- Konum
- BERTUNA
-
- Üyelik Tarihi
- 2 Haz 2020
-
- Mesajlar
- 5,358
-
- MFC Puanı
- 16,420
Esad rejimini devirmek için tasarlanan eğit-donat programının 27 Mayıs’ta Kırşehir’de resmen başladığını üst düzey bir ABD’li yetkiliden duyurmuştu. Hükümetten açıklama yoktu....!!! (bu nasıl iştir ki benim topraklarım'da elin gavuru söz sahibi olabiliyordu)
29 Mayıs günü Cumhuriyet Gazetesi Suriye'ye silah ve mühimmat taşıyan MİT TIR'larının görüntülerini yayınladı. Arkasından savcılık gazete hakkında soruşturma başlattı.(Arkasından hükümet kanadından bir açıklama, TIR'lar Irak Türkmenlerine gidiyor diye, aynı günün akşamı, Irak Türkmen Cephesinden bir açıklama, "Bize TIR filan gelmedi....!!!")
Neler oluyordu anlayanınız var mıydı?
Washington’un neoconları, Suriye’yi kontrol edenin, tüm Ortadoğu’yu kontrol edeceğini düşünüyordu.
Doğal gaz, diğerlerine göre çok daha temiz olduğu için 21. yüzyılın enerji kaynağı olarak ön plana çıktı. AB başta olmak üzere dünyada hızla büyüyen bir pazarı vardı. Çevremizde yaşadığımız bütün çatışma ve politik sorunlar, bu önemli kaynağın kontrolü, üretimi ve taşınması çerçevesinde yaşanan jeopolitik mücadeleden kaynaklanıyordu. Yoksa Suriye’ye demokrasi getirmek, Esad’ın kendi halkına zulmetmesi, Alevi-Sünni çatışması, IŞİD falan hepsi hikâyenin buz dağının üst kısmıydı.
Mücadeleyi 2007’den itibaren başlatabiliriz. Suriye ve İran, iki yakın müttefikti. Lübnan’da konuşlu Şii Hizbullah, bu iki ülkenin desteğiyle İsrail’e tehdit teşkil ediyordu. Bu desteğin kesilmesi ve Suriye-İran işbirliğinin önlenmesi gerekiyordu. Washington, Suriye’nin İsrail ile ilişkilerini yumuşatması için Esad rejiminin zayıflatılması gerektiğine karar verdi. Bu işi için seçilen Müslüman Kardeşler, Suudi Arabistan üzerinden desteklendi. Böylece rejime içeriden tehdit olabilecek bir yapı oluşturulmaya başlandı.
İlerleyen yıllarda Katar’ın doğal gazını Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıma planları gündeme geldi.
2008 Ağustos ayında Beşar Esad eşiyle birlikte bir haftalık tatil için Bodrum’a geldiğinde Erdoğan ailesi basına Esad’larla sarmaş dolaş fotoğraflar veriyordu.Plana göre Esad reformlara razı edildiğinde kısa süre sonra Suriye’de rejim değişecek, böylece Müslüman Kardeşlerin iktidarında Katar’ın gazı Türkiye üzerinde Avrupa pazarına ulaştırılacaktı. Ama Esad iktidarı terk etmemek için direndi.
Avrupa’nın en büyük gaz tedarikçisi Rusya’ydı. Katar doğal gazının Avrupa’ya ulaşması Rusya tekelini kıracaktı. 2009 yılına gelindiğinde Katar, Esad’a resmi teklif götürdü. En büyük müttefiki Rusya’yı kaybetmek istemeyen Esad,doğal gaz boru hattı anlaşmasını imzalamadı. Bunun üzerine ABD ve İngiltere, Esad’ı devirmek için çalışmalarına hız verdiler.
