• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Ümit ile saglıklı yaşam

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650

Stres Yönetimi: Stresle Kolayca Başa Çıkın​





Hayatın size verdiği stresi kabullenmiş olabilirsiniz. Her ay gelen faturalar, gününüzün büyük bir kısmını işte geçirmeniz ve sosyal hayatınıza zamanınızın kalmaması stresi hayatınızın bir parçası olarak görmenizi sağlamış olabilir. Fakat siz bundan daha fazlasısınız, stres yönetimi ile tüm bunların üstesinden gelebilirsiniz.
Stres yönetimi ile düşüncelerinizi, duygularınızı, hayatınızı ve problemlere olan bakış açınızı değiştirebilirsiniz. Ne kadar stresli olduğunuz önemli değil, aşağıdaki 7 öneri ile artık kontrol sizde olacak.

1. Stresin kaynağını araştırın​

Hayatınızda büyük etki yaratan konular dışında, gündelik yaşantınızdan kaynaklı stresin kaynağına inebilmek aslında çok da kolay değildir. Burada yapılması gereken ise, stresin kaynağına yoğunlaşmanızdır.

İş hayatınız, sosyal hayatınız ya da her ikisinde de stresli günler geçiriyor olabilirsiniz. Bu durumu en az seviyeye indirebilmeniz için stres yönetimi size yardımcı olacaktır. Stresin oluşmasında kendinize ait sorumlulukları almanız stresi daha kontrol edilebilir hale getirecektir.
Stresli olduğunuz zamanlarda şunları düşünün;
– Stresinizin kaynağını
– Nasıl hissettiğinizi
– Tepkilerinizi
– Size neyin daha iyi hissettirdiğini

2. Stresle başa etmenin sağlıklı yollarını öğrenin​

Stresli zamanlarda, stres yönetimini nasıl yaptığınızı düşünün. Sağlıklı yolları mı tercih ediyorsunuz yoksa sağlıksız mı? Ne yazıkki günümüzde bir çok insan stres seviyesini düşürmek için sağlıksız olan yolları daha kolay görüyor.
Peki nedir bunlar ?
Stres ile Başa Çıkarken Başvurduğumuz Sağlıksız Yollar
Sigara KullanmakRahatlamak için ilaçlara başvurmak
Çok fazla alkol almakÇok fazla uyumak
Sosyal hayattan vazgeçmekStresini başkalarına yansıtmak
Stresinizi hafifletmek için yukarıda sıralananları hayatınızda uyguluyorsanız, kendinize daha sağlıklı yollar bulmanızda fayda olacaktır. Stresinizi azaltacak tek bir yol yoktur, sizde stres yaratan ne ise ona ulaşmanız ve nasıl üstesinden geleceğinizi düşünmeniz gerekmektedir.
hareket-et

3. Hareket Edin​

Fiziksel aktiviteler var olan stres seviyenizi azaltmada anahtar role sahiptir. Gün içerisinde stresli hissettiğiniz anda yapacağınız 10-30 dakika arası fiziksel aktivite sakinleşmenizi sağlayacaktır.
İşte bu aktivitelerden bazıları:
– En sevdiğiniz dans şarkısını açın ve dans edin
– Köpeğiniz varsa yürüşe çıkın
– Kendiniz de yürüyebilirsiniz
– Asansör yerine merdiven kullanmayı tercih edin
– Yoga veya meditasyon yapın

4. Sosyal olun​

Sosyalleşmek, var olan stresinizi kolay bir şekilde azaltmanızın en iyi yoludur. Düşüncelerinizi başka birine anlatmanız, anlattığınız kişinin size yardımı dokunmasa bile stresinizin azalmasında faydası olacaktır. Anlattıkça açılacak ve kendinizi daha güvende hissedeceksiniz. Ayrıca sosyalleştiğimiz esnada salgılanan hormonlar da stresinizi azaltmada size olum etki yapacaktır.

5. Bu 4 kuralı benimseyin​

Sinir sistemimizin bir tepkisi olarak oluşan stres her zaman tahmin edilemez durumlarda oluşmaz. Bazı durumlarda vardı ki neyin size stres yarattığını bilirsiniz.
Gereksiz stres öğelerinden kaçının
– “Hayır” demeyi öğrenin
– Etrafınızda olduğu zaman stresli hissettiğiniz insanlardan uzak durun
– Yaşam şeklinizin kontrolünü elinizi alın
Üstesinden gelmeye çalışın
Sizi strese sokan durumlardan kaçınamıyorsanız, o zaman üstesinden gelmeye bakın.
– Stresli olduğunuzu hissettiğiniz zamanlarda bu durumu karşınızdakine açıklayın
– Orta yolu bulun
– Zamanınızı iyi yönetin
Stresi doğal karşılamaya çalışın
Stresli olduğunuz zamanlarda olumsuz düşünceler beyninizi sarıyor ise buna dur demelisiniz. Stresin doğal bir tepki olduğunu kabullenmeli, durumu kontrol altına almak için neler yapabileceğinize odaklanmalısınız.
– Pozitif olun
– Büyük resmi görmeye çalışın
– Hayat standartlarınızı tekrar gözden geçirin
Değiştiremediğiniz durumları kabul edin
Bazı stres kaynakları vardır ki durumu değiştiremezsiniz. Sevdiğiniz birinin ölümü veya hastalığı gibi sebepler sonucu oluşan stresi kabul etmeniz gerekecektir. Her ne kadar kolay bir yol gibi gözükmese de böyle durumlarda seçeceğiniz en sağlıklı yol bu olacaktır.
– Kontrol edilemezi kontrol etmeye çalışmayın
– Daima kendinizi geliştirmeye odaklanın
– Affetmeyi öğrenin
– Hayatınızda bulunan iyi şeyleri düşünün
eglenin

6. Eğlenmek ve rahatlamak için kendinizi zaman yaratın​

Bulunduğunuz durumu takılı kalmak yerine, durumu nasıl düzelteceğinize odaklanmalısınız. Bu yüzden kendinize zaman ayırmalı, size iyi gelen şeyleri yapmalısınız.
Gün içerisinde kendinize ayıracağınız vakitler, sevdiğiniz bir şeyle uğraşmanız sizi daha iyi hissettirecektir.
Peki ne yapabilirsiniz?
  • Yürüyüşe çıkabilir
  • Doğada zaman geçirebilir
  • Bir arkadaşınızla konuşabilir
  • Egzersiz yapabilir
  • Uzun bir duş alabilir
  • Müzik dinleyebilir veya kitap okuyabilir
  • İzlemekten zevk alacağınız bir film izleyebilirsiniz

7. Sağlıklı yaşayın​

Sağlıklı gıdalar tüketerek, gün içerisinde tükettiğiniz kafein ve şeker miktarını düşürerek, alkol ve sigaradan mümkün olduğunca uzak durarak ve yeterli uyuyarak stres yönetimini daha iyi gerçekleştirebilirsiniz.
Sağlıklı kalın.
Siz hayatınızda stresin üstesinden gelmek için ne gibi yollara başvuruyorsunuz ? Bu yazıya yorum yapabilir veya bizimle iletişime geçerek görüşlerinizi paylaşabilirsiniz.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Güne Limonlu Su ile Başlamanız İçin 10 Sebep
Bir içecek düşünün ki, kolay erişilebilir olsun,cildinizi güzelleştirsin, sindiriminizi kolaylaştırsın, kilo vermenize yardımcı olsun, hem de C vitamini ihtiyacınızı karşılasın. Hayır, bu bir iksir değil sadece limonlu su. İşte basit ama bir o kadar etkili faydaları ile limonlu su.

Limonlu Suyun Faydaları


1. Sindirime yardımcı olur
Limonlu su içmek toksinlerin atılımını tetikler. Limon karaciğerin safra salgılamasını sağlayarak sindirimi tetikler ve atılamamış, sindirilememiş zararlı maddelerin sindirilip atılmasına yardımcı olur. Bu yüzden kansere karşı koruyucu etkisi de vardır. Amerikan Kanser Derneği hastalara her gün bağırsak hareketlerini düzenlemesi amacıyla limonlu ılık su içmelerini öneriyor.

2. Vücudunuzu temizler
İdrarı arttırarak istenmeyen ve zararlı maddelerin atılmasını çabuklaştırır. Ayrıca limondaki sitrik asit karaciğerin enzim salgılamasını arttırır ve detoks işlemini hızlandırır.



3. Bağışıklık sistemini güçlendirir
Soğuk algınlığına karşı savaşan C vitamini deposudur. Bolca potasyum bulundurur, bu da beyin ve sinir sistemini hızlandırır. Potasyum bunun yanında tansiyonu dengelemeye de yardımcı olur. Ayrıca limonda bolca bulunan absorbik asit iltihap giderici, astım ve diğer solunum bozukluklarının belirtilerini azaltıcı ve demir emilimini arttırıcı etkisi vardır ki demir bağışıklık sisteminin önemli bir bileşenidir. Ayrıca limonun içindeki saponin maddesinin antimikrobiyal etkisi bulunur.

4. PH değerini düzenler
Limonlu suyun faydaları arasında en yararlısıdır belki de. Limonun içerisindeki mineraller ve vitaminler metabolizma tarafından emilip kana karışınca kanın alkali hale gelmesine neden olur. Hücre ve eklemlerdeki ağrı ve iltihaplanmayı durdurur. Bir çok hastalık kandaki yüksek asit değerleri sonucu ortaya çıktığından koruyucu etkisi göz ardı edilemez.

5. Cildinizi temizler ve onarır
Limondaki C vitamini etkili bir antioksidan olduğundan ciltteki kimyasal etkiler sonucu vücutta oluşan serbest radikallere saldırarak bunların deri hücrelerinde yaptıkları hasara engel olur.



6. Enerji verir
İnsan vücudu enerjiyi besinlerdeki pozitif yüklü molekül ve atomların vücuttaki negatif yüklü enzimler ile etkileşimi sonucu oluşan kimyasal reaksiyonlardan alır. Limon diğer besinlerin çoğundan daha fazla sayıda negatif yüklü iyon barındırır. Sindirim sistemine girdiği zaman bu reaksiyonların etkisini arttırıcı rolü vardır.

7. İyileşmeyi hızlandırır
Limon içerisinde bolca bulunan absorbik asit, kemiklerin, bağ dokuların ve kıkırdakların onarımı için gereklidir. Yaraların, kırık ve zedelenmelerin daha çabuk iyileşmesini sağlar.

8. Ağız sağlığı için önemli
Limonlu su diş ağrısı ve diş eti iltihabına iyi gelir. Ayrıca nefesiniz limon ve nane etkisi ile daha güzel kokar.

9. Susuzluğa(Dehydration) karşı etkili
Limon ve ılık su geceden itibaren kaybedilen suyu tedarik ederek bağışıklık sistemini destekler. Yorgunluk ve bitkinlik hissini alır. Kendinizi daha zinde ve mutlu hissedersiniz.

