.:..:.. EBÛ SA'ÎD-İ HUDRÎ..:..:..
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri
Medînedeki Mescid-i Nebevînin inşasında çalışmıştı.
Yaşı küçük olması sebebiyle Bedir ve Uhud gazâlarına katılamadı. Bedir gazâsına babası Mâlik bin Sinân katıldı. Şehîd olmak için ön saflarda kahramanca savaştı.
Ebû Saîd-i Hudrî Uhud harbine katılmak için
babasıyla Peygamber efendimize müracaat ettiler. Bu hâdiseyi Ebû Saîd hazretleri şöyle anlatır:
İri kemiklidir
Uhud günü Peygamber efendimize arz olunduğum zaman
onüç yaşında idim. Babam beni Resûlullahın yanına götürüp dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Bu yavrumun yaşı her ne kadar küçükse de
bizimle gelsin.
Peygamber efendimiz beni yukarıdan aşağıya kadar süzdükten sonra buyurdular ki:
- Onu geri çeviriniz!
Benim gibi yaşı küçük olanlar
kadınları ve çocukları korumakla vazîfelendirildiler.
Babası Mâlik bin Sinân hazretleri
Uhud gazâsında şehîd oldu.
Uhud gazâsından dönüşte
Peygamber efendimizi nasıl karşıladıklarını Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri şöyle anlatmıştır:
Annem ile birlikte Peygamber efendimizi karşılamaya
O da bizi gördü. Bana buyurdu ki:
- Sen
Mâlik bin Sinânın oğlu musun?
Ben de şöyle cevap verdim:
- Evet
anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah.
Resûlullah efendimiz at üzerinde idi. Hemen yanlarına yaklaştım ve mübârek dizlerinden öpmekle şereflendim. Bana buyurdular ki:
- Allahü teâlâ
babana ecrini versin.
Korktuklarımızdan emîn eyle
Hendek gazâsında müşrikler çok şiddetli saldırıyorlardı. Hz. Ebû Saîd-i Hudrî bir ara Peygamberimize yaklaşarak dedi ki:
- Yâ Resûlallah
okuyacağımız bir duâ var mıdır? Peygamberimiz buyurdu ki:
- Evet var. Yâ Rabbî
bizi bütün korktuklarımızdan emîn eyle diyerek duâ ediniz!
Hepimiz duâ ettik
dağılıp gitti.
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri
Ondan birçok hadîs-i şerîf dinlerdi. Bu hadîs-i şerîflerin birinde buyuruldu ki:
(Eshâbıma dil uzatmayınız! Allahü teâlâya yemîn ederim ki
hattâ yarım müd sadakasına yetişemez.)
Babasının şehâdetiyle evin bütün yükü Hz. Ebû Saîdin omuzlarına yüklendi. Evin geçimini sağlıyacak kimse olmadığı için
sıkıntılarını kimseye söylemezlerdi. Aç kaldıkları zaman karınlarına taş bağlayarak açlıklarını gidermeye çalışırlardı.
Bir gün annesi dayanamamış ve
Resûlullaha gönderdi.
Sabırdan üstün rızık yoktur
Ebû Saîd
Eshâbına nasîhat verirken buldu. Oturup dinlemeye başladı. Bir ara Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
- Kim Allahü teâlâdan başka her şeyden yüz çevirir ve her şeyi Allahü teâlâdan beklerse
vereyim.
Bu mübârek sözleri işiten Hz. Ebû Saîd-i Hudrî
Peygamber efendimizden bir şey isteyemedi. Eve gelip durumu annesine olduğu gibi anlattı.
Ebû Saîd-i Hudrînin bu hareketinden sonra işleri yolunda gitti. Medînenin en zenginlerinden oldular.
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri
sonra da Hendek gazâsına katıldı. Çok kahramanlıklar gösterdi. Gösterdiği kahramanlıkları Peygamberimiz pek beğenmişti.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî Hendek savaşının hafiflediği bir öğle üzeri
evine kadar gitmek için izin istedi. Peygamberimiz izin verip buyurdu ki:
- Yanına silâhını al! Benî Kureyza Yahûdîlerinin sana zarar vermelerinden korkarım.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî de emir gereğince
