-
- Üyelik Tarihi
- 26 Ara 2018
-
- Mesajlar
- 4,493
-
- MFC Puanı
- 805
Ağıt, anonim halk şiirinin yaygın nazım türlerinden birisidir. Ölüm ve yas gelenekleriyle bağlantılı olan ağıtlar için Türkiyede ve Türkiye dışındaki Türk topluluklarında çeşitli terimler kullanılmaktadır. Anadoluda ölenin ardından ağlamak, onun iyi taraflarım öne çıkarmak ve ölümünden duyulan üzüntüyü dile getirmek için yaygın olarak kullanılan kelime ağıttır. Bu işi yapana ise ağıtçı denir.
Bunun yanı sıra Anadoluda ağıt için ağat, ağut, ağı, avut, deme, deyiş, deyişet, lâvik, şin, şivan, mersiye vb., ağıtçı için ise ağcı, ağlayıcı, âşık bacı, bayatıcı, sağıcı, sağucu, sazlıyan gibi adlar kullanılır. Ağıt yakma işlemiyle ilgili olarak ise ağıt etmek, ağıt düzmek, ağıt koparmak, ağıt söylemek, ağıt tutmak, ağıt yapmak, yakım yakmak gibi ifadeler geliştirilmiştir (Görkem 2001: 16-18). Balıkesir, İzmir, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kayseri, Ankara, Kastamonu, Konya ve Eskişehirde ağıt kelimesi, ezgi ile mersiye söyleyerek ağlama anlamında kullanılırken Kırşehir ve Amasyada mersiye, İçel, Balıkesir, Erzurum ve Eskişehirde cenaze için yapılan matem ve yas anlamına gelmektedir (Bali 1997: 16).
Türkiye dışındaki Türk topluluklarında da ağıt yakma geleneği ve buna bağlı olarak oluşmuş ağıtlar bulunmaktadır. Azerbaycanda ağıt için ağı kelimesi kullanılır ve bu işi meslek edinmiş ağıtçılar vardır. Kazak Türkleri ağıt yerine joktov, koşuk ırı, köri gibi kelimeler kullanırlar. Kırgızlarda ise cır, coktov ve koşok sözleri ağıt türü için kullanılır. Nogaylar bozlaw, Türkmenler ağı, tavş, tavşa, towum, Uygurlar mersiye koşukları, Özbekler yığı, yoklav, Kırım Tatarları tag-mag kelimelerini ölüm konulu şiirler için kullanmaktadırlar (Kaya 2004: 334-345, Görkem 2001: 49-62). Eski Türklerin yuğ törenlerinde söyledikleri ölüm şiirlerine sagu adı verilirken, zamanla bu kelimenin yerini mersiye ve ağıt kelimeleri almıştır.
Özellikle İslamiyet öncesindeki Türk kültüründe ağıtların yoğun bir şekilde kullanıldığı alanların başında yuğ törenleri gelir. Ölen kişinin ardından düzenlenen cenaze merasimleri olan yuğlarda ağlama ve feryat etmenin yanı sıra ölen kişinin vasıflarını öven şiirler söylemek de geleneksel uygulamalar arasına girmiştir. Yuğ törenlerinde söylenen ağıtların, o zamanki adıyla saguların bir kısmı daha sonraki dönemlerde de ozanlar arasında söylenegelmiştir. Alp Er Tunga sagusunun böyle bir süreçten geçtiği düşünülmektedir.
Bugün Anadoluda ölüm konulu şiirlere veya ölüm vesilesiyle söylenen şiirlere ağıt denilmekle birlikte ağıtın Türk kültüründe uzun bir geçmişi vardır. Hun döneminden itibaren Türklerde yas törenlerinin yapıldığını, bu törenlerde ağlayıp sızlayıp şiir söyleyen kişilerin olduğunu takip edebiliyoruz. Çin kaynaklarından alınan bilgilere göre Hun döneminde ağıt yakma geleneği vardır. Hun hükümdarı Atti-lanın ölümünü anlatan kayıtlar buna örnek olabilecek niteliktedir. Kaynaklardaki bilgilere göre, Attila öldükten sonra bir tepeye getirilmiş, iyi ata binen süvariler bu tepenin etrafında Attilayı öven ağıtlar okuyarak dönmüşlerdir. Attilayla ilgili bir ağıt, günümüze kadar ulaşmıştır (Bali 1997: 20).
Göktürk döneminde de ağıt geleneğiyle ilgili önemli kayıtlar vardır. Orhun Ki-tabelerinde Bilge Kağan, yakın akrabasının ölümünden sonra her taraftan ağlayıcıların gelip yas tuttuğunu, ağlayıp sızladığını bildirir. Özellikle İslamiyet öncesindeki ağıtlarla ilgili olarak Divanü Lügatit-Türk oldukça önemli bir kaynaktır. Bu dönemde ağıt karşılığı olarak sagu kelimesi kullanılmaktadır. Bir kahraman olduğunu düşündüğümüz Alp Er Tungayla ilgili sagu parçaları, Kâşgarlı Mahmutun bu eserini oldukça kıymetli kılmaktadır (Bali 1997: 19-48). Bu dönemden sonra Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki yazılı kaynaklarda da ağıt yakma ve ağıtlarla ilgili bol miktarda bilgi ve malzeme vardır.
