- Konum
- BERTUNA
-
- Üyelik Tarihi
- 2 Haz 2020
-
- Mesajlar
- 5,354
-
- MFC Puanı
- 16,350
Halk İsterse Beni De Kovar!
1935 senesinde idi. Atatürk' ün Çanakkale ye geleceği rivayetleri dolaşıyordu. O zamanlar dünyanın bazı yerlerinde olduğu gibi, memleketimizin de bazı bölgelerinde Yahudiler aleyhinde bir hareket ve ayaklanma baş göstermişti. Bu hal karşısında bütün Museviler mallarını, mülklerini satarak yolculuğa hazırlanıyorlardı.Bunlar, o zaman rivayet olunduğuna göre Filistin e gitmek istiyorlardı.
İşte bu sıralarda Atatürk Çanakkale ye geliyor" dediler. Çok sevindim. Çünkü Atatürk ü hiç görmemiştim. Heyecanla Atatürk ün geleceği Balıkesir caddesine dikildim.Bu esnada yanımda bulunan birkaç Yahudi’nin fısıltı ile pek hararetli olarak konuştuklarını gördüm. Alakadar olmağa vakit kalmadan karşıdan birkaç otomobil göründü
."Atatürk geliyor sözü yeniden ağızdan ağıza dolaştı.
Halkın yaşa, varol! nidaları arasında Atatürk otomobilinden indi. Alkışlar devam ediyor, o da halkın arasında ilerliyordu,Garip bir tesadüf ve talih eseri olarak Atatürk bizim önümüze gelince hafif bir duraklama yaptı. Halka bakıyor ve kalabalığı selamlıyordu. Tam bu esnada yanımda bulunan ve biraz evvel fısıltı halinde, fakat hareketli konuşan Yahudilerden biri, ileriye doğru yürüdü ve Ata’nın önüne atıldı.
Muhafızlar mani olmak istedi. Atatürk:
—Bırakın gelsin! Dedi. Bu Musevi vatandaş, Atatürk ün önünde ellerini açtı, omuzlarını yukarıya kaldırarak:
—Paşam bizi kovuyorlar. Biz ne yapacağız dedi.
Atatürk bu şekilde önüne atılan bu adamın ne demek istediğini ve kim olduğunu derhal anlamıştı. Buna rağmen sordu:
—Sen kimsin
—Ben paşam, Çanakkale Musevilerinden Avram Palto.
—Sizi kim kovuyor Hükümet mi Kanun mu Polis mi Jandarma mı Bana söyle dedi.
Bu Musevi vatandaş durakladı, şaşaladı. Biraz sonra kendini toparlayarak cevap verdi:
—Hayır, paşam, halk kovuyor.
Atatürk, bu adamın yüzüne dikkatle baktı, gülümsedi ve:
—Halk isterse beni de kovar, dedi ve yürüdü ...
------------------------------------------------
İğde Ağacı
O günün Ankara’sı kurak, çorak bir köy. Çankaya’dan meclise gelirken yol üzerinde sadece ama sadece bir tek iğde ağacı varmış. ATATÜRK o iğde ağacının önünden geçişlerinde arabasını durdururmuş, inermiş ve o iğde ağacına selam verirmiş.
“Aman demişler paşam ne yapıyorsunuz böyle?”,
“Eee o demiş yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduğum havanın bir neferi. En az diğer neferler kadar bunun da selama hakkı var”.
Yani “niye şaşırıyorsunuz?” der gibiymiş.
Ve bir gün yanında bulunan arkadaşına
“İşte bu benim...” derken bi de bakıyor ağaç yok ortada hemen iniyor
“Ne yaptınız bu ağaca” diyor.
“Paşam” diyorlar “yolu genişletmek için mecburduk kestik o ağacı”.
“Yahu diyor bitek bana soraydınız bu ağacı kurtaracak bir yolu mutlaka bulurdum” diyor.
Daha fazla dayanamıyor, arabasına biniyor, şoförünün ve arkadaşının gözü önünde hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.
Bir tek iğde ağacı için mi dersiniz?
Hayır.
Çok zor şartlarda kurtardığı bu topraklarda yetişen bir canlıdır ve lideri olduğu için de bu toprakların da o iğde ağacının da sorumluluğu Mustafa Kemal’in omuzlarındadır da onun için.