hanımı dedi ki:
- Niçin bana kızıyorsun? İçeriye gir de gör!
Eve girdiklerinde yatağın üzerinde
kocaman siyah bir yılan yatıyor gördüler.
Müslüman olan cinnîlerden
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî
yoksa o gencin mi önce öldüğünü tesbit edemediler.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî hemen gelip
Peygamber efendimize hâdiseyi bildirdi.
Peygamberimiz de buyurdu ki:
- O Medînedeki Müslüman olan cinnîlerdendir. Onlardan bir şey görürseniz
şeytandır.
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri
630 senesinde Alkame bin Mahrezin emri altında küçük bir sefere çıktılar. Bu seferi Hz. Ebû Saîd-i Hudrî şöyle anlattı:
Resûlullah efendimiz Alkameyi bir sefere göndermişti. Ben de seferde bulundum. Hedefe yaklaştığımız sırada
kumandanımız askeri ikiye ayırdı.
Bir kısmını Abdullah bin Huzâfeye verdi. Ben de onunla birlikte idim.
Her dediğimi yapmalısınız!
Abdullah bin Huzâfe
kimimiz de ateşte bazı işlerimizi görüyorduk. Bir ara Hz. Abdullah askerlere dedi ki:
- Sizler bana itaat etmekle vazîfelisiniz
öyle değil mi?
- Evet...
- Öyleyse her dediğimi yapmalısınız
değil mi?
- Elbette yaparız.
- Öyleyse şimdi size emrediyorum ki
hepiniz bu yanan ateşe giriniz!
Bunun üzerine
yerlerinden kalkan bu askerlerin emre itâatteki gayretlerini görüp çok sevindi ve buyurdu ki:
- Durunuz! Ben sizin itâatinizi denemek için böyle söyledim.
Bu seferden dönüşte
bu ateş hâdisesini Peygamber efendimize anlattık. Buyurdular ki:
- Size bir günâhı emredene itâat etmeyiniz!
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri şöyle anlatır:
Peygamber efendimize bir kimse geldi. Kardeşimin karnında rahatsızlığı var. Ne yapayım? diye sordu. Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
- Bal şerbeti içir!
Soran kimse gidip
ama rahatsızlığının arttığını söyledi. Resûlullah efendimiz yine buyurdu:
- Git ve ona bal şerbeti içir!
Kusûr kardeşinin karnındadır
O kimse gitti ve ertesi gün tekrar gelip
bu defa Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
- Allahü teâlânın kelâmında yanlışlık olamaz. Kusûr kardeşinin karnındadır. Git ve ona bal şerbeti içir!
O kimse
kardeşi iyi oldu.
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri
Peygamberimiz buyurdular ki:
- İçinizden biri
kalbiyle nefret etsin. Bu da îmânın en zayıfıdır.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî
30 kişilik bir seriyye kumandanlığına getirildi. Bu seriyye Medîneden hareket etti. Yolda Müslüman olmayan bir Bedevî grubuna rastladılar ve onlara misâfir olmak istedilerse de kabûl edilmediler.
Reisimizi akrep soktu
Müslümanlar onların yakınlarında istirahat ederlerken
şifâ hâsıl olmadı. Bedevîlerden bazıları dediler ki:
- Şu karşıda istirahat eden kâfileye gidip
akrep sokmasına karşı yapılacak tedâviyi soralım. Belki bilen vardır.
Birkaç kimse Eshâb-ı kirâma gelip sordular:
- Ey insanlar! Reisimizi biraz önce akrep soktu. Bildiğimiz çârelere başvurduk
fakat şifâ hâsıl olmadı. İçinizde bu işi bilen var mı?
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri dedi ki:
- Siz bizim talebimizi önce reddettiniz
buna karşılık olarak sizden bir sürü koyun alırız.
Onlar da kabûl ettiler. Reisin yanına vardılar. Ebû Saîd-i Hudrî
