenimiz, kitaplarından ve İstanbul Ansiklopedisi'nden bildiğiniz efsanevi bir isimdi:

Reşat Ekrem Koçu…

Bembeyaz yele gibi saçları ve uzamış sakallarıyla, diğer hocalarımıza hiç benzemeyen bir insandı.

Kendisi sakal tıraşı olamaz, berbere de gitmezdi!

Muzip öğrenciler sorduklarında da; “Ne zaman berbere gitmeyi düşünsem, gözümün önüne boğazlanarak öldürülen Osmanlı Sarayı mensupları gelir. Berberin de aynı şekilde usturayla boğazımı kesmesinden korkarım” derdi.

Derslerde Emin Oktay'ın kitabına sadık kalmaz, etkili anlatımıyla ağzımız bir karış açık dinlediğimiz ibret hikayeleri anlatırdı.

Ona göre tarih dersleri de zaten ibret alınsın diye müfredata konulmuştu.

Okuldan kaçıp Şehzadebaşı sinemalarına giden, ya da semt kahvesinde kağıt oynayan haylaz arkadaşlar bile, onun dersini kaçırmazlar, adeta nefeslerini
tutarak dinlerlerdi.

★★★

Günün birinde hiç beklemediğimiz bir şey oldu.


Reşat Ekrem Bey derse girer girmez sözlü sınav yapacağını söyledi. Benim de aralarında bulunduğum 15-16 öğrenciyi tahtaya kaldırdı. Hepimizi kara tahtanın önünde tespih taneleri gibi peş peşe dizdi.

Ben en arkadaydım.

Öndekine “Hititleri anlat bakalım” deyince, çocukcağız tek kelime söyleyemedi. Çünkü değerli hocamız o güne kadar kitaptan pek ders anlatmamış, hele Hititleri ağzına bile almamıştı.

Arkadaş hık mık edince “Gel bakalım” deyip, yanına iyice yaklaşmasını istedi ve sesi sokaktan bile duyulabilecek şiddette bir tokat atıp, yerine oturmasını söyledi!..

Hepimiz korkmuştuk.

İkinci, üçüncü, dördüncü derken herkese aynı soruyu yönelttiğini, cevap gelmeyince de “şak” diye tokadı patlattığını görünce, önde oturanlardan bir kitap istedim.
Uzun boyumu gizlemek için sıraya dizdiği arkadaşların arkasına çömeldim ve dersin ilk sayfasını iki dakikada ezberledim. Sonra da önümdeki Aytaç isimli arkadaşa verdim.

Tokadı yiyen oturmuş, sıra ikimize gelmişti…

Ondan da Hititleri anlatmasını istedi.

Aytaç ezberden bülbül gibi şakımaya başlayınca “Aferin yeter…” dedi ve elini ceketinin mendil cebine sokarak iki tiyatro bileti çıkarıp uzattı.

“Al bunları bir arkadaşınla tiyatro gidersin!..”

Arkadaş tokadı yemediğine sevinmiş ama hiç beklemediği şekilde biletleri avucunda bulunca ne diyeceğini bilememişti.

Birkaç kez yutkunduktan sonra “Biletlere borcumuz nedir hocam” diyebildi.

Hoca, gel kulağına söyleyeyim dedi ve sağ kulağından çekerek sol yanağına o ana kadar duyduğumuz en sert tokadı şaplattı.

“Öğrendin mi borcunu?..”

★★★

Sıra en sonuncuya, yani bana gelmişti.

Soru sormasını beklemeden kitapta ne yazıyorsa noktası, virgülüne kadar anlatmaya başlayınca “Yeter oğlum, gel bakalım” dedi.

Ürkerek yaklaştım.

“Al sana tiyatro biletleri…”

Biletleri uzattığı elini kaptığım gibi “Değerli hocam, bize öğrettiklerinizle yetinmediniz, ayrıca tiyatroyu sevdirmek için bilet de hediye ettiniz. Size çok teşekkür ederim” dedim.

Teneffüs zili çalarken sınıfa dönüp “Gördünüz mü? Hem çalışkan, hem de hocasına karşı çok saygılı. Hepiniz onun gibi olun…” dedi.

★★★

Hayatımda ilk kez tiyatroya o biletlerle gidip Gülriz Sururi gibi bir efsaneyi izleme imkanına kavuştum.

Üzerimizde emeği bulunan tüm hocalarımı saygı, sevgi, minnet ve rahmetle anıyor, hayatta olanlara sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyorum.


UĞUR DÜNDAR
 
Üst