- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79



Eski Yunanlılar, yeni bir yere yerleşecekleri zaman, savunma kolaylığı olsun diye, çevresindeki topraklardan daha yüksekçe,sarp yamaçlı tepeleri seçmeye dikkat ederlerdi. Zamanla şehir, tepeden eteklerine doğru yayılırdı. İşte bu tepeye, yukarı şehir anlamına gelen akropolis adı verilirdi. Şehirler büyüyüp gelişmeye başlayınca, akro-polislerin üzerine bir de tapınak inşa etmek gelenek haline geldi. Bugün Akropolis adıyla anılan yer, Yunanistandaki Atina Akropo-lisidir. Bu Akropolis, şehrin içinde, 270 metre yükseklikte bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Tepenin üstü 310 m. uzunlukta, 140 m. genişliktedir. Dümdüz sayılacak kadar da engebesizdir. İlk yerleşenler, tepeyi çepeçevre surlarla kuşatarak, burayı âdeta bir kale haline getirmişlerdi. Sonradan gelenler ise, Atina Akropolisini Yunan mimarlık sanatının en güzel eserlerinden biri haline koydular.
Akropolisteki belli başlı yapılar şunlardır: Parthenon, Erekhtheion, Nike Tapınağı, Propyleia (Girip Kapısı).
Parthenon. Atina Akropolisinin altın çağı, ünlü devlet adamı Periklesin zamanında başlamıştır. Pe-rikles, devletin yönetimini eline aldığı ilk yıllarda, siyasetle uğraşmaktan göz açmaya bile vakit bulamamıştı. Devletin işleri yoluna girdikten sonra, başka şeylerle de uğraşmaya vakit bulabildi. M.ö. 447 yılında, bir tapınak yapılmasını emretti. Heykeltıraş Pheidiasıda bu işle görevlendirdi. Pheidias hemen o yıl işe koyuldu. Kendisine yardımcı olarak da, Iktinus, Mnesikles ve Kallikrates adındaki mimarları seçti. Dört sanatkâr, Atinanın en güzel mimarlık eserini yapmak istiyorlar, görenlerin binlerce yıl sonra bile hayranlık duyabileceği büyük bir şaheser yaratmak için, canla, başla çalışıyorlardı.
M.ö. 438 yılında, Partheonun açılışı yapıldı. Gerçekten de, tapınağın oranları oka-dar mükemmeldi ki, yüzyıllar boyunca mimarlar bu oranları kendilerine örnek aldılar. Yapının boyu 75 m., eni 33 m., yüksekliği de 21,5 m. idi.
Tapınağın içine, gene Pheidasın bir şaheseri olan, ünlü Athena Parthenos heykeli konmuştu. Heykelin boyu, yaklaşık olarak 13 m. kadardır; sağ elinde de, Zafer Tanrıçası Nikenin heykelini tutuyordu. Nikenin boyu iki metreyi buluyordu. Athena Parthenos heykelinin bedeni fildişinden, giysileri ise som altından yapılmıştı. Parthenon, Dor mimarlık tarzının en güzel örneklerinden biri olarak bilinegelmiştir.
Erekhtheion. M.ö. 420-393 yılları arasında yapılan bu tapınak, adını Atinalı Kral Erekhteustan almıştır. Erekhteus tapınaktaki odalardan birini kendi ibadetine ayırmıştı. Tapınakta tanrılarla kahramanlar için ayrılmış, başka özel yerler de vardı. Tapınak, 12×20 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuştu. Erekhtheion, İyon tarzı mimarlığın en güzel örneklerinden biridir.
Nike Tapınağı. Akropolisteki tapınakların en küçüğüdür. M.ö. 426 yılında yapılmıştır. Kabartma heykelleri çok ünlüdür. Eskiden, odaların birinde, akıl ve sanat tanrıçası Athenanın bir heykeli de vardı.
Propyleia. Akropolisin batısında, şahane bir giriş kapısıdır. M.ö. 437-432 yılları arasında, mimar Mnesikles tarafından yapılmıştır. Propyleia, yapışılından tam 2.200 yıl sonra bile, Berlindeki Brandenburg Kapısı na esin kaynağı olacak kadar güzel bir mimarlık şaheseriydi.
Akropolisin hemen dışında, Dionysos Tiyatrosu ile, ünlü konuşmacı Herodes Atticus un yaptırdığı Odeion vardır.
Akropolis en parlak çağını Roma İmparatorluğu zamanında yaşamıştır. Sonraları ise, birçok saldırılara uğramıştır. Bizanslılar V. yüzyılda değerine paha biçilmez pek çok heykeli İstanbula kaçırmışlardır. 1458 yılında da, Akropolis Türklerin eline geçmiştir.
1645 yılında, Propyleiaya bir yıldırım düşmüş, tapınağın içinde saklanmakta olan barutların patlamasına yol açmıştır. O tarihten beri, bu güzel eser bir yıkıntı halindedir. 1687 yılında, Parthenon da buna benzer bir felâkete uğramıştır. Venediklilerin kuşatması sırasında, Türkler Parthenonun içine barut depo etmişlerdi. Bir düşman subayı, bunu bile bile, tapınağı topa tutarak, bu büyük sanat eserini havaya uçurdu. Böylece Parthenon bugünkü yıkık-dökük haline geldi. Bu olay sırasında 300 kişinin öldüğü söylenir.
XVIII. ve XIX. yüzyıllarda, yabancı uyruk-îli derma (koleksiyon) meraklıları, en değerli heykelleri Batı ülkelerine taşıdılar. Bugün Akropolisin hazine değerindeki heykellerinden pek çoğu, Londrada, British Mu-seumda bulunmaktadır. İngilterenin o zamanki Türkiye elçisi Lord Elgin, padişahtan özel bir ferman koparmayı başararak, bütün bu eserleri göz göre göre kendi yurduna götürmüştür. Bunun üzerine, British Muse-umdaki salonlardan birine Lord Elginin adı verilerek, eserler buraya yerleştirilmiştir. Paristeki Louvre Müzesinde, daha başka birçok Avrupa ülkelerinin müzelerinde de, Akropolisten götürülmüş eserler vardır.
XIX. yüzyılın sonlarından itibaren, Akropolisin onarımıyla uğraşılmaya başlanmıştır. 1878′de bir Akropolis Müzesi kurulmuş, birçok değerli eser buraya taşınmıştır. Ayrıca, Erekhtheionla Propyleia da kısmen onarılmış, Parthenonun bazı sütunları düzeltilmiştir.