• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Diş Kirası

DarkWoman

Emektar Üye
Üyelik Tarihi
27 Kas 2019
Mesajlar
13,324
MFC Puanı
58,672
Konum
Germany




dic59f-kirasc4b1.jpg




Uçurumun son dalına tutunmuş kültür hazinelerinden bir tanesi… Osmanlı misafirperverlikte öylesine üstün bir kültür geliştirmiş ki, bu eşsiz kültürün izlerini halen barındırsak da, inceliğini ve zarafetini tekrar hatırlamamız gerekiyor.

Kaç kişinin cebine harçlık koymamıştır ki ninelerimiz dedelerimiz… Verme, paylaşma ve karşıdakini mutlu etme kültürünün, belki de zirvesi.

İlla da maddi değeri olan bir şeyler olmasa da, hatıra nev’inden hediyeler halen misafirlerimize verilebilir galiba. Ne dersiniz… :)

Diş kirasının daha çok Ramazan ayında halk arasında rağbet gördüğü söylenir. Ancak, başka zamanlarda da yapılmadığı anlamına gelmez bu gelenek. Manevi temeller üzerinde kurulduğu hissedilse de, doğrudan dini bir gelenek değildir bu adet. Osmanlı’da, Anadolu’da, güzel ahlakın bir getirisi olarak oluşagelmiş harika bir gelenektir. Sadaka taşlarını anımsatıyor insana.

Bugün Avrupa’da bir yerlere gittiğiniz zaman, bir kahve dahi ikram edilmediğini görür şaşırırsınız. Eşlerin dahi kendi yediği yemeğin fiyatını ödediği kültürlerde, restoranda sizi misafir edenin hesap ödemesini beklerseniz, yanılırsınız.

İşte o zaman kültürümüzde misafirperverliğin değeri anlaşılır hale gelir. Ki, adetlerin kolay inşa edilemediğini de hatırlatmakta fayda var.

Milliyet Gazatesinden Nizamettin Biber ve Yeni Şafak Gazetesinden Ramazan Bingöl, diş kirası hakkında şunları söylemişler:

Diş kirası geleneğini hayata geçirmek

Günümüzde unutulan geleneklerden birine Ramazan ayı olması nedeni ile değinmek istiyorum. Diş kirası. Adından anlamını ev kirası gibi algılarsanız, yanılabilirsiniz.

Osmanlı döneminde Ramazan aylarında dikkat edilen, uygulanan geleneklerden biri, bu gelenekte amaç, eve gelen misafiri iyi bir şekilde ağırlamak ve misafirin evden memnun ayrılmasını sağlamaktır.

Osmanlı döneminde zengin köşk veya konaklarda iftara davet edilen misafirlerin yanında fakir halk içinde sofralar hazırlanır, çat kapı gelen Allah misafiri geri çevrilmez, içeriye alınırdı. İftarın verildiği köşk veya konak ziyafet evi halini alırdı, iftar sofralarında deyim yerindeyse kuş sütü hariç her şey bulunurdu. Misafirler iftarını yapıp teraviye gitmek üzereyken hane sahibi tarafından kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler, misafirlere hediye edilirdi. Misafirlere verilen hediyelere diş kirası denirdi.

Fakir fukaraya ise hane sahibinin zenginliği ve cömertliğine bağlı olarak içinde gümüş akçe veya altın paralar bir kadife kese içerisinde diş kirası olarak verilirdi. Yemeğini bitirenler diş kiralarını aldıktan sonra “Kesenize bereket”, “Allah daha çok versin”, “Ziyade olsun” gibi dualarla konaktan ayrılırlardı.



“Diş kirası” denilen bu hediyenin zarif gerekçesi, davetlilerin o gece zahmet edip gelerek hane sahibinin sevap kazanmasına vesile olması olarak tanımlanabilir. Tabii işin aslı, bu vesile ile muhtaçlara yardımda bulunmak onları sevindirmektir.

Fatih dönemi sadrazamlarından Mahmut Paşa, Tarihte bilinen Davetleri ve diş kirası hediyeleri ile ün yapmış, bu konuda çok güzel örnek olmuştur. Mahmut Paşa, Ramazan ayı geldiğinde kesenin ağzını açar, konağında verdiği iftar ziyafetleri dillere destandır.