reis hemen ayağa kalktı. Artık üzerinde hiçbir hastalık eseri kalmadı.
Bedevîler
Bu sürüyü aramızda paylaşalım diyen Eshâba dedi ki:
- Hayır! Peygamber efendimize bu hâdiseyi anlatırız
koyunları da kendilerine arz ederiz. Nasıl emir buyururlarsa öyle hareket ederiz.
Sefer dönüşünde
bu hâdiseyi anlattılar. Peygamberimiz;
- Fâtihanın bu kadar tesîrli bir duâ olduğunu sana kim öğretti? buyurarak taltif ettiler. Sonra iyi hareket ettiklerini açıkladılar.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî şöyle anlatır:
Bir gün
Peygamberimiz Eshâbına bir şeyler taksim ediyorlardı. Bir adam gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Adâlet üzere hareket et!
Kim adâlet eder?
Peygamberimiz de buyurdu ki:
- Ben adâlet etmezsem
kim eder?
Bu hâdise esnasında Hz. Ömer de orada idi. Bu adama çok kızdı ve Resûlullaha dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Müsâade buyurursanız
şu adamın kellesini uçurayım.
Resûlullah ona dönerek buyurdu ki:
- Hayır
insanlar fetret devrinde iken zuhur edeceklerdir.
Bu esnâda
seni kaşla gözle muâheze ederler âyet-i kerîmesi nâzil oldu.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî buyurur ki:
- Ben
Hz. Alinin Nehrevan seferinde öldürdüğünü gördüm. Bu adam aynen Peygamberimizin tarîf ettiği gibiydi.
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri
Tebük gazâlarına da iştirak etti. Peygamberimizle birlikte 12 gazâya katılmakla şereflendiği açıklanmıştır.
Ebû Saîd-i Hudrî
bozuk fırkalardan Hâricîlerle yapılan Nehrevan harbine katıldı.
İstanbul'un fethine geldi
Bir rivâyete göre; Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri
câmiye çevrilen Kariye Câmiinin bahçesindedir. Bir rivâyete göre de; 693 senesinde bir Cuma günü vefât etti. Medînede Bakî kabristanına defnedildi.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî
sorulan bütün suâllere cevap verirdi.
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz
neşelenip eğlenen bazı insanları görünce buyurdu ki:
- Eğer ölümü düşünseydiniz
lezzetler size tatsız gelirdi ve bulunduğunuz şu hâlden ayrılırdınız.
Ebû Saîd-i Hudrî şöyle anlatır:
Biri
namazdan sonra:
- Bunu yapan kim idi? diye sordular. O kimse dedi ki:
- Benim yâ Resûlallah.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz
(Namazın noksan olanından sakınınız! İmâm rüküya vardığında rüküya varınız. Başını kaldırdığında başınızı kaldırınız) buyurdu.
En şiddetli sıkıntı
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî anlatıyor: Resûlullah efendimizin huzuruna gittim. Kadife ile örtünmüş idi. Harareti o kadifeden çıkıp
mübârek bedenine koyamazdık. Hayret ettik. Buyurdu ki:
- En şiddetli sıkıntı peygamberlere olur. Ama peygamberlerin sıkıntılara sevinmesi
sizin ihsânlara sevinmenizden fazladır.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî
onları evine alıp terbiye ederdi.
Ebû Saîd-i Hudrî şöyle anlatır: Resûlullah efendimizden işittim. Buyurdu ki:
(İnsanların yaptıklarını yazan meleklerden başka melekler de vardır. Yollarda
birbirlerine seslenirler:
- Buraya geliniz
buraya geliniz!
Nasıl buldunuz?
Kanatları ile
meleklere sorarak buyurur ki:
- Kullarımı nasıl buldunuz?
- Yâ Rabbî! Sana hamd ve senâ ediyorlar ve senin büyüklüğünü söylüyorlar.
- Onlar beni gördüler mi?
- Hayır görmediler.
- Görselerdi nasıl olurlardı?
