Türk Edebiyatında Mektup ve Mektubun Tarihsel Gelişimi
Mektup, Bir şey haber vermek, bir şey sormak veya istemek için, birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulmuş yazılı kâğıt, nâme demektir.(1) Bir başka tarifle,Yazılı nesne, yazılmış şey demektir. Farsçası nâme, Türkçesi betik, bitigdir. Birbirinden uzakta bulunan kişi ve kurumlar
arasında haberleşmeyi sağlayan bir yazı türü. Mektuplar, insanların bilgi, görüş ve düşüncelerini birbirine bildirmek, istek ve dileklerini iletmek için sık sık kullandıkları bir araçtır.(2).
Mektubun Türk dünyasındaki yeri henüz açıklığa kavuşmamakla beraber, MS.580 yılında İstanbula gönderilen diplomatik bir mektup ve daha sonraki yüzyıllarda Uygur prenslerinin yazdıkları mektuplar ele geçmiştir. Bunların dışında diğer Türk hükümdarlarının da komşularına veya devlet adamlarına siyasî nitelikte mektuplar gönderdikleri şüphesizdir. Türk edebiyatında mektup türünü Anadoluya yerleştikten sonraki tarih içinde takip edebiliyoruz. (3) 17. Yüzyıldan sonra edebiyat türü olarak gelişen mektup, 19. yüzyılda büyük bir önem kazanır. Bunda okur yazar oranın artmasının, 1820 yılından sonra mektup zarfının ve posta pulunun kullanılmaya başlanmasıyla, posta hizmetlerinin düzenli hale gelmesinin büyük rolü olmuştur.
Günümüzde en çok kullanılan nevilerden biri olan mektup, temelde bir haberleşme aracı olmasıyla beraber kompozisyon ve taşıdığı üslup nitelikleri bakımından edebî bir değer ihtiva eder. Bunun yanında mektuplar, edebiyat tarihçisi için olduğu kadar bir tarihçi içinde belge niteliği taşımaktadır.
Mektuplar, her milletin edebiyatında önemli bir yere sahip olan edebi bir türdür. Klasik edebiyatımızda bir şeyi meydana getiren, bina eden mânâsına umumiyetle nesir karşılığı inşa, nâsir yerine münşî sıfatı kullanılırdı. Münşî edebî ilimlere vâkıf, bir maddeyi neşren ve mükemmel surette kaleme alabilen, kâtip demektir. (4) Bu münşilerin çoğu Mektupçuluk, Vaka-nüvislik, Reisülküttaplık, Sadr-ı azamlık v.b.yüksek memuriyetler işgal eden kimseler, şairler, müdürrisler, ilim adamlarıdır. Feridun Bey, Abdül Celil Bin Yusuf, Celalzâde Salih, Lâmiî, Kınalızade Ali Çelebi XVI. asrın; Okçuzâde Mehemmed Şâhî, Yenicevardanndan Şeyhzâde Mehemmed, Bosnalı Abdül-Kerim, Dukabinzâde Osman, Vânî Mehemmed, Âlî, Nabî, Veysî ve Nergisî XVII. yüzyılın; İshak Hocası, Ahmet Efendi, Bursalı Buhaeddin, Nazmîzâde Hüseyin Murteza, Kânî, Ragıp Paşa XVIII. asır Türk edebiyatının meşhur münşileridir ve münşeat mecmuaları vardır(5). Bunun yanında 19. yüzyılın başlarında ve Tanzimattan sonra da birçok münşinin yetiştiği görülür.Antebli Mehmed Münib, Diyarbakırlı Şaban Kâmî v.b.(6).
Klasik edebiyat döneminde mektup kavramını karşılayan kelimeler oldukça çeşitlidir: Tabiî bu değişik adlar, mektubu yazanla yazılanın çeşitli durumları gözönüne alınarak verilmiştir. Dostluk, kardeşlik, sevgi belirten mektuplara muhabbetnâme, meveddetnâme, uhuvvetnâme, rütbece alt durumda olanın üste yazdığı mektuplara ariza, şukka; alçak gönüllülük göstermek için bazen varakpâre denildiği de olmuştur. Bunlara ek olarak halk dilinde (âşık edebiyatında) mektuba kâğıt, gam yükü, gönül dili, çile bohçası, nâme gibi isimler verilmesi yanında, sevgiliden âşığa -sözlü olarak- gelen haberin yazılmamış ferman, bu haberin sevindirici olması halinde de şekerli hurma adını aldığı belirtilmelidir.