10. Kilo kaybına yardımcı
Limonun lifli bir yapısı olduğundan açlık hissini bastırır. Ayrıca alkalin besinler tüketenlerin daha hızlı kilo verdikleri bilinen bir gerçektir
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650

Glutenli Ürünlere Karşı Hassas Mısınız?​





Son günlerde glutensiz ürünler tüketmek çok moda oldu. İş arkadaşlarınız, yakınlarınız veya gittiğiniz restoranlarda mutlaka glutensiz gıdalar tercih eden birilerini görmüşsünüzdür. Peki siz glutenli ürünlere karşı hassas mısınız ?
Bazıları için bu durum moda olmasından ziyade ciddi bir tıbbi seçim. Dünyada yaklaşık her 150 kişiden biri, çölyak hastalığına sahip. Bir tür kalıtımsal bağışıklık sistemi hastalığı olan çölyak hastalığına sahip kişiler gluten içeren gıdalar (özellikle buğday, arpa ve pirinç gibi bazı tahıllar) tükettiklerinde, ince bağırsaklarda hasar meydana geliyor ve vücudun besinleri sindirmesi zorlaşıyor. Bu da karın ağrısı, kabızlık, yorgunluk, baş ağrısı gibi semptomlara neden oluyor. Buğday alerjisi olanlarda ise buğdayın içinde bulunan proteinlere karşı gerçek bir alerjik reaksiyon oluşuyor. Bu da şişkinlik, kurdeşen, kaşıntı ve mide kasılması gibi semptomlara neden oluyor.
Çölyak hastalığı veya buğday alerjisinin dışında da kendilerini daha iyi hissettikleri için gluten tüketmeyen kişiler var. Bu kişilere genelde çölyak hastalığı veya buğday alerjisi teşhisi konmamış, ancak bazı tahıllardan yapılan gıdaları tüketmedikleri zaman kesinlikle kendilerini daha iyi hissettiklerini söylüyor. Bu kişilerin gluten tüketmediklerinde neden kendilerini daha iyi hissettiklerine dair iki açıklama var:

Birinci neden yediklerinin daha çok farkında olmak, bilinçli gıdalar tüketmek ve daha sağlıklı besinler tüketerek kilo kontrolünü sağlamak. Birçok beslenme uzmanı, gluten tüketmemenin doğal bir sonucu olarak kilo kaybının yaşandığını söylüyor. Unlu gıdaları, makarnayı, şekerli gıdaları beslenme düzeninden çıkarıp yerine meyve ve sebzeleri koyan herkesin zayıflaması son derece doğal.
Bunun dışında çölyak hastalığı teşhisi konmamış olmasına rağmen gluten tüketmediğinde kendini daha iyi hissettiklerini söyleyenler var. Bu kişilerin bazıları, çölyak olmayan gluten hassasiyeti denilen durumu yaşıyor ve gluten tükettiklerinde çölyak hastalarınınkine benzer semptomlar gösterebiliyor. Ancak böyle bir gluten hassasiyetini tespit edebilecek bir test bulunmuyor. Chicago Üniversitesi Çölyak Hastalığı Merkezi‘nden Dr. Stefano Guandalini de “Bu tür kişiler gerçekten de var. Semptomları da gerçek” sözleriyle bunu destekliyor.
Çölyak hastası olmadığı halde gluten hassasiyeti olan kişilerin sayısı hiç de azımsanmayacak düzeyde. Ancak buna rağmen gluten hassasiyeti yeterince kavranabilmiş değil. Yakın bir geçmişe kadar bazı doktorlar bile bunun gerçek olduğuna inanmıyordu.

Eğer sorun gluten proteini değilse ne?​

Bazı kişilerin de gluten proteinlerine karşı toleransı olmadığı biliniyor. Ancak yapılan yeni bir çalışma, birçok kişide semptomlara neden olan şeyin gluten proteini olmadığını gösteriyor. FODMAP adı verilen bir grup karbonhidrat, bazı kişiler tarafından tam anlamıyla sindirilemiyor ve bu da çölyak benzeri veya gluten hassasiyeti benzeri semptomlara neden oluyor. Gluten içeren buğday, arpa ve pirinç gibi tahıllar da bu grup karbonhidratlar arasında yer alıyor. Asıl ilginç olan, bu semptomların görüldüğü kişilerde söz konusu FODMAP karbonhidratları arasında şunlar da yer alıyor:

– Buğdayın yanı sıra sarımsak ve enginarda bulunan fruktan
– Bazı süt ürünlerindeki laktoz
– Bazı sebzelerdeki galaktan​

Avustralya’daki Monash Üniversitesi’ndeki araştırmacılar da bu maddelere karşı toleransı düşük olanlar için düşük FODMAP diyeti geliştirdi. Söz konusu diyet çölyak hastalığı veya buğday alerjisi olmayan kişiler için son derece önemli çünkü gluten hassasiyetini belirleyebilen herhangi bir test bulunmuyor. Doktorlar da bu tür kişilere çölyak hastalığı ve buğday alerjisi ihtimalini eledikten sonra gluten tüketmemelerini öneriyor.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Kilo Vermenizi Engelleyen 5 Olumsuz Etken
Kilo kaybı bazen yanıltıcı olabiliyor. Çoğunlukla daha az kalori tüketerek kilo vereceğimizi düşünürüz ama bazen tüm şeyleri doğru yapsanız bile kilo vermeniz yavaşlayabilir hatta durma noktasına gelebilir.

Bu durumun bir çok nedeni olabilir fakat bu nedenlerden en önemli beş tanesini sizler için sıralayacağım;

1. Hayatınızdan stresi uzak tutun
Kilo verirken en büyük düşmanlarımızından birisi strestir. O sessiz bir katil gibidir. Eğer stresli bir yaşam tarzınız var ise, vücudumuz stresli olduğumuz zamanlar kortizol (stres hormonu) salgılayacaktır. Günümüz toplumunda bu hormon seviyesinde yükseklik aşırı yaygındır. Kortizol seviyemiz yüksek olduğunda, vücudumuzun kas dokusu bozulur, bu durumda vücudumuzu yağ depolamasına teşvik eder.Bu da özellikle bel bölgenize kilo olarak geri döner.



Bu durumu kontrol altına almak istiyorsanız, söylemesi kolay olsa da, hayatınızdaki stresi azaltmanız gerekmektedir. Stresi azaltmanız için bir nebzede olsa düzenli uyku ve meditasyon size yardımcı olacaktır.

2. Uyku düzeniniz olsun
Sağlıklı uyku düzeninizin olması vücudun salgıladığı kortizol seviyesini azaltmaktadır. Eğer vücudunuzun ihtiyacı olan uykuyu alırsanız, kortizol seviyenizin azalmasının yanı sıra, büyüme(GH) hormonunda da artış olacaktır. Bu hormon kortizol üzerinde ters etkiye sahiptir. Bu sayede yağ kaybınız artar, bağışıklık sisteminiz güçlenir ve organlarınızın daha düzgün çalışmasını sağlarsınız.

Uyku, aynı zamanda açlık hormonunuzu da dengeler. Eğer bir gece yatağa aç olarak girdiyseniz ve sabah uyandığınızda aç değilseniz, bu hormon sayesindedir. Bu sebeple kişiden kişiye değişmekle birlikte her gün 7-9 saat arası uyumanız sizin için yararlı olacaktır.



3. Su Tüketimi
Hepimiz yeterli su tüketmenin sağlığımız için önemli olduğunu biliriz ama çoğumuz hala yeterince tüketmeyiz.
Gün içerisinde yeterince su tüketmek böbrek fonksiyonlarımızı düzene sokar ve karaciğer yağlanmasını engeller.
Çözüm basit: Ne zaman susamış hissederseniz su için.

4. Sindirim sistemi bozuklukları
Sindirim sistemimizin en önemli öğesi bağırsaklarımızdır. Eğer yağ kaybetmek, bağışıklık sisteminizi güçlendirmek ve parlak bir cildiniz olsun istiyorsanız bağırsak sağlığınıza dikkat etmeniz gerekmektedir.

Peki bağırsaklarımızı nasıl sağlıklı tutabiliriz ?
-Stresi azaltmalıyız
-Bazı zamanlarda daha az yemek yemeli ve bağırsaklarımızı dinlendirmeliyiz
-Baklagiller, tahıllar, şeker ve pastörize süt tüketimini en aza indirgemeliyiz


-Yemek yerken lokmalarımızı mümkün olduğunca çiğneyerek yutmalıyız.

5. Lifli gıdalar tüketmeliyiz
Lifli gıdalar, sindirim sistemimizi düzenleyen, daha az kalorili ve tokluk hissi yaratan gıdalardır.
Günümüzde lifli gıdaların tüketimi çok az seviyededir. Hepimiz ekmek gibi tahıl bazlı ürünleri yeterince tüketiyoruz. Bunun yerine ise meyve, sebze, arpa şehriye ve yulaflı ürünler tüketmemiz gerekmektedir.

Sağlıkla kalın.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
D Vitaminin Önemi ve Hormonlar Üzerindeki Etkileri
D Vitaminin insan sağlığına etkisi bir çok kaynakta görebileceğiniz gibi önemi artık kabul edilmiştir. D vitamini bilinen vitamin sınıfında olmasa da tanımlama gereği olarak vitamin denilmektedir. Yağda çözülen yapısı gereği diğer vitaminler içerisinde ayrılır. Vücudumuzda D vitaminin düzeyiyle ilişkili olarak varlığı sayesinde bir çok tepkime gerçekleşmektedir. Özellikle ülkemizde D vitamininin sağlığa yararı bilinse de kullanım dozu olarak yanlış yönlendirilmeler zaman zaman karşımıza çıkmaktadır.

Endokrin düzeyde: Temel olarak kalsiyum dengesini düzenler ve böylelikle kas ve kemiklerin sağlıklı olmasını sağlar. Bu işlevi çok uzun yıllardır biliniyor.
D vitamini oluşumu

Otokrin ve parakrin düzeyde: Basit olarak ifadesiyle D vitamini tüm hücrelerin içine girer ve böylece çok çeşitli hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde etkili olur. Bu işlevi ise son yıllarda yapılan çalışmalarla gösterildi.



D Vitamini yiyeceklerle vücuda girdiğinden veya UVB ışınlarıyla ciltte sentezlendikten sonra yarılanma ömrü 24 saattir. Yarılanma ömrü denilen kavram bir maddenin yarısının yok olması için geçen zamandır. Yani D vitamini vücuda girdikten 24 saat sonra yarısı yok olmuş olur. Bir sonraki 24 saatte de kalan yarısının yarısı yok olur ve böylece hızla yok olmaya devam eder.

Vücuda giren D vitamininin büyük bölümü karaciğere gider ve burada metabolize olur. Bu süreç D vitaminine OH (hidroksi) eklenme sürecidir ve bunun sonunda 25(OH)D oluşur. D vitamininin bu şekline prohormon denir ve bu şekilde yarılanma ömrü 3 haftadır. Bu şekilde kan dolaşımında kalamayacağı için D Vitamini Bağlayıcı Proteini adlı bir proteine bağlanır.