1935 senesinde idi. Atatürk' ün Çanakkale ye geleceği rivayetleri dolaşıyordu. O zamanlar dünyanın bazı yerlerinde olduğu gibi, memleketimizin de bazı bölgelerinde Yahudiler aleyhinde bir hareket ve ayaklanma baş göstermişti. Bu hal karşısında bütün Museviler mallarını, mülklerini satarak yolculuğa hazırlanıyorlardı.Bunlar, o zaman rivayet olunduğuna göre Filistin e gitmek istiyorlardı.
İşte bu sıralarda Atatürk Çanakkale ye geliyor" dediler. Çok sevindim. Çünkü Atatürk ü hiç görmemiştim. Heyecanla Atatürk ün geleceği Balıkesir caddesine dikildim.Bu esnada yanımda bulunan birkaç Yahudi’nin fısıltı ile pek hararetli olarak konuştuklarını gördüm. Alakadar olmağa vakit kalmadan karşıdan birkaç otomobil göründü
."Atatürk geliyor sözü yeniden ağızdan ağıza dolaştı.
Halkın yaşa, varol! nidaları arasında Atatürk otomobilinden indi. Alkışlar devam ediyor, o da halkın arasında ilerliyordu,Garip bir tesadüf ve talih eseri olarak Atatürk bizim önümüze gelince hafif bir duraklama yaptı. Halka bakıyor ve kalabalığı selamlıyordu. Tam bu esnada yanımda bulunan ve biraz evvel fısıltı halinde, fakat hareketli konuşan Yahudilerden biri, ileriye doğru yürüdü ve Ata’nın önüne atıldı.
Muhafızlar mani olmak istedi. Atatürk:
—Bırakın gelsin! Dedi. Bu Musevi vatandaş, Atatürk ün önünde ellerini açtı, omuzlarını yukarıya kaldırarak:
—Paşam bizi kovuyorlar. Biz ne yapacağız dedi.
Atatürk bu şekilde önüne atılan bu adamın ne demek istediğini ve kim olduğunu derhal anlamıştı. Buna rağmen sordu:
—Sen kimsin
—Ben paşam, Çanakkale Musevilerinden Avram Palto.
—Sizi kim kovuyor Hükümet mi Kanun mu Polis mi Jandarma mı Bana söyle dedi.
Bu Musevi vatandaş durakladı, şaşaladı. Biraz sonra kendini toparlayarak cevap verdi:
—Hayır, paşam, halk kovuyor.
Atatürk, bu adamın yüzüne dikkatle baktı, gülümsedi ve:
—Halk isterse beni de kovar, dedi ve yürüdü ...
------------------------------------------------
İğde Ağacı
O günün Ankara’sı kurak, çorak bir köy. Çankaya’dan meclise gelirken yol üzerinde sadece ama sadece bir tek iğde ağacı varmış. ATATÜRK o iğde ağacının önünden geçişlerinde arabasını durdururmuş, inermiş ve o iğde ağacına selam verirmiş.
“Aman demişler paşam ne yapıyorsunuz böyle?”,
“Eee o demiş yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduğum havanın bir neferi. En az diğer neferler kadar bunun da selama hakkı var”.
Yani “niye şaşırıyorsunuz?” der gibiymiş.
Ve bir gün yanında bulunan arkadaşına
“İşte bu benim...” derken bi de bakıyor ağaç yok ortada hemen iniyor
“Ne yaptınız bu ağaca” diyor.
“Paşam” diyorlar “yolu genişletmek için mecburduk kestik o ağacı”.
“Yahu diyor bitek bana soraydınız bu ağacı kurtaracak bir yolu mutlaka bulurdum” diyor.
Daha fazla dayanamıyor, arabasına biniyor, şoförünün ve arkadaşının gözü önünde hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.
Bir tek iğde ağacı için mi dersiniz?
Hayır.
Çok zor şartlarda kurtardığı bu topraklarda yetişen bir canlıdır ve lideri olduğu için de bu toprakların da o iğde ağacının da sorumluluğu Mustafa Kemal’in omuzlarındadır da onun için.