Bu arada iki müttefik,Esad ve Ahmadinejad da boş durmuyordu.Güney Pars bölgesindeki İran doğal gazını Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e, oradan da Avrupa’ya ulaştırmanın planlarını yapmaya başladılar. Aslında Pars bölgesi, İran Körfezinin iki yakasında, Katar ve İran arasında yer alan dünyanın keşfedilmiş en büyük gaz havzasıydı. Tek başına bütün Avrupa’nın ihtiyacını karşılayabilirdi.
Haziran 2011’de Suriye, İran ve Irak hükümetleri,Dostluk (FriendshipPipeline) adını verdikleri İran gazını Akdeniz’e çıkaracak doğal gaz boru hattı anlaşmasını imzaladılar. Aynı yılın Ağustos ayında da Suriye Petrol Bakanı, Humus şehri yakınlarında yeni bir doğal gaz yatağı bulduklarını dünyaya açıkladı. Bu gaz sahasını Rus Gazprom şirketi işletecekti. Humus şehrinin Rusların deniz üssü olan Tartus’a yaklaşık 60 km mesafedeydi . Anlayacağınız İran doğal gazı Rusların kontrolündeki Tartus limanı üzerinden Akdeniz’e ulaşacaktı. Moskova, Tahran ve Şam’ı stratejik müttefik haline getiren bu anlaşma, Katar yani ABD ve Londra’yı devre dışı bırakarak tüm Avrupa pazarının ele geçirilmesi anlamına geliyordu.Bundan sonra yaşananları tahmin edebilirsiniz. Suriye’de hazırlıkları devam eden ayaklanma birden bire iç savaşa dönüştü. Bizim “kardeşim ESAD” da, “ESED” oluverdi!.Washington’un resmi belgelerin de IŞİD’in Amerikan'ın veled-i zina çocuğu olduğu söylenmekteydi.
Hukukun üstünlüğü, etik kuralları ve şeffaflık çerçevesi ilkeleriyle hareket eden, bir anlamda ABD hükümetini denetleme görevini yaptığını ileri süren Judical Watch isimli bir sivil toplum kuruluşu, yargı yoluyla elde ettiği ABD Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarının bazı gizli belgelerini 18 Mayıs’ta yayınladı.
Belgeler, 2012 yılında ABD ve NATO’nun El-kaide ve IŞID’in Suriye ve Irak’taki faaliyetlerini desteklemeye başladığını anlatıyordu. Belgelerde Esad’ın kolay devrilmeyeceği ve bunun sonucu ülkenin iç savaşa sürükleneceği öngörülmüştü. El-kaide 2.0 olarak adlandırılan IŞİD, Irak’ın batısında Musul ve Anbar hattı ile Suriye’nin doğusunda Haseki (al Hasaka) ve Deyrizor (Der-ez Zor) hattı arasındaki bölgeyi kontrol etmek için mücadele ediyordu. Aslında bu ABD ve İngiltere’nin planıydı. Irak ve Suriye’den koparılacak bu bölgede Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adı altında selefi bir din devleti kurulacaktı.
Dokümanlara göre bu planı Batı, Körfez Ülkeleri ve Türkiye destekliyor, Rusya, Çin ve İran ise plana karşı çıkıyordu. Plan çerçevesinde mali desteği Körfez Ülkeleri sağlıyor, silah ve mühimmatı Batı tedarik ediyor, silah ve mühimmatın Suriye’ye sokulmasına Türkiye aracılık ediyordu. İşte yakalanan MİT tırları bu işin küçük bir parçasıydı. Unutmadan plan, Libya operasyonunda Bingazi örneğinde isyancılara sağlanan güvenli bir bölgenin bir benzerini Suriye’deki isyancılar için de tesis edilmesini ön görüyordu.Suriye’nin yeterince istikrarsızlaşması beklendi (Aynı 1970 Maraş Olaylarında devrin T.S.K Genel Kurmay Başkanı Kenan EVREN'in "Darbe'in Olgunlaşması" için sessiz kalması gibi...) ve Erdoğan’ın çok heves ettiği tampon bölge kuruldu.
