Merhaba arkadaşlar,
Sizlere bugün üniversite hayatımı geçirdiğim Alucrayı anlatacağım.Alucra,karadenizin eşsiz illerinden Giresuna bağlı az nüfuslu küçük bir ilçedir. Rivayete göre ismini her yere uzak olmasından dolayı el-ucra isminden alır. Çok eski bir yerleşim yeridir.2 senelik macera ve deneyimlerimi yazmakta sabırsızlanıyorum. Keşke o dönemlerde kişisel blog anlayışı olsaydı gün gün yazsaydım
Sene 2006 idi. Üniversite tercihleri başlamış ve ben ilk sıralara Alucra meslek yüksek okulunu yazmıştım. Başlangıçta bu üniversiteyi yazmamdaki amacım memleketim Göreleye yakın olduğunu düşünmemdir. Hem memleketimdeki akrabalarımı ve bazı aylarda ailemi görebilirim düşüncesiyle burası çıktığında oldukça sevinmiştim. Ancak yakın olabilir diye düşündüğüm yerin Giresuna 3,5 saat,Göreleye 4,5 saat olduğunu ilk olarak köylülerden duymuştum. Ve hafiften kan beynime sıçramıştı. Ama inanmak istemiyordum çünkü onlarda emin konuşmuyorlardı. İlk kayıt olma zamanı geldiğinde heyecanlanmaya başlamıştım. Çünkü yeni bir yer keşfedecek hem de hayatımın önemli parçalarından biri olacaktı. Babamla yola çıktık. Giresun merkez sınırından çıktığımızda sahilden içeri gideceğimizi biliyorduk ama ne kadar gideceğimizi bilmiyorduk. Yaz sıcağı olması nedeniyle ve yolların sürekli dönemeçler içermesi hayli canımı sıkmıştı. Ancak benim hoşuma giden şeylerde vardı. Yaz ayı olduğu için yayla zamanıydı. Ve inekler,insanlar ve tüm gurbetçiler oradaydı. İnekleri neden kattın derseniz Alucra kısmına gelince anlayacaksınız Yola devam ediyorduk. Ve küçük bir yerleşim biriminde durduk. Allahım sonunda geldik derken meğersem daha yolun neredeyse başında olduğumuzu şoförden öğrendik. O sıcakta cuma olduğunu unutmuşum. Cuma namazını kıldıktan sonra tam tamına 2 saat daha yol geçirdik. Ama ne yol! Git git bitmeyen dönemeçler.. Heyelan tehlikesi olan yerler.. Artık sabrımın ciddi anlamda taştığı anda Alucra merkezi tepeden gördük. Herkes birden geçmiş olsun demeye başladı Evet vardık. Ama saat 15:00te. Yine zor an başlamıştı. Çünkü dönmemiz için 1 saat vardı ve hızlıca kayıt olmamız gerekiyordu. Alel alece banka,okul ve yurt işlemlerini hallettik. Yemek yemeye zaman bile kalmamıştı. Arabaya binmeden önce baktığımda burnumun kanadığını gördüm. O telaş ve sıkıntıda gayet normaldi.
Gece yarısı evimize döndüğümüzde o gece uyumadım. O yol,o küçük şehirde geçireceğim zamanları düşündükçe midem ağrıyordu. Gece boyunca uyumadığı gören ailem ne oldu? sorusunu sorduklarında lütfen bu sene tekrar sınava gireyim bu Alucra denen yere gitmeyeyim demiştim. Onlar ise zaman kaybetme git oku dediklerinde iyice bunalıma girmiştim. Aradan 1 hafta geçti ve tekrar Alucraya gitmek için yola koyuldum. Ve uzun bir yol sonrası elimde bavulum ile indim. Ne yapacağım şimdi derken hele bir monte carlo,bisküvi ve kola alayım da gerisini düşünürüm dedim (Monte Carlo en ucuz sigaraydı) Bakkala girdim selamun aleyküm dedim selamımı alan bakkal öğrencisin herhalde kola ve bisküvi benden olsun dediğinde bu sıcak karşılama karşısında muhabbet etmeden duramazdım Soyadı Yakupoğlu olan abimiz (ismini hatırlamıyorum) Teomanın akrabasıyım dediğinde inanıp inanmama konusunda baya kafa yormuştum. Bana baya baya anlatmıştı Alucrayı. Sonrasında abi ben kalkayım daha yurda yerleşeceğim dedikten sonra yaklaşık 50 metrelik yola koyuldum. Susadığımı hissettim. Ve birde ne göreyim bir çeşme. Kendimi kızgın kumlardan serin sulara atlamış gibi hissettim. Çeşmeden su içerken bir üst devre işletme öğrencisi artık Alucralı oldun dediğinde anlamamıştım. Meğersem o çeşme