Düzyazı, mektup yazanlar münşî, devletin ve sarayın resmi yazıcılığını yapanlar da nişancı, tevkiî gibi adlar almışladır. Münşilerin yazdığı özel veya resmî mektuplarla başka nesirlerin toplandığı kitaba münşeat (Feridun Beyin Müşeâtus-selâtini gibi), yalnızca mektupların toplandığı esere mektûbât
(Mektûbât-ı Şeyh Aziz Hüdâî) denildiği gibi çeşitli adlar taşıyanlar da vardır: Nüzhet Mehmet Efendinin Muaddilül-imlâ ve Mükemmelül-inşa(1885)sı Hayret Efendinin Riyâzul-kütebâ ve hıyâzul-üdeba(1826)ı böyle eserlerdir(7).
Münşilerin işledikleri konular sosyal hayattan pek ayrı olmasa da, kullandıkları dil tabilikten uzak, mutantan, türlü edebî sanatları içeren ağdalı bir dildir. Münşeatların bir kısmı didaktik nitelik taşır. Ümera, hükemâ, sâdât, şuara, ulema, guzât, kudât, meşayih, vüzera için yazılacak mektup ve yazıların başlıkları, hatimeleri, yazılana uygun düşecek cümleler, ibareler beyitler, örnekler verirler (8). Tanzimatdan sonra bir çok tanınmış şahsiyet Garp edebiyatından roman, tiyatro gibi nevilerden tercüme yaptığı gibi, mektup türünde de tercüme yapılmıştır: Jean-Jacques Rousseaunun Novvelle Heloiseinden iki mektubu Münif Paşa, aynı eserde bir başka mektubu Pertev Paşa; Recaizade Ekrem ve Ahmet Mithat, Alexandre Dumas Filsin La Dame Aux Cameliasından birer mektubu Türkçeye tercüme ettiler.(9) Bir mektup genellikle giriş, gelişme, sonuç gibi bölümlerden ve tarih, hitap ve
imzadan müteşekkildir. Mektuplar genellikle nesir olarak yazılsa da, edebiyatımızda manzum olarak yazılmış edebî mektuplar da mevcuttur. Hususî mektupların yanında edebiyatımızda, tenkit ve münakaşa, roman, hikâye, seyahat; makale, röportaj, sohbet gibi nevilerde yazılan mektuplar da vardır.
Tanzimattan sonra, Fransız mefkûresinden mülhem olarak memleketimizin içinde siyasî, edebî ve birçok sahada meydana gelen değişiklikler neticesinde bazı simaların firar etmeleri ve sürgüne gönderilmeleri sonucunda bir tenkit ve münakaşa ortamı doğmuştur. Bu konuda yazılmış mektuplara şunları örnek gösterebiliriz: Namık Kemalin, Ziya Paşa tarafından hazırlanan bir şiir antolojisi (Harabat) için yazdığı Tahrib-i Harabat (1885) ve Takib-i Harabat (1885) ile Mecmua-i İrfan Paşa da yeni bir şiir anlayışına karşı çıkılması üzerine kaleme aldığı Îrfan Paşaya Mektubu (1885), Recaizadenin Mes Prisons (1869) adlı çevirisiyle ilgili olarak yazdığı Mes Prisons Muahazenâmesi (1885), Muallim Naci ile Şeyh Vasfinin o dönem şiirimizle ilgili görüş alışverişlerini ortaya koyan on iki mektupluk Şöyle Böyle adlı eser (1886), yine Muallim Nacinin Beşir Fuada yazdığı Victore Hugo monografisi dolayısıyla başlattığı ve yedi mektup süren münakaşalarını içine alan İntikad (1888), Corneillenin Cidini tenkitli özet şeklinde yayımlayan Ahmet Mithatın Sait Bey ile olan münakaşa mektuplarını bir araya getiren Sait Beyefendi Hazretlerine Cevap (1898), Ali Canipin Cenap Şahabeddin ile dilde sadelik, Türkçülük konularındaki münakaşalarından meydana gelen altı mektubunu topladığı Milli Edebiyat Meselesi ve Cenap Beyle Münakaşalarım (1918), Cenap Şahabettinin alaylı bir dille Oğluma Mektup başlığı altındaki didaktik hüviyetli pek çok mektubunun toplandığı Evrâk-ı Eyyam (1915), Nurullah Ataçın çeşitli Sanat konularındaki görüşlerini belirttiği mektuplarından oluşan Okuruma Mektuplar (1958)(10).