Emziren annelerde vücuda giren D vitamininin bir kısmı anne sütüne gider. Anne sütündeki D vitamini düzeyinin korunması için emziren annelerin mutlaka günlük doz D vitamini almaları gerekir.



d-vitamini-guenes

25(OH)D megalin adlı protein tarafından böbreklere çekilir. Böbreklerde üretilen enzimler yardımıyla, bir hidroksi daha eklenerek 1,25(OH)2 D şekline dönüşür. İşte bu şekliyle aktif bir hormondur ve endokrin işlevlerini yerine getirir. Bu hormon böbreklerden dolaşıma geri gönderilir. Bağırsaklardan kalsiyum emilimini arttırarak kemiklerin güçlenmesini sağlar. Bu şeklinin yarılanma ömrü 2 saattir. Yani işini yapar ve hızla yok olur.

Proteine bağlanan 25(OH)D vitamininin bir kısmı da hamilelerde plasentaya gider ve aynı böbreklerdeki gibi plasentada da aktif hormona dönüştürülür.

D vitamininin otokrin ve parakrin işlevlerini sağlaması için her hücrenin içine girmesi gerekir. Proteine bağlanmış şekliyle hücrelere giremez çünkü hücrelerin böbrek gibi onu çekecek bir sistemi yoktur. Vücuda ilk girdiği şekliyle hücrelere girmesi daha kolaydır. Hücrelerde de aktif hormon şekli olan 1,25(OH)2 D’ye dönüşür, kullanılır ve hücre dışına çıkarılmaz, içinde kalır.



D vitamininin kanseri önleme ve kanserle mücadeleden depresyon vb beyin hastalıklarıyla mücadeleye pek çok konuda etkili olduğu araştırmalarla gösterildi. Bu araştırmaların çoğunda olumlu sonuçlar elde edilmesine rağmen bazıları olumsuz sonuçlanmış. Bu araştırmalarda, kullanılan D vitamini miktarları ve kullanım aralıkları değerlendiriliyor ve küçük dozlarda kullanmanın veya aralıklı kullanmanın etkili olmadığı, olumsuz sonuçlanan çalışmaların bu nedenle olumsuz sonuçlandığı açıklanıyor.

D vitamininin endokrin işlevini yerine getirmek üzere uzun süre vücutta kalabildiği (yarılanma ömrü 3 hafta) ancak bağışıklık sistemini güçlendirmek ve çeşitli hastalıklarla mücadele etme işlevlerini yerine getirebilmesi için yarılanma ömrü 24 saat olduğundan mutlaka günlük dozlarda kullanılması ve kanda sabit bir düzeyde tutulması gerektiği anlatılıyor. Dr. Hollis günlük dozun en iyisi olduğunu, gün aşırı almanın günlük kadar iyi olmadığı, haftalık dozun daha kötü olduğu, aylık dozun ise hiç etkili olmadığını söylüyor.

20-30 ng/ml’nin üzerinde 25(OH)D düzeyi durumunda iskelet sisteminde, kemiklerde sorun yaşanmayacağı belirtiliyor. Kemikler için kullanılan şekli olan 25(OH)D şeklinin yarılanma ömrü 3 hafta olduğundan haftada 1 veya ayda 1 bile alınsa etkili olacağı söylenmiş.

Şimdi D vitamininin vücudumuza olan olumlu etkilerine birlikte göz atalım


Bağışıklık Sistemi
Vücudumuzun mikroplara karşı en önemli savunma mekanizması akyuvarlar olarak bilinen ve mikropları yutarak yok eden beyaz kan hücreleridir. Son yıllarca yapılan araştırmalar, D vitamininin akyuvarların çalışmasında kilit rol oynadığını kesin olarak ortaya koymuştur. Bir başka deyişle güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olarak hastalıklara direnç kazanmak için D vitamini şarttır. Tabi ki bu durum özellikle güneş ışığının azalıp mikropların kol gezdiği kış aylarında D vitaminini daha hayati hale getirmektedir.

Kalsiyum Dengesi
D vitamini, vücutta kalsüyum minerali seviyesini kontrol eder ve kalsiyum bağırsaklarda emilip kana karışması ve kemiklere geçerek kemik oluşumuna katılması hep D vitamini yardımıyla olur. Bu yüzden D vitamini en çok kemiklere faydası olan bir vitamindir.

Fosfor Dengesi
Fosfor mineralinin vücuda alınıp kullanılması da D vitamini tarafından kontrol edilir. Fosfor öncelikle dişlerimizde bulunur. Yani D vitamini kemikler için olduğu kadar dişlere de fayda sağlamaktadır.

Hücre Farklılaşması
Vücudumuzda oluşan yeni hücreler bir süre sonra bölünmeyi bırakarak görevleri gereği farklılaşarak organ hücrelerine dönüşürler. D vitamini bu süreçte hücrelere yardımcı olur ve hücre çoğalmasını durdurur. Kontrolsüz hücre çoğalması kansere de sebep olabilir. Bu yüzden D vitamini kansere karşı koruma sağlıyor olabilir. Zaten bilim adamları tarafından elde edilen bazı bulgular da D vitamini eksikliği ile bazı kanser türleri arasında bağlantı olabileceği yönündedir.

D Vitamini ve Beyin
Son birkaç yıl içerisinde yapılan çeşitli araştırmalar D vitamini eksikliği ile bazı beyin hastalıkları arasında ilişki olabileceğini göstermektedir. Alzheimer, parkinson, MS, epilepsi, şizofreni vb.hastalarında düşük D vitamini seviyesi tespit edilmiştir ve depresyonun da D vitamini ile bağlantılı olabileceği iddia edilmiştir. Ayrıca vücudumuzun D vitamini kullanarak ürettiği bazı maddeler sinir sistemi ve beyin dokularında bulunmuş ve
bilim adamları bu maddelerin sinir bağlantılarını sağlamak gibi bir işlevi olabileceği sonucuna varmıştır. Bununla birlikte D vitamini beyinde tam olarak ne işe yarar, eksikliği ile hastalıkların bağlantısı nedir ve yeterli D vitamini almak bu hastalıkları önler mi, gibi pekçok soruya henüz cevap bulunamamıştır.

D Vitamini ve Zayıflama
Yapılan birden çok kohort araştırmasına göre yeterince D vitamini almayan insanlar yıllar içerisinde daha çok kilo almaktadır.1 Ancak bilim adamları bunun sebebini tam olarak anlayamadıkları gibi D vitamini takviyesi verilen kişilerin de kilo vermediği ortaya çıkmıştır. Buna göre D vitamini kilo kontrolü açısından bazı faydalar sağlıyor olabilir ama fazladan D vitamini almak zayıflama sağlamamaktadır. Yapılması gereken sağlığınız için gerekli ve tavsiye edilen miktarda D vitaminini doğal yollardan almaktır.

İnsülin Üretimi ve Kan Basıncı
D vitamini üzerinde yapılan deneyler, bu vitaminin kan şekerini dengeleyen insülin hormonu üretinde bazı katkılar sağladığı ve kan basıncının düzenlenmesine de yardım ettiğini göstermiştir.

Günlük D Vitamini Gereksinimi
Vücuda gereken D vitamini çok az olduğu için IU (International Unit) diye özel bir birimle ölçülüyor. 1 IU 40 mikrograma yani 1 gramın milyonda birine eşit.

Günde 400-600 IU D vitamini almakla iskelet sisteminde sorun çıkmaması sağlanabilir.

Günde 400-600 IU’luk dozlar otokrin ve paratokrin işlevlerini yerine getirebilmesini sağlayamaz.

Günde 10.000 IU’ya kadar dozlar ve dolaşımda 100 ng/ml düzeyinde 25(OH) D olması insan fizyolojisi için normaldir, zehirli olarak nitelendirilmemelidir.

Günde D vitamin damlasından 40 damlaya kadar kullanılabileceği belirtiliyor. Siz siz olun konusunda uzman bir doktor eşliğinde kullanın.

Sağlıcakla.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Sağlığınız için Zerdeçal Sütü İçmenin 8 Nedeni
Zerdeçal sütü; altın süt ya da Hint dilinde bilinen adıyla haldi ka doodh, binlerce yıldır sağlığa yararlı etkisinden dolayı tüm güneydoğu Asya’da içilmektedir. Nihayet, Batı’da insanların dikkatini çekmeyi başarmış bu inanılmaz içecek sadece tadıyla değil aynı zaman sağlık problemine olan etkisiyle keşfedilmiştir. 8 adımda sağlığa etkisini birlikte inceleyelim.

Eklem Rahatsızlıkları
Romatizma ya da iltihaplı romatizma ve benzeri eklem hastalıklarından dünyada bir çok insan sıkıntı yaşamaktadır. Ekrem rahatsızlıklarının gerek iş yaşamında gerekse ev-sosyal yaşantıya bir çok olumsuz etkisi olmaktadır. Günlük işleri yapmamız engeller, çok basit hareketleri yaparken zorlanmalara neden olur. Zerdeçalın güçlü anti inflamasyon özelliği sayesinde eklem ağrılarını ve sertleşme problemlerinden kaynaklı ağrıları azaltabilir ve günlük hareketlerinizi kolaylaştırabilirsiniz.

Soğuk Algınlığı ve Grip
Sık sık soğuk algınlığı veya grip/nezle gibi hastalıklara yakalanıyorsanız, zerdaçal sütü tam size göre. Eğer bu hastalıklara yakalanma sıklığınız yüksekse bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gerekmektedir. Güçlü antioksidan yapısıyla zerdeçal sütü burada da yardımınıza hazır. Bakteri ve virüslerin etkisini azaltarak, bağışıklık sisteminin güçlenmesine ve onlarla savaşabilmesinde vücudunuza destek olabilir.



Düzenli Hazımsızlık Problemi
Stres, düzensiz beslenme gibi modern çağın getirmiş olduğu zorluklar sindirim sisteminde problemlerine neden olduğu artık herkes tarafından bilinmektedir. Zerdeçal sütü sindirim sistemini onarıcı ve düzenleyici etkisi aynı zamanda midede oluşan problemleri tedavi etmede etkin anti inflamasyon gücüyle yardımcı olur.

Kalp Krizi Riski
Yüksek kan basıncı ve yüksek kolestrol ile birlikte yüksek stres seviyesi kalp krizi ya da diğer kalp rahatsızlıklarının riskini arttırmaktadır. Zerdeçal bilinen bir diğer özelliği de çok iyi bir kan inceltici olmasıdır ki bu da antioksidan özelliğiyle birlikte kalp krizi riskini azaltmaktadır.

Golden-milk

Kronik Ağrılar
Fibromiyalji gibi kronik ağrılar insanın günlük hayat kalitesine çok ciddi etkileri olabilmektedir. Zerdeçalın hem çok kuvvetli bir anti inflasmasyon hem de ağrı kesici özelliğe sahibi olması onun doğal aspirin olarak adlandırılmasını sağlamıştır. Bu tür ağrılar için çok iyi bir doğal bir çözümdür.



