- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Immanuel Kantın Metafizik Anlayışı
Deneye dayanmayan Metafiziğin yargılarının hepsi a prioridir. Ama Metafizikte de matematik ve fizikte olduğu gibi- gerçek bilgilere varmak istersek, yalnız kavram çözümlemelerinde kalmamalı, sentetik yargılarımız da olabilmelidir.
Şimdi Metafizikte bu gibi sentetik a priori yargılar mümkün mü? İşte Kant için bütün dava buradadır. Çünkü Salt Aklın Kritiğinin ana problemi, Metafizik mümkün müdür? sorusudur. Kanta göre gerçi doğal bir Metafizik vardır; istesin istemesin insanın aklına Metafizik nitelikte bir takım sorular dadanır; ama bilimsel bir metafiziğe henüz varılamamıştır. Bu son düşünceleri Kant, Salt Aklın Kritiğinin araştırdığı konuları özetleyen şu üç soruda toplar:
1-Metafizik nasıl mümkündür?
2-Doğa bilimi nasıl mümkündür?
3-Bir bilim olarak Metafizik nasıl mümkündür?
Sonuncu soruda Kantın demek istediği, Metafiziğin bir bilim olması mümkün müdür? Ya da tıpkı matematiğin ve fiziğin olduğu şekilde bilimsel olan bir metafizik olabilir mi? Buna göre, Metafiziği güvenilir bir temele dayatmak için Kantın giriştiği iş, çok basit bir adımla başlıyor; çünkü bu güç problem tek bir formüle bağlanmaktadır: A priori olan sentetik yargılar nasıl mümkündür?
Kant (Leibniz-Wolf) Metafiziğini şöyle eleştirir. Duyular-olmayanın, duyular-üstünün bir bilimi olmak istek ve iddiasında olan bu Metafiziğin üç ana konusu vardır: Ruh, Evren ve Tanrı. İşte Kant da, Metafiziği incelerken bu üç konunun eleştirisini yapmaktadır.
Onun burada göstermek istediği şudur: Akıl ile aklın sonuç çıkarmaları ve metafizik arasında içten bir bağlantı vardır. Çünkü akıl, yapısı gereği Metafiziğin üç büyük konusu ile ilgili olan bir takım sonuçlar çıkarır. Şimdi Kanta göre, sağlam bilgi ancak deney verileri ile a priori form öğelerinin karşılaştıkları, birbirleriyle kaynaştıkları yerde meydana geliyordu. Bundan dolayı, Metafizik de anlığın başlatmış olduğu birleştirmeyi sonuna kadar götürürse istediği de budur- olumlu bir şey yapmış olur. Kant, böyle bir şeyi denemek, insan aklının yapısı gereğidir der ve metafiziğin insanda doğal bir yatkınlık olarak bulunduğunu söyler.
Salt Aklın Kritiğinin gözönünde bulundurduğu başlıca bir iş, rationalist Metafiziği eleştirmekti. Bu eleştirmenin sonunda Kantın Metafizik karşısındaki durumunun ne olduğunu bilmek istersek, şunu söyleyebiliriz: Metafizik deyince, duyular üstünün bilinmesini anlarsak, böyle bir şeyi düşünmek isteğini Kant yersiz bulmaz. Ona göre, Metafizik insan için doğal bir istidattır, bu yapısı insanı zorunlu olarak Metafizik sorulara sürükler.
Ancak, son sözü söylemeyi bu doğal Metafiziğe bırakmamalı, bilim niteliğinde olan bir Metafiziğe varmaya çalışmalıdır. Bilimsel bir Metafiziğin olup olmayacağı konusunda, Kantın birbirleriyle tam olarak denkleştirilemeyen iki davranışı var:
Bir yandan Metafizik düşmanı bir anlayış, öbür yandan da pratik akıl temeli üzerinde akıl bakımından zorunlu olan yani bir Metafizik kurma denemesidir.
Metafizik düşmanlığı, numenî bilemeyeceğimizi ileri süren öğretiye tutarlı olarak bağlı kalmak demektir. Biz ancak fenomenleri, deney çerçevesine girenleri biliriz; onun için bu çerçeveyi aşandan kaçınmalıdır; kritikten maksat da duyulur-üstüye geçmeyi önlemektir. Salt Aklın Kritiğinden çıkan başlıca bir sonuç budur. Buna karşılık Kantın pratik akla dayanan yeni bir Metafizik kurmak isteğinden şüphe edilemez. Böylece o, teorik akıl ile bilimsel bir Metafizik kurulamayacağını göstererek, zamanına kadar bu yolla geliştirilmiş olan Metafiziği yıktıktan sonra, yeni Metafiziği pratik akıl inancı üzerinde, duyguya değil de, akla dayandığı için zorunlu olan bir inanç üzerinde kurmayı denemiştir.
Onun için Kant Metafiziği yıkmıştır demek pek doğru olmaz; yıktığı bir Metafizik yanında kurduğu bir Metafizik de var demek daha doğru olur.
