Akaidde Ölçü (İslâm Akaidinin Kaynakları -Delilleri-)
İslâm Akaidi, beşerî görüşlere ve şahsî anlayışlara değil; vahye dayanır. Kimsenin hevâ ve hevesleri akaidde bağlayıcı olamaz. İtikadı belirleyen ölçülerin tek kaynağı vahydir. Vahy olduğu tartışılan veya mânâsı farklı anlaşılmaya müsait olan hükümler de akaid için kesin ölçü olamaz. İslâm inanç esasları, delâleti ve sübutu katî olan vahyin itikadî hükümleridir. Kesin doğru, mutlak doğru olan hükümler, tüm müslümanların kabul etmek zorunda olduğu sâdık ve mütevâtir haberlerdir. Kuranın tümü mütevâtir haber türüne girdiği halde; hadislerin çok azı bu sınıflamaya girer.
Hükümler, zannî hükümler ve katî hükümler diye ikiye ayrılır. Katîlik, hem hükmün vahy olup olmaması yönüyle olmalıdır; hem de inançla ilgili ifâdenin açıklığı ve netliği yönünden olmalıdır. Birinciden, mütevâtir hadislerin dışındaki haber-i vâhid de denilen âhad hadis; ikinciden de muhkem âyetlerin dışındaki müteşâbih âyetlerin hükmünün açıklığının katî olmadığı anlaşılmalıdır. İşte bu iki yönüyle (sübut ve delâlet yönüyle) katî olan hükümler, akaidde kesin ölçülerimizdir. Kurandaki itikadî hükümlerden muhkem olanların tümü ve mütevâtir hadislerdeki itikadî hükümler katî akaid hükümleridir.
İslâm akaidi, şüpheye, zanna, beşerî görüş ve yoruma dayanmaz. Kişinin müslüman olabilmesi için inanmak zorunda olduğu hususlar, en küçük çapta veya en küçük cüzü reddedildiğinde kişiyi küfre sokan hükümler, akaid esaslarıdır. Tabii ki bunlar, vahy olduğunda en küçük şüphe bulunmayan mütevâtir haberlerdir. Yani, Kuran ve mütevâtir hadislerdir. Bunlara sübûtu katî deliller denir.
Akaidde bağlayıcı bir hükmün, delâletinin de katî olması gerekir. Âyet veya mütevâtir hadislerdeki bazı ifâdelerin hangi mânâya delâlet ettiği kesin olmayabilir; mânâya delâlet i zannî, yoruma açık olabilir. Kimse bir şahsın ictihadını, ya da kendi anlayışını, beşerî bir yorumu, başka insanlara inanç esası olarak dayatma hakkına sahip değildir. Mânâya delâleti zannî olan şahsî açıklama veya yorumu kabul etmeyenleri tekfir etme hakkına hiç kimse sahip değildir.
Muhkem âyetler ve mütevâtir hadislerdeki itikadî esaslar, yani delâleti ve sübutu katî olan vahyin hükümleri mutlak doğrulardır. Bu doğrular, kişilere, zamana ve coğrafyaya göre değişmez. Bunun dışındaki doğrular, nisbî (göreceli) doğrulardır. İctihadî hükümler, şahsî yorum ve tefsirlerdeki doğrular, zannî ve tartışmalı doğrular sınıfına girer. Bunlar tüm müslümanları bağlayıcı olamaz. Dolayısıyla İslâm akaidi de, içinde şüphe bulunan zannî, göreceli ve değişken doğrulara, beşerî doğrulara; yani zayıf temellere dayanmaz.
Tarihten miras olarak devraldığımız geleneksel din anlayışında Akaid hükümleri diye takdim edilen Kelâmî tartışmalardaki problemler ve ihtilâflar, ölçüdeki genişliklikle ilgilidir. Farklı mezheb ve görüşteki müslümanları kolayca tekfir eden bu red (anti tez) Kelâmı, zannî deliller veya şahsî anlayışların da akaidde ölçü olarak kabulüyle oluşmuş, göreceli ve zannî doğruların kesin doğrular yerine konulduğu eserlerden ibârettir.