Özetleyelim; CNN’de seyrettiğiniz kafa kesen o caniler varya, onlar Müslüman değildi, İngiliz ve Amerikalı paralı askerleri idi.
Selefi din devleti kurularsa ne olurdu?
Irak ve Suriye topraklarının bir kısmında Selefi bir din devleti kurulsaydı ne olacağını sıralayalım:
1) Irak ve Suriye bölünecekti. Bölünmenin yaratacağı sorunlar belki 100 yıl bölge ülkelerinin birbiriyle işbirliğini engelleyecekti. Etnik ve mezhep çatışmasını çevre ülkelere yaymak için zemin hazırlayacaktı. Böylece İsrail’in güvenliği de sağlanmış olacaktı.
2) Kurulacak Selefi din devleti, Şii İran’ın doğal gazının Suriye üzerinden Akdeniz’e ulaşmasını engelleyecekti. Aynı zamanda bu devlet, Katar gazının Irak, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya veya Türkiye’ye gelmeden Suriye üzerinden Akdeniz yoluyla Batı’ya ulaşmasını sağlayacaktı.
3) Esad devrilip boru hattı Türkiye yerine Suriye üzerinden denize çıkarsa, aynı istikametti Musul-Kerkük petrolü de takip edecek. Böylece Kerkük-Yumurtalık boru hattının önemi kalmayacağı için kukla bir Kürt devletinin önündeki tek engel de ortadan kalkmış olacaktı.
4) Güzergâh Akdeniz olarak belirlenirse Lübnan’ın doğal gazı ve İsrail’in el koyduğu Filistin’e ait Gazze Şeridindeki doğal gaz da Batı’ya bu yolla transfer edilecekti.
5) Rusya’nın Avrupa’daki doğal gaz tekeli kırılarak, Putin zayıflatılacak ve ülke rejim değişikliğine zorlanacaktı. Böylece ABD dünya hegemonyası önündeki en büyük engeli aşmış olacaktı.
6) Doğal gaz Avrupa’ya Katar’dan sağlanacağı için, AB’nin kontrolü Washington ve Londra için daha kolay olacaktı.
7) Türkiye’nin İran gazına bağımlılığı azalacağı için İran yalnızlaştırılıp, ekonomik açıdan sıkıştırılacaktı.
8) En önemlisi, 21. yüzyılın en değerli yakıtı, dolar üzerinden satılmaya devam edeceği için Amerikan parası dünya rezerv para birimi olma özelliğini koruyacaktı. Bu sayede Washington, karşılıksız para basmaya devam edecekti.Ve küresel sermaye Pentagon’un yardımıyla herkesi soyarak dünyayı ele geçirme yolunda önemli bir mesafe kat etmiş olacaktı.Bütün bu saydıklarımızın olup olmamasını, büyük ölçüde doğudan batıya uzanacak boru hatlarının güzergâhı belirleyecekti.
Ukrayna üzerinde yaşanan, Rus doğal gazının Avrupa’ya geçişini engelleme mücadelesinin de aynı oyunun bir parçası olduğunu unutmayalım.
Şimdi gelelim Cumhuriyet gazetesinin yayınladığı MİT TIR’ları görüntülerine. Bir senede kimliği değişen Türkiye’nin en köklü gazetesi, yayınladığı görüntülerle Erdoğan ve Davutoğlu’nun ipliğini pazara çıkarıyordu. Zamanı geldiğinde uluslararası kamuoyunun Türkiye’yi terörü destekleyen ülke olarak suçlaması için delil sunuyorlardı Aslında CHP İktidar olabilmek için Türkiye'nin yaftalanmasına razı oluyordu.Bu da bir çeşit "VATAN HAİNLİĞİ İDİ". Bu delillerle Erdoğan ve Davutoğlu Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanabilirdi. Ama terörü destekleyen ülke Türkiye olacaktı.CHP'in tek başardığı iş budur.FETO gibi davranmıştı.Ve bu durum AKP gibi CHP'in içinde gizlenen FETO'un Siyasi Uzantıları olduğu anlamına gelmekteydi.