Kanser Riski
Kanser, adından dolayı bir çok insanın kabusu olmaktadır. Genetik olarak bu hastalığıa yatkın olabilirsiniz, günlük beslenme şekliniz ya da sigara kullanımınız kanser riskini arttıran faktörler arasında yer almaktadır. Buna bir de hareketsiz yaşam etkisi de dahil olduğunda risk daha da yüksek olabilir. Beslenme şeklini düzeltmek ve düzenli aynı zamanda sağlıklı beslenmek, sigara alışkanlığından kurtulmak ve hayatınıza biraz hareket katmak bu riski elbette düşürecektir. Bununla birlikte düzenli olarak zerdeçal sütü kullanımı da güçlü antioksidan yapısından ötürü kanser hücrelerinin DNAyı etkilemesinden korumaktadır.

Karaciğer Rahatsızlıkları
Karaciğer rahatsızlığı denilince ilk akla gelen sirozdur ve tüm vücudu etkilemektedir çünkü karaciğer vücudun detoks organı olarak bilinir ve bu nedenle en önemli organlardan birisidir. Aynı zamanda kan şekerini düzenlemekle görevli karaciğerde aksamalar vücüdun tüm işleyişini bozmaktadır. Zerdeçalın karaciğerin işlevselliğini korumak için en iyi baharat olduğu bilinmektedir.

Kırılgan Kemikler
Yaş ilerledikçe en büyük problemlerden birisi de kemik gücünün zayıflaması ve kırılganlığının artmasıdır. Düzenli zerdeçal sütü tüketimi içeriğindeki zengin kalsiyum yapısı nedeniyle kemikleri güçlendirici etkisi ile kırılmaları/çatlamaları engellemektedir.

golden-milk2

Peki Nasıl Yapılır Bu Zerdeçal Sütü
Yapılışı çok basittir evde kendiniz hazırlayabilirsiniz. İşte tarifi;

Lazım olan ürünler
3 tepeleme tatlı kaşığı zerdeçal tozu
1/2 ajda çay bardağı su
1 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı hindistan cevizi yağı ya da sade yağ (istenirse )
1/2 çay kaşığı kakule (istenirse)
1 çay kaşığı tarçın (istenirse )
1/2 tatlı kaşığı kadar çiğ bal (istenirse )
golden-milk-and-macaYapılışı
Sos tenceresinde orta ateşte başlayıp kısığa alarak 5-6 dakika su ve zerdeçalı karıştırın. İyice pişmeli ve macunumsu kıvam almalı. Fazla kurursa biraz daha su ekleyebilirsiniz.

Bu macundan 1 tatlı kaşığı kadar 1 kupa süte ekleyerek ,yine ocakta karıştırarak sıcak çikolata gibi pişirin.

Tatlandırmak için çiğ bal, akçağaç şurubu veya agave eklenebilir. (Hiç tatlandırmadan kullanamak daha iyi, ancak içimi hoşunuza gitmezse azar azar tatlandırabilirsiniz.)



Ilındıktan sonra içine badem yağı/susam yağı/hindistancevizi yağı ekleyin.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Yazın En Sıcak Zamanında İçinizi Ferahlatacak 6 İçecek Önerisi
Yaz sıcaklarında içinizi ferahlatacak farklı lezzetlerde birbirinden güzel ve ferahlatıcı içecekleri beğeninize sunuyoruz.

Milk Shake
yaz_ic-milkshakes
Malzemeler;
1 Su Bardağı Soğuk Süt
2 Top Dondurma

Yapılışı;
Dondurma ve sütü blenderda iyice köpürene kadar çırpın. Dilerseniz karışımınıza çilek ilave edebilirsiniz. Bitti bile…Düşük kalorili nefis bir tatlı.



Buzlu Kahve
yaz_ic-buzlu-kahve
Malzemeler;
2 Çay Kaşığı Nescafe
3-4 Küp Buz
1 Su Bardağı Soğuk Süt

Yapılışı;
Neskafeyi Soğuk Süte ekleyin ve buzları ilave edin.
Dilerseniz tüm malzemeleri blenderdan geçirirseniz bol köpüklü hale getirebilirsiniz. Kahveniz hazır.

Kavunlu Frozen
yaz_ic-kavunlu_frozen

Malzemeler;
1 Dilim Kavun
1 Kase Buz



Yapılışı;
Kavunu küp küp kesin ve mutfak robotundan geçirin. Buzu ileve edin. Buzlar parçalanana kadar 1-2 dakika tekrar çırpın. Hazır.

Limonlu Buzlu Yeşil Çay
yaz_ic-yeYil_cay
Malzemeler;
3 Yemek kaşığı Yeşil Çay
1 Limon
Taze Nane
4 Su Bardağı Sıcak Su
4 Su Bardağı Soğuk Su
Buz

Yapılışı;
4 bardak kaynamış suya yeşil çayı atın ve yaklaşık 10 dakika demleyin.Biraz ılıdıktan sonra süzerek 4 bardak soğuk su ile karıştırın. Suyunu sıktığınız bir limonu, taze naneyi ve son olarak buzu ekleyin. Servis yaparken içine limon dilimi ekleyebilirsiniz.

Şeftalili Smothie
yaz_ic-muzlu-seftalili-smoothie-tarifi
Malzemeler;
1 Orta Boy Şeftali
1/2 Su Bardağı Süzme Yoğurt
1/2 Su Bardağı Soğuk Süt
2-3 Küp Buz
Tarçın

Yapılışı;
Küçük küçük doğradığınız şeftaliyi, yoğurdu ve sütü blenderdan geçirin.
Şeftali, süt ve yoğurt bir araya geldiğinde süzü uzun süre tok tutacak sağlıklı, düşük kalorili bir ara öğün içeceğiniz hazır.

Portakallı Maden Suyu
yaz_ic-portakal
Malzemeler;
1 Maden Suyu
1-2 Dili Portakal

Yapılışı;
1-2 dilim portakalı maden suyunuza ekleyin. Hazır. Maden suyu yaz aylarında kaybedilen mineralleri yerine koymak için iyi bir seçimdir.

Afiyet Olsun.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Juice Kürleri İçerken Yapılan 5 Hata ve Önlemler
Juice kürleri eğer sizin için uygun bir kür ise vücuda detoks etkisi yapıp temizlerken aynı zamanda mental olarak ve zihin olarak da sizi rahatlatacak etkiye sahiptir. Tersi durumda ise bir çok probleme neden olabilir.

Juice Cleanse konusu son zamanlarda ülkemizde de giderek popüler olan bir konu. Bu sebeple juice cleanse ile ilgili genelde yapılan 5 yanlış uygulamayı bizde sizler için listeledik.

1. Sizin için Yeterli Miktarda Juice İçmemek
Bir çok Juice Temizlik/detoks paketleri günlük alım olarak 2 lt olarak hesaplanmaktadır. Bu bazen daha çok ya da daha az olarak tavsiye edilebilir. Buradaki asıl gerçek ise bu değerlerin gerçek nedenlerden dolayı seçilmemiş olması. Daha fazla juice olduğunda bu daha fazla beslenme ve daha fazla temizlik demektir.



Elbette daha az juice kullanıldığında da bundan fayda sağlayabilirsiniz. Burada önemli olan nokta daha fazla içtiğinde daha çok noktada daha dengeli bir etki göstereceğidir. Günlük tüketimin 1-2 Lt arasında olduğu Juice orucunda herhangi bir sıkıntı yoktur. Bu tüketim miktarını takip edenlerde de çok ciddi değişikler gözlemlenebilir. Buradaki temel konu daha az içilen juice’in açlığı hissetmeyi ve dolayısıyla sinirlilik hali ve yorgunluk hissiyatına neden olabilir.

İdeal Lt’yi en iyi siz bilebilirsiniz elbette. Günlük rutin yaptıklarınız, iş yoğunluğunuz enerji gerektiren diğer her şey dikkate alındığında 3-4 Lt’ye kadar günlük alımınızı yükseltebilirsiniz.

juice-ve-yapilan-hatalar

2. Çok Fazla Meyve Suyu İçmek
Meyve karışımı ile yapılmış juiceler elbette mineral ve vitamin bakımından oldukça zengin içeriğe sahiptirler. Aynı zamanda bir çok kişi için içimi ve tadı daha kolay olduğu için tercih edilirler. Özellikle yeşil yapraklı bitkilerden oluşan juicelere göre çokça tercih edilirler. En iyi sonuçların yeşil renkli juicelerce zengin ve meyve juicelerin az olduğu kombinlerde alındığı gözlemlenmiştir.



Halbuki mısır şurubu, hazır gıdalar, yüksek kan şekeri, candida bakterilerinin fazlalağı gibi sağlıksız beslenmenin yol açtığı durumlar göz önüne alındığında bir çok kişinin şekerli juiceleri tercih etmek istemesi anlamlı olabiliyor. Her ne kadar meyve şekeri ile de hazırlanmış olsa sağlığa olan pozitif etkisi yavaş yavaş hissedilir.

Burada asıl dikkat edilmesi gereken günlük alımların %70’inin az şekerli sebzelerden yapılmış olması gerekmektedir. Örnek olarak salatalık, domates, biber, limon yeva lime limonlar tercih edilebilir. %30’luk ya da daha az kısımda da ise havuç, pancar veya tatlı patates tercih edilebilir damak tadınıza göre.

3. Detoks Sürecinde Yeterince “Su” Tüketmemek
Bir çok sağlık probleminin temelinde vücudun yeterince su ihtiyacını karşılayamamış olması yatmaktadır. Juice döneminde de detoks devam ederken tam bir bağırsak temizliği için su çok büyük bir önem arzetmektedir. Suyun buradaki etkisi sadece bağırsak temizliğine olan etkisi olmamakla birlikte tüm temizlik sürecini hzılandırabileceği gibi, cildinizde görünür bir iyileşme, kilo vermeye etki ve toksin temizliğine etkisi yadsınamaz. Günlük alınan bir çok toksin, kimyasal ve plastik, ağır metal içeren yiyecek vb şeylerin hepsi kalın bağırsakda toplanır. İşte suyun bu noktada temizliğe katkısı çok büyüktür.

4. Kafein Faktörü
Bir çok kişinin teorisine göre kafein içerikli içeceklerin de detoks sürecine pozitif etkisi olacağı yönündedir. Eğer sonuçları yavaşlatmak istiyorsanız bu süreçte kafein içecekleri kullanabilirsiniz. Buradaki asıl konu kafeinin vücudun alkali durumunu negatif etkiliyor olması. PH konusunu bir çoğunuz duymuşsunuzdur. Vücudun PH’ını koruduğunuz ve arttırdığınız bu detoks sürecinde içeceğiniz kafein içeren içecekler bu süreci yavaşlatacak ve vücudun asidik olmasına neden olacaktır. Bir yandan iyi bir şey yaparken diğer yandan yaptıklarınızı etkisini sıfırlarsınız.



En iyi etkiyi sağlayabilmek için detoks sürecine girmeden önce 1-2 önce kafein almayı kesmeniz ve detoks sürecini bitirdikten 1-2 sonra almaya başlamanızdır. Tabi bu süre içerisinde günlük 1 fincan kadar bitki çaylarını içebilirsiniz.