Ayrıca, Paşanın sofrasında oruç açanlar, “diş kirasına” ilaveten her akşam mutlaka ikram edilen nohutlu pilavın gelmesini dört gözle beklerdi. Dişlerine takılma ihtimali olan sert bir sahte nohut yakalama ümidiyle. (Dişlerin kırılma riski dikkate alınmadan)

Enteresan ilginç bir konuda sahte nohut hikâyesidir. Çünkü Paşa, kazanlarda pilav pişirilirken pilavın içine nohut biçimi verilmiş altınlar atarmış.

Geleneği biçimsel olarak öğrendik, hayata geçirmek ve yaşatmak için Osmanlı Tarihinin 624 yıllık tekerleğini geri çevirmek ya da günümüzde Mahmut Paşalar gibi cömert Sadrazamlara benzer zengin insanlar bulmak gerekiyor herhalde.

Unutulan, günümüzde uygulanmayan diş kirası geleneğinin yeniden hayat bulması için ;

Önerdiğim koşulların gerçekleşmesi mümkün mü sizce?

Nizamettin BİBER


Yaşatılması gereken bir gelenek: Diş kirası

Ecdadımızın her konuda yapmış olduğu estetik, sanat, kültür işlerinin ne acıdır ki hala yanına bile yaklaşamıyoruz. Misafirperverlikte ve kibarlıkta Osmanlı çok ayrı bir kültüre sahip imiş. Beni çok etkileyen kibarlık örneklerinden birisi de Osmanlı kapılarındaki iki tokmak olayıdır. Kapılarda iç içe geçmiş biri büyük biri küçük iki kapı tokmağı olurmuş. Erkek gelince büyük kapı tokmağını çalarmış, gelenin erkek olduğu anlaşılsın, evdeki erkekler açsın, yoksa kadınlar ona göre tedbirini alsın diye. Küçük tokmak ise bayanlar içinmiş. Küçük tokmak çaldığında ise kapıdaki kişinin kadın olduğu anlaşılırmış.

Osmanlı’ya laf atanlara sorarım: Bu kadar estetik bir anlayış hangi medeniyette var?

Osmanlı’da yine beni çok etkileyen bir gelenek de diş kirasıdır. Osmanlı döneminde bir çok evde, özellikle de köşk veya konaklarda iftara davet edilen misafirlerin yanı sıra, çat kapı gelen Allah misafiri de geri çevrilmez, içeriye alınır,onlar içinde sofralar hazırlanırdı. İftarın verildiği köşk veya konak ziyafet evi halini alır, iftar sofralarında tabiri yerindeyse kuş sütü hariç her şey bulunurdu. Misafirler iftarını yapıp teraviye gitmek üzereyken hane sahibi tarafından “yemek yiyip dişleriniz yoruldu” diyerek, kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler gibi hediyelikler, diş kirası olarak hediye edilirdi.

Konaklara ve evlerine gelen misafirlere ise hane sahibinin zenginliği ve cömertliğine bağlı olarak içinde gümüş akçe veya altın paralar bir kadife kese içerisinde diş kirası olarak verilirdi. Yemeğini bitirenler diş kiralarını aldıktan sonra “Kesenize bereket”, “Allah daha çok versin”, “Ziyade olsun” gibi dualarla konaktan ayrılırlardı. Osmanlı’da Diş kirası denilen bu hediyenin zarif gerekçesi ise davetlilerin o gece zahmet edip gelerek hane sahibinin sevap kazanmasına vesile olması olarak açıklanırdı.

Fatih dönemi sadrazamlarından Mahmut Paşa, Ramazan ayı geldiğinde kesenin ağzını açar, konağında verdiği iftar ziyafetleri dillere destan olurmuş. Paşanın sofrasında oruç açanlar, diş kirasına ilaveten her akşam mutlaka ikram edilen nohutlu pilavın gelmesini, dişlerine takılma ihtimali olan sert bir sahte nohut yakalama ümidiyle dört gözle beklerlermiş.

Çünkü Paşa, kazanlarda pilav pişirilirken pilavın içine nohut biçimi verilmiş altınlar atarmış…

Gelin bu güzel Osmanlı geleneğini Ramazan ayında biz de canlandıralım. Evimize gelen misafirlerimize güzel keseler içinde gücümüz yettiği kadar hediyeler hazırlayıp, verelim.

Ramazan Bingöl
 
Geri
Üst