Batı’nın tezgahına bakar mısınız! Önce Eğit-Donat eğitimini başlatıyordu iki gün sonra MİT tırları görüntüsünü medyaya servis ediyordu. Hem AKP’yi Esad’ı devirmek için kullanıyor, hem de servis ettiği görüntülerle Erdoğan ve Davutoğlu’nu Uluslararası Mahkemede yargılamakla tehdit ediyordu.Ve CHP'ye HAİNLİK yaptırıyordu.(Tavşan'a kaç, tazı'ya tut ) Bir başka değişle; Cumhurbaşkanı ve Başbakanı esir alıyordu. Kim bilir ne istediler veya isteyeceklerdi. Belki Cemaati kurtarmak istiyorlardı,bunu hiçbir zaman halk olarak bilemeyeceğiz.
Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” prensibini bir kenara bırakan stratejik derinlik uzmanı Davutoğlu’nun aklı (!) , Erdoğan’ın karizmatik liderliğiyle (!) öyle bir pisliğe battı ki hiç sormayın. Başımız büyük bela'ya girmişti.Bundan dolayı, Cumhurbaşkanı, Başbakan'ın kellesini almıştır. (Zorla istifa ettirmiş'tir.Hem de 417 AKP Partisi oyu alan kişidir Davutoğlu)
Etrafımız ateş çemberi, seçimler sonrasında (2023 Haziran Seçimleri) kazan bizde de kaynamaya başlayacak. Topraklarımızda 2 milyon Suriyeli mülteci var;IŞİD’in bunların arasına sızarak ülkemizde ne kadar örgütlendiğini bilmiyoruz. PKK doğuda rahat durmuyor, TSK eski TSK değil,subaylar küsmüş milletine, Cemaatçiler fırsatını yakalasa 2.darbe girişiminde bulunacak (çünkü başta AKP olmak üzere, Süleymancılar ve Nurcular'a öfke ve kin güdüyorlar). Ekonomik kriz kapından içeri girdi anamızı ağlatıyor hergün zam hergün zam, her günümüz, bir önceki günü aratır oldu.
Herkes takkesini önüne koysun düşünsün; imdi ne yapacağız?
Kaynak : ANONİM
29 Mayıs günü Cumhuriyet Gazetesi Suriye'ye silah ve mühimmat taşıyan MİT TIR'larının görüntülerini yayınladı. Arkasından savcılık gazete hakkında soruşturma başlattı.(Arkasından hükümet kanadından bir açıklama, TIR'lar Irak Türkmenlerine gidiyor diye, aynı günün akşamı, Irak Türkmen Cephesinden bir açıklama, "Bize TIR filan gelmedi....!!!")
Neler oluyordu anlayanınız var mıydı?
Washington’un neoconları, Suriye’yi kontrol edenin, tüm Ortadoğu’yu kontrol edeceğini düşünüyordu.
Doğal gaz, diğerlerine göre çok daha temiz olduğu için 21. yüzyılın enerji kaynağı olarak ön plana çıktı. AB başta olmak üzere dünyada hızla büyüyen bir pazarı vardı. Çevremizde yaşadığımız bütün çatışma ve politik sorunlar, bu önemli kaynağın kontrolü, üretimi ve taşınması çerçevesinde yaşanan jeopolitik mücadeleden kaynaklanıyordu. Yoksa Suriye’ye demokrasi getirmek, Esad’ın kendi halkına zulmetmesi, Alevi-Sünni çatışması, IŞİD falan hepsi hikâyenin buz dağının üst kısmıydı.
Mücadeleyi 2007’den itibaren başlatabiliriz. Suriye ve İran, iki yakın müttefikti. Lübnan’da konuşlu Şii Hizbullah, bu iki ülkenin desteğiyle İsrail’e tehdit teşkil ediyordu. Bu desteğin kesilmesi ve Suriye-İran işbirliğinin önlenmesi gerekiyordu. Washington, Suriye’nin İsrail ile ilişkilerini yumuşatması için Esad rejiminin zayıflatılması gerektiğine karar verdi. Bu işi için seçilen Müslüman Kardeşler, Suudi Arabistan üzerinden desteklendi. Böylece rejime içeriden tehdit olabilecek bir yapı oluşturulmaya başlandı.