5. Detokstan Hemen Sonra Eski Yeme Düzenine Geçmek
Detoks döneminde tüm sindirim sitemi ve organlar kendileri yenileme dönemine girerler. Hücre bazında bir dinlenme durumu olmamakla birlikte tüm hasarlı hücrelerin sindirilmesi ve yeni hücrelerin oluşum süreci devam eder. Bu süreçte metabolizma yavaşlar. Detokstan hemen sonra eski düzende beslenmeye devam ederseniz vücudda şok etkisi yaratarak sindirim sisteminde ciddi problemlere neden olabilir. Bu yüzden detoks sürecinden çıktıktan sonra sürecine göre yavaş yavaş ve çiğ sebzelerden oluşan öğünler hazırlamanız gerekmektedir.

Tüm detoks sürecinde metabolizmanın yavaşlayacağını da düşünerek bu süreçte hafif yürüyüşlerle ile metabolizmanın eski rutin hızında kalmasını sağlamanız gerekmektedir. Eğer detoks sürecinde yapmadıysanız tekrar beslenme dönemi geçildiğinde yürüyüşlerle metabolizmanın detoks önceki seviyesine çıkartılması için hafif spor yapmanız gerekmektedir.

Sonuç

Bu 5 maddede belirtilen konulara dikkat ettiğinizde içinde bulunduğunuz detoks sürecinden maksimum fayda sağlayabilirsiniz. Hem vücudunuzda gözle görülür değişiklik olur hem de sindirim sisteminiz bu değişiklik sürecinde alt üst olmadan yeni oluşuma uyum sağlar. Detoks ismi sizi korkutmasın. Bir kez zihinsel olarak hazır olduğunuzda gerekli hazırlıkları da yaparak bu süreci çok rahat ve etkin bir şekilde atlatabilirsiniz.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Süt ve Kazein Proteini Gerçeği: Süt Gerçekten Faydalı Mı?
Yıllarca sütün faydaları anlatıldı. Çocukların gelişimi, kemik erimesine karşı kalsiyum katkıları gibi her derde deva olduğu düşünülen mucizevi gıda ürünü gerçekten sağlıklı mı? Sütün sağlığa faydaları konusunda uzmanlar, sütün ve ayrıca kazein proteini konusunda sayılan faydaların önemli bir kısmının sektöre hizmet edenlerin uydurmaları olduğunu belirtiyor.

Bebeklik dönemi dışında, süt içen tek canlının insan olduğuna dikkat çeken uzmanlar, düzenli süt içenleri önemli risklerin beklediğine de işaret ediyor.

Süt ve Kazein Proteini Gerçeği


Süt önemli faydaları olan bir besin sanılmaktadır. Ne yazık ki bu yanlıştır. Faydalı olan sadece doğum sonrası bebeğe verilen anne sütüdür. Anne sütü bebek için en önemli besindir. Fakat inek sütü insanın içmesi için tasarlanmamıştır. İnek sütü de buzağı için yararlıdır. İnsana ise zarar vermektedir.

İnsanlarda yavru ve bebek sütten kesildiğinde, sütün sindirimini sağlayan enzimler yok olur. Yani insanda laktaz enziminin azalması insanın süte ihtiyacı olmadığının açık bir kanıtıdır.



İnek sütü insanın sindirimi açısından uygun değildir. Pastörize işlemi uygulanan sütün sindirimi, daha da zorlaşır. İnek sütünde ki demir oranı çok düşüktür. Bu yüzden bebeğinize inek sütü vermeniz zaten yapabileceğiniz en büyük hatadır. Biz burada inek sütünün yetişkin insanlara zararlarından bahsediyoruz. Doğa inekleri annelerinin sütünü ve otu ayrı ayrı sindirebilecek şekilde donatmıştır. İnsanda bu durum farklıdır.

İnek sütü insan midesine girdiğinde, asidik sindirim sıvıları sütün topak halini almasına, bir nevi kesilmesine neden olur. Bu peynirimsi yapılar diğer besinlerin etrafını sarar. Bu topak yapıların biran önce sindirilmesi gerekir. Bu yüzden düzenli süt tüketimi, büyük mide sorunlarına yol açar, bir süre sonra on iki parmak bağırsağı da zarar görebilmektedir.

Kazein Proteini Sindirilemez !
İnsan sütü ile bir insan için bir zehir olan inek sütünün en büyük farkı : inek sütünün çok yüksek düzeyde kazein içermesidir. Bu madde ineklerin toynak ve boynuzlarının büyümesini sağlar. İnsan, boynuz ve toynaklara sahip olmadığına göre; neden insan vücudu için sindirilemez bir zehir olan kazeini ve whey protein tüketsin ki?



Üstelik kazein, rennin maddesi tarafından midede parçalarnır. Bu maddenin salgısı insanda 2 yaşlarında son bulur. Ve kazein bir zehir halini alır.

Damar tıkanıklıkları
Böbrek taşı oluşumu
Bedende yumru oluşumu
Kazein proteini tarafından oluşan başlıca zararlardır. Sütün içindeki diğer maddelerinde birçok farklı zararı vardır. İnek sütü eklem ve kemik sorunlarına da neden olmaktadır.

Biri Kalsiyum mu dedi ?
Halkın genel kanısına göre süt en iyi kalsiyum kaynağıdır. Bu da yanlış bir inanıştır ve bilimsel bir geçerliliği yoktur. Gerçek ve sağlıklı kalsiyum kaynakları : Portakal , yeşil yapraklı sebzeler , kabuklu yemişler ,lahana ,havuç , vbdir.

Harvard Universitesinde 75.000 kadın hastada 12 sene süren araştırma sonrasında, süt kullananlarda kemik kırıklarında ve kemik erimesinde bir azalma görülmeyip; Hatta fazla kalsiyum alanlarda daha fazla kemik kırıkları meydana geldiği açıklanmıştır.

Oysa sodyumlu gıdalar (sofra tuzu, gazozlu içecekler ve bazı maden suları, sucuk-sosis gibi konserve et ve diger konserve gıdalar) ve et mamullerini azaltırsanız, Bol sebze, yoğurt, peynir ve meyve yerseniz,
Günlük kalsiyum ihtiyacınızı salata ve taze yeşil sebzelerden, meyve ve sebze sularından elde ederseniz
Kemikleriniz erimeyecek ve kolay kırılmayacaktır.

Süt yaşlanma nedenidir
Süt içenlerde vücuda zararlı fermantasyonlar ve oksidasyonlar (zararlı kimyasal reaksiyonlar) oluşur.
Bu serbest radikaller demektir. Peki serbest radikal ise çabuk yaslanma demektir. Yani süt bir yaşlanma nedenidir.

Süt alerji nedenidir
Sürekli gazdan, yorgunluktan veya baş agrısından mı şikayetçisiniz? Veya depresif misiniz? Belki de nedeni süt alerjisidir. İnsanlar farkinda degil ama süt alerjisi en fazla görülen alerji tiplerinden biridir.
Belirtileri hafif bir mide-barsak şikayeti ya da gaz birikimi olabileceği gibi, ASTIMA kadar varan solunum sistemi şikayetleri de olabilir.

İlginizi Çekebilir: Kalbe İyi Gelen Besinler

Süt sağlığa zararlı mı?
Sütün yukarıda sıralanan zararları yanı sıra bilinen diğer zararları şunlardır;

Tip I diabet ensidansını artırır.
Vücutta gaz birikimi ve yumuşak gaitaya (büyük abdest), karın agrılarına, kalp ve damar hastaliklarina ve hatta yaşlı kadınlarda simdiye kadar bilindiğinin aksine kemik erimelerine sebep olur.
Egzama,uzun süren burun akıntıları ve ciltte kızarıklıklar, sinuzit iltihaplari, ağız ve burun içinde yaralar, migren ve migrene benzer baş ağrıları, eklem ağrıları. DEPRESYON süt ve süte karşı reaksiyonlar olabiliyor.
Süt içenlerin yorgunluk hissetmeleri, bağışıklık sistemininin bozulmasından kaynaklanır.
Süt kalp krizlerini ve damar sertliği riskini arttırır. Çünkü süt ve süt mamulleri yüksek miktarlarda kolesterol ve yağ içerirler (tereyağı, peynir ve yoğurt) Bu da damarlarin kireçlenmesine ve kalp hastalıklarına yol açar.
Süt, çok fazla miktarlarda içilirse kanser riskini de artırır. İçerdigi cok kuvvetli proteinler Meme, bagırsak ve prostat kanseriyle ilişkili bulunuyor. Meme ve prostat kanserli hastaların kanında yüksek dozda bir büyüme hormonu olan İGF-1) çok fazla olarak mevcuttur. Bu hormon aynı zamanda sütte de cok fazla miktarlarda bulunur.
MS, kireçlenme, Alzheimer Multiple Skleroz (MS) nedenlerinden biri olarak alınan yüksek proteinler, dolayısıyla inek sütü sorumlu tutulmakta. Sütte bulunan aşırı D vitamini kalsiyumun hücre dışı yerleşmesini hızlandırıp , vücutta kireçlenmelere sebep olduğu da biliniyor.
Süt çinko ve demir eksikliği yaparak, alerji, astım, sık enfeksiyonlar, saç dökülmesi, deri yaraları, böbrek taşı, karaciğerde yağlanma, böbreklerde büyüme yapar, depresyon, hiperaktivitede ve kansızlık oluşumunda önemli rol oynar.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Ağızda Yağ Çekme – Oil Pulling ve Faydaları
Ağızda yağ çekme, kökleri Ayurverdik tıbba dayanan yağ çekme diğer bir deyişle “ağızda yağ çevirme” işlemidir. Kökeni ise 3000 yıl öncesine dayanmaktadır.

Yeni başlayanlar bu ağız çalkalama işlemini belki 5 dakika kadar yapabilirler ama asıl olması gereken, bu işlemi her sabah, yağ ağzınızda ince bir süt kıvamına gelene kadar yaklaşık 10 ile 20 dakika arasında yapmaktır.

Ayurveda´da bu yöntem “kavala” veya “gandusha” olarak adlandırılır ve susam yağı veya ghee ile oilpulling metodunu günümüze taşıyan en büyük etkenlerden biri şüphesiz Rus Doktor Fedor Karach´tir. 1990 yılında Rus doktor F.Karach, katıldığı bir kongrede 15 senelik kronik kan hastalığı ve eklem ağrısı yüzünden yataktan kalkamaz halde olmasından sırf bu yöntem ile kurtulduğunu anlatması ile bu metot yayılmaya başladı.



Oil pulling uygulaması hakkında senelerdir çeşitli araştırmalar yapılıyor. 2007, 2008 ve 2011’de özellikle diş çürümesini azalttığı bilimsel olarak kanıtlandı. (45 gün, günde 15 dk. yağ çekme ile).

Yağ çekme ne işi yarar ?
Bakteri ve Toksinlerin Atılmasını Sağlar
Bakteri ve patojenlerin vücudumuza ilk giriş alanlarından biri ağız yoludur. Patojenler ağız içinde, diş ve diş eti ceplerine yerleşebilir. Anatomik olarak bu nedenle vücudumuzda ağız ve boğaz bölgesinde savunma mekanizmaları daha fazla bulunur. Bağışıklık sistemimizin zayıf olduğu zamanlarda ve bir takım diğer etkenler sebebi ile bu patojenler vücudumuza dağılabilir.