Edebiyatımızda mektup tarzında ilk romanı, Hüseyin Rahmi Gürpınar denemiş ve karı koca geçimsizliğini ele aldığı Mutallakayı yazmıştır. Daha sonra yazdığı Sevda Peşindenin ikinci bölümü, Ömer Seyfettinin Bahar ve Kelebekler, Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür, Aşk ve Ayak Parmaklan, Sivrisinek, Lokantanın Esrarı, Memlekete Mektup hikâyeleri; Halide Edip Adıvarın Handan romanı, Harap Mabetlerdeki imzasız mektuplar hikâyesi; Yakup Kadri Karaosmanoğlunun Kadınlık ve Kadınlarımız, Bir Serencam, Milli Savaş Hikâyeleri, Okun Ucundandaki hikâyeleri; Reşat Nuri Güntekinin Sönmüş Yaldızlar, Bir Damla Gözyaşı, Bir Hazin Hakikat, Yalan, Bir Hayal Kırıklığı, Kumandanın Şoförü hikâyeleri mektup tarzındadır. Bunlardan başka Halit Ziya, Mehmet Rauf, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Sait Faikin bir kısım hikâyeleri de mektup şeklinde yazılmışlardır(11). Bazı yerlere yapılan seyahatler de bazen mektup türünde yazılmıştır Cenap Şahabeddinin Hac Yolunda (1909) ve Avrupa Mektupları (1931), Ahmet Rasimin Romanya Mektupları (1916), Falih Rıfkının Londra Konferansı Mektupları (1931) ve gazete sütunlarında kalarak kitap haline henüz getirilmeyen Danimarka Mektupları, anılan yerlere yapılan seyahat sonucunda yazılmışlardır(12). Makale, röportaj ve sohbet türünde yazılan mektuplarda şunlardır: Ahmed Mithatın iktisat, siyaset, kozmografya, matematik ile ilgili bilgiler verdiği Hallul-ukd (1892) ile Schopenhauerin Hikmet-i Cedîdesi (1888), Ahbâr-ı Asara, Tamim-i enzâr (1892) adlı eserleri (makalelerden); Ahmet Rasimin Şehir Mektupları (1912, fikra ve sohbetlerden); Mahmut Yesarînin Yakacık Mektupları (1938, röportajlardan) meydana gelmiştir (13) Edebiyatımızda az da olsa bulunan manzum mektuplarda, mektupların temel taşı olan tabilik, içtenlik oldukça zorlanır: Şeyhînin Hüsrev ü Şirininde, Hüsrevin Şirine ve Fuzûlinin Leylâ ile Mecnûnunda, Mecnûnun Leylâya yazdığı mektubu; Şehzade Beyazıdın Kanunîye, Kanunînin Beyazıda yazdıkları mektuplar; Bağdatlı Ruhînin devrinin bütün şairleri ile dostluk münasebeti için yazdığı kırk bir beyitlik kasidesi; Bayburtlu Zihnînin sevgilisine yazdığı üçer dörtlüklü iki ayrı mektubu; Ali Paşanın Mahmut Paşaya, Hafız Ahmed Paşanın Bağdat kuşatması sırasında IV.Murada, IV.Muradın Hafız Ahmed Paşaya verdiği cevabî mektupları; Edhem Pertev Paşanın Nefise Hanıma annesi tarafından yazılan manzum mektubu (22 mısra); İsmail Safanın kardeşi Vefaya (üç) ve memleketi olan Trabzona yaptığı ziyaret dolayısıyla yazdığı mektupları, (Mevlid-i Pederi Ziyaret, 1894, yüz seksen dokuz beyit); Ziya Gökalpin Atatürke hitap ettiği İstida (elli dört mısra) ve İkinci İstida (otuz iki mısra) başlıklı mektupları manzum mektuplara örnek gösterilebilir. Aka Gündüzün Balkan Savaşı sırasında İki Bayramı, Ana Mektupları (Bozgun, 1334), Halit Fahrinin Bayram Mektubu(Cenk Duyguları, 1933), Kemalettin Kamunun İzmir Yollarında Son Mektupu (N.R Evrimer, Kemaleddin Kamu, 1949), Orhan Seyfînin Sevgiliye Mektupu (Gönülden Sesler, 1928), Necip Fazıl Kısakürekin Anneme Mektupu (Ben ve Ötesi, 1932), Zindandan Mehmede Mektupu (Çile, 1962), Bedri Rahminin Birinci Mektup, İkinci Mektup (ve diğerleri, üçü birden 1953), Orhan Velinin Oktaya Mektupları (Bütün Şiirleri 1960) edebiyatımızda belli başlı manzum mektuplardır(14).