bir nevi Alucralı olma yemini gibi bir şeymiş Yurda gariban bir gurbetçi gibi giriş yaptım. Baktım kimse yok. Elime telefonu alıp müzik dinlerken yandan Muhammet OKAN ve Volkan KABACAOĞLU adında iki clubber tipli çocuk geldi. Kardeş hoşgeldin gel bizim yanımızda kal dediklerinde tamam dedim ama içimde nedensiz bir tedirginlik oldu. Adamları tanımıyordum ama Alucradaki ilk arkadaşlarım oldukları için beraber takılmaya başladık. Gece başladı ama ne gece. Lan midemde tuhaf şeyler olmaya başladı. Uyuyamıyordum ama ne yalan diyeyim bir gaz sanki gelip gidiyordu Derken sabah oldu. Acaba o gazı bıraktım mı bilmiyorum ama herkes sabah güler yüzlü iyi uyuduklarından bahsediyordu Ve okulun ilk günü geldi çattı. Aramıza katılan Çağrı arkadaşımız,Yakup ÜÇÜNCÜ,Muhammet,Volkan ve ben okula vardık. Kapıda dururken üst devreler yeni gelen ferikleri avlamak için gelirken (Ferik genç,çıtır ve temiz kız gibi anlam içerir ) bazıları da sanki dövmek için bize bakıyor gibilerdi. İlk zamanlar zaten birkaç olay olmuştu. Neyse sonrasında Arif AYDOĞDU,Dursun ARMAĞAN ve Mücahit AKSOY ile tanıştık. Baya baya iyi çocuklara benziyor diyerek onları da aramıza aldık. Ardından Alucralı birkaç kişiyi de tanıyınca artık yavaş yavaş adapte olmaya başlamıştık.
Ve okul başlamıştı. Ben muhasebe bölümündeydim ama arkadaşlarımın hepsi işletme öğrencisiydi. Hatta bana bu yüzden öğretmen evinde kalırken sebastian derlerdi Ve bu lakap gerçekten bana uyuyordu. Ders saatlerimiz farklı olduğu için okulda pek görüşemesek de kaldığımız yerde görüşüyorduk. 2 yıllık süreç başlamıştı ve ben nedense hala bu ilçeye alışamamıştım. Ancak zamanla esnafla tanışmaya başladığımızda işlerin farklı olduğunu görmeye başladık. Bizlere gerçekten her konuda yardımcı oluyorlardı. Zamanla alışmıştık. Ama soğuğuna alışamamıştım. Çünkü -30 dereceleri gördüğümde Allahım burdan kaçmak istiyorum diyordum. Ve burada arkadaşlarımla gerçekten okey oynarken,televizyon izlerken veya Alucra da 15 dakikalık tur atarken bile mutluydum. Çünkü gerçekten bir dayanışmamız vardı. Ancak yine de bu ilçe beni artık yormuş gibiydi. Bir an önce kaçmak istiyordum ve son sınavım maliyet muhasebesi dersini de hallettikten sonra aynı gün İstanbula yola koyuldum. Ancak bazı derslerin bütünleme sınavları için eylülde tekrar gelmiştim. Eylülde geldiğimde birşey farketmiştim sanki içimde bir sızı vardı. Özlemiştim Alucrayı.. Ki o duyguyu o anda tam hissedememiştim. Okul bittikten sonra hissetmiştim
Alucra ile ilgili anlatacak aslında çok şey var ama bu kısa anlatımım. Eğer bir gün kısmet olsa yaşadıklarımı kitap halinde bile anlatmak isterdim.
Peki dersler nasıl gitti Erhan Genç derseniz açıkcası ilk sene biraz bozuktu. Daha sonra ise biraz ders çalışarak,biraz kopya çekerek ve biraz da arkadaş desteği ile yuvarlana yuvarlana geçtim.
Şu an Alucra ile ilgili aldığım duyumlara göre bizden sonra okul düzeni çok bozulmuş,Alucranın sokakları değişmiş.. Hatta Giresuna giden yol ciddi anlamda kısalmış. Yeni yol da yapılmış. Bize kısmet olmadı ama şunu belirtmeliyim orada yaşadığım dostluklar ve zorluklar bana hem hayat tecrübesi kazandırdı hem de muhteşem dostlar edinmemi sağladı.
Şimdi ne yapıyorum derseniz Alucradan sonra çok kilo aldım,çok yoğun çalışıyorum.. Hayatımın çok monoton geçtiğini de belirtmeliyim. Alucrayı ciddi anlamda çok özlüyorum. Elimde o günlerden kalan birkaç fotoğraf ve okul yıllığı.. En önemlisi dostlarım..
Bu günlere gelmemdeki aileme,okuldaki hocalarıma,Alucra esnaf ve halkına özellikle de dostlarıma teşekkürlerimi sunarım. Hakkınızı helal edin..
