• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Master

You
Yönetici
Üyelik Tarihi
8 Ara 2012
Konular
4,182
Mesajlar
11,469
MFC Puanı
34,700
Lozan Antlaşması, Lozan Antlaşması nedir, Lozan Antlaşması şartları nedir?

lozan-antlasmasi-depo_16_9_1595572532-880x495.jpg


Kurtuluş Savaşı'nda kazanılan zafer sonrası Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmıştır. Peki Lozan Antlaşması neden önemli?

LOZAN ANTLAŞMASININ ŞARTLARI

Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması'nda çizilen sınırlar kabul edilmiştir.

Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda İngiltere ve Türkiye Hükûmeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı.

Türk-Yunan Sınırı: Mudanya Ateşkes Antlaşması'nda belirlenen şekliyle kabul edildi. Meriç Nehri'nin batısındaki Karaağaç istasyonu ve Bosnaköy, Yunanistan'ın Batı Anadolu'da yaptığı tahribata karşılık savaş tazminatı olarak Türkiye'ye verildi.

Adalar: Gökçeada ile Bozcaada özerk bir yönetime tabi tutulmak şartıyla (Türkiye antlaşmanın bu maddesini uygulamadı) Türkiye'de, diğer Ege Adaları İtalya'ya kaldı. İtalya'nın Türk sınırına yakın adaları silahsızlandırması kararlaştırıldı. Sevr Antlaşmasıyla Oniki Ada İtalya'ya diğer adalar Yunanistan'a bırakılmıştı. Oniki Ada ve Rodos 1945 yılında müttefiklerin eline geçti ve Nisan 1947'de resmen Yunanistan'a teslim edildi.

Türkiye-İran Sınırı: Osmanlı İmparatorluğu ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması'na göre belirlenmiştir.
Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı.


Azınlıklar: Lozan Barış Antlaşması'nda azınlık, Müslüman olmayanlar olarak belirlenmiştir. Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi ve hiçbir şekilde ayrıcalık tanınmayacağı belirtildi. Antlaşmanın 40. maddesinde şu hüküm yer almıştır: “Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma konularında eşit hakka sahip olacaklardır.”[6] Batı Trakya'daki Türklerle, İstanbul'daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya'daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türkler'in mübadele edilmeleri kararlaştırıldı.

Savaş tazminatları: İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı nedeniyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Sadece Yunanistan savaş tazminatı olarak Karaağaç bölgesini verdi.

Osmanlı'nın borçları: Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan devletler arasında paylaştırıldı. Türkiye'ye düşen bölümün taksitlendirme ile Fransız frangı olarak ödenmesine karar verildi. Düyun-u Umumiye idare heyetinde bulunan yenik Alman İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu devletlerinin temsilcileri idare kurulundan çıkartılmış ve kurumun faaliyeti devam ettirilerek antlaşmayla birlikte yeni görevler verilmiştir. (Lozan Barış Antlaşması madde 45,46,47…55, 56).


Boğazlar: Boğazlar, görüşmeler boyunca üzerinde en çok tartışılan konudur. Sonunda geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası askersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu düzenlemelerin Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. Böylece Boğazlar bölgesine Türk askerlerinin girişi yasaklandı. Bu hüküm, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir.
Yabancı okullar: Eğitimlerine Türkiye'nin koyacağı kanunlar doğrultusunda devam etmesi kararlaştırıldı.

Patrikhaneler: Dünya Ortodokslarının dini lideri durumundaki patrikhanenin siyasi yetkilerinden arındırılarak İstanbul'da kalmasına izin verildi.

ZAFER SONRASI BARIŞ İÇİN GÖRÜŞMELER BAŞLADI

TBMM Hükümeti'nin Yunan kuvvetlerine karşı elde ettiği zaferin akabinde Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Bunun üzerine Sevr'in tarafı olan İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922'de TBMM Hükümeti'ni Lozan'da toplanacak olan barış konferansına davet ettiler. Lozan'da barış şartlarının görüşülmesi için Mustafa Kemal Atatürk İsmet Paşa'yı görevlendirmiştir. Mudanya görüşmelerine de katılan İsmet Paşa'nın Lozan'a baş temsilci olarak gitmişti. Bu süreçte İsmet Paşa Dışişleri Bakanı oldu ve çalışmalar hızlandırıldı. İtilaf Devletleri Lozan'a TBMM Hükümeti üzerinde baskı kurmak için İstanbul Hükûmeti'ni çağırsalar da bu duruma tepki gösteren TBMM Hükümeti, 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırmıştır.

TBMM Hükûmeti Lozan Konferansı'na Misak-ı Milliyi gerçekleştirmeyi, Türkiye'de bir Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları kaldırmayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları (Batı Trakya, Ege adaları, nüfus değişimi, savaş tazminatı) çözmeyi ve Türkiye ile Avrupa devletleri arasındaki sorunları (ekonomik, siyasal, hukuksal) çözmeyi amaçlamış Ermeni yurdu ve kapitülasyonlar hakkında anlaşma sağlanamazsa görüşmeleri kesme kararı almıştır.
Lozan'da 20 Kasım 1922'de başlayan ilk görüşmelerde Osmanlı borçları, Türk – Yunan sınırı, boğazlar, Musul, azınlıklar ve kapitülasyonlar üzerinde durulmuş ancak kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul'un boşaltılması ve Musul konularında anlaşma sağlanamamıştır.

Temel konularda tarafların taviz vermeye yanaşmaması üzerine 4 Şubat 1923'te görüşmeler kesildi. Tabii bu savaş ihtimalini gündeme getirdi. Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal Paşa Türk Ordusu'na savaş hazırlıklarının başlamasını emretti ki Sovyetler Birliği de yeniden savaş çıkarsa bu sefer Türkiye'nin yanında savaşa gireceğini ilan etti. Haim Nahum Efendi öncülüğündeki azınlık temsilcileri de Türkiye'yi destekleyerek arabulucu oldular. Yeni bir savaşı ve kendi kamuoyunun tepkisini göze alamayan İtilaf Devletleri barış görüşmelerini tekrar başlatmak için Türkiye'yi tekrar Lozan'a çağırdı.

Taraflar arasında karşılıklı verilen tavizler ile görüşmeler 23 Nisan 1923'te tekrar başladı. 24 Temmuz 1923'e kadar devam eden görüşmeler ile bu süreç Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanması ile sonuçlanmıştır. Taraf ülkelerin temsilcileri arasında imzalanan anlaşma, uluslararası anlaşmaların ülke meclislerince onaylanmasını gerektiren yasalar gereğince taraf ülkelerin meclislerinde görüşülmüş ve Türkiye tarafından 23 Ağustos 1923'te, Yunanistan tarafından 25 Ağustos 1923'te, İtalya tarafından 12 Mart 1924'te, Japonya tarafından 15 Mayıs 1924'te imzalanmıştır. İngiltere'nin anlaşmayı onaylaması ise 16 Temmuz 1924 tarihinde olmuştur. Anlaşma, tüm tarafların onaylarında dair belgeler resmi olarak Paris'e iletildikten sonra, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

ALINTIDIR.
 

DarkWoman

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Kas 2019
Konular
5,318
Mesajlar
11,488
MFC Puanı
66,370
Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta Lozan zaferini böyle anlatmıştı: Benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!
"Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmiyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır” diyen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Türk tarihinin en büyük eseri Nutuk'ta Lozan zaferini Türk Milleti'ne, hem "tarih yaratıcısı" hem de "tarih yazıcısı" rolüyle, Lozan'daki zaferi gölgelemeye çalışanlara ve çalışacaklara ders niteliğinde, ilk ağızdan ve tüm detaylarıyla böyle anlatmıştı:


Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta Lozan zaferini böyle anlatmıştı: Benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!



“Efendiler, Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra, düşman devletler tarafından Türkiye'ye dört defa barış şartları teklif edilmiştir. Bunların birincisi, Sévres taslağıdır. Bu taslak hiçbir görüşmenin ürünü olmayıp İtilâf Devletleri tarafından Yunan Başvekili Mösyö Venizelos'unda katılmasıyla düzenlenmiş ve Vahdettin'in hükûmeti tarafından 10 Ağustos 1920′de imza edilmiştir.
Bu taslak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce tartışılmaya değer bile sayılmamıştır.

İkinci barış teklifleri, Birinci İnönü Muharebesi'nden sonra toplanan Londra Konferansı'nın sonunda 12 Mart 1921 tarihinde yapılmıştır. Bu teklifler Sévres Antlaşması'na bazı değişiklikler getiriyor ise de, üzerinde durulmamış olan meselelerde Sévres taslağındaki maddelerin olduğu gibi bırakıldığını kabul etmek gerekir.
Bu teklifler, bizce tartışmaya yol açmadan İkinci İnönü Muharebesi'nin başlamasıyla sonuçsuz kalmıştır.

Üçüncü barış teklifleri, 22 Mart 1922′de, yani Sakarya zaferinden ve Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması'ndan sonra ve yakında yeni bir taarruzumuzun beklendiği sıralarda, Paris'te toplanan İtilâf Devletleri Dışişleri Bakanları tarafından yapılmıştır. Bu tekliflerde, artık işe Sévres taslağını temel olarak ele alma usulünden vazgeçilmiş ise de, ana çizgileri ile millî gayemizi gerçekleştirmekten uzaktı. Dördüncü teklif Lozan Antlaşması'nın imzalanmasıyla sonuçlanan görüşmelerdir.

İtilâf Devletleri'nce Türkiye'ye kabul ettirilmesi düşünülen esaslar ile Milli Mücadele sayesinde ulaşılan sonucu açıkça gözler önüne serebilmek için, bu dört türlü teklif arasında en önemli noktaları içine alacak şekilde kısa bir karşılaştırma yapmayı yararlı sayarım.

1. SINIRLAR

a) Trakya sınırı:Sévres'de: Çatalca hattından biraz ileride bulunan Podima-Kalikratya hattı.
Mart 1921 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.
Mart 1922 teklifinde: Tekirdağ bize, Babaeski Kırkkilise (204) ve Edirne Yunanlılara kalacak şekilde bir hat.
Lozan'da: Karaağaç da bizde olmak üzere Meriç hattı.
b) İzmir bölgesi:
Sévres taslağında: Bu bölgenin sınırları Kuşadası, Ödemiş, Salihli, Akhisar ve Kemer iskelesine azçok yakın yerlerden geçmektedir.

Bu bölge, Türk hâkimiyetinde kalacak, fakat Türkiye, bu hâkimiyetini kullanma hakkını Yunanistan'a devredecek. Türk hâkimiyetinin belirtisi olarak, İzmir şehrinin dış istihkâmlarından birinde Türk bayrağı bulunacak. Bir bölge meclisi toplanacak ve beş yıl sonra bu meclis, bu bölgenin sürekli olarak Yunanistan'a katılmasına karar verebilecekti.
Mart 1921 teklifinde: İzmir şehri Türk hâkimiyetinde kalacak, İzmir şehrinde bir Yunan kuvveti bulunacak ve İzmir bölgesinin geri kalan yerlerinde, çeşitli unsurların nüfus oranlarına göre oluşturulacak bir jandarma birliği görev alacak ve buna İtilâf Devletleri'nin subayları komuta edecek.
Yönetim işlerinde de yine aynı nüfus oranı göz önünde bulundurulacak, bölgenin Milletler Cemiyeti'nce tayin edilecek bir Hristiyan valisi olacak, bunun yanında seçim yoluyla kurulmuş bir meclis ile bir danışma kurulu bulunacak. Valilikçe, Türkiye'ye gelir artışına göre ayarlanacak bir vergi konacak; bu anlaşma beş yıl süre ile geçerli olup iki taraftan birinin isteği üzerine Milletler Cemiyeti'nce değişikliğe uğratılabilecek.
Mart 1922 teklifinde: Bütün Anadolu ve dolayısıyla İzmir de bize geri verilecek yolunda aldatıcı bir vaat. İzmir Rumları'nın yönetime adaletli bir şekilde katılmasını sağlamak için ve aynı hakkın Yunanistan'da kalacak Edirne Türklerine de verilmesi şartıyla bir usul tespiti konusunda İtilâf Devletleri, Türkiye ve Yunanistan ile anlaşacaklardır.
Lozan'da: Elbette bu gibi meseleler söz konusu bile edilmemiştir.
c) Suriye sınırı:
Sévres'de: Akdeniz kıyısında aşağı yukarı Karataş burnundan başlayarak Osmaniye, Bahçe, Gaziantep, Birecik, Urfa, Mardin ve Nusaybin'i epey güneyde ve Suriye topraklarında bırakan bir sınır.
Mart 1921′de: Aşağı yukarı şimdiki sınır olmak üzere Fransızlarla ayrıca bir anlaşma imzalanmıştır.
Lozan'da: 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması'ndaki sınır olduğu gibi bırakılmıştır.
d) Irak sınırı:
Sévres'de: İmadiye bizde kalmak şartıyla, Musul ilinin kuzey sınırı.
Mart 1921 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.
Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.
Lozan'da: Çözümü daha sonraya bırakılmıştır.
e) Kafkas sınırı:

Sévres'de: Türk-Ermeni sınırının tayini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'a bırakılmıştır. Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresun'un doğusundan başlayan, Erzincan'ın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü'nün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşı'ndaki Türk – Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.

Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan'a bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.

Lozan'da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır.

f) Boğazlar bölgesi:
Sévres'de: Rumeli'nin Türkiye'de kalan bütün parçaları.
Anadolu'nun Adalar Denizi üzerinde aşağı yukarı İzmir bölgesinin sınırından başlayarak Manyas Gölü'nün güneyine, Bursa'nın ve İznik'in biraz kuzeyinden ve Sapanca Gölü'nün batı ucundan Ahabadr (205) deresinin göle döküldüğü yere kadar uzanan bir hatla sınırlandırılmış bölge. Bu bölgelerde asker bulundurmak ve askerî harekâtta bulunmak hakkı yalnız İtilâf Devletleri'ne aittir. Bu bölgedeki Türk jandarması da İtilâf Devletleri'nin komutası altında olacaktır.

İtilâf Devletleri, bu bölge içinde, askerî maksatlarla kullanılabilecek yol ve demiryolu yapımını yasaklayabileceği gibi, yapılmış olan yollardan bu gayeyle kullanılacak olanları da tahrip ettirebilecektir.

Mart 1921 teklifinde: Çanakkale güneyinde Bozcaada (206) karşısından Karabiga'ya çekilen hattın kuzeyi ile Boğaziçi'nin her iki yakasında 25 kilometrelik bir bölge.

Çanakkale boğazına hâkim olan her iki tarafındaki adalar.

İtilâf Devletleri yalnız Yunanistan'a kalacak olan Gelibolu ve bize kalacak olan Çanakkale'de asker bulunduracak böylece, İstanbul'u ve İzmit yarımadasını boşaltacak, Türkiye'nin İstanbul'da asker bulundurmasına ve Anadolu'dan Rumeli'ye ve Rumeli'den Anadolu'ya asker geçirmesine izin verecektir.

Mart 1922 teklifinde: Çanakkale'nin güneyinde Erdek yarımadası dışarıda kalmak üzere Çanakkale sancağı. Boğaziçinin güneyinde o zaman tarafsız sayılan bölge, yani aşağı yukarı İzmit yarımadası askersiz bölge olacaktır.
Bizde İtilâf Devletleri'nin işgal kuvvetleri kalmayacaktır.

Lozan'da: Gelibolu yarımadası ile Kumbağı, Baklaburnu hattının güney-doğusu, Çanakkale bölgesinde kıyıdan yirmi kilometrelik bir yer ve Boğaziçi'nin iki yakasında kıyıdan on beş kilometrelik birer bölge ve Marmara'da da İmralı dışındaki adalarla İmroz ve Bozcaada askerden arınmış bir duruma getirilecektir.

Hiçbir yerde İtilâf Devletleri'nin işgal kuvvetleri kalmayacaktır.
 

DarkWoman

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Kas 2019
Konular
5,318
Mesajlar
11,488
MFC Puanı
66,370
2. KÜRDİSTAN

Sévres'de: Fırat'ın doğusunda ve Ermenistan, Irak ve Suriye arasında kalan bölge için İtilâf Devletleri temsilcilerinden kurulacak bir komisyon özerk bir yönetim şekli hazırlayacaktır.
Antlaşmanın imzalanmasından bir yıl sonra bu bölgenin Kürt halkı Milletler Cemiyeti Meclisi'ne başvurarak Kürtlerin çoğunluğunun Türkiye'den ayrı bağımsız bir devlet kurmak istediklerini ispat ederse ve Meclis de bunu kabul ederse, Türkiye bu bölgedeki her türlü haklarından vazgeçecektir.
Mart 1921 teklifinde: İtilâf Devletleri, şimdiki durumu gözönünde tutarak, bu konuda Sévres taslağında değişiklik yapılmasını dikkate alma eğilimindedir. Şu şartla ki, özerk yönetilen bölgelerle Kürt ve Asurî – Geldanî çıkarlarının yeterince korunması için tarafımızdan kolaylıklar gösterilsin.
Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.
Lozan'da: Elbette söz konusu ettirilmemiştir.

3. İKTİSADÎ NÜFUZ BÖLGELERİ

Sévres Antlaşması'ndan sonra İtilâf Devletleri'nin aralarında imza ettikleri üçlü anlaşmaya (207) göre:
a) Fransız nüfuz bölgesi:
Suriye sınırıyla aşağı yukarı Adana ilinin batı ve kuzey sınırı, Kayseri ile Sivas'ın kuzeyinden geçen ve Muş'u dışarıda bırakarak bu kasabaya yaklaştıktan sonra Cizre'ye giden bir hattın içinde kalan bölge.
b) İtalyan nüfuz bölgesi:
İzmit yarımadasından çıktıktan sonra Afyonkarasihar'a kadar Anadolu demiryolu hattı ve oradan Kayseri yakınlarında Erciyas dağı yöresine kadar giden hatla İzmir bölgesi, Adalar Denizi, Akdeniz ve Fransız bölgesi arasında kalan bölge.
Mart 1921′de: Bekir Sami Bey ile Fransız ve İtalyan Dışişleri Bakanları arasında imza olunup hükûmetçe reddedilen anlaşmalara göre:
a) Fransız nüfuz bölgesi:
O sırada Fransız işgali altında bulunan yerlerle Sivas, Elâzığ ve Diyarbakır illeri.
b) İtalyan nüfuz bölgesi:
Antalya, Burdur, Muğla, Isparta sancaklarıyla Afyonkarahisar, Kütahya, Aydın ve Konya sancaklarının daha sonra tayin edilecek kısımları.
Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.
Lozan'da: Söz konusu edilmemiştir.

4. İSTANBUL

Sévres'de: Antlaşma samimiyetle uygulanmadığı takdirde İstanbul da bizden alınacaktır.
Mart 1921 teklifinde: Bu tehdidin kalkacağı, Türkiye'nin İstanbul'da asker bulundurabileceği ve Boğaziçi'nin çevresindeki askerden arınmış bölgeden askerî kuvvet geçirilmesine izin verileceği belirtilmiştir.
Mart 1922 teklifinde: İstanbul'dan çıkarılacağımız tehdidinin kaldırılacağı ve İstanbul'da bulundurulabilecek Türk kuvvetinin arttırılacağı vaad edilmektedir.
Lozan'da: Söz konusu olmamıştır.

6. ADLÎ KAPİTÜLASYONLAR

Sévres'de: İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya'nın temsil edildikleri dört üyeden kurulu bir komisyon, kapitülasyonlardan yararlanan diğer devletlerin uzmanlarıyla birlikte yeni bir usul düzenleyecek ve Osmanlı Hükûmeti'ne danıştıktan sonra bu usulü tavsiye edebilecek.
Osmanlı Hükûmeti bu usulü kabul edeceğini şimdiden taahhüt edecek.
Mart 1921 teklifinde: Bu komisyonda Türkiye'nin de temsil edilmesine İtilâf Devletleri razı olmaktadır.
Mart 1922 teklifinde: Aynı teklif.
Lozan'da: Kapitülasyonlarla ilgili hiçbir kayıt yoktur.
Danışma niteliğinde olmak üzere birkaç yabancı uzmanı beş yıl için hizmetimize almayı kabul ettik.

7. AZINLIKLARIN KORUNMASI

Sévres'de: 1918 Ateşkes Antlaşmalarından sonra yapılan bütün antlaşmalarda yer alan hükümlerden başka, Türkiye'ye, özellikle aşağıdaki hususlar kabul ettirilmek istenmiştir:
a) Yerlerinden ayrılmış olan ve Türk olmayan bütün halkın eski yerlerine gönderilmesi.
Başkanları Milletler Cemiyeti'nce tayin edilecek olan hakem komisyonları vasıtasıyla bunların haklarının geri verilmesi; bu komisyonlar istedikleri takdirde, Türk olmayan halkın zarar görmüş mal ve mülklerinin onarımı için de ücretleri hükûmetçe ödenecek işçilerin sağlanması, zorla göç ettirme ve buna benzer işlerde parmağı bulunduğu, söz konusu komisyonlar tarafından iddia edilen bütün şahısların sürgün edilmesi v.b.
b) Türk Hükûmeti, azınlıkların parlamentoda kendi nüfusları oranında temsil edilmelerini sağlayan bir seçim kanunu tasarısını, iki yıl içinde İtilâf Devletleri'ne sunacaktır.
c) Patrikhaneler ile bunlara benzer kuruluşlara tanınmış olan bütün imtiyazlar arttırılarak daha da sağlamlaştırılmakta ve bunların idare ettikleri okul, yetimhane v.b. konusunda ogüne kadar hükûmetin sahip olduğu sınırlı denetleme hakkı da elinden alınmaktadır.
İtilâf Devletleri, Milletler Cemiyeti Meclisi'nin görüşünü aldıktan sonra, bu kararların uygulanmasını sağlayacak gerekli tedbirleri tespit edecektir. Türkiye, bu konuda sonradan alınacak her tedbiri kabul edeceğini şimdiden taahhüt edecektir.
Mart 1921 teklifinde: Azınlıklar söz konusu edilmemiştir. Bu teklifte Sévres'de yapılacak değişiklikler yeraldığı için, bundan, adı geçen antlaşmanın azınlıklarla ilgili bölümünün değiştirilmeyeceği sonucu çıkarılabilir.
Mart 1922 teklifinde: Türkiye ve Yunanistan'daki azınlıklarla ilgili bir sıra tedbirin teklif edileceği ve bunların gereğince uygulanmasını kontrol için Milletler Cemiyeti'nce komiserler tayin edileceği yazılıdır.
Bu bir sıra tedbirin neler olduğu açıklanmamıştır.
Lozan'da: Misak-ı Millî'mizde kabul etmiş olduğumuz üzere ve yalnız Müslüman olmayanlar için Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yapılan bütün milletlerarası antlaşmalarda yer alan hükümler.

8. ASKERLİKLE İLGİLİ HÜKÜMLER

Sévres'de:
a) Türkiye'nin silâhlı kuvvetleri şu sayıları aşmayacaktır.
Saray Muhafız Birliği 700 Kişi
Jandarma 35.000 Kişi
Jandarmayı desteklemek üzere özel birlikler 15.000 Kişi
50.700 Kişi
Bu sayıya Harp Akademisi ve askerî okullar öğrencileri ile, depo birliklerinde ve çeşitli görevlerde çalışan er ve subaylar da dahildir.
Özel birliklerin 15 batarya dağ topu bulunabilecek, sahra veya ağır top olmayacaktır.
Memleket, çeşitli bölgelere ayrılacak ve her bölgede bir jandarma birliği (légion) bulunacaktır.
Jandarmanın topu ve teknik araçları bulunmayacaktır.
Özel birlikler, kendi bölgelerinin dışında kullanılamayacaktır.
Jandarma subayları arasında, sayıları 1.500′ü geçmemek üzere yabancı subaylar bulunacaktır. Her bölgedeki yabancı subaylar aynı milletten olacaktır.
Daha sonra tespit edilecek olan bu bölgelerin sayısı belirtilmemiş olmakla birlikte, bunun İtilâf Devletleri'nin düşüncesine göre, en az dört olacağı, antlaşmanın bazı hükümlerinden ve özellikle bir birliğin kuvvetinin bütün birlikler kuvvetinin dörtte birini aşmayacağı yolundaki hükümden çıkarılabilir. Böylece İngiliz, Fransız ve İtalyan subaylarının birer bölgesi bulunacağı gibi, belki Yunanistan'a ve belki de ileride Ermenistan'a birer bölge verilmesi düşünülmüştür.
Özel birliklerin erleriyle, jandarmalar hep paralı olup bunlar en az iki yıl askerlik yapacak ve mecburî askerlik hizmeti kalkacaktır.
Her bölgedeki birliğe alınacak er ve çeşitli unsurların birlikte temsil edilmesine mümkün olduğu kadar dikkat edilecektir.
Deniz kuvvetlerimiz, yedi gambot ve altı torpidoyu geçmeyecek, hiçbir uçağımız ve güdümlü balonumuz olmayacaktır.
İtilâf Devletleri'nin kara, deniz ve hava denetleme komisyonlarının memleketimiz içinde her türlü denetleme hakları olacaktır. Özellikle Kara Denetleme Komisyonu:
Türkiye'nin kullanabileceği polis, gümrükçü, orman korucusu v.b. görevlilerin sayısını tayin etme, artacak silâh ve cephanemizi teslim alma, memleketimizi bölgelere ayırma, her bölgede bulunacak jandarma ve özel birlik sayısını tespit etme, bunların hangi işlerde ve ne şekilde çalıştırıldıklarını denetleme, yabancı subayların sayılarını ve oranlarını tayin etme ve hükûmetle işbirliği yaparak yeni silâhlı kuvvetlerimizi düzenleme gibi işlerle görevli olacaktır.
Mart 1921 teklifinde:
Jandarma sayısı 45.000′e, özel birliklerin sayısı 30.000′e çıkarılmıştır.
Jandarmanın memleket içindeki dağıtım şekli, yukarıda sözü edilen İtilâf Devletleri temsilcilerinden kurulu Denetleme Komisyonu ile hükûmet arasında anlaşmaya varılarak tespit edilecektir.
Jandarma subay ve astsubay oranı arttırılacaktır. Yabancı subayların sayısı azaltılacak ve bunların birliklere dağıtılması Denetleme Komisyonu ile hükûmet arasındaki anlaşmaya göre kararlaştırılacaktır (Bununla, belki de her bölgede aynı milletten yabancı subayların bulunmayacağı kastedilmiştir).
Mart 1922 teklifinde:
Paralı asker usulünün devam ettirilmesi, Jandarmanın 45.000′e, özel birliklerin 40.000′e çıkarılması.
Jandarmada, yabancı subaylara görev verilmesi Türkiye'ye tavsiye edilmekle birlikte, bu nokta şart olarak ileri sürülmemektedir.
Lozan'da: Trakya ve Boğazlar'da askerden arınmış duruma getirilen bölgelerle ilgili sınırlandırmalar dışında hiçbir kayıt yoktur. Üstelik, Boğaziçi'nin iki yakasındaki askerden arınmış bölgede, 12.000 asker bulundurabilme hakkını elde etmişizdir.

9. CEZA

Sévres projesinde: Türkiye harp sırasında harp kurallarına aykırı şekilde hareket etmiş veya Türkiye içinde zulüm yapmış, zorla sürgün etme v. b. işlere karışmış olan kimseleri, istedikleri takdirde, İtilâf Devletleri'ne (Yunanistan dâhil) ve Türkiye'den toprak almış devletlere (Ermenistan v.b.) teslim edecektir. Bu gibi kimseler, kendilerini isteyen devletin Divan-ı Harb'i tarafından yargılanıp cezalandırılacaktır.
Mart 1921 teklifinde: İtilâf Devletleri'nin teklifinde bundan söz edilmemiştir. Ancak, Bekir Sami Bey'in, İngilizlerle imza etmiş olduğu esirlerin geri verilmesi ile ilgili sözleşmede, elimizdeki bütün İngilizleri serbest bırakarak bir kısım Türkleri suçlu sayıp İngilizlerin elinde bırakmaya razı olması, Sévres taslağında yer alan önceki hükümlerin daha hafifletilmiş şeklinden başka bir şey değildir.
Mart 1922′de: Bu konu üzerinde durulmamıştır.
Lozan'da: Bundan söz edilmemiştir.

10. MALÎ HÜKÜMLER

Sévres'de: İtilâf Devletleri, Türkiye'ye yardım olsun diye, İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden kurulu bir Maliye Komisyonu oluşturacaklar; bu komisyonda danışman olarak bir Türk komiseri bulunacaktır.
Bu komisyonun görev ve yetkileri aşağıdaki şekilde olacaktır:
a) Türkiye'nin gelirlerini korumak ve artırmak için her türlü tedbiri alacaktır.
b) Türk Meclis-i Mebusanı'na sunulacak olan bütçe, daha önce Maliye Komisyonu'na verilecek ve onun kabul ettiği şekilde Meclis'e gönderilecektir. Meclis'in yapacağı değişiklikler, ancak komisyonca uygun görülürse yürürlüğe konabilecektir.
c) Komisyon, malî kanun ve tüzüklerin uygulanmasını, doğrudan doğruya kendisine bağlı bulunan ve üyeleri kendisinin uygun bulacağı kimselerden seçilip tayin edilecek olan Türk Maliye Teftiş Hey'eti vasıtasıyla denetleyecektir.
d) Düyûn-ı Umumiye (208) idaresi ve Osmanlı Bankası ile anlaşarak Türkiye'nin para işlerini düzenleyecek ve düzeltecektir.
e) Türkiye'nin, Düyûn-ı Umumiye'ye ayrılan gelirleri dışındaki bütün gelirleri bu Maliye Komisyonu'nun emrine verilecektir. Komisyon bunlarla:
Önce, kendisine ve Türkiye'de kalacak olan İtilâf Devletleri işgal kuvvetlerine ait giderleri karşıladıktan sonra, 30 Ekim 1918 tarihinden beri İtilâf Devletleri ordularının gerek bugünkü Türkiye'de gerek Osmanlı İmparatorluğu'nun başka yerlerindeki giderlerini ödeyecektir.
İkinci olarak, Türkiye yüzünden zarar görmüş olan İtilâf Devletleri uyruklularının zarar ve ziyanını ödeyecektir.
Türkiye'nin ihtiyaçları bundan sonra dikkate alınacaktır.
f) Hükûmetçe verilecek her bir imtiyaz için Maliye Komisyonu'nun uygun bulması şarttır.
g) Bugün yürürlükte olan, bazı gelirlerin doğrudan doğruya Düyun-ı Umumiye tarafından toplanması usulü, Komisyon'un onayı ile mümkün olduğu kadar genişlemesine yaygınlaştırılacak ve bütün Türkiye'ye