RuHuMDaKiöKüZ
MFC Üyesi
-
- Üyelik Tarihi
- 1 Ağu 2020
-
- Mesajlar
- 832
-
- MFC Puanı
- 9,400
Her şair şiirin yazarken hislerinden bir beklentisi vardır. Kimisi düz yazar, kimisi kafiyeye takılır, kimisi hemen anlaşılmak ister ve net dizeler kurar.
Kimi şairler ise dizelere bir mantık yerleştirerek her bir satırda kelimelerin bir mantığa oturtularak anlaşılmasını ister, mısraların arkasına saklanır, paravanlar koyarak anlatır kendini.
Benim şiirlerimin de çoğu böyledir. Mantık kurularak anlaşılmalıdır bana göre ve bana sorarsanız böyle şiirleri okumak daha zevklidir çünkü her dize her insanda farklı bir mantıkla oturur. Çünkü her insanın deneyimleri başka başkadır.
Bir de bizde bir merak güdüsü var ya hani: "hangi kıza yazdın bu şiirleri?"
Doğrudur, her şiirin kaynağı kendisine hislenilmiş bir başkasıdır, belki bir kız, bu nedenle hiçbir şiir yapay hislerle yazılamaz. Doğru hissetmek için yaşanmışlık olmalıdır. Platonik ya da birleşmişlik ile...
Buradan kasıt ile birilerini çok sevmiş yahut çok istemiş olabilirsiniz ve şiirinizi bu doğrultuda yazarsınız. Bu durumda şiirinizi birilerinin direkt kalbine ithaf en oluşturmuş sayılırsınız. Amma ve lakin bir de madalyonun diğer tarafı vardır.
İşte ben şiirimi
Madalyonun öteki tarafına yazdım...
(Aşağıdaki linkte sesli şiir hali bulunuyo)
Bir gün batımı bankta martılarla
Simit karşılığında çıkarlı hayaller kuruyoruz
Senden konuşuyoruz, modern kentlerin neleri tükettiğinden
Dar boğazımdan çığlıklarla geçiyor sevda yüklü tankerler
Gözlerime tankerlerden sızıyor muymuş neymiş, sana yol boyu özlemler
Haberler manşet geçiyor ve biz bir bankta, martılar,çıkarlar, özlemler
Göçe gidiyor şehrimden senden kalan bütün gülüşler
Bunların hiçbiri olmazdı, gelmeseydi şu eylüller
Şimdi ben, senden olabildiğince yoksun
Birinci hamur kağıtlarla dertleşiyorum bak, malumun sen yoksun
Mürekkeplerin ağzıyla konuşuyorum onunla, acı ve karanlık
Beni senin kadar anlıyor mu dersin şu ayrılık
Anlamasa da kabulüm, hiç yoktan öğeleri dürüst cümleler
Öznesi birinci tekil şahıs, yüklemi ikimizi yoran
Bir gidiş, bir yok oluş bildiren
Takvimler bir bir geçiyor bizi
Yılda bir beni çekiyor, kalanın hepsi seni
Doğrudur, istemiyorsun artık bana gelmeni
Oysa kapıda beklenirken ayak sesleri
Sen silip varlığımı tek celsede
Omzum ile başın arasında şiddetli bir geçimsizlik
Öyle ya
Kabuğu soyularak tüketilmiş bir aşk düşün bizimkini
Oysa tüm vitamini kabuğuna gitti
Vitaminsiz bir sevgi, neyi çözebilir ki?
Sen sarı çiçekli elbisen ile bostancı garında
Yakanda yarım kalmış yeşil bir nezaket
Çenende patlamayı bekleyen bir volkan
Sen kuzeyden estikçe külleri kirpiklerime sinen
İki yanında sıcak Çukurova, pamuk ırgatlarının hayalini süsleyen
Yanakların günlük seksen lira
Gecekondu evine ekmek götürten
Kolunda, uğur getirdiğine inandığın bez çantan, raylar ile aranda paslı bir resmiyet
Gözlerinde tünelin siyahına bulanmış bir tıkırtı beklentisi
Sesin vazoda gül suyu, bende diplomatik bir teslimiyet
Bu kadar acele etme, sen de gideceksin bir gün elbet
Alnını yatırıp bir camın gövdesine
Yol boyu yorgun serçelerle sohbet ederek
Şimdi, bir kadın düşün
Saçları yanağına yapışmış, elleri soğan kokan
Dün ne yediğini bilmeyen
Ama yarın ne pişireceğini bugünden bilen
Öyle bir yaşam telaşı, böyle alışkanlıkları olan
Sadakati, her gece suya inen bir ceylan
Eliyle kendi katilini gösteren
Avcı mı?
