Winter
Forum Yöneticisi
- Üyelik Tarihi
- 20 Haz 2022
- Konular
- 176
- Mesajlar
- 4,427
- MFC Puanı
- 41,850
Lily o öğleden sonrası için tek bir plan yapmıştı. Kasaba da yeni açılan “Gerekli Şeyler” adlı dükkana gitmek.
Arkadaşı Polly dükkan sahibinin çivit mavisi gözlerini anlata anlata bitiremiyordu. Ancak teyzesi Mina adamın gözlerinin ela olduğuna yemin etmişti. Lily’nin aklı karışmıştı en iyisi gidip kendisinin bakmasıydı.
Dükkanın kapısından girdiğinde cam vitrinlerde ki eşyaları gördü. Bir çaydanlık, eski moda bir gözlük, Elvis Presley’in gençlik fotoğrafı, kara kaplı bir defter, bir olta , beyzbol kartları, iki şık vazo, çok güzel camdan bir abajur. Lily eşyalara bakarken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Onu olduğu an ‘a geri hapseden son derece tatlı bir ses olmuştu.
-Merhaba Lily dedi adam tezgahın arkasından.
Yüzünde samimiyetsiz bir gülümseyiş vardı. Ve gözleri iki dipsiz kuyu gibi simsiyahtı. İnsan öyle gözlere gereğinden fazla bakmayı sürdürse sonsuza dek kaybolabilir diye geçirdi içinden Lily. Ve içini bir korku sardı. Çünkü o gözler ne mavi ne de elaydı. Işıl ışıl iki karanlık dehlizdi.
Adam izin isteyip arka tarafa geçti ve döndüğünde elinde altın zincirli bir madalyon vardı. Kızın ela gözleri bir anlığına ışıldadı. Adam nazikçe madalyonu açtığında Lily çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Bu annesinin fotoğrafıydı. Adam kulağına doğru eğilip eğer isterse onunla konuşabileceğini söyledi.
Lily adama bunun gerçek olup olmadığını sordu. Tüm yüreği ile bunun doğru olmasını umuyordu.
- Elbette dedi adam neşeli bir sesle. Senden tek istediğim zamanı geldiğinde bana bir konuda yardım etmen küçük hanım.
Lily madalyonu boynuna geçirdi. Anlaşma tamamdı. Lily o günden sonra sık sık annesi ile konuşuyor, onun yokluğunun açtığı yaraları hızla sarıyordu. Zamanla dükkanı ve adamın ondan yardım isteyeceğini unutmuştu. Seneler önce ölen annesine kavuşmanın mutluluğu ile ebedi zamanın kumaşını bükmeye devam ediyordu.
Ama adam onu unutmamıştı. Zamanı geldiğinde Lily elde ettiği mutluluğun bedelini ödemek zorundaydı. Her şeyin bir bedeli vardı.
Kasabalar gizemlerle doludur. Tıpkı renkli rüyalar gören sakinlerini kökleriyle sarmalayan, meyveleri ile onları besleyen,
güçlü dallarıyla onları koruyan büyülü bir ağaç gibi.
Castle Rock tam böyle bir kasabayken her şey değişir. Kasabaya gelen gizemli bir adam insanlara ihtiyaçları olan şeyleri satmaya başlar. Karşılığında ise ne alacağı bellidir. Zamanı geldiğinde küçücük bir iyilik. Zararsız bir şaka.
Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Castle Rock en büyük sınavında başarılı olacak ve en büyük düşmanı yenebilecek midir?
Sahi kendi yüreğimizde yeşerttiğimiz korkularımızı, beslediğimiz hırslarımızı, kıskançlıklarımızı ve bitmek bilmeyen nefretimizi bize karşı kullanan bir canavarı nasıl yenebiliriz?
Arkadaşı Polly dükkan sahibinin çivit mavisi gözlerini anlata anlata bitiremiyordu. Ancak teyzesi Mina adamın gözlerinin ela olduğuna yemin etmişti. Lily’nin aklı karışmıştı en iyisi gidip kendisinin bakmasıydı.
Dükkanın kapısından girdiğinde cam vitrinlerde ki eşyaları gördü. Bir çaydanlık, eski moda bir gözlük, Elvis Presley’in gençlik fotoğrafı, kara kaplı bir defter, bir olta , beyzbol kartları, iki şık vazo, çok güzel camdan bir abajur. Lily eşyalara bakarken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Onu olduğu an ‘a geri hapseden son derece tatlı bir ses olmuştu.
-Merhaba Lily dedi adam tezgahın arkasından.
Yüzünde samimiyetsiz bir gülümseyiş vardı. Ve gözleri iki dipsiz kuyu gibi simsiyahtı. İnsan öyle gözlere gereğinden fazla bakmayı sürdürse sonsuza dek kaybolabilir diye geçirdi içinden Lily. Ve içini bir korku sardı. Çünkü o gözler ne mavi ne de elaydı. Işıl ışıl iki karanlık dehlizdi.
Adam izin isteyip arka tarafa geçti ve döndüğünde elinde altın zincirli bir madalyon vardı. Kızın ela gözleri bir anlığına ışıldadı. Adam nazikçe madalyonu açtığında Lily çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Bu annesinin fotoğrafıydı. Adam kulağına doğru eğilip eğer isterse onunla konuşabileceğini söyledi.
Lily adama bunun gerçek olup olmadığını sordu. Tüm yüreği ile bunun doğru olmasını umuyordu.
- Elbette dedi adam neşeli bir sesle. Senden tek istediğim zamanı geldiğinde bana bir konuda yardım etmen küçük hanım.
Lily madalyonu boynuna geçirdi. Anlaşma tamamdı. Lily o günden sonra sık sık annesi ile konuşuyor, onun yokluğunun açtığı yaraları hızla sarıyordu. Zamanla dükkanı ve adamın ondan yardım isteyeceğini unutmuştu. Seneler önce ölen annesine kavuşmanın mutluluğu ile ebedi zamanın kumaşını bükmeye devam ediyordu.
Ama adam onu unutmamıştı. Zamanı geldiğinde Lily elde ettiği mutluluğun bedelini ödemek zorundaydı. Her şeyin bir bedeli vardı.
Kasabalar gizemlerle doludur. Tıpkı renkli rüyalar gören sakinlerini kökleriyle sarmalayan, meyveleri ile onları besleyen,
güçlü dallarıyla onları koruyan büyülü bir ağaç gibi.
Castle Rock tam böyle bir kasabayken her şey değişir. Kasabaya gelen gizemli bir adam insanlara ihtiyaçları olan şeyleri satmaya başlar. Karşılığında ise ne alacağı bellidir. Zamanı geldiğinde küçücük bir iyilik. Zararsız bir şaka.
Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Castle Rock en büyük sınavında başarılı olacak ve en büyük düşmanı yenebilecek midir?
Sahi kendi yüreğimizde yeşerttiğimiz korkularımızı, beslediğimiz hırslarımızı, kıskançlıklarımızı ve bitmek bilmeyen nefretimizi bize karşı kullanan bir canavarı nasıl yenebiliriz?
Son düzenleme:
.gif "A (118) :a-(118):")