- Daha çok hamd ederlerdi ve daha çok tesbîh ederlerdi ve daha çok tekbîr söylerlerdi.
- Onlar benden ne istiyorlar?
- Yâ Rabbî! Cennetini istiyorlar.
- Onlar Cenneti gördüler mi?
- Görmediler.
- Görselerdi nasıl olurlardı?
- Daha çok yalvarırlardı
daha çok isterlerdi. Yâ Rabbî! Bu kulların Cehennemden korkuyorlar. Sana sığınıyorlar.
- Onlar Cehennemi gördüler mi?
- Hayır görmediler.
- Görselerdi nasıl olurlardı?
- Görselerdi
daha çok yalvarırlardı ve ondan kurtulmak yoluna daha çok sarılırlardı.
Bunun üzerine Allahü teâlâ meleklere buyurur:
- Şâhid olunuz ki
onların hepsini affeyledim.
- Yâ Rabbî! O zikredenlerin yanında
filân kimse zikretmek için gelmemişti. Dünya çıkarı için gelmişti.
- Onlar benim misâfirlerimdir. Beni zikredenlerle beraberim. Onların yanında bulunanlar da
zarar etmezler.)
Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Mezar
ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.)
(Yatağına girdiğinde üç kere Estagfirullah el-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel-hayyel-kayyûm ve etûbü ileyh diyen kimsenin günâhları deniz köpükleri veya Temîm diyârının kumları veya ağaç yapraklarının sayısı veya dünyanın günleri kadar çok olsa da
Allahü teâlâ onun günâhlarını bağışlar.)
Allahtan kork!
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri kendisinden öğüt istiyen birine buyurdu ki:
- Allahtan kork
bunun dışında da sükûtu tercih et! Bunları yaparsan şeytanı yenersin.
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri buyurur ki:
Resûlullahtan işittim. Buyurdu ki:
(Sizden evvelkiler içinde bir adam vardı. Doksandokuz kişiyi öldürmüştü. Sonra
Dünyanın en büyük âlimi kimdir? diye soruşturdu. Ona bir râhib gösterildi. Bunun üzerine râhibin yanına gitti.
Doksandokuz adam öldürdüm
Tevben kabûl olunmaz dedi.
Tevbene kim mâni olabilir?
Bunun üzerine o adam
âlim bir kimseyi tavsiye ettiler. Âlime sordu:
- Yüz adam öldürdüm. Tevbe etsem kabûl olur mu?
Âlim dedi ki:
- Evet
orada Allahü teâlâya ibâdetle meşgul olan insanlar vardır. Onlarla beraber Allahü teâlâya ibâdet et. Memleketine dönme! Zîrâ orası fenâ bir yerdir.
Bunun üzerine tevbe eden adam yola çıktı. Yarı yola vardığında öldü. Rahmet melekleri ile azâb melekleri bu adamı almak için geldiler. Rahmet melekleri dediler ki:
- Bu adam candan tevbe ederek geldi.
Azâb melekleri de dediler ki:
- Bu adam hiçbir iyilik işlememiştir.
Bunun üzerine insan kıyâfetinde bir melek bunların yanına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Melek şöyle dedi:
- İki taraftaki mesâfeyi mukâyese ediniz! Hangi tarafa daha yakın ise adam o tarafındır.
Mesâfeyi ölçtüler. Adamı varacağı yere daha yakın buldular. Bundan dolayı onu rahmet melekleri aldılar.)
Ebû Saîd-i Hudrî buyurdu ki:
Resûlullah efendimiz hayvana ot verirdi. Deveyi bağlardı. Evini süpürürdü. Koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü dikerdi. Çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yemek yerdi. Hizmetçisi el değirmeni çekerken yorulunca
ona yardım ederdi. Pazardan öteberi alıp torba içinde eve getirirdi.
Fakîrle
çağrılan yere giderdi.
Güzel huylu idi
Önüne konulan şeyi
tatlı sözlü idi. Söylerken gülmezdi.
Üzüntülü görünürdü. Fakat
Onun gibi olmalıdır.
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri

Yaşı küçük olması sebebiyle Bedir ve Uhud gazâlarına katılamadı. Bedir gazâsına babası Mâlik bin Sinân katıldı. Şehîd olmak için ön saflarda kahramanca savaştı.
Ebû Saîd-i Hudrî Uhud harbine katılmak için

İri kemiklidir
Uhud günü Peygamber efendimize arz olunduğum zaman

- Yâ Resûlallah! Bu yavrumun yaşı her ne kadar küçükse de

Peygamber efendimiz beni yukarıdan aşağıya kadar süzdükten sonra buyurdular ki:
- Onu geri çeviriniz!
Benim gibi yaşı küçük olanlar

Babası Mâlik bin Sinân hazretleri

Uhud gazâsından dönüşte

Annem ile birlikte Peygamber efendimizi karşılamaya

- Sen

Ben de şöyle cevap verdim:
- Evet

Resûlullah efendimiz at üzerinde idi. Hemen yanlarına yaklaştım ve mübârek dizlerinden öpmekle şereflendim. Bana buyurdular ki:
- Allahü teâlâ

Korktuklarımızdan emîn eyle
Hendek gazâsında müşrikler çok şiddetli saldırıyorlardı. Hz. Ebû Saîd-i Hudrî bir ara Peygamberimize yaklaşarak dedi ki:
- Yâ Resûlallah

- Evet var. Yâ Rabbî

Hepimiz duâ ettik

Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri

(Eshâbıma dil uzatmayınız! Allahü teâlâya yemîn ederim ki

Babasının şehâdetiyle evin bütün yükü Hz. Ebû Saîdin omuzlarına yüklendi. Evin geçimini sağlıyacak kimse olmadığı için

Bir gün annesi dayanamamış ve

Sabırdan üstün rızık yoktur
Ebû Saîd

- Kim Allahü teâlâdan başka her şeyden yüz çevirir ve her şeyi Allahü teâlâdan beklerse

Bu mübârek sözleri işiten Hz. Ebû Saîd-i Hudrî

Ebû Saîd-i Hudrînin bu hareketinden sonra işleri yolunda gitti. Medînenin en zenginlerinden oldular.
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri

Hz. Ebû Saîd-i Hudrî Hendek savaşının hafiflediği bir öğle üzeri

- Yanına silâhını al! Benî Kureyza Yahûdîlerinin sana zarar vermelerinden korkarım.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî de emir gereğince

- Niçin bana kızıyorsun? İçeriye gir de gör!
Eve girdiklerinde yatağın üzerinde

Müslüman olan cinnîlerden
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî

Hz. Ebû Saîd-i Hudrî hemen gelip

Peygamberimiz de buyurdu ki:
- O Medînedeki Müslüman olan cinnîlerdendir. Onlardan bir şey görürseniz

Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri

Resûlullah efendimiz Alkameyi bir sefere göndermişti. Ben de seferde bulundum. Hedefe yaklaştığımız sırada

Bir kısmını Abdullah bin Huzâfeye verdi. Ben de onunla birlikte idim.
Her dediğimi yapmalısınız!
Abdullah bin Huzâfe

- Sizler bana itaat etmekle vazîfelisiniz

- Evet...
- Öyleyse her dediğimi yapmalısınız

- Elbette yaparız.
- Öyleyse şimdi size emrediyorum ki

Bunun üzerine

- Durunuz! Ben sizin itâatinizi denemek için böyle söyledim.
Bu seferden dönüşte

- Size bir günâhı emredene itâat etmeyiniz!
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri şöyle anlatır:
Peygamber efendimize bir kimse geldi. Kardeşimin karnında rahatsızlığı var. Ne yapayım? diye sordu. Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
- Bal şerbeti içir!
Soran kimse gidip

- Git ve ona bal şerbeti içir!
Kusûr kardeşinin karnındadır
O kimse gitti ve ertesi gün tekrar gelip

- Allahü teâlânın kelâmında yanlışlık olamaz. Kusûr kardeşinin karnındadır. Git ve ona bal şerbeti içir!
O kimse

Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri

- İçinizden biri

Hz. Ebû Saîd-i Hudrî

Reisimizi akrep soktu
Müslümanlar onların yakınlarında istirahat ederlerken

- Şu karşıda istirahat eden kâfileye gidip

Birkaç kimse Eshâb-ı kirâma gelip sordular:
- Ey insanlar! Reisimizi biraz önce akrep soktu. Bildiğimiz çârelere başvurduk

Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri dedi ki:
- Siz bizim talebimizi önce reddettiniz

Onlar da kabûl ettiler. Reisin yanına vardılar. Ebû Saîd-i Hudrî

Bedevîler

- Hayır! Peygamber efendimize bu hâdiseyi anlatırız

Sefer dönüşünde

- Fâtihanın bu kadar tesîrli bir duâ olduğunu sana kim öğretti? buyurarak taltif ettiler. Sonra iyi hareket ettiklerini açıkladılar.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî şöyle anlatır:
Bir gün

- Yâ Resûlallah! Adâlet üzere hareket et!
Kim adâlet eder?
Peygamberimiz de buyurdu ki:
- Ben adâlet etmezsem

Bu hâdise esnasında Hz. Ömer de orada idi. Bu adama çok kızdı ve Resûlullaha dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Müsâade buyurursanız

