• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Yapılan Türk İnkılapları (Devrimleri) Hakkında Bilgi [Atatürk Tarafından]

TRWE_2012

Süper Moderatör
Üyelik Tarihi
2 Haz 2020
Konular
3,091
Mesajlar
5,890
MFC Puanı
20,830
İnkılapları

Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)


Kurtulus Savası'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle "halk iradesi"nin gerçek temsilcisi olmus, iyice eskimis ve yıpranmıs kisisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenligini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlasması'nı imzalamıs, düsmanla isbirligi yapıp, çıkarttıgı ayaklanmalarla Ulusal Kurtulus Savası'nı engellemeye çalısmıstı. 23 Nisan 1920'den baslayarak ulusal egemenlige dayalı devletin kurulmasıyla kisisel saltanata kalkmıs gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Barıs Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcileri de çagırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptıgı konusmada ulus akla aykıı oldugunu belirterek,saltanatın kaldırılmasını istedi. Milletvekillerinin atesli konusmalarla Atatürk'ü desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un isgal tarihinden (16 Mart 1920) baslayarak kalkmıs oldugu oybirligiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padisahlık Sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdattin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlıgına basvurarak, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrıldı.

Cumhuriyet'in İlanı (29 Ekim 1923)

Saltanatın kaldırılmasının ve Lozan Barıs Anlasması'nın ardından TBMM'de en çok tartısılan konulardan biri, yeni devletin niteligi sorunuydu. Kendisi bir hükümet olan TBMM'nin ayrı bir hükümeti ve bu hükümet yönetecek bir basbakanı bulunmaması, meclis içinden bakanların seçiminde adayların gerekli oyu saglamakta güçlük çekmeleri, sürekli sorunlara yol açmaktaydı. 27 Ekim 1923'te Ali Fethi (Okyar) Bey baskanlıgındaki hükümetin istifası ve Cumhuriyet Halk Partisi grubunun yeni hükümet listesi üstünde anlasmaya varmaması üstüne, Atatürk 28 Ekim gecesi arkadaslarını toplayarak sorunun gerçek çözümüyle ilgili düsüncesini açıkladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliginin cumhuriyet oldugunu saptayan bir yasa tasarısı hazırladı. Ertesi gün TBMM, yapılan isin "çoktan dogmus olan çocugun adını koymak" oldugunun milletvekillerine açıklanmasından sonra, saat 20.30'da Anayasa degisikligini kabul ederek cumhuriyeti ilan etti ve oybirligiyle alınan bu karardan sonra cumhurbaskanı seçimine geçerek, gene oybirligiyle Gazi Mustafa Kemal Pasa'yı Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaskanı seçti.

Halifeligin Kaldırılması (3 Mart 1924)

Saltanatın kaldırılmasından ve Mehmet VI Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılmasından sonra, TBMM'nin 18 Kasım 1922'de halife seçmis oldugu Abdülmecit Efendi, eski rejim yanlılarının tek umudu haline gelmis, bundan güç alan Abdülmecit Efendi de, yeniden törenler düzenlemeye, demeçler vermeye bazı İslâm ülkelerinin kendisine baglılık bildirmeleri üstüne, İslâm dünyasının önderi tavrı takınmaya baslamıstı. Bu durumun yeni kurulmus cumhuriyet yönetimi için tehlikeli olabilecegini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatları sırasında ordu komutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düsüncesini açıklayıp, yasanın meclis gündemine getirilmesini kararlastırdı. 1 Mart 1924'teki bütçe görüsmelerinde halifeye ve Osmanlı hanedanına verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924't kabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ilerde saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için Osmanlı hanedanı üyelerinin de yurt dısına çıkarılmaları kabul edildi.

Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılması (3 Mart 1924)

seriat hükümlerine dayalı Osmanlı hukuk düzeninin yeni Türk toplumuna uyarlanamayacagının anlasılması sonucunda, TBMM'nin hilafetin kaldırıldıgı gün seriye ve Evkaf Vekâletini'ni de kaldırmasıyla (3 Mart 1924), Türk hukuk sisteminde yeni düzenlemeler yapılması geregi de açıkça ortaya konmus oldu. 20 Nisan 1924 tarihli ikinci Anayasa'yla birlikte, hukuka iliskin bir dizi yasa yürürlüge girdi.