İlerleyen yıllarda Katar’ın doğal gazını Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıma planları gündeme geldi.
2008 Ağustos ayında Beşar Esad eşiyle birlikte bir haftalık tatil için Bodrum’a geldiğinde Erdoğan ailesi basına Esad’larla sarmaş dolaş fotoğraflar veriyordu.Plana göre Esad reformlara razı edildiğinde kısa süre sonra Suriye’de rejim değişecek, böylece Müslüman Kardeşlerin iktidarında Katar’ın gazı Türkiye üzerinde Avrupa pazarına ulaştırılacaktı. Ama Esad iktidarı terk etmemek için direndi.
Avrupa’nın en büyük gaz tedarikçisi Rusya’ydı. Katar doğal gazının Avrupa’ya ulaşması Rusya tekelini kıracaktı. 2009 yılına gelindiğinde Katar, Esad’a resmi teklif götürdü. En büyük müttefiki Rusya’yı kaybetmek istemeyen Esad,doğal gaz boru hattı anlaşmasını imzalamadı. Bunun üzerine ABD ve İngiltere, Esad’ı devirmek için çalışmalarına hız verdiler.
Bu arada iki müttefik,Esad ve Ahmadinejad da boş durmuyordu.Güney Pars bölgesindeki İran doğal gazını Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e, oradan da Avrupa’ya ulaştırmanın planlarını yapmaya başladılar. Aslında Pars bölgesi, İran Körfezinin iki yakasında, Katar ve İran arasında yer alan dünyanın keşfedilmiş en büyük gaz havzasıydı. Tek başına bütün Avrupa’nın ihtiyacını karşılayabilirdi.
Haziran 2011’de Suriye, İran ve Irak hükümetleri,Dostluk (FriendshipPipeline) adını verdikleri İran gazını Akdeniz’e çıkaracak doğal gaz boru hattı anlaşmasını imzaladılar. Aynı yılın Ağustos ayında da Suriye Petrol Bakanı, Humus şehri yakınlarında yeni bir doğal gaz yatağı bulduklarını dünyaya açıkladı. Bu gaz sahasını Rus Gazprom şirketi işletecekti. Humus şehrinin Rusların deniz üssü olan Tartus’a yaklaşık 60 km mesafedeydi . Anlayacağınız İran doğal gazı Rusların kontrolündeki Tartus limanı üzerinden Akdeniz’e ulaşacaktı. Moskova, Tahran ve Şam’ı stratejik müttefik haline getiren bu anlaşma, Katar yani ABD ve Londra’yı devre dışı bırakarak tüm Avrupa pazarının ele geçirilmesi anlamına geliyordu.Bundan sonra yaşananları tahmin edebilirsiniz. Suriye’de hazırlıkları devam eden ayaklanma birden bire iç savaşa dönüştü. Bizim “kardeşim ESAD” da, “ESED” oluverdi!.Washington’un resmi belgelerin de IŞİD’in Amerikan'ın veled-i zina çocuğu olduğu söylenmekteydi.
Hukukun üstünlüğü, etik kuralları ve şeffaflık çerçevesi ilkeleriyle hareket eden, bir anlamda ABD hükümetini denetleme görevini yaptığını ileri süren Judical Watch isimli bir sivil toplum kuruluşu, yargı yoluyla elde ettiği ABD Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarının bazı gizli belgelerini 18 Mayıs’ta yayınladı.