Sevgiler.
Sizlere bugün üniversite hayatımı geçirdiğim Alucrayı anlatacağım.Alucra,karadenizin eşsiz illerinden Giresuna bağlı az nüfuslu küçük bir ilçedir. Rivayete göre ismini her yere uzak olmasından dolayı el-ucra isminden alır. Çok eski bir yerleşim yeridir.2 senelik macera ve deneyimlerimi yazmakta sabırsızlanıyorum. Keşke o dönemlerde kişisel blog anlayışı olsaydı gün gün yazsaydım
Sene 2006 idi. Üniversite tercihleri başlamış ve ben ilk sıralara Alucra meslek yüksek okulunu yazmıştım. Başlangıçta bu üniversiteyi yazmamdaki amacım memleketim Göreleye yakın olduğunu düşünmemdir. Hem memleketimdeki akrabalarımı ve bazı aylarda ailemi görebilirim düşüncesiyle burası çıktığında oldukça sevinmiştim. Ancak yakın olabilir diye düşündüğüm yerin Giresuna 3,5 saat,Göreleye 4,5 saat olduğunu ilk olarak köylülerden duymuştum. Ve hafiften kan beynime sıçramıştı. Ama inanmak istemiyordum çünkü onlarda emin konuşmuyorlardı. İlk kayıt olma zamanı geldiğinde heyecanlanmaya başlamıştım. Çünkü yeni bir yer keşfedecek hem de hayatımın önemli parçalarından biri olacaktı. Babamla yola çıktık. Giresun merkez sınırından çıktığımızda sahilden içeri gideceğimizi biliyorduk ama ne kadar gideceğimizi bilmiyorduk. Yaz sıcağı olması nedeniyle ve yolların sürekli dönemeçler içermesi hayli canımı sıkmıştı. Ancak benim hoşuma giden şeylerde vardı. Yaz ayı olduğu için yayla zamanıydı. Ve inekler,insanlar ve tüm gurbetçiler oradaydı. İnekleri neden kattın derseniz Alucra kısmına gelince anlayacaksınız Yola devam ediyorduk. Ve küçük bir yerleşim biriminde durduk. Allahım sonunda geldik derken meğersem daha yolun neredeyse başında olduğumuzu şoförden öğrendik. O sıcakta cuma olduğunu unutmuşum. Cuma namazını kıldıktan sonra tam tamına 2 saat daha yol geçirdik. Ama ne yol! Git git bitmeyen dönemeçler.. Heyelan tehlikesi olan yerler.. Artık sabrımın ciddi anlamda taştığı anda Alucra merkezi tepeden gördük. Herkes birden geçmiş olsun demeye başladı Evet vardık. Ama saat 15:00te. Yine zor an başlamıştı. Çünkü dönmemiz için 1 saat vardı ve hızlıca kayıt olmamız gerekiyordu. Alel alece banka,okul ve yurt işlemlerini hallettik. Yemek yemeye zaman bile kalmamıştı. Arabaya binmeden önce baktığımda burnumun kanadığını gördüm. O telaş ve sıkıntıda gayet normaldi.
Gece yarısı evimize döndüğümüzde o gece uyumadım. O yol,o küçük şehirde geçireceğim zamanları düşündükçe midem ağrıyordu. Gece boyunca uyumadığı gören ailem ne oldu? sorusunu sorduklarında lütfen bu sene tekrar sınava gireyim bu Alucra denen yere gitmeyeyim demiştim. Onlar ise zaman kaybetme git oku dediklerinde iyice bunalıma girmiştim. Aradan 1 hafta geçti ve tekrar Alucraya gitmek için yola koyuldum. Ve uzun bir yol sonrası elimde bavulum ile indim. Ne yapacağım şimdi derken hele bir monte carlo,bisküvi ve kola alayım da gerisini düşünürüm dedim (Monte Carlo en ucuz sigaraydı) Bakkala girdim selamun aleyküm dedim selamımı alan bakkal öğrencisin herhalde kola ve bisküvi benden olsun dediğinde bu sıcak karşılama karşısında muhabbet etmeden duramazdım Soyadı Yakupoğlu olan abimiz (ismini hatırlamıyorum) Teomanın akrabasıyım dediğinde inanıp inanmama konusunda baya kafa yormuştum. Bana baya baya anlatmıştı Alucrayı. Sonrasında abi ben kalkayım daha yurda yerleşeceğim dedikten sonra yaklaşık 50 metrelik yola koyuldum. Susadığımı hissettim. Ve birde ne göreyim bir çeşme. Kendimi kızgın kumlardan serin sulara atlamış gibi hissettim. Çeşmeden su içerken bir üst devre işletme öğrencisi artık Alucralı oldun dediğinde anlamamıştım. Meğersem o çeşme bir nevi