Ağızdaki bakteri florası bağırsağımızdaki bakteri florası gibi iyi ve kötü bakterilerden oluşur. Çeşitli gıdalar ağızdaki pH değerinin asitleşmesine neden olur ve alkali olmayan bir pH değerinde patojenler kolaylıkla çoğalabilir. Oil pulling – ağızda yağ çekme sırasında yağ, ağız içinde bulunan mikropları, bakteri ve bakteri toksinlerini vücudumuzdan atılmasına yardımcı olur.



Bir diğer önemli nokta da geceleri vücudumuzun kendini temizlemesi ve bu sırada toksinlerin çoğunun ağzımızda birikmesi. Ağızda yağ çekme işlemi sırasında ağızda bulunan bezeler çalışır, kan dolaşımı artar ve ağzımızda bulunan bakteri ve toksinlerin yanı sıra vücuttaki toksinlerde ağzımızda toplanır. Bu yağ da hepsini içine hapseder ve toksinlerden arınmamızı sağlar.

Bağışıklık sistemini güçlendirir ve arındırır
Ağızdaki tükürük bezelerinin yani sıra lenf sistemi de çalışmasını artırır. Tükürük bezlerinin aktive edilmesinin bir diğer avantajı da bağışıklık sistemini tekrar desteklemesi. Tükürük bezeleri aktive edildiği anda tükürüğün içinde bulunan savunma için önemli olan maddeler de aktive edilir.

Uzak etkenleri de unutmamak gerek; bezelerin aktive edilmesi sayesinde vücudumuzda birtakım enzimler de aktive edilir ve bu da tüm vücudu arındırma işleminde destekler. Ağızda yağ çekme vücudu arındırma´nin yani sıra çoğunlukla periodontosis, diş çürüğü, aft tedavileri için önerilen bir uygulamadır. Aynı zamanda aşağıdaki rahatsızlıklarda da fayda sağlayabilir. Ancak bunlarla sınırlı değildir.

agiz-ve-dis-sagligi-dis-tedavileri

Oil Pulling Faydaları

Düşük bağışıklık sistemi
Ağız içi yaralar
Eklem rahatsızlıkları
Halsizlik
Mide/Bağırsak sorunları
Cilt hastalıkları
Ağız kokusu
Kulak/ Burun/ Boğaz rahatsızlıkları
Romatizmal sorunlar
Diş eti sorunları
Alerji
Alman-Rus tercüme bürosunun ortaklaşa hazırladığı Ruslara ait bir araştırmaya göre “Ağızdaki bezelerin önemi sadece sindirim için değil, aynı zamanda toksinlerin vücuttan atılmasında da fayda sağlar. Ağızda yağ çekme sırasında bezelerdeki kan dolaşımı 3-4 kat fazlalaşır bu da bezelerin temizleme etkisini (filtreleme gücünü) yükseltir. Yağ bu aşamada bağlayıcı olarak görev alır, çıkan toksinleri içine hapseder.

Bu işlem günde bir kere en iyisi aç karnına uygulanmalı. Uygulama süresi kişiden kişiye değişebilir, akut hastalıklar için 2 hafta gibi bir süre yetebilir, kronik hastalıklar daha uzun zaman alır. Vücudunda çok fazla toksin bulunanların uygulama sırasında ilk başta şikayetleri artabilir, bu sonradan dengelenir ve azalır.” Ağızda yağ çekme sonrasındaki sıvı içeriği uygulama sonrasındaki sıvıyı mikroskop altında incelediğimizde sıvıda birtakım toksin, bakteri ve patojenler bulabiliriz.

Uygulanması

Sabah uyanır uyanmaz daha henüz hiç bir şey yiyip içmeden bu uygulamanın yapılması.
Bir yemek kaşığı (mümkünse organik) ayçiçek yağı veya hindistan cevizi yağını ağzınıza alın ve dişlerinizin arasından geçirin.
Diliniz yardımı ile uygulamaya destek verebilirsiniz. Ağzınızda yağı çalkalayın, dişlerinizin arasından emin, yağı ileri geri sürükleyin.
Ağızda yağı çiğneyebilir, pipetle su içercesine yağı dişlerinizin arasından çekebilir /emebilirsiniz.
Başlangıçta yaklaşık 5 dakika uygulayın – sonradan 15-20 dakika arası uygulanmalı.
İşlem sonrasında ağzınızdaki yağı bir mendile tükürerek çöpe atın.
Yağ tükürük ile birleştiğinde ve uygulamada oluşan hareketler sayesinde yağın sıvılığının ve renginin değiştiğini fark edeceksiniz.
Uygulama aralarinda ufak paydoslar yapabilirsiniz, sadece yağı yutmamaya özen gösterin.
Yanak ve çene kaslarınızda ağrı veya kramp hissediyorsanız muhtemelen kaslarınızda fazla asitleşme söz konusu veya uygulamayı çok hızlı yapıyorsunuz. Başlangıç için daha kısa bir süre ve daha yavaş hareketler ile yapmanızı tavsiye ederim.
Uygulamayı yaparken günlük bakımınızı yapabilir veya kahvaltınızı hazırlayabilirsiniz. İşlem sonrasında bekleme süresi yok, ardından hemen su içebilir veya gıda tüketebilirsiniz.
Uygulama öncesinde dilinizi temizlemek için bir kaşık yardımı ile dilinizin üzerindeki tabakayı sıyırabilirsiniz. (Mecburi değil, sadece ek öneri)
Oil Pulling metodunu her gün veya dönemsel (yaklaşık 3-4 hafta boyu) yapmanız faydalı olacaktır.
Deneyimler

Okuduğum bir kitapta ağızda yağ çekme metodunu uygulayan katılımcıların aktardığı sonuçları aşağıda paylaşmak istiyorum.

119 katılımcının belirttiği sonuçlar:

-97 kişide pozitif sonuç
-10 kişide değişiklik yok
-12 kişide negatif sonuç
-222 pozitif sonucun bölge/organ ayrıntıları:

29 genel sağlık düzelmesi
7 göz
22 eklem
22 kulak burun boğaz
18 cilt
9 kalp
31 solunum yolları
9 mide bağırsak
14 sinir
5 üroloji
30 diş ve diş eti
4 diğerleri
Negatif sonuç olarak en fazla mide bulantısı, baş ağrısı ve diş dolgusu problemi belirtilmiştir.

Hollandalı bir doktorun kendi yaptığı minik bir çalışmaya göre:



30 kisilik bir grubun katıldığı yağ çekme uygulaması sonucu:



• 6 kisi tamamen (%80-100 arasi) rahatsızlıklarından kurtulmuş.

Rahatsızlıklar: depresyon, konsantrasyon eksikliği, kas krampı, migren, halsizlik, uyku bozukluğu, eklem rahatsızlığı, kabızlık, mide ağrısı…

• 80 yaşındaki bir kadın bacak ülserinden kurtulmuş.

• 9 kişi de yüksek oranda düzelmeler görülmüş (%50-%80)

Rahatsızlıklar: menopoz sorunu, iştahsızlık, cilt kaşıntısı, soğuk el ve ayaklar, işitme probleminin azalması.

• 12 kişi (%30-%50) oranında farklı rahatsızlıklarından kurtulmuş.

• 6 katılımcıda yani yüzde yirmisinde iyileşme görülmemiş.

Bu sonuçlara göre:

Katılımcıların %20’si tamamen iyileşmiş.

Katılımcıların %60’ı kısmen iyileşmiş.

Katılımcıların %20’sinde iyileşme görülmemiş.

Hollandalı doktorun açıklaması:

“Uygulama sırasında bazı bünyelerde kısa süreli yan etki de görüldü. Bunlar halsizlik, cilt kaşıntısı, balgamın artması, ishal veya kabızlık gibi şikayetler. Pozitif etkisine bakıldığında bu geçici rahatsızlıklar herkes tarafından seve seve kabul edilir. Hem uygun hem de basit bir işlem ve %80 gibi müthiş bir başarı oranı mevcut. Kronik rahatsızlıklarda mutlaka uygulanmalı.” Dr. Frey

agizda-yag-cevirme

SORULAR VE CEVAPLAR:

Hangi yağlar kullanılır?

Asırlar önce bu yöntemi keşfedenler ayçiçek yağı kullandı. Fakat zeytinyağı da kullanabilirsiniz. En çok önerilen yağlardan biri hindistan cevizi yağı. Nedeni de en doğal yağlardan olması ve bakteri, mantar gibi virüslere karşı olan etkisi.

İşlem sonrası yağın rengi nasıl değişmeli?

Değişim biraz da kullandığınız yağa bağlı. Örneğin ayçiçek yağı bir süre sonra (önerilen 15 dk) iyice sıvılaşır ve rengi süt beyaza döner.

Detoks işleminin değişen renkle bir ilgisi var mı?

Eğer bu işlemi çok kısa süre yapıyorsanız yağın rengi pek değişmez. Önerilen yukarıda yazdığım gibi süt beyaza dönüp sıvılaşıncaya kadar uygulamak. Yağın rengi az değişti az toksin var, fazla değişti çok toksin var demek doğru bir bilgi değil.

Yağı yutabilir miyiz?

Hayır! Yağın kesinlikle yutulmaması gerekir. İşlemden sonra bir mendile tükürüp atılmasını öneriyorum.

Kaç gün uygulanmalı?

Bu yöntemi ömür boyu uygulayabilirsiniz. Tabii ki dönemsel de uygulamak mümkün. Dönemsel olarak önerilen süre 45 gün. 45 günün ardından biraz mola verip tekrar başlayabilirsiniz.

İşlem sonrası dişleri fırçalayıp su içebilir miyiz?

Evet, bekleme süresi yok. Uygulamanın ardından hemen dişleri fırçalayabilir veya yemek yiyebilirsiniz.

İlaç kullanımı:

Eğer aç karnına ilaç kullanmanız gerekiyorsa yine oilpulling´in hemen ardından ilaçlarınızı alabilirsiniz.

Uygulamayı kimler yapamaz?

Yeni diş veya diş eti ameliyatı olanlar oilpulling uygulamamalı. Protez dişi olanlar uygulamadan önce protezi çıkarmalı.

Yan etkileri?

Yağ çekmenin ardından hassas vücutlar “temizlik krizi” olarak adlandırdığımız durum ile karşılaşabilir. Bu aslında temizleme sürecinin başlamasına ve saklı olan toksinlerin gün yüzüne çıkması nedeni ile oluşabilir. Semptomları, boğaz ağrısı veya gribal enfeksiyon belirtileri olabilir. Bu durumda aslında uygulamaya ara vermek yerine devam etmenizi tavsiye ederiz. Tabii ki bu genel sağlık durumunuza da bağlı, eğer kendinizi çok kötü hissediyorsanız ara verebilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Ağızda yağ çekmenin zararları ve yan etkileri

Son olarak….