Belgeler, 2012 yılında ABD ve NATO’nun El-kaide ve IŞID’in Suriye ve Irak’taki faaliyetlerini desteklemeye başladığını anlatıyordu. Belgelerde Esad’ın kolay devrilmeyeceği ve bunun sonucu ülkenin iç savaşa sürükleneceği öngörülmüştü. El-kaide 2.0 olarak adlandırılan IŞİD, Irak’ın batısında Musul ve Anbar hattı ile Suriye’nin doğusunda Haseki (al Hasaka) ve Deyrizor (Der-ez Zor) hattı arasındaki bölgeyi kontrol etmek için mücadele ediyordu. Aslında bu ABD ve İngiltere’nin planıydı. Irak ve Suriye’den koparılacak bu bölgede Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adı altında selefi bir din devleti kurulacaktı.
Dokümanlara göre bu planı Batı, Körfez Ülkeleri ve Türkiye destekliyor, Rusya, Çin ve İran ise plana karşı çıkıyordu. Plan çerçevesinde mali desteği Körfez Ülkeleri sağlıyor, silah ve mühimmatı Batı tedarik ediyor, silah ve mühimmatın Suriye’ye sokulmasına Türkiye aracılık ediyordu. İşte yakalanan MİT tırları bu işin küçük bir parçasıydı. Unutmadan plan, Libya operasyonunda Bingazi örneğinde isyancılara sağlanan güvenli bir bölgenin bir benzerini Suriye’deki isyancılar için de tesis edilmesini ön görüyordu.Suriye’nin yeterince istikrarsızlaşması beklendi (Aynı 1970 Maraş Olaylarında devrin T.S.K Genel Kurmay Başkanı Kenan EVREN'in "Darbe'in Olgunlaşması" için sessiz kalması gibi...) ve Erdoğan’ın çok heves ettiği tampon bölge kuruldu.
Özetleyelim; CNN’de seyrettiğiniz kafa kesen o caniler varya, onlar Müslüman değildi, İngiliz ve Amerikalı paralı askerleri idi.
Selefi din devleti kurularsa ne olurdu?
Irak ve Suriye topraklarının bir kısmında Selefi bir din devleti kurulsaydı ne olacağını sıralayalım:
1) Irak ve Suriye bölünecekti. Bölünmenin yaratacağı sorunlar belki 100 yıl bölge ülkelerinin birbiriyle işbirliğini engelleyecekti. Etnik ve mezhep çatışmasını çevre ülkelere yaymak için zemin hazırlayacaktı. Böylece İsrail’in güvenliği de sağlanmış olacaktı.
2) Kurulacak Selefi din devleti, Şii İran’ın doğal gazının Suriye üzerinden Akdeniz’e ulaşmasını engelleyecekti. Aynı zamanda bu devlet, Katar gazının Irak, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya veya Türkiye’ye gelmeden Suriye üzerinden Akdeniz yoluyla Batı’ya ulaşmasını sağlayacaktı.
3) Esad devrilip boru hattı Türkiye yerine Suriye üzerinden denize çıkarsa, aynı istikametti Musul-Kerkük petrolü de takip edecek. Böylece Kerkük-Yumurtalık boru hattının önemi kalmayacağı için kukla bir Kürt devletinin önündeki tek engel de ortadan kalkmış olacaktı.
4) Güzergâh Akdeniz olarak belirlenirse Lübnan’ın doğal gazı ve İsrail’in el koyduğu Filistin’e ait Gazze Şeridindeki doğal gaz da Batı’ya bu yolla transfer edilecekti.
5) Rusya’nın Avrupa’daki doğal gaz tekeli kırılarak, Putin zayıflatılacak ve ülke rejim değişikliğine zorlanacaktı. Böylece ABD dünya hegemonyası önündeki en büyük engeli aşmış olacaktı.
6) Doğal gaz Avrupa’ya Katar’dan sağlanacağı için, AB’nin kontrolü Washington ve Londra için daha kolay olacaktı.
7) Türkiye’nin İran gazına bağımlılığı azalacağı için İran yalnızlaştırılıp, ekonomik açıdan sıkıştırılacaktı.