Alucralı olma yemini gibi bir şeymiş Yurda gariban bir gurbetçi gibi giriş yaptım. Baktım kimse yok. Elime telefonu alıp müzik dinlerken yandan Muhammet OKAN ve Volkan KABACAOĞLU adında iki clubber tipli çocuk geldi. Kardeş hoşgeldin gel bizim yanımızda kal dediklerinde tamam dedim ama içimde nedensiz bir tedirginlik oldu. Adamları tanımıyordum ama Alucradaki ilk arkadaşlarım oldukları için beraber takılmaya başladık. Gece başladı ama ne gece. Lan midemde tuhaf şeyler olmaya başladı. Uyuyamıyordum ama ne yalan diyeyim bir gaz sanki gelip gidiyordu Derken sabah oldu. Acaba o gazı bıraktım mı bilmiyorum ama herkes sabah güler yüzlü iyi uyuduklarından bahsediyordu Ve okulun ilk günü geldi çattı. Aramıza katılan Çağrı arkadaşımız,Yakup ÜÇÜNCÜ,Muhammet,Volkan ve ben okula vardık. Kapıda dururken üst devreler yeni gelen ferikleri avlamak için gelirken (Ferik genç,çıtır ve temiz kız gibi anlam içerir ) bazıları da sanki dövmek için bize bakıyor gibilerdi. İlk zamanlar zaten birkaç olay olmuştu. Neyse sonrasında Arif AYDOĞDU,Dursun ARMAĞAN ve Mücahit AKSOY ile tanıştık. Baya baya iyi çocuklara benziyor diyerek onları da aramıza aldık. Ardından Alucralı birkaç kişiyi de tanıyınca artık yavaş yavaş adapte olmaya başlamıştık.
Ve okul başlamıştı. Ben muhasebe bölümündeydim ama arkadaşlarımın hepsi işletme öğrencisiydi. Hatta bana bu yüzden öğretmen evinde kalırken sebastian derlerdi Ve bu lakap gerçekten bana uyuyordu. Ders saatlerimiz farklı olduğu için okulda pek görüşemesek de kaldığımız yerde görüşüyorduk. 2 yıllık süreç başlamıştı ve ben nedense hala bu ilçeye alışamamıştım. Ancak zamanla esnafla tanışmaya başladığımızda işlerin farklı olduğunu görmeye başladık. Bizlere gerçekten her konuda yardımcı oluyorlardı. Zamanla alışmıştık. Ama soğuğuna alışamamıştım. Çünkü -30 dereceleri gördüğümde Allahım burdan kaçmak istiyorum diyordum. Ve burada arkadaşlarımla gerçekten okey oynarken,televizyon izlerken veya Alucra da 15 dakikalık tur atarken bile mutluydum. Çünkü gerçekten bir dayanışmamız vardı. Ancak yine de bu ilçe beni artık yormuş gibiydi. Bir an önce kaçmak istiyordum ve son sınavım maliyet muhasebesi dersini de hallettikten sonra aynı gün İstanbula yola koyuldum. Ancak bazı derslerin bütünleme sınavları için eylülde tekrar gelmiştim. Eylülde geldiğimde birşey farketmiştim sanki içimde bir sızı vardı. Özlemiştim Alucrayı.. Ki o duyguyu o anda tam hissedememiştim. Okul bittikten sonra hissetmiştim
Alucra ile ilgili anlatacak aslında çok şey var ama bu kısa anlatımım. Eğer bir gün kısmet olsa yaşadıklarımı kitap halinde bile anlatmak isterdim.
Peki dersler nasıl gitti Erhan Genç derseniz açıkcası ilk sene biraz bozuktu. Daha sonra ise biraz ders çalışarak,biraz kopya çekerek ve biraz da arkadaş desteği ile yuvarlana yuvarlana geçtim.
Şu an Alucra ile ilgili aldığım duyumlara göre bizden sonra okul düzeni çok bozulmuş,Alucranın sokakları değişmiş.. Hatta Giresuna giden yol ciddi anlamda kısalmış. Yeni yol da yapılmış. Bize kısmet olmadı ama şunu belirtmeliyim orada yaşadığım dostluklar ve zorluklar bana hem hayat tecrübesi kazandırdı hem de muhteşem dostlar edinmemi sağladı.
Şimdi ne yapıyorum derseniz Alucradan sonra çok kilo aldım,çok yoğun çalışıyorum.. Hayatımın çok monoton geçtiğini de belirtmeliyim. Alucrayı ciddi anlamda çok özlüyorum. Elimde o günlerden kalan birkaç fotoğraf ve okul yıllığı.. En önemlisi dostlarım..
Bu günlere gelmemdeki aileme,okuldaki hocalarıma,Alucra esnaf ve halkına özellikle de dostlarıma teşekkürlerimi sunarım. Hakkınızı helal edin..
Sevgiler.