Tabi ki bir terapi metodu, her şeye karşı faydalı diyemeyiz. Her bünye ayrıdır. Daima kişiye ve hastalıklara bireysel olarak bakılmalı. Oilpulling uygularsanız tüm hastalıklardan kurtulursunuz demek ne kadar yanlış ise bunu uygulamayın hiç bir işe yaramıyor demek de o kadar yanlıştır. Basit ve neredeyse masrafsız olan bu uygulamayı en azından hayatınıza dönemsel olarak eklemenizi tavsiye ederiz.

Şimdi sıra sizde!

Ağızda yağ çekme metodunu uyguladınız ve ne gibi faydalarını gördünüz ? Yazımıza yorum yaparak bizimle deneyimlerinizi paylaşabilirsiniz.

Sağlıkla kalın.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Favori Sıcak İçeceğinizdeki Şeker Miktarını Biliyor Muydunuz?
Hepimiz, gazlı içecekleri yoğun olarak tüketmememiz gerektiğinin farkındayız. Bir kutu Coca Cola örneğin, yaklaşık 9 çay kaşığı şeker içerir. Aslında bu bizim için sürpriz değil. Çünkü, kutu içeceklerin kutularının üzerinde yazan içindekiler kısmından içeriğin ne olduğu konusunda kolaylıkla bilgi sahibi olabiliriz.

Peki bu durum, büyük kahve dükkanlarında satılan kahvelerde nasıl? Aynı şekilde, bu dükkanlarda satılan kahvelerden de uzak durmalı mıyız? Cevap sizi biraz şaşırtabilir. İngiltere’de yayımlanan yeni bir rapora göre; büyük kahve dükkanlarında satılan bazı içeceklerin içerisinde 25 çay kaşığına kadar şeker ya da başka bir deyişle günlük dışardan alınması önerilen şeker miktarının yaklaşık üç katına kadar şeker bulunabiliyor.

Araştırmayı yapan grup, büyük kahve ve fast food dükkanlarında satılan 130 sıcak içeceği inceledi. Bu büyük dükkanlar arasında Starbucks ve McDonald’s gibi herkesin yakından tanıdığı markalar da var. Bulgulara göre; büyük kahve dükkanları ve fast food zincirlerinde satılan sıcak içeceklerin %98’i, yüksek miktarlarda şeker içeriyor.



İçeceklerin şeker içeriklerine göre sıralandıkları listenin başında, Starbucks meyveli içecekleri geliyor. Bu içeceklerin büyük boylarının(Starbucks tabiriyle venti) şeker içeriği yaklaşık olarak 99 gram(25 çay kaşığı). Bu rakam sizin için bir şey ifade etmemiş olabilir, bu sebeple daha detaya inelim; American Heart Association’a göre erkekler için günlük tüketilmesi önerilen ilave şeker miktarı yani içeceklerimize ya da yiyeceklerimize ekstra olarak karıştırdığımız şeker miktarı 37.5 gram (9 çay kaşığı) ve kadınlar için günlük tüketilmesi önerilen ilave şeker miktarı da 25 gram(6 çay kaşığı). Listenin devamında da yine tanıdık bir içecek var, chai latte. Büyük kahve marketlerde satılan chai latte yaklaşık olarak 80 gram şeker içeriyor. Chai latte’nin ardından da yaklaşık 74 gram ek şeker miktarı ile white chocolate mocha geliyor.

Araştırmacılara göre, içeceklerdeki şeker miktarını artıran en büyük etken şuruplar. Bu şuruplar normalde kahve tüketmeyen insanları büyük kahve mağazalarının potansiyel müşterisi haline getiriyor. Fakat, bu içecekleri tüketen çoğu insan, tükettikleri şeker miktarından haberdar değil. Araştırmacılara göre; özellikle içerdikleri şeker miktarlarını göz önüne alınca, bu içeceklerin tüketiminin daha kontrollü yapılması oldukça önemli. Çalışmayı yapan bilim insanları porsiyonların Starbucks’da daha büyük olmasından kaynaklı araştırmada sıkılıkla Starbucks adının geçtiğini de ayrıca belirtiyorlar.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Günlük Protein İhtiyacımız Ne kadar?
Protein ağırlıklı diyet ve spor yapan birçok insanın aklında olan, birçok kişi tarafından bambaşka cevaplar ile yanıtlanan bir soru: Günde kaç gram protein almalıyım? Bu yazıda normal insanların kaç gram protein alması gerektiğinden, sporcuların protein ihtiyaçlarına, proteinin vücut için neden önemli olduğundan, protein alımının üst ve alt sınırlarına kadar birçok konuya değineceğiz.

Protein nedir?

Cevabını biliyorsunuz. Ama yazının daha anlaşılabilir olması için tekrardan kısa bir açıklama yapmak oldukça önemli. Protein aminoasitlerin birbirine uç uca adeta bir zincir şeklinde bağlanması ile oluşmuş yapılara verilen isimdir. 20 farklı aminoasit tarafından oluşturulan ve bu sebeple oldukça fazla çeşitliliğe sahip bu moleküller hücre içinde hayati birçok fonksiyonu yerine getirmek ile sorumludur. Bunlardan bazıları Enzimlerin yapısına katılmak Hücre içi iskeleti oluşturmak Hormon ve sinyal iletimi ile görevli yapıları oluşturmak Hücre içerisinde genetiği oluşturan materyali oluşturmak olarak sıralanabilir.



Günlük kaç gram protein alınmalı?

Önce RDA’dan bahsedelim. RDA terimi “recommended daily amount” kelimelerinin baş harflerinden meydana gelen, günlük alınması gereken miktarı simgeleyen bir birim. Bu birim genel olarak birçok besin maddesinin etiketinde görebileceğiniz, onaylanan ve tavsiye edilen değerlerin yüzde olarak verilmesi ile oluşturulur. Protein için RDA değeri kilo başına 0.8 gram olarak belirlenmiştir. Bu değer yetişkin ve egzersiz yapmayan kişiler için geçerli.

Egzersiz yapan insanlar için ise tavsiye edilen protein alımı düzeyi biraz daha fazla.



Uluslar arası spor beslenmesi topluluğu (International Society of Sport Nutrition) sporcular için günlük protein alımını kilo başına 1.4 ile 2.0 gram arasında belirlemiştir.

Bu değer yapılan sporun tipi, şiddeti ve süresi ile ilişkilidir.

Konvansiyonel (geleneksel) antrenman teknikleri uygulandığında
Dayanıklılık sporlarında sporcuların kilo başına 1.0 ile 1.6 gram Güç sporlarında sporcuların kilo başına 1.6 ile 2.0 gram
Diğer sporlarda (futbol, basketbol, dövüş sanatları) sporcuların kilo başına 1.4 ile 1.7 gram
arasında protein almaları önerilmektedir.

Sonuç olarak;

Protein alımı dikkat edilmesi gereken bir konu olmak ile beraber takıntıya dönüştürülmemeli.
Hareketsiz yaşam tarzına sahip insanlar günlük kilo başına 0.8 gram protein almalı.
Yaptıkları spora göre ihtiyaçlarının değişmesine rağmen sporcular genel olarak günlük kilo başına 1.4 gram ile 1.8 gram arası protein almalı.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Yatmadan Önce Yapmamanız Gereken 12 Şey
Elbette iyi bir gece uykusu çekmek, ertesi günkü modumuzun nasıl olacağının en önemli belirleyicisidir. Uzun vadede sağlığımızın üzerindeki etkileri de yadsınamaz. İyi bir gece uykusu aynı zamanda gün içinde neler yaptığınızla ilgilidir: ne kadar fiziksel aktivite yaptınız, ne yediniz ne içtiniz, nasıl düşündünüz…

Uykusuzluk konusunda acı çekenler ya da farklı uyku problemi yaşayan insanların aslında dinlenme moduna girmeden önce muhtemelen de farkında olmadan yaptıkları/uğraştıkları işlerin etkili olduğunu söyler Michael Grandner,PhD. Grandner aynı zamanda psikiyatr eğitmeni ve Pensilvanya Üniversitesinde Davranışsal Uyku Programı üyesidir. Aşağıdaki 20 uygulama uyumadan önce kaçınmanız gerekenlerdir.

Baharatlı ya da Çok Yağlı Yemek Yemek
Bunu artık bilmeyeniz yoktur. Akşam yemeğini mümkün olduğunca erken yemeliyiz. 19:00 akşam yemeği için en geç olabilecek zaman. Bundan önce akşam yemeği yeme şansınız oluyorsa ne mutlu. Bildiğiniz gibi baharatlı ve çok yağlı yiyecekler hele ki bir de büyük porsiyonsa mide de hazımsızlık, reflü yapabilir ve gece boyu rahatsızlık verebilir. Sindirim için kendinize vakit ayırın.




Kahve İçmek
Araştırmalara göre bu fincan kahve de 80 ila 120 mg kafein bulunuyor. Bazı bünyelerde öğle saatlerinde içilen kahve bile gece uykusuna etki edebilir. Gerçek olan ise kahvenin 12 saate kadar vücudda kalabildiğidir.



Çay İçmek
Kahveden uzak kalabiliyorsanız eğer, çaydan uzak durmaya dikkat edemeyebilirsiniz. Her ne kadar bitkisel çaylar kafein içermiyor olsa da siyah, beyaz ve yeşil çayın kafein içerdiği unutulmalıdır. Belki de favori içeceğiniz için bir yol vardır. Poşet çayı çok fazla sıcak su içinde bekletmeden demleyeceğiniz açık bir çayı içebilirsiniz. Hatta 2. bardak için de aynı poşeti kullanırsanız daha iyi olur.



E-Mailleri Kontrol Etmek
Doğal Uyku ritminin dağılmasını akıllı telefonların renkli ışıkları kadar uyku saatine yakın iş maillerini kontrol etmek de etkiliyor. Ancak çok önemli bir mail beklemiyorsanız 21:00’den sonra maillere bakmamanızda fayda var. Michigan State yapılan bir çalışmaya göre 21:00’den sonra maillerini kontrol eden çalışanların ertesi gün daha yorgun olduğu ve odaklanma sıkıntısı çektikleri tespit edilmiştir.





Dinlenmeyi Ertelemek
İnsanlar yatakta kafalarının içinde sürekli düşüncelerin dolaştığını söylediklerinde, genelde buların nedeni kendilerine yeterli derece vakit ayırıp es vermemiş olmalarıdır. Bir işten başka bir işe koşmak, yatağa ulaştığınızda beyin için bir şey ifade etmeyecektir. Gün içerisindeki telaş onun için henüz bitmek anlamına gelmemektedir. Bunun için en azından yarım saat kadar kendinize vakit ayırın ve tüm işlerinizi aklınızdan çıkarıp, dinlenin. Dinlenirken de TV izlemeyin. Çok önemli olanları listeleyin.



Sigara İçmek
Sigaranın zararlarını bilmeyen yoktur. Diğer bir çok alanda zararlı olduğu gibi uykunuz için de zararlıdır. Nikotinin uyarıcı etkisi gece uykuya dalma problemlerne ve sabahları gereğinden erken kalkmanıza neden olabilir. Eğer uyku probleminiz varsa ve sigara kullanıyorsanız, bırakmak için profesyonel bir destek alabilirsiniz.