Türk Edebiyatında, isim yapmış şair, yazar ve sanatkârların yalnız mektuplarının toplandığı müstakil eserler de vardır: Ali Şir Nevaî, Lâmiî Çelebi, Nâbi, Ragıp Paşa, Tokatlı Ebubekir Kânî, Nevizâde, Azmîzâde, Ganîzâde, Akhisarlı Abdulkerim, Zaifi Pir Mehmet ve benzerlerinin münşeatları ile, Akif Paşanın
Münşeât-ı Elhac Akif Efendi (1843) ve Muharrerat-ı Hususuye-i Akif Paşa (1883) adlı eserleri; Namık Kemalin hususî mektupları (C.I, II, III, Haz.F.A.Tansel, 1967, 1969, 1973), Abdühlak Hamid Tarhanın Mektupları (2 C. 1918), Muallim Nacinin Mektuplarımı (1886), Ziya Gökalpin Limni ve Malta Mektupları (Haz: F.A.Tansel, 1965), Cahit Sıtkı Tarancının Ziyaya Mektupları (1957), Yaşar Nabinin Dost Mektupları (1972), Ahmet Hamdi Tanpınarın mektupları (Haz:Zeynep Kerman, 1974), Nazım Hikmetin Kemal Tahire Mapushaneden Mektupları (1968) bunlardan bazılarıdır
Mektup, Bir şey haber vermek, bir şey sormak veya istemek için, birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulmuş yazılı kâğıt, nâme demektir.(1) Bir başka tarifle,Yazılı nesne, yazılmış şey demektir. Farsçası nâme, Türkçesi betik, bitigdir. Birbirinden uzakta bulunan kişi ve kurumlar
arasında haberleşmeyi sağlayan bir yazı türü. Mektuplar, insanların bilgi, görüş ve düşüncelerini birbirine bildirmek, istek ve dileklerini iletmek için sık sık kullandıkları bir araçtır.(2).
Mektubun Türk dünyasındaki yeri henüz açıklığa kavuşmamakla beraber, MS.580 yılında İstanbula gönderilen diplomatik bir mektup ve daha sonraki yüzyıllarda Uygur prenslerinin yazdıkları mektuplar ele geçmiştir. Bunların dışında diğer Türk hükümdarlarının da komşularına veya devlet adamlarına siyasî nitelikte mektuplar gönderdikleri şüphesizdir. Türk edebiyatında mektup türünü Anadoluya yerleştikten sonraki tarih içinde takip edebiliyoruz. (3) 17. Yüzyıldan sonra edebiyat türü olarak gelişen mektup, 19. yüzyılda büyük bir önem kazanır. Bunda okur yazar oranın artmasının, 1820 yılından sonra mektup zarfının ve posta pulunun kullanılmaya başlanmasıyla, posta hizmetlerinin düzenli hale gelmesinin büyük rolü olmuştur.
Günümüzde en çok kullanılan nevilerden biri olan mektup, temelde bir haberleşme aracı olmasıyla beraber kompozisyon ve taşıdığı üslup nitelikleri bakımından edebî bir değer ihtiva eder. Bunun yanında mektuplar, edebiyat tarihçisi için olduğu kadar bir tarihçi içinde belge niteliği taşımaktadır.
Mektuplar, her milletin edebiyatında önemli bir yere sahip olan edebi bir türdür. Klasik edebiyatımızda bir şeyi meydana getiren, bina eden mânâsına umumiyetle nesir karşılığı inşa, nâsir yerine münşî sıfatı kullanılırdı. Münşî edebî ilimlere vâkıf, bir maddeyi neşren ve mükemmel surette kaleme alabilen, kâtip demektir. (4) Bu münşilerin çoğu Mektupçuluk, Vaka-nüvislik, Reisülküttaplık, Sadr-ı azamlık v.b.yüksek memuriyetler işgal eden kimseler, şairler, müdürrisler, ilim adamlarıdır. Feridun Bey, Abdül Celil Bin Yusuf, Celalzâde Salih, Lâmiî, Kınalızade Ali Çelebi XVI. asrın; Okçuzâde Mehemmed Şâhî, Yenicevardanndan Şeyhzâde Mehemmed, Bosnalı Abdül-Kerim, Dukabinzâde Osman, Vânî Mehemmed, Âlî, Nabî, Veysî ve Nergisî XVII. yüzyılın; İshak Hocası, Ahmet Efendi, Bursalı Buhaeddin, Nazmîzâde Hüseyin Murteza, Kânî, Ragıp Paşa XVIII. asır Türk edebiyatının meşhur münşileridir ve münşeat mecmuaları vardır(5). Bunun yanında 19. yüzyılın başlarında ve Tanzimattan sonra da birçok münşinin yetiştiği görülür.Antebli Mehmed Münib, Diyarbakırlı Şaban Kâmî v.b.(6).
Klasik edebiyat döneminde mektup kavramını karşılayan kelimeler oldukça çeşitlidir: Tabiî bu değişik adlar, mektubu yazanla yazılanın çeşitli durumları gözönüne alınarak verilmiştir. Dostluk, kardeşlik, sevgi belirten mektuplara muhabbetnâme, meveddetnâme, uhuvvetnâme, rütbece alt durumda olanın üste yazdığı mektuplara ariza, şukka; alçak gönüllülük göstermek için bazen varakpâre denildiği de olmuştur. Bunlara ek olarak halk dilinde (âşık edebiyatında) mektuba kâğıt, gam yükü, gönül dili, çile bohçası, nâme gibi isimler verilmesi yanında, sevgiliden âşığa -sözlü olarak- gelen haberin yazılmamış ferman, bu haberin sevindirici olması halinde de şekerli hurma adını aldığı belirtilmelidir.
Düzyazı, mektup yazanlar münşî, devletin ve sarayın resmi yazıcılığını yapanlar da nişancı, tevkiî gibi adlar almışladır. Münşilerin yazdığı özel veya resmî mektuplarla başka nesirlerin toplandığı kitaba münşeat (Feridun Beyin Müşeâtus-selâtini gibi), yalnızca mektupların toplandığı esere mektûbât
(Mektûbât-ı Şeyh Aziz Hüdâî) denildiği gibi çeşitli adlar taşıyanlar da vardır: Nüzhet Mehmet Efendinin Muaddilül-imlâ ve Mükemmelül-inşa(1885)sı Hayret Efendinin Riyâzul-kütebâ ve hıyâzul-üdeba(1826)ı böyle eserlerdir(7).
Münşilerin işledikleri konular sosyal hayattan pek ayrı olmasa da, kullandıkları dil tabilikten uzak, mutantan, türlü edebî sanatları içeren ağdalı bir dildir. Münşeatların bir kısmı didaktik nitelik taşır. Ümera, hükemâ, sâdât, şuara, ulema, guzât, kudât, meşayih, vüzera için yazılacak mektup ve yazıların başlıkları, hatimeleri, yazılana uygun düşecek cümleler, ibareler beyitler, örnekler verirler (8). Tanzimatdan sonra bir çok tanınmış şahsiyet Garp edebiyatından roman, tiyatro gibi nevilerden tercüme yaptığı gibi, mektup türünde de tercüme yapılmıştır: Jean-Jacques Rousseaunun Novvelle Heloiseinden iki mektubu Münif Paşa, aynı eserde bir başka mektubu Pertev Paşa; Recaizade Ekrem ve Ahmet Mithat, Alexandre Dumas Filsin La Dame Aux Cameliasından birer mektubu Türkçeye tercüme ettiler.(9) Bir mektup genellikle giriş, gelişme, sonuç gibi bölümlerden ve tarih, hitap ve
imzadan müteşekkildir. Mektuplar genellikle nesir olarak yazılsa da, edebiyatımızda manzum olarak yazılmış edebî mektuplar da mevcuttur. Hususî mektupların yanında edebiyatımızda, tenkit ve münakaşa, roman, hikâye, seyahat; makale, röportaj, sohbet gibi nevilerde yazılan mektuplar da vardır.