8) En önemlisi, 21. yüzyılın en değerli yakıtı, dolar üzerinden satılmaya devam edeceği için Amerikan parası dünya rezerv para birimi olma özelliğini koruyacaktı. Bu sayede Washington, karşılıksız para basmaya devam edecekti.Ve küresel sermaye Pentagon’un yardımıyla herkesi soyarak dünyayı ele geçirme yolunda önemli bir mesafe kat etmiş olacaktı.Bütün bu saydıklarımızın olup olmamasını, büyük ölçüde doğudan batıya uzanacak boru hatlarının güzergâhı belirleyecekti.
Ukrayna üzerinde yaşanan, Rus doğal gazının Avrupa’ya geçişini engelleme mücadelesinin de aynı oyunun bir parçası olduğunu unutmayalım.
Şimdi gelelim Cumhuriyet gazetesinin yayınladığı MİT TIR’ları görüntülerine. Bir senede kimliği değişen Türkiye’nin en köklü gazetesi, yayınladığı görüntülerle Erdoğan ve Davutoğlu’nun ipliğini pazara çıkarıyordu. Zamanı geldiğinde uluslararası kamuoyunun Türkiye’yi terörü destekleyen ülke olarak suçlaması için delil sunuyorlardı Aslında CHP İktidar olabilmek için Türkiye'nin yaftalanmasına razı oluyordu.Bu da bir çeşit "VATAN HAİNLİĞİ İDİ". Bu delillerle Erdoğan ve Davutoğlu Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanabilirdi. Ama terörü destekleyen ülke Türkiye olacaktı.CHP'in tek başardığı iş budur.FETO gibi davranmıştı.Ve bu durum AKP gibi CHP'in içinde gizlenen FETO'un Siyasi Uzantıları olduğu anlamına gelmekteydi.
Batı’nın tezgahına bakar mısınız! Önce Eğit-Donat eğitimini başlatıyordu iki gün sonra MİT tırları görüntüsünü medyaya servis ediyordu. Hem AKP’yi Esad’ı devirmek için kullanıyor, hem de servis ettiği görüntülerle Erdoğan ve Davutoğlu’nu Uluslararası Mahkemede yargılamakla tehdit ediyordu.Ve CHP'ye HAİNLİK yaptırıyordu.(Tavşan'a kaç, tazı'ya tut ) Bir başka değişle; Cumhurbaşkanı ve Başbakanı esir alıyordu. Kim bilir ne istediler veya isteyeceklerdi. Belki Cemaati kurtarmak istiyorlardı,bunu hiçbir zaman halk olarak bilemeyeceğiz.
Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” prensibini bir kenara bırakan stratejik derinlik uzmanı Davutoğlu’nun aklı (!) , Erdoğan’ın karizmatik liderliğiyle (!) öyle bir pisliğe battı ki hiç sormayın. Başımız büyük bela'ya girmişti.Bundan dolayı, Cumhurbaşkanı, Başbakan'ın kellesini almıştır. (Zorla istifa ettirmiş'tir.Hem de 417 AKP Partisi oyu alan kişidir Davutoğlu)
Etrafımız ateş çemberi, seçimler sonrasında (2023 Haziran Seçimleri) kazan bizde de kaynamaya başlayacak. Topraklarımızda 2 milyon Suriyeli mülteci var;IŞİD’in bunların arasına sızarak ülkemizde ne kadar örgütlendiğini bilmiyoruz. PKK doğuda rahat durmuyor, TSK eski TSK değil,subaylar küsmüş milletine, Cemaatçiler fırsatını yakalasa 2.darbe girişiminde bulunacak (çünkü başta AKP olmak üzere, Süleymancılar ve Nurcular'a öfke ve kin güdüyorlar). Ekonomik kriz kapından içeri girdi anamızı ağlatıyor hergün zam hergün zam, her günümüz, bir önceki günü aratır oldu.
Herkes takkesini önüne koysun düşünsün; imdi ne yapacağız?
Kaynak : ANONİM
Son düzenleme: