• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

KIZILDERİLİ MİTOLOJİSİ

Üyelik Tarihi
28 Şub 2020
Konular
2,107
Mesajlar
26,098
MFC Puanı
301,150
Amerika Yerlileri’nin kültürü, doğayla insanlar arasında kurulan ruhsal bir denge prensibine dayanır ve özü itibarıyla toprakla iç içe geçmiş durumdadır. Hayvanlar bu mitolojinin içinde büyük bir rol oynar: Yaşayan her şeyin, dünyanın toplu ruhuna dahil olmakla birlikte, bireysel bir ruhu olduğuna da inanılır. Yerliler toprağın bütün yaratıkların ortak malı olduğunu düşünür ve avcılar yemek için öldürdükleri hayvanların ruhlarına şükranlarını sunarlar.
Avrupalı kaşifler Amerika’ya 1492 yılında ayak bastıktan sonra, çeşitli hastalıkları ve sömürgeciliği de beraberlerinde getirmiş, bu da yaşam koşullarını olumsuzlaştırmıştır. Amerika Yerlileri ilerleyen yüzyıllarda,günümüzde hâlâ yaşanan kültürel bir çatışmanın içine girmiştir.
Ruhlar ve Ayinler :
Amerika Yerlileri’nin yaratılış mitleri, Kuzey Amerika’da yaşamış kabilelerin sayısı kadar çeşitlidir. Avrupalılar 1492’de geldiğinde, bugünün ABD’sinde, 500’den fazla sayıda farklı kabile halinde on milyon, hatta belki daha fazla kişi yaşıyordu. Bu sayılar doğrultusunda, düşünce sistemlerinin kıta boyunca ne kadar çeşitlilik gösterebileceğini tahmin etmek zor değildir.
Wakan Tanka ve Yaratılış :
Belli başlı farklılıkları olsa da, Sioux ve Lakota kabilelerinin benzer inanç sistemleri ve âdetleri vardı: İki kabile de Wakan Tanka isimli, bazen ‘Büyük Gizem’ ya da ‘Büyük Ruh’ diye çevrilen, her şeyin içindeki evrensel ruha benzeyen bir varlığa çok önem vermiştir. Hiçbir şey var olmadan önceki zamanlarda Wakan Tanka’nın ” Han ” isminde bulutlu, kara bir boşluğun içinde durduğu söylenir. İlk varlık İnyan, kaya formunda dünyaya gelir. Enerjisini denizlerin mavi kanı biçiminde akıtır ve kendisinden dünya tanrıçası Maka’ yı yaratır.Maka’ yı yaratırken İnyan ona (elbette başka özelliklerin yanında) uyumsuzluk ve olumsuzluk özelliklerini verir. Durum böyle olunca Maka şikayet etmeye başlar.
En büyük sıkıntısı İnyan’dan yaratılmış olması, kendinden menkul bir varlık olmamasıdır. Ayrıca hâlâ “Han” ın karanlığında yaşıyor olmaktan ve kendi yansımasını görememekten yana dertlidir. Üçüncü tanrı, gök tanrı Skan’dır.İnyan ve Maka’ nın fiziksel yanları daha ağır basarken, Skan daha tinsel bir varlık olduğu için onlardan daha ilahi bir role bürünür. Her şeyin yargıcı o olduğu için Maka’ nın da dertlerini dinler. Skan, Maka’yı yatıştırmak için, “Han” ın ikiye bölünmesine karar verir; yukarı dünyada Anp olarak varlığını ışık altında sürdürürken, aşağı dünyada Han olarak karanlıkta yaşamaya devam edecektir.
Maka yukarı dünyanın mavi okyanuslarının ne kadar görkemli olduğunu ve kendisinin ne kadar sade göründüğünü fark edince suyun birazını alır ve süslenip güzelleşmek için gölleri ve nehirleri incik boncuk gibi takınır. Hâlâ durumundan memnun olmayan Maka yakınmaya devam eder, bu da Skan’ ın dördüncü ilkel tanrı Wi’yi yaratıp dünyayı aydınlatmak üzere göğe yerleştirmesine yol açar. Wi’ye ısı vermesini ve her şeyi gölgelemesini buyurur; bu gölge bütün varlıkların ayrılmaz, bireysel ruhlarını temsil eder. Anp ile Han, göğü gündüz ile gece olarak paylaşacaktır.
 
Üyelik Tarihi
28 Şub 2020
Konular
2,107
Mesajlar
26,098
MFC Puanı
301,150
Çemberlerin Önemi :
Birçok Amerika Yerlisi için çember, hem gerçek hem de mecaz anlamıyla her şeyi kapsayan en kutsal şekildir ve birçok ayinde adı geçer. Çemberleri gökkubbeden dünyanın şekline kadar her yerde görmek mümkündür.Bu sebeple, çemberler Amerika Yerlileri’nin geleneklerinde önemli bir yer tutar ve ABD genelinde törenlerde kullanılmak üzere yere yerleştirilmiş devasa taş yapılara rastlanılır. Bu “şifa çemberleri”nin tam ortasında duran taştan dört yöne doğru, eşit aralıklarla (yine taştan) dört çizgi çizilir. Her çizgi farklı bir renkle, elementle, hayvanla yahut yaşamın farklı aşamalarıyla bağdaştırılır.
Güneş Dansı ve Hortlak Dansı :
Yazları, bizon avlarının başarılı geçmesi ve gelecekteki hayvan nüfusunun artması için yapılan Güneş dansı ayini, ruhani önem taşıyan yıllık bir törendi. Bu tören süresince, kabilenin erkekleri özel olarak bu danslar için inşa edilmiş bir yapının içine otururlardı. Bu yapılar göğe açılır ve ortalarına uzun bir ağaç yerleştirilirdi; ağacın tepesinde de bir bizon kafatası bulunurdu.
Genç erkekler vücutlarını sarıya boyar, süslü tüyler takar ve kendilerini kaybedip ruhani ziyaretlere açılmak amacıyla birkaç günlük bir oruç tutma, kendine zarar verme ve ayin sürecine girerlerdi. Ritüel, genç erkeklerin direğin tepesinden sarkan ipleri göğüs uçlarına bağlayıp dans etmeleriyle sonlanırdı.
Bu tür etkinlikler beyaz Amerikalıların Hristiyan anlayışlarıyla uyuşmadığı için engellenmeye çalışılmıştır. Ancak, ayin yine de tamamen tarihe karışmamış ve kısa bir süre içinde ‘Hortlak Dansı’ olarak yeni bir şekle bürünmüştür. 1889’da Wovoka olarak bilinen Amerika Yerlisi bir kahin tarafından yaygınlaştırılan bu dansın, katılımcıları ölülerin ruhlarına yaklaştırdığına inanılır.
Eski ve yeni Amerika arasındaki çatışmanın doruk noktasına ulaştığı bir zamanda, ülkedeki birlik ve dengenin tekrar sağlanması ve kıtanın istiladan önceki durumuna geri dönmesi için bu dans edilmiştir. Ne var ki kıtada yaygınlaşan bu dans, tam tersi bir etki yaratmıştır. Zira ABD ordusu, kabilelerinin bu dansı etmesini önleyemeyen liderleri tutuklamış ve hatta öldürmüştür. 1890’da Güney Dakota’daki Yaralı Diz Deresi’ndeki bir saldırıda 150’den fazla Amerika Yerlisi katledilmiştir. Herhangi bir tören yapılmaksızın toplu mezarlığa gömülen ölülerin arasında birçok kadın ve çocuk da vardır.
 
Üyelik Tarihi
28 Şub 2020
Konular
2,107
Mesajlar
26,098
MFC Puanı
301,150
Ova Mitleri :
Bugünkü Ortabatı ve Güney ABD’deki ovalar ve bu bölgelerden doğan mitsel hikayeler Amerika Yerlileri’ne önemli dersler verirdi.
Beyaz Bufalo Kadını :
Pteskawin olarak da bilinen Beyaz Bufalo Kadını mitini birkaç ova kabilesi birden anlatır. Pteskawin, bu kabilelere ayinleri getiren kişi olarak bilinir; bu, dünya üzerinde birçok medeniyetin ruhani geleneklerini anlamlandırmak için atfettikleri bir roldür.
Yemeğin kıt olduğu bir zaman, iki genç avcı avlanmak için gün doğmadan yola çıkar. Uzun bir yol katetmelerine rağmen halklarını beslemek için götürmeye değer bir ava rastlamazlar. Uzun bir aramadan sonra bir tepeye çıkarlar. Önlerindeki düzlüğe baktıklarında ufuktan kendilerine doğru gelen ve parlayan bir şey görürler. Yaklaştıkça bunun parlak, bembeyaz bir post giyen güzel Pteskawin olduğunu anlarlar. Hiç beklemedikleri bir zamanda karşılaştıkları bu kadının güzelliğine kapılan genç avcılardan biri ona şehvetle yaklaşır. Kadının,” wakan ” (kutsal) olduğunu fark eden arkadaşı, toy avcıyı Pteskawin’ in tinselliğine saygı göstermesi konusunda uyarır. Ancak iş işten geçmiştir: Kadın genç adamı öptüğü anda etraflarını bir bulut sarar ve bulut dağıldığında kadının ayaklarının dibinde adamın sadece kemikleri kalmıştır.
Diğer avcının şaşkın bakışlarını üzerine çeken kadın, avcıya kabilesine geri dönmesini, kabile şefini ani ziyareti konusunda uyarmasını ve halkı bir çadırda toplamasını buyurur. Avcı, aynen emredildiği gibi derhal kabilesine koşar ve herkesin Pteskawin’ in şaşaalı ziyaretini hürmetle bekleyeceği dev bir çadır inşa edilir.
Pteskawin çadıra girer, Güneş yönünde yürüyerek kendi çevresinde döner ve batı tarafındaki kabile şefinin önünde durur. Ona üzerine dünya, bufalo, orman ve kuşları temsil eden şekillerin oyulmuş olduğu kutsal chanunpa’yı (pipo) verir. O günden sonra pipo, bu kabileler için önemli bir ayin nesnesi haline gelir ve pipo içmenin kabile halkını ruhani dünyaya yaklaştırdığına inanılır.
Pteskawin’in kabileyi terk ederken bir bufaloya dönüştüğü, dünyanın dört bir yanına eğilerek selam verdiği ve ufukta kaybolduğu görülür. Bu mitin birçok öğesi Amerika Yerlileri’nin kültürü için hâlâ önem taşır, özellikle de hikayenin ortaya çıktığı yer olan Lakota kabilesinde. Piponun değişik anlam ve kullanımları, toplu barınaklar, Güneş’in yörüngesini takip etmek ve bufalonun bir kaynak olarak tarihi önemi buna örnektir.
 
Üyelik Tarihi
28 Şub 2020
Konular
2,107
Mesajlar
26,098
MFC Puanı
301,150
Hain Çakal :
Hızlı Roadrunner’la maceralarından hatırladığımız çizgifilm karakteri Hain Çakal, aslında Lakota kabilesine ait bir Amerika Yerlisi mitinden esinlenmiştir. Mitin eski versiyonunda bu cingöz, arkadaşı örümcek ruh, İktome ile ovalarda gezinirken karşısına devasa bir kaya çıkar.
Çakal, kayanın içindeki ulu ruhu ve hayatı fark ederek bunun İya olduğunu anlar. Bu yüzden sarındığı battaniyeyi çıkarır ve sıcak tutması için kayanın üzerine örter, daha sonra iki arkadaş yollarına devam ederler. Bir süre sonra yağmur yağıp hava soğuyunca, maceraperestler nemli bir mağaraya sığınır. İktome kalın postunun altında soğuktan korunurken Çakal üşüyünce kayaya gösterdiği cömertlikten pişman olur. Ahlaki değerlerini yeniden ölçüp biçen Çakal, yaşlı bir kayanın battaniyeye ihtiyacı olmadığına karar verir ve İktome’den gidip onu geri getirmesini rica eder. Örümceğin girişimi başarısız olunca, tir tir titreyerek geri dönüp postu kayanın üzerinden çekip alma işi Çakal’a düşer.
İki arkadaş yolculuklarına mutlu mesut devam eder. Ancak, dinlenmek için girdikleri bir başka mağarada uzaktan bir ses duyarlar. Ses, ovada çınladıkça daha da güçlenir ve arkalarındaki mağarada yankılanır. Birdenbire ulu kaya İya’nın onlara doğru yuvarlandığını, önündeki her şeyi ezip parçalayarak Çakal’a doğru geldiğini görürler.
Korkudan donakalan Hain Çakal ile İktome kaçarlar. İya’yı kandırmak için birkaç taktik uygularlar: Nehir boyunca yüzer, ormanın altını üstüne getirirler; ama çabaları nafiledir, kaya hızla yuvarlanıp onlara doğru gelmeye devam eder. İktome, küçük bir top haline gelip ufak bir deliğin içinde kaybolarak izini kaybettirir. Zavallı Çakal ise kaya tarafından dümdüz edilir.
Bu, kutsal varlıklara saygısızlığın cezalandırıldığı bir başka efsanedir ve Amerika Yerlileri’nin dünya üzerindeki bütün yaratık ve cisimlerde olduğuna inandıkları ruhun bir göstergesidir. Yerlilerin tapınakları yahut sunakları yoktur; inanç sistemlerinin ruhaniliği, canlılığını her şeyin içinde gösterir. Ayrıca İya, Fırtına Tanrısı olarak da bilinir, dolayısıyla bu hikaye kasırgaların tahrip edici gücünü (dini terminoloji kullanmak gerekirse) Çakal’ ın günahlarının bir cezası olarak açıklar. Bu hikaye bize hikayeyi aktaran kabilenin ahlak anlayışına dair de fikir verir: Bu anlayış, hikaye dinleyicisine içten bir cömertliğe sahip olmasını öğütler ve Lakotalıların dostlarına sorgu sual olmaksızın şefkatle yaklaştıklarını gösterir.
 
Üst