Tanzimattan sonra, Fransız mefkûresinden mülhem olarak memleketimizin içinde siyasî, edebî ve birçok sahada meydana gelen değişiklikler neticesinde bazı simaların firar etmeleri ve sürgüne gönderilmeleri sonucunda bir tenkit ve münakaşa ortamı doğmuştur. Bu konuda yazılmış mektuplara şunları örnek gösterebiliriz: Namık Kemalin, Ziya Paşa tarafından hazırlanan bir şiir antolojisi (Harabat) için yazdığı Tahrib-i Harabat (1885) ve Takib-i Harabat (1885) ile Mecmua-i İrfan Paşa da yeni bir şiir anlayışına karşı çıkılması üzerine kaleme aldığı Îrfan Paşaya Mektubu (1885), Recaizadenin Mes Prisons (1869) adlı çevirisiyle ilgili olarak yazdığı Mes Prisons Muahazenâmesi (1885), Muallim Naci ile Şeyh Vasfinin o dönem şiirimizle ilgili görüş alışverişlerini ortaya koyan on iki mektupluk Şöyle Böyle adlı eser (1886), yine Muallim Nacinin Beşir Fuada yazdığı Victore Hugo monografisi dolayısıyla başlattığı ve yedi mektup süren münakaşalarını içine alan İntikad (1888), Corneillenin Cidini tenkitli özet şeklinde yayımlayan Ahmet Mithatın Sait Bey ile olan münakaşa mektuplarını bir araya getiren Sait Beyefendi Hazretlerine Cevap (1898), Ali Canipin Cenap Şahabeddin ile dilde sadelik, Türkçülük konularındaki münakaşalarından meydana gelen altı mektubunu topladığı Milli Edebiyat Meselesi ve Cenap Beyle Münakaşalarım (1918), Cenap Şahabettinin alaylı bir dille Oğluma Mektup başlığı altındaki didaktik hüviyetli pek çok mektubunun toplandığı Evrâk-ı Eyyam (1915), Nurullah Ataçın çeşitli Sanat konularındaki görüşlerini belirttiği mektuplarından oluşan Okuruma Mektuplar (1958)(10).
Edebiyatımızda mektup tarzında ilk romanı, Hüseyin Rahmi Gürpınar denemiş ve karı koca geçimsizliğini ele aldığı Mutallakayı yazmıştır. Daha sonra yazdığı Sevda Peşindenin ikinci bölümü, Ömer Seyfettinin Bahar ve Kelebekler, Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür, Aşk ve Ayak Parmaklan, Sivrisinek, Lokantanın Esrarı, Memlekete Mektup hikâyeleri; Halide Edip Adıvarın Handan romanı, Harap Mabetlerdeki imzasız mektuplar hikâyesi; Yakup Kadri Karaosmanoğlunun Kadınlık ve Kadınlarımız, Bir Serencam, Milli Savaş Hikâyeleri, Okun Ucundandaki hikâyeleri; Reşat Nuri Güntekinin Sönmüş Yaldızlar, Bir Damla Gözyaşı, Bir Hazin Hakikat, Yalan, Bir Hayal Kırıklığı, Kumandanın Şoförü hikâyeleri mektup tarzındadır. Bunlardan başka Halit Ziya, Mehmet Rauf, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Sait Faikin bir kısım hikâyeleri de mektup şeklinde yazılmışlardır(11). Bazı yerlere yapılan seyahatler de bazen mektup türünde yazılmıştır Cenap Şahabeddinin Hac Yolunda (1909) ve Avrupa Mektupları (1931), Ahmet Rasimin Romanya Mektupları (1916), Falih Rıfkının Londra Konferansı Mektupları (1931) ve gazete sütunlarında kalarak kitap haline henüz getirilmeyen Danimarka Mektupları, anılan yerlere yapılan seyahat sonucunda yazılmışlardır(12). Makale, röportaj