Aynı Kadının tek taraflı addettiği
Bir yalanı seyreltirken gözleri
Bütün hünerini bir akşam yemeğine gizleyen
Cebimde yüzler birikiyor
Her biri ötekinden ezberli
Hiçbir mucizenin baş edemediği
Eliyle koymuş gibi kendi ayrılıklarını
Tek tek bulan bir adam serisi
Isınırken adımız avuçlarımızın arasında
Sen beni gidip
Aslında beni terk eden
Bir başkasına
Kendini keşfettiren
Öyle beyazı kırık bir gidiş düşün bunu
Yolları kumru griye çalan
Saçların buzdan bir sarkıt
Okşadıkça avuçlarımı parçalayan
Kalbi koltuk arkasına düşmüş kırık bir oyuncak parçası
Modası erken geçilirmiş ve yıllardır orada tozlanan
Bugün biraz erken uyusan
Pijamalarını giyinip akşamdan
Saçlarını toplayıp kötü silinmiş aynanda
Bileğine doladığın puantiyeli tokanla
Kapasan gözlerini yirmibir otuzda
Şu yarısı kışa bulanmış İstanbul'a
Bu mevsimlerin şiirleri hisli olur
Hatta iki dizelik bir tane yazayım sana
Öle uyu, yaslanarak soluma
"Soldu solum sonbaharda yoksan
Sonbaharda ellerin diyorum avucumda noksan"
Her neyse
Ve en çok da şimdi Hoşçakal
Hoşça kal ki
En azından Aklım bende kalsın hoş sende
Besleyerek adamakıllı bir ayrılığı daha
İçimizde tutarsızca yeşillenen
İki kelimelik ömürler biçilirken bir sevdaya daha
hoşça kal...
Kimi şairler ise dizelere bir mantık yerleştirerek her bir satırda kelimelerin bir mantığa oturtularak anlaşılmasını ister, mısraların arkasına saklanır, paravanlar koyarak anlatır kendini.
Benim şiirlerimin de çoğu böyledir. Mantık kurularak anlaşılmalıdır bana göre ve bana sorarsanız böyle şiirleri okumak daha zevklidir çünkü her dize her insanda farklı bir mantıkla oturur. Çünkü her insanın deneyimleri başka başkadır.
Bir de bizde bir merak güdüsü var ya hani: "hangi kıza yazdın bu şiirleri?"
Doğrudur, her şiirin kaynağı kendisine hislenilmiş bir başkasıdır, belki bir kız, bu nedenle hiçbir şiir yapay hislerle yazılamaz. Doğru hissetmek için yaşanmışlık olmalıdır. Platonik ya da birleşmişlik ile...
Buradan kasıt ile birilerini çok sevmiş yahut çok istemiş olabilirsiniz ve şiirinizi bu doğrultuda yazarsınız. Bu durumda şiirinizi birilerinin direkt kalbine ithaf en oluşturmuş sayılırsınız. Amma ve lakin bir de madalyonun diğer tarafı vardır.
İşte ben şiirimi
Madalyonun öteki tarafına yazdım...