Duş Almak
Akşamları iş sonrası duş almak ya da uyumadan önce uş almak sizin rutininiz ise bu alışkanlıkta bir sıkıntı yok. Fakat sabahları duş alıyorken bir anda akşam duş alırsanız beyninize yanlış sinyaller göndermiş olursunuz bu düzensizlik de uyku düzenini bozabilir.



Mesajlaşmak
Belki de geç saatte mesajlaşmanın telefonla görüşmeye göre daha az etkili olduğunu düşünebilirsiniz. Ama yatağa gitmeden arkadaşlarınıza, aile bireylerine yada üyesi olduğunuz bir gruba önce mesaj atmadan önce 2 kez düşünün, çünkü telefonla yatağa gittiğinizde gelecek cevaplar uykunuzu kaçırabilir ya da uykuya dalışınızı engelleyebilir.



Konsol Oyunu Oynamak
Video oyunları görsel efektleri ve uyandırdıkları duygu itibariyle vücudun uykuya hazırlanış sürecindeki hormon salınımı negatif yönde etkileyebilir ve uykuya dalmayı zorlaştırabilir.



Yoğun Antrenman
Uyku saatine yakın antrenman yapmanın sizi tüm gece ayakta tutabileceğine dair duyumlarınız olabilir. Bu inanç büyük ölçüde kanıtlanmadı henüz. En iyisi siz kendinizi çok zorlamadan hafif antrenmanlar yapabilirsiniz.

Eğer rutininizde ağır antrenmanlar yoksa akşamları yapılan antrenmanların uykuya dalış sürenizi arttırabilir.



Telefon ya da E-reader Kullanmak
Bir çok araştırmaya göre e-reader, akıllı telefon gibi hatta televizyon seyretmenin bile uykuyu olumsuz etkileyebilir.

PC, telefon ve TV gibi elektronik cihazların yaymış olduğu mavi ışıklar vücudun derin uyku halini sağlayan melotonin üretimini engeller. Tablet veya e-reader gibi cihazları kullanmak istiyorsanız minimum parlaklıkta ve yüzünüzden de 30 cm kadar uzak tutmalısınız. Bu kullanım biçimi risklerin azaltılmasına yardımcı olabilir
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Göz sağlığı ile ilgili doğru bildiğiniz 7 yanlış
1. Balıktaki Omega 3 göze daha çabuk etki ediyor
Balık tüketimiyle alınan omega-3 yağ asitlerinin; görmeyi tehdit eden “yaşa bağlı sarı nokta hastalığı” ve kadınlarda “göz kuruluğu” riskini azalttığını gösteren bazı veriler mevcut. Omega-3 yağ asitlerini bol içeren diğer besinler ise keten tohumu, ceviz ve koyu yeşil yapraklı sebzeler. Ancak, balıktaki omega-3’ün vücut tarafından kullanımı daha kolay oluyor.

2. Havuç, göz sinirlerine iyi gelir
havuc-sinir
Havucun gözlere faydalı olduğu ve gece görüşünü artırdığı yönünde yaygın bir inanç vardır. Gerçekten de havucun içindeki beta-karoten (A vitamini), gözün retina tabakasında ışığı algılayan hücreler için gereklidir. Bu ışık algılayıcılar, ciddi A vitamini eksikliğinde fonksiyonlarını yerine getiremez ve gece körlüğü oluşur

3. Badem yağı kirpikleri uzatmaz
badem-kirpik
Badem yağı içerdiği antioksidanlar nedeniyle pek çok göz çevresi kreminin ve makyaj temizleyicinin içinde bulunur. Ancak badem yağının kirpikleri uzattığını gösteren bilimsel bir çalışma yok.



4. Arpacığa sarımsak sürmeyin
arpacik
Arpacık ve şalazyon (yağ kisti), göz kapağında şişlik yapan ve birbiri ile karıştırılan iki hastalıktır. Her iki hastalıkta da kirpik diplerindeki yağ bezlerinin kanal ağzı tıkanıyor.Şalazyonda sadece tıkanıklık olurken; arpacıkta tıkanıklığa ek olarak, mikrobik iltihaplanma söz konusu.Arpacığın tedavisi sıcak pansuman, antibiyotikli damla ve pomadla yapılıyor. Şalazyonda ise bu tedaviye kortizonlu damlalar da ekleniyor. Sarımsağın içindeki sülfid bileşenlerinden “alisin”in antibakteriyel etkisi biliniyor. Ancak günümüzde pek çok antibiyotikli / kortizonlu damla ve pomad varken, sarımsak sürmek tavsiye edilen bir uygulama değil.

5. Göze özel vitamin hapları
vitamin-haplari
Gözler için özel olarak üretilmiş vitamin kombinasyonları, yaşa bağlı sarı nokta hastalığının ileri evreye geçme riskini yüzde 25 oranında azaltıyor. Şimdilik sadece yaşa bağlı sarı nokta hastalığı olanlara göz için ekstra vitamin kullanımı tavsiye ediliyor.

6. Şiş gözlere salatalık!
gozlere-salatalik
Göz altı torbaları, göz çevresindeki yağ torbalarından kaynaklanıyor. Yaş ilerledikçe, bu yağ torbalarını geride tutan zar gevşiyor ve yağlar öne doğru gelip, iyice belirginleşiyor. Ancak kimilerinde genç yaşlarda da yapısal olarak bu yağ torbaları belirgin olabiliyor. Sabahları, göz altları daha şiş oluyor. Bunun nedeni yatarken kan dolaşımı dağılımının değişmesi ve yerçekimi etkisi ile göz çevresinde sıvı birikmesi.Salatalık, cilde uygulandığında hafif sıkılaştırıcı / büzüştürücü özellik gösteriyor. Bunun nedeni içindeki askorbik asit (C vitamini) ve kafeik asit. Salatalığın yapısının çoğunu ise su oluşturuyor. Bu da buzdolabından çıkarıldığında soğutucu etki yaratıyor. Salatalık hem içindeki su tutucu etkiyi azaltan maddeler, hem de soğuk etkisiyle göz kapaklarının üstüne konduğunda sabah şişliğini azaltıyor. Böyle bir uygulama yapmak istiyorsanız salatalık alerjiniz olmadığı sürece göz sağlığınız açısından bir sakınca yok.



7. Parlak gözler için sakın limon sıkmayın
parlak-gozler
Asla böyle bir uygulama yapmayın. Limonun gözleri parlatan bir etkisi yoktur. Aksine limonun içindeki sitrik asit ve düşük pH yüzünden gözleriniz tahriş olur.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Sağlıklı Beslenme ama Nasıl ?
Kan Şekeri Diyeti ile başlayan sağlıklı yaşama yönelme sürecim sürekli ekranlarda duyduğum Canan Karatay Hoca’ya dikkat kesilmemle devam etti.
Kan şekeri diyetinde, doğru bildiğimiz bir çok şeyin aslında yanlış olduğunu okuyabilirsiniz. Destekleyici ve Türk damağına uygun olarak ise Canan Hoca burada çok ciddi bir referanstır.

Aynı dönem içerisinde bilgi bombardımanına maruz kalmış gibiydim ve #rawfood beslenme ile tanıştım. Aynı dönemde #JoeCross’u keşfettim. Siz hala keşfetmediyseniz kendisini aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.


Bir adam düşünün 60 gün boyunca ağzına katı hiç bir şey almıyor. Yediği içtiği şeyler çoğu zaman salata malzemesi olarak kullandığımız yeşilliklerin suyu..Evet sebze suyu yanlış okumadınız. Bozulan bağışıklık sistemini de bu sayede 60 gün içerisinde değiştiriyor. Ve benim hayatımda da kırılma noktası bu belgesel niteleğindeki video oldu. İlk detoks denememi bu videodan sonra yaptım. Ve devam eden süreçte Türkiye’de satışı olan Kuvings marka slow juicer alarak devam ettim. Benzer değişimleri insanın kendisinde de hissetmesi müthiş bir duygu.



Bir çok kişisel gelişim kitabı içinde tarifiyle gelir. “Ben bunu bunu yaptım der, sen de yaparsan olur” der. Yaparsın olmaz. Yazar’ın bir yerde imza günü, çalışması veya TR ziyareti vardır iki çift laf edip meramını anlatmak istersin. “Dediklerini yaptım ama olmadı” demek istersin. Fırsatın olmaz, söyleyemezsin. Seni çalıştaylara davet ederler. Ücreti mukabil gidersin. İşe yarar mı yaramaz mı bilmem. Ben hiç gitmedim…

Juice beslenme tarzı ise bundan çok farklı, juice beslenmeye geçtiğin ilk günden itibaren farkedersiniz değişikliği hem fiziksel olarak hem de mental olarak. Sihirbazın değneği senin üzerinde çalışır bu sefer. Biraz sabır(!) biraz irade(!) ile ilk günler atlatılır. Ağzında bir şey çiğneme isteği ile savaşırsın, açlığını unutarak. O an kırılma noktasıdır. Aç olmadığını anlayıp çiğneme isteğiyle mücadele ettiğini farketmen. İşler daha da kolaylaşır o zaman. Çünkü yıllarca bedeninde biriktirdiklerin de hızlıca terkediyordur ve bu da ayrı bir motivasyon kaynağı olmuştur senin için. Artık yolun burasıdır.

Bu sırada, bu yaşına kadar öğrendiklerine göre farklı bilgilerle karşılaşma tesadüflerin(!) artar. Yeme alışkanlıklarını değiştirirsin. Kendine orta bir yol bulursun. En temel besin kaynağının aslında sana zarar verdiğini öğrenirsin bu zamanda. Çünkü yıllar önce değiştirilmiştir yapısı ve en masum görünen sinsi bir gıda olmuştur buğday. Aynı zamanda en basit sakızın bile 30 küsür adet zararlı madde içerdiğini okursun bir yerde…



Artık 6-8 öğün değil de günde 2 öğün ya da 18 saat sıvı 6 saat katı beslenme tarzlarından birisini benimsemenin daha faydalı olacağını öğrenmişsindir. Bir çok uygulayıcısı, bilimsel araştırmalara konu olmuş çıktıları incelersin. Su akar yolunu bulur. Kendi yolunu bulman için aşağıda rehber olabilecek bazı kitapları listeliyorum. Herhangi birisi ilk adımın olabilir. Soruların olursa bana her zaman ulaşabilirsin.

7’den 70’e Taş Devri

Tokuz ama Açız

Juicing ile Gelen Sağlık

Detoks

Arınma

Şifa Orucu

Karatay Mutfağı

Karatay Diyetiyle Yaşam Boyu Sağlık

Büyüleyici Bağırsak

Alkali Diyet

Buğday Göbeği

Tahıl Beyin

Gerçek Tıp

D Vitamini Devrimi

Karatay Diyeti

Karatay Diyetiyle Obeziteye Çözüm Var

Karatay Diyetiyle Beslenme tuzaklarından Kurtuluş Rehberi

Keyifli okumalar.
 
Üst