ve sohbet türünde yazılan mektuplarda şunlardır: Ahmed Mithatın iktisat, siyaset, kozmografya, matematik ile ilgili bilgiler verdiği Hallul-ukd (1892) ile Schopenhauerin Hikmet-i Cedîdesi (1888), Ahbâr-ı Asara, Tamim-i enzâr (1892) adlı eserleri (makalelerden); Ahmet Rasimin Şehir Mektupları (1912, fikra ve sohbetlerden); Mahmut Yesarînin Yakacık Mektupları (1938, röportajlardan) meydana gelmiştir (13) Edebiyatımızda az da olsa bulunan manzum mektuplarda, mektupların temel taşı olan tabilik, içtenlik oldukça zorlanır: Şeyhînin Hüsrev ü Şirininde, Hüsrevin Şirine ve Fuzûlinin Leylâ ile Mecnûnunda, Mecnûnun Leylâya yazdığı mektubu; Şehzade Beyazıdın Kanunîye, Kanunînin Beyazıda yazdıkları mektuplar; Bağdatlı Ruhînin devrinin bütün şairleri ile dostluk münasebeti için yazdığı kırk bir beyitlik kasidesi; Bayburtlu Zihnînin sevgilisine yazdığı üçer dörtlüklü iki ayrı mektubu; Ali Paşanın Mahmut Paşaya, Hafız Ahmed Paşanın Bağdat kuşatması sırasında IV.Murada, IV.Muradın Hafız Ahmed Paşaya verdiği cevabî mektupları; Edhem Pertev Paşanın Nefise Hanıma annesi tarafından yazılan manzum mektubu (22 mısra); İsmail Safanın kardeşi Vefaya (üç) ve memleketi olan Trabzona yaptığı ziyaret dolayısıyla yazdığı mektupları, (Mevlid-i Pederi Ziyaret, 1894, yüz seksen dokuz beyit); Ziya Gökalpin Atatürke hitap ettiği İstida (elli dört mısra) ve İkinci İstida (otuz iki mısra) başlıklı mektupları manzum mektuplara örnek gösterilebilir. Aka Gündüzün Balkan Savaşı sırasında İki Bayramı, Ana Mektupları (Bozgun, 1334), Halit Fahrinin Bayram Mektubu(Cenk Duyguları, 1933), Kemalettin Kamunun İzmir Yollarında Son Mektupu (N.R Evrimer, Kemaleddin Kamu, 1949), Orhan Seyfînin Sevgiliye Mektupu (Gönülden Sesler, 1928), Necip Fazıl Kısakürekin Anneme Mektupu (Ben ve Ötesi, 1932), Zindandan Mehmede Mektupu (Çile, 1962), Bedri Rahminin Birinci Mektup, İkinci Mektup (ve diğerleri, üçü birden 1953), Orhan Velinin Oktaya Mektupları (Bütün Şiirleri 1960) edebiyatımızda belli başlı manzum mektuplardır(14).
Türk Edebiyatında, isim yapmış şair, yazar ve sanatkârların yalnız mektuplarının toplandığı müstakil eserler de vardır: Ali Şir Nevaî, Lâmiî Çelebi, Nâbi, Ragıp Paşa, Tokatlı Ebubekir Kânî, Nevizâde, Azmîzâde, Ganîzâde, Akhisarlı Abdulkerim, Zaifi Pir Mehmet ve benzerlerinin münşeatları ile, Akif Paşanın
Münşeât-ı Elhac Akif Efendi (1843) ve Muharrerat-ı Hususuye-i Akif Paşa (1883) adlı eserleri; Namık Kemalin hususî mektupları (C.I, II, III, Haz.F.A.Tansel, 1967, 1969, 1973), Abdühlak Hamid Tarhanın Mektupları (2 C. 1918), Muallim Nacinin Mektuplarımı (1886), Ziya Gökalpin Limni ve Malta Mektupları (Haz: F.A.Tansel, 1965), Cahit Sıtkı Tarancının Ziyaya Mektupları (1957), Yaşar Nabinin Dost Mektupları (1972), Ahmet Hamdi Tanpınarın mektupları (Haz:Zeynep Kerman, 1974), Nazım Hikmetin Kemal Tahire Mapushaneden Mektupları (1968) bunlardan bazılarıdır