(Aşağıdaki linkte sesli şiir hali bulunuyo)
Bir gün batımı bankta martılarla
Simit karşılığında çıkarlı hayaller kuruyoruz
Senden konuşuyoruz, modern kentlerin neleri tükettiğinden
Dar boğazımdan çığlıklarla geçiyor sevda yüklü tankerler
Gözlerime tankerlerden sızıyor muymuş neymiş, sana yol boyu özlemler
Haberler manşet geçiyor ve biz bir bankta, martılar,çıkarlar, özlemler
Göçe gidiyor şehrimden senden kalan bütün gülüşler
Bunların hiçbiri olmazdı, gelmeseydi şu eylüller
Şimdi ben, senden olabildiğince yoksun
Birinci hamur kağıtlarla dertleşiyorum bak, malumun sen yoksun
Mürekkeplerin ağzıyla konuşuyorum onunla, acı ve karanlık
Beni senin kadar anlıyor mu dersin şu ayrılık
Anlamasa da kabulüm, hiç yoktan öğeleri dürüst cümleler
Öznesi birinci tekil şahıs, yüklemi ikimizi yoran
Bir gidiş, bir yok oluş bildiren
Takvimler bir bir geçiyor bizi
Yılda bir beni çekiyor, kalanın hepsi seni
Doğrudur, istemiyorsun artık bana gelmeni
Oysa kapıda beklenirken ayak sesleri
Sen silip varlığımı tek celsede
Omzum ile başın arasında şiddetli bir geçimsizlik
Öyle ya
Kabuğu soyularak tüketilmiş bir aşk düşün bizimkini
Oysa tüm vitamini kabuğuna gitti
Vitaminsiz bir sevgi, neyi çözebilir ki?
Sen sarı çiçekli elbisen ile bostancı garında
Yakanda yarım kalmış yeşil bir nezaket
Çenende patlamayı bekleyen bir volkan
Sen kuzeyden estikçe külleri kirpiklerime sinen
İki yanında sıcak Çukurova, pamuk ırgatlarının hayalini süsleyen
Yanakların günlük seksen lira
Gecekondu evine ekmek götürten
Kolunda, uğur getirdiğine inandığın bez çantan, raylar ile aranda paslı bir resmiyet
Gözlerinde tünelin siyahına bulanmış bir tıkırtı beklentisi
Sesin vazoda gül suyu, bende diplomatik bir teslimiyet
Bu kadar acele etme, sen de gideceksin bir gün elbet
Alnını yatırıp bir camın gövdesine
Yol boyu yorgun serçelerle sohbet ederek
Şimdi, bir kadın düşün
Saçları yanağına yapışmış, elleri soğan kokan
Dün ne yediğini bilmeyen
Ama yarın ne pişireceğini bugünden bilen
Öyle bir yaşam telaşı, böyle alışkanlıkları olan
Sadakati, her gece suya inen bir ceylan
Eliyle kendi katilini gösteren
Avcı mı?
Aynı Kadının tek taraflı addettiği
Bir yalanı seyreltirken gözleri
Bütün hünerini bir akşam yemeğine gizleyen
Cebimde yüzler birikiyor
Her biri ötekinden ezberli
Hiçbir mucizenin baş edemediği
Eliyle koymuş gibi kendi ayrılıklarını
Tek tek bulan bir adam serisi
Isınırken adımız avuçlarımızın arasında
Sen beni gidip
Aslında beni terk eden
Bir başkasına
Kendini keşfettiren
Öyle beyazı kırık bir gidiş düşün bunu
Yolları kumru griye çalan
Saçların buzdan bir sarkıt
Okşadıkça avuçlarımı parçalayan
Kalbi koltuk arkasına düşmüş kırık bir oyuncak parçası
Modası erken geçilirmiş ve yıllardır orada tozlanan
Bugün biraz erken uyusan
Pijamalarını giyinip akşamdan
Saçlarını toplayıp kötü silinmiş aynanda
Bileğine doladığın puantiyeli tokanla
Kapasan gözlerini yirmibir otuzda
Şu yarısı kışa bulanmış İstanbul'a
Bu mevsimlerin şiirleri hisli olur
Hatta iki dizelik bir tane yazayım sana
Öle uyu, yaslanarak soluma
"Soldu solum sonbaharda yoksan
Sonbaharda ellerin diyorum avucumda noksan"
Her neyse
Ve en çok da şimdi Hoşçakal
Hoşça kal ki
En azından Aklım bende kalsın hoş sende
Besleyerek adamakıllı bir ayrılığı daha
İçimizde tutarsızca yeşillenen
İki kelimelik ömürler biçilirken bir sevdaya daha
hoşça kal...