Deneye dayanmayan Metafiziğin yargılarının hepsi a prioridir. Ama Metafizikte de matematik ve fizikte olduğu gibi- gerçek bilgilere varmak istersek, yalnız kavram çözümlemelerinde kalmamalı, sentetik yargılarımız da olabilmelidir.
Şimdi Metafizikte bu gibi sentetik a priori yargılar mümkün mü? İşte Kant için bütün dava buradadır. Çünkü Salt Aklın Kritiğinin ana problemi, Metafizik mümkün müdür? sorusudur. Kanta göre gerçi doğal bir Metafizik vardır; istesin istemesin insanın aklına Metafizik nitelikte bir takım sorular dadanır; ama bilimsel bir metafiziğe henüz varılamamıştır. Bu son düşünceleri Kant, Salt Aklın Kritiğinin araştırdığı konuları özetleyen şu üç soruda toplar:
1-Metafizik nasıl mümkündür?
2-Doğa bilimi nasıl mümkündür?
3-Bir bilim olarak Metafizik nasıl mümkündür?
Sonuncu soruda Kantın demek istediği, Metafiziğin bir bilim olması mümkün müdür? Ya da tıpkı matematiğin ve fiziğin olduğu şekilde bilimsel olan bir metafizik olabilir mi? Buna göre, Metafiziği güvenilir bir temele dayatmak için Kantın giriştiği iş, çok basit bir adımla başlıyor; çünkü bu güç problem tek bir formüle bağlanmaktadır: A priori olan sentetik yargılar nasıl mümkündür?
Kant (Leibniz-Wolf) Metafiziğini şöyle eleştirir. Duyular-olmayanın, duyular-üstünün bir bilimi olmak istek ve iddiasında olan bu Metafiziğin üç ana konusu vardır: Ruh, Evren ve Tanrı. İşte Kant da, Metafiziği incelerken bu üç konunun eleştirisini yapmaktadır.
Onun burada göstermek istediği şudur: Akıl ile aklın sonuç çıkarmaları ve metafizik arasında içten bir bağlantı vardır. Çünkü akıl, yapısı gereği Metafiziğin üç büyük konusu ile ilgili olan bir takım sonuçlar çıkarır. Şimdi Kanta göre, sağlam bilgi ancak deney verileri ile a priori form öğelerinin karşılaştıkları, birbirleriyle kaynaştıkları yerde meydana geliyordu. Bundan dolayı, Metafizik de anlığın başlatmış olduğu birleştirmeyi sonuna kadar götürürse istediği de budur- olumlu bir şey yapmış olur. Kant, böyle bir şeyi denemek, insan aklının yapısı gereğidir der ve metafiziğin insanda doğal bir yatkınlık olarak bulunduğunu söyler.
Salt Aklın Kritiğinin gözönünde bulundurduğu başlıca bir iş, rationalist Metafiziği eleştirmekti. Bu eleştirmenin sonunda Kantın Metafizik karşısındaki durumunun ne olduğunu bilmek istersek, şunu söyleyebiliriz: Metafizik deyince, duyular üstünün bilinmesini anlarsak, böyle bir şeyi düşünmek isteğini Kant yersiz bulmaz. Ona göre, Metafizik insan için doğal bir istidattır, bu yapısı insanı zorunlu olarak Metafizik sorulara sürükler.
Ancak, son sözü söylemeyi bu doğal Metafiziğe bırakmamalı, bilim niteliğinde olan bir Metafiziğe varmaya çalışmalıdır. Bilimsel bir Metafiziğin olup olmayacağı konusunda, Kantın birbirleriyle tam olarak denkleştirilemeyen iki davranışı var:
Bir yandan Metafizik düşmanı bir anlayış, öbür yandan da pratik akıl temeli üzerinde akıl bakımından zorunlu olan yani bir Metafizik kurma denemesidir.
Metafizik düşmanlığı, numenî bilemeyeceğimizi ileri süren öğretiye tutarlı olarak bağlı kalmak demektir. Biz ancak fenomenleri, deney çerçevesine girenleri biliriz; onun için bu çerçeveyi aşandan kaçınmalıdır; kritikten maksat da duyulur-üstüye geçmeyi önlemektir. Salt Aklın Kritiğinden çıkan başlıca bir sonuç budur. Buna karşılık Kantın pratik akla dayanan yeni bir Metafizik kurmak isteğinden şüphe edilemez. Böylece o, teorik akıl ile bilimsel bir Metafizik kurulamayacağını göstererek, zamanına kadar bu yolla geliştirilmiş olan Metafiziği yıktıktan sonra, yeni Metafiziği pratik akıl inancı üzerinde, duyguya değil de, akla dayandığı için zorunlu olan bir inanç üzerinde kurmayı denemiştir.
Onun için Kant Metafiziği yıkmıştır demek pek doğru olmaz; yıktığı bir Metafizik yanında kurduğu bir Metafizik de var demek daha doğru olur.