Medeni Kanun'un Kabulü (17 subat 1926)

Osmanlı İmparatorlugu döneminde hukuk isleri din kurallarına göre yönetilmekte oldugundan, çagdas toplumlar düzeyine erismek isteyen Türk toplumunun temel gereksinmelerinin, söz konusu hukuk yapısıyla karsılanamayacagı anlasılmıstı. Tanzimat Dönemi'nde hazırlanan Mecelle, bazı yenilikler getirmekle birlikte, kisilerin hak ve borçları, aile kurumu, isleyisi ve sona ermesi, mülkiyet iliskileri, miras sorunları, kiralama, satın alma, ödünç verme, vb. iliskiler açısından, gerçek bir Medeni Kanun sayılamazdı. Bu nedenle İsviçre Medeni Kanunu örmek alınarak hazırlanan Medeni Kanun, 17 subat 1926'da TBMM'de kabul edilerek, yürürlüge kondu. Bunu, öbür temel yasalar ile, ceza hukuku alanındaki boslukları gideren Ceza Kanunu'nun kabul edilip (1 Mart 1926) yürürlüge konması izledi.

Tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması (30 Kasım 1925)

Baslangıçta yalnızca din konularıyla ilgilenen, farklı düsünce sistemleri gelistirerek taraftarlarını çogaltmaya çalısan tarikatlar, zaman içinde siyasal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkarılan tehlikeye düstükçe halkı ayakandırmaya koyulmuslardı. Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürmeye kalkısmaları ve Menemen Olayı, seyh Sait Ayaklanması gibi seriattan yana ayaklanmalara yol açmaları üstüne "Türkiye Cumhuriyeti seyhler, dervisler, müritler memleketi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti her alanda dogru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir. Biz uygarlıgın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Baska bir sey tanımayız" diyen Atatürk'ün sözleri ısıgında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925'te çıkarılan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı.

Lâikligin Kabulü (1928-1937)

Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, seriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılarak seriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılarak yalnızca din isleriyle ugrasacak Diyanet İsleri Baskanlıgı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatılması asamalarından geçen laikligin tam anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yeralan "Türkiye devletinin dini İslâm'dır" deyimini tartısmaya koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci maddesini degistirip, 16. ve 38. maddeler geregince milletvekilleri ile cumhurbaskanının ant içerken söylemek zorunda oldukları "vallahi" sözcügünü maddelerden çıkardı. Ayrıca, 26. maddededi "ahkâmı seriyenin tenfizi" (seriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de Anayasa'dan çıkarıldı. İnananların ibadetlerini kendi dilleriyle yapmalarını dogal bir hak olarak gören Mustafa Kemal'in, aydın din adamlarıyla yaptıgı görüsmelerden sonra, 3 subat 1928'de hutbelerin Türkçe okunmasının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye çevrilmesi alısmaları izledi. 5 subat 1937'de Anayasa'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet oldugunun yazılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmıs oldu.

Kadın Haklarının Tanınması (1930-1933 ve 1934)

Osmanlı toplumunda hemen hiçbir toplumsal ve siyasal hakkı bulunmaya kadınlara Medeni Kanun'la bazı haklar tanınmıs olmakla birlikte, siyasal haklar açısından bir degisiklik yapılmamıstı. Atatürk'ün girisimiyle kadınların iktisadi ve siyasal yasama katılmaları yönünde bir dizi degisiklik yapılarak, 1930'da belediye seçimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934'te Anayasa'da yapılan bir degisiklikle de milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını o yıllarda Avrupa devletlerinin çogundaki kadınlardan daha ileri haklar elde etti ve çok geçmeden toplumda erkeklerin çalıstıgı her alanda yerini aldı.

Şapka ve Kıyafet İnkılâbı (25 Kasım 1925)

Ülke halkını her alanda çagdas ve uygar düzeye çıkarabilmek için degisiklikler tasarlarken, dıs görünüsüyle de bunu vurgulaması gerektigine inanan Mustafa Kemal'in, 25 Agustos 1925'te Kastamonu'ya yaptıgı bir gezide basına sapka giyip, "Buna sapka derler" diye halkı sapka giymeye özendirmesinden sonra, 25 Kasım 1925'te sapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun çıkarılıp, dinsel giysilerle sokakta gezilmesi yasaklandı.

Takvim, Saat ve Ölçülerde Degisiklik (1925 ve 1931)

Cumhuriyet döneminden önce Batı uluslarından ayrı takvim, saat, sayı ve ölçülerin kullanılması, hafta tatillerinin cuma günü olması, takvimin baslangıcı olarak Hazreti Muhammet'in Mekke'den Medine'ye göç ettigi tarih olan 622 yılının alınması (hicri takvim), sayı olarak eski sayıları, ölçü olarak da okka, dirhem, arsın, endaze, vb. ölçülerin kullanılması, Türk toplumu ile Batı toplumları arasındaki iliskilerde büyük karısıklık ve güçlüklere yol açmaktaydı. 26 Aralık 1925'te miladi takvimin kabul edilip, alaturka saat yerine Batı'da kullanılan alafranga saatin kabul edilmesiyle, 23 Mart 1931'de çıkarılan yasayla da gram, kilogram, ton, metre, kilometre gibi ölçülerin benimsenmesiyle, bir yandan Batı ülkeleriyle iliskiler kolaylastırılırken, bir yandan da yurdun her yerinde tutarlı bir ölçü ve agırlık düzeni kurulmus oldu.

Soyadı Kanunun Kabulü (21 Haziran 1934)

Soyadı bulunmamasının günlük yasamda yarattıgı güçlük ve karısıklıkların önüne geçmek amacıyla 21 Haziran 1934'te çıkarılan yasayla, her Türk kendine uygun bir soyadı almakla yükümlü kılındı. 24 Kasım 1934'te çıkarılan bir yasayla da TBMM Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını verdi. Aynı yıl çıkarılan bir baska yasayla ayrıcalıkları belirten eski unvanların yasaklanmasıyla, yasalar önünde esitlik ilkesinin gerçeklestiril-mesinde önemli bir adım atılmıs oldu.

Egitim ve Ögretim İnkılâbı

Osmanlı toplumundaki medreseler ile iptidai, rüstiye, idadî türünde okulların toplumun gereksinme duydugu elemanları yetistirme açısından özellikle sayı bakımından yetersiz kaldıgını gözleyen, egitimin önemini yaptıgı konusmalarda sık sık vurgulayan Atatürk'ün yol göstericiligi altında TBMM, egitim ve ögretim islerini Milli Egitim Bakanlıgı'na verip, 3 Mart 1924'te çıkardıgı Ögretimin Birlestirilmesi yasasıyla, mahalle mektepleri ve medreseleri kaldırdı. Anadolu'nun çesitli kentlerinde meslek okulları, teknik okullar, ögretmen okulları, ortaokul ve liseler açılırken, çıkarılan Üniversiteler Kanunu'yla Darülfünun kaldırılıp, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu.

Harf İnkılâbı

Ögrenilmesi son derece güç olan Arap abecesinin okuryazar sayısının artmasını engelledigini, ayrıca Türkçe sesleri dile getirmede güçsüz kaldıgını anlayan Atatürk'ün, 1926'dan baslayarak yaptırdıgı arastırmalar sonucunda, Türkçe'nin yapısına en uygun abece olduguna karar verilen Latin abecesi alınıp, yeniden düzenlenerek, 1 Kasım 1928'de çıkarılan Türk Harfleri Hakkında Kanun'la yürürlüge kondu ve Atatürk'ün kendisinin de katıldıgı yaygınlastırma çalısmaları sonucunda, kısa süre içinde benimsendi.

Tarih Anlayısında Gerçeğe Dönüş

Osmanlı döneminde tarihçilerin asagı yukarı yalnızca yasadıkları dönemin olaylarını yazıya geçirmekle yükümlü olmalarından ötürü, Türklerin eski tarihlerine iliskin çalısmalar yok denecek kadar azdı. Türkiye Cumhuriyeti'nin "önceki bütün Türk devletleriyle tarihsel bagı" oldugu, "dünya uygarlıgının olusma ve gelismesinde Türk uygarlıgının önemli payı bulundugu" görüsünden yola çıkan Atatürk'ün öncülügünde yapılan çalısmalar, 12 Nisan 1931'de, sonradan Türk Tarih Kurumu adını alan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin kurulmasıyla sonuçlandı.

Dil İnkılâbı

Osmanlılar döneminde aydınların büyük ölçüde farsça ve arapça sözcük ve dilbilgisi kuralı içeren Osmanlıca'yı kullanmalarından ötürü, aydınlar ile halkın dil bakımından birbirlerinden kopmus olmaları, cumhuriyetöncesindeki dönemde de bazı aydınları rahatsız etmis, Selanik'te çıkarılan (1911) Genç Kalemler dergisinde "Yeni Dil" hareketi baslatılmıs, ama dilde yabancı sözlüklerden yeterli bir arınma saglanamamıstı. Türkçe'nin özlestirilerek yeni Türk abecesiyle dünyanın en zengin dillerinden biri haline getirilmesini amaç alan Atatürk, 12 Temmuz 1932'de, sonradan Türk Dil Kurumu adını alan Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurdurarak, Türkçe'nin gerçek bir bilim, edebiyat ve sanat diline dönüsmesi çalısmalarını hızlandırdı.
 
Üst