Bunun yanı sıra Anadoluda ağıt için ağat, ağut, ağı, avut, deme, deyiş, deyişet, lâvik, şin, şivan, mersiye vb., ağıtçı için ise ağcı, ağlayıcı, âşık bacı, bayatıcı, sağıcı, sağucu, sazlıyan gibi adlar kullanılır. Ağıt yakma işlemiyle ilgili olarak ise ağıt etmek, ağıt düzmek, ağıt koparmak, ağıt söylemek, ağıt tutmak, ağıt yapmak, yakım yakmak gibi ifadeler geliştirilmiştir (Görkem 2001: 16-18). Balıkesir, İzmir, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kayseri, Ankara, Kastamonu, Konya ve Eskişehirde ağıt kelimesi, ezgi ile mersiye söyleyerek ağlama anlamında kullanılırken Kırşehir ve Amasyada mersiye, İçel, Balıkesir, Erzurum ve Eskişehirde cenaze için yapılan matem ve yas anlamına gelmektedir (Bali 1997: 16).
Türkiye dışındaki Türk topluluklarında da ağıt yakma geleneği ve buna bağlı olarak oluşmuş ağıtlar bulunmaktadır. Azerbaycanda ağıt için ağı kelimesi kullanılır ve bu işi meslek edinmiş ağıtçılar vardır. Kazak Türkleri ağıt yerine joktov, koşuk ırı, köri gibi kelimeler kullanırlar. Kırgızlarda ise cır, coktov ve koşok sözleri ağıt türü için kullanılır. Nogaylar bozlaw, Türkmenler ağı, tavş, tavşa, towum, Uygurlar mersiye koşukları, Özbekler yığı, yoklav, Kırım Tatarları tag-mag kelimelerini ölüm konulu şiirler için kullanmaktadırlar (Kaya 2004: 334-345, Görkem 2001: 49-62). Eski Türklerin yuğ törenlerinde söyledikleri ölüm şiirlerine sagu adı verilirken, zamanla bu kelimenin yerini mersiye ve ağıt kelimeleri almıştır.
Özellikle İslamiyet öncesindeki Türk kültüründe ağıtların yoğun bir şekilde kullanıldığı alanların başında yuğ törenleri gelir. Ölen kişinin ardından düzenlenen cenaze merasimleri olan yuğlarda ağlama ve feryat etmenin yanı sıra ölen kişinin vasıflarını öven şiirler söylemek de geleneksel uygulamalar arasına girmiştir. Yuğ törenlerinde söylenen ağıtların, o zamanki adıyla saguların bir kısmı daha sonraki dönemlerde de ozanlar arasında söylenegelmiştir. Alp Er Tunga sagusunun böyle bir süreçten geçtiği düşünülmektedir.
Bugün Anadoluda ölüm konulu şiirlere veya ölüm vesilesiyle söylenen şiirlere ağıt denilmekle birlikte ağıtın Türk kültüründe uzun bir geçmişi vardır. Hun döneminden itibaren Türklerde yas törenlerinin yapıldığını, bu törenlerde ağlayıp sızlayıp şiir söyleyen kişilerin olduğunu takip edebiliyoruz. Çin kaynaklarından alınan bilgilere göre Hun döneminde ağıt yakma geleneği vardır. Hun hükümdarı Atti-lanın ölümünü anlatan kayıtlar buna örnek olabilecek niteliktedir. Kaynaklardaki bilgilere göre, Attila öldükten sonra bir tepeye getirilmiş, iyi ata binen süvariler bu tepenin etrafında Attilayı öven ağıtlar okuyarak dönmüşlerdir. Attilayla ilgili bir ağıt, günümüze kadar ulaşmıştır (Bali 1997: 20).
Göktürk döneminde de ağıt geleneğiyle ilgili önemli kayıtlar vardır. Orhun Ki-tabelerinde Bilge Kağan, yakın akrabasının ölümünden sonra her taraftan ağlayıcıların gelip yas tuttuğunu, ağlayıp sızladığını bildirir. Özellikle İslamiyet öncesindeki ağıtlarla ilgili olarak Divanü Lügatit-Türk oldukça önemli bir kaynaktır. Bu dönemde ağıt karşılığı olarak sagu kelimesi kullanılmaktadır. Bir kahraman olduğunu düşündüğümüz Alp Er Tungayla ilgili sagu parçaları, Kâşgarlı Mahmutun bu eserini oldukça kıymetli kılmaktadır (Bali 1997: 19-48). Bu dönemden sonra Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki yazılı kaynaklarda da ağıt yakma ve ağıtlarla ilgili bol miktarda bilgi ve malzeme vardır.