Resûlullah ona dönerek buyurdu ki:
- Hayır

Bu esnâda

Hz. Ebû Saîd-i Hudrî buyurur ki:
- Ben

Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri

Ebû Saîd-i Hudrî

İstanbul'un fethine geldi
Bir rivâyete göre; Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri

Hz. Ebû Saîd-i Hudrî

Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz

- Eğer ölümü düşünseydiniz

Ebû Saîd-i Hudrî şöyle anlatır:
Biri

- Bunu yapan kim idi? diye sordular. O kimse dedi ki:
- Benim yâ Resûlallah.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz

En şiddetli sıkıntı
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî anlatıyor: Resûlullah efendimizin huzuruna gittim. Kadife ile örtünmüş idi. Harareti o kadifeden çıkıp

- En şiddetli sıkıntı peygamberlere olur. Ama peygamberlerin sıkıntılara sevinmesi

Hz. Ebû Saîd-i Hudrî

Ebû Saîd-i Hudrî şöyle anlatır: Resûlullah efendimizden işittim. Buyurdu ki:
(İnsanların yaptıklarını yazan meleklerden başka melekler de vardır. Yollarda

- Buraya geliniz

Nasıl buldunuz?
Kanatları ile

- Kullarımı nasıl buldunuz?
- Yâ Rabbî! Sana hamd ve senâ ediyorlar ve senin büyüklüğünü söylüyorlar.
- Onlar beni gördüler mi?
- Hayır görmediler.
- Görselerdi nasıl olurlardı?
- Daha çok hamd ederlerdi ve daha çok tesbîh ederlerdi ve daha çok tekbîr söylerlerdi.
- Onlar benden ne istiyorlar?
- Yâ Rabbî! Cennetini istiyorlar.
- Onlar Cenneti gördüler mi?
- Görmediler.
- Görselerdi nasıl olurlardı?
- Daha çok yalvarırlardı

- Onlar Cehennemi gördüler mi?
- Hayır görmediler.
- Görselerdi nasıl olurlardı?
- Görselerdi

Bunun üzerine Allahü teâlâ meleklere buyurur:
- Şâhid olunuz ki

- Yâ Rabbî! O zikredenlerin yanında

- Onlar benim misâfirlerimdir. Beni zikredenlerle beraberim. Onların yanında bulunanlar da

Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Mezar

(Yatağına girdiğinde üç kere Estagfirullah el-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel-hayyel-kayyûm ve etûbü ileyh diyen kimsenin günâhları deniz köpükleri veya Temîm diyârının kumları veya ağaç yapraklarının sayısı veya dünyanın günleri kadar çok olsa da

Allahtan kork!
Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri kendisinden öğüt istiyen birine buyurdu ki:
- Allahtan kork

Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri buyurur ki:
Resûlullahtan işittim. Buyurdu ki:
(Sizden evvelkiler içinde bir adam vardı. Doksandokuz kişiyi öldürmüştü. Sonra

Doksandokuz adam öldürdüm

Tevbene kim mâni olabilir?
Bunun üzerine o adam

- Yüz adam öldürdüm. Tevbe etsem kabûl olur mu?
Âlim dedi ki:
- Evet

Bunun üzerine tevbe eden adam yola çıktı. Yarı yola vardığında öldü. Rahmet melekleri ile azâb melekleri bu adamı almak için geldiler. Rahmet melekleri dediler ki:
- Bu adam candan tevbe ederek geldi.
Azâb melekleri de dediler ki:
- Bu adam hiçbir iyilik işlememiştir.
Bunun üzerine insan kıyâfetinde bir melek bunların yanına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Melek şöyle dedi:
- İki taraftaki mesâfeyi mukâyese ediniz! Hangi tarafa daha yakın ise adam o tarafındır.
Mesâfeyi ölçtüler. Adamı varacağı yere daha yakın buldular. Bundan dolayı onu rahmet melekleri aldılar.)
Ebû Saîd-i Hudrî buyurdu ki:
Resûlullah efendimiz hayvana ot verirdi. Deveyi bağlardı. Evini süpürürdü. Koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü dikerdi. Çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yemek yerdi. Hizmetçisi el değirmeni çekerken yorulunca

Fakîrle

Güzel huylu idi
Önüne konulan şeyi

Üzüntülü görünürdü. Fakat
