• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

'Zulmedenlerin helak olmasını değil, ıslah olmasını istiyorum'

Üyelik Tarihi
27 Ocak 2014
Konular
336
Mesajlar
371
MFC Puanı
10
Efendimiz (sas) Hazretleri'ne çok eziyet ve cefa yapanlar olmuş, bu zulüm ve haksızlıklara üzülenler de acıyarak, - "Ya Resulallah bu zalimlere lanet okuyup, beddua etseniz de layıklarını bulsalar..." diye teklifte bulunmuşlar. Ancak âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz,
- "Ben lanet okuyan bir Peygamber değilim. Bana zulmedenlerin helak olmasını değil ıslah olup imana gelmelerini diliyorum..." buyurmuş, şahsına kötülük edenlere bedduaya yönelmemiştir.
Ancak, şahsına yapılan bunca zulüm ve eziyetlere bedduadan uzak duran Efendimiz, toplumu cephelere bölerek birbirine düşman etme fitnesi çıkaranlara aynı şekilde sessiz kalmamış,
- "Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin!." ikazında bulunmaktan geri durmamıştır.
Bu farklı tavır neden?.. Çünkü, toplumu kendi içinde cephelere bölüp birbirine düşman etme fitnesi, öyle sessiz kalınacak basit bir fitne değildir. Bundan dolayı şahsına yapılan bütün zulümlere sabreden Allah Resulü, milletin birliğine kastedip beraberliğini bozmaya yönelen bölücü fitnesini, bedduaya layık görmüş, caydırıcı olması için de,
- "Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin!" ikazından geri durmamıştır.
Nitekim Casiye Sûresi'ndeki ayetlerinde Rabb'imiz de, farklı inanç ve anlayış içinde olanların dahi toplumda birlik beraberlik içinde olmaları mecburiyetine işaret ederken (mealen) buyurmuş ki:
- "Kim iyi düşünce ve davranış içinde olursa kendi lehinedir. Kim de kötü düşünce ve amel içinde olursa o da kendi aleyhinedir. Her ikisinin de hesabını ahirette Allah görecektir. Burada herkes birbiriyle dostça geçinecektir.." (Bakınız: Casiye- ayet 14-15.)
Demek ki herkes düşünce ve davranışının hesabını ahirette Allah'a verecektir. Öyle ise neden cephelere bölünüp de karşı karşıya kalalım? Herkes kendi hesabını Allah'a kendisi verecektir sonunda..
Ama bölme fitnecisi böyle demiyor, bir kesimi ötekinin karşısına dikip vuruşmaya teşvik ediyor, Allah Resulü de bunlara caydırıcı ikazını yapmaktan geri kalmıyor:
- "Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin!"
***
Acaba birliğimizi bozup bizi ayırmaya çalışanlara böyle beddua eden Efendimiz, birliğimizi korumaya, küsleri barıştırıp kardeşliğimizi kuvvetlendirmeye çalışanlara ne buyuruyor? Onlara da bir göz atalım isterseniz. Ebu Davud'daki hadisin tavsiyesine bir bakalım. Hangi tutum ve davranışımız bize çok sevabı kazandırıyor görelim. Buyuruyor ki:
- "Size namaz, oruç, hac gibi sevabı çok olan güzel davranışlardan haber vereyim mi?"
- Ver ya Resulallah, diyorlar. Şöyle açıklıyor sevabı çok olan güzel davranışlarımızı:
- "Küsleri barıştırın, kırgınları kucaklaştırın, toplumun birlik beraberliği için çaba sarf edin, sevabınız bu saydıklarımın sevabından az olmayacaktır!.."
Demek ki bizim namazımız, orucumuz, haccımız nasıl sevabı en çok olan ibadetlerimiz ise küsleri barıştırıp dargınları kaynaştırarak toplumu kucaklaştırma gayretlerimiz de aynı derecede sevabı çok olan görevlerimizden sayılmaktadır.
Zaten Müslüman'ın toplum içinde mecburi görevlerinden biri, hep barışçı olma vazifesidir. Nitekim Bakara Sûresi'ndeki ayetin emri de bu mecburiyetimizi hatırlatmaktadır:
- "Ey iman edenler! Topyekûn barışa girin, şeytanın peşine düşüp de birlik beraberliğinizi bozmayın. Unutmayın ki, birliğinizi bozmak isteyen şeytan, sizin apaçık düşmanınızdır.!" (Bakara 208)
Anlaşılan odur ki, bir ülkede ayetlerin, hadislerin birlik, beraberlik ikazlarını dikkate alan insanlar çoğalır, kuvvetlenirse birlik beraberlik de kuvvetlenir, barış kazanır, bölücü fitne kaybeder. Çünkü dindar insan Allah'ın lanetine müstahak olacak bölücü fitneye taraftar olmaz, destek de vermez. O hep barış, hep kardeşlik anlayışı içinde dövene elsiz, sövene dilsiz gerek hoşgörüsünü tembih ve temsil etmektedir.
Bilmem siz nasıl bakarsınız bölücülüğe karşı birlik beraberliğimizi koruma anlayışımıza, itici değil kucaklaştırıcı yaklaşım ve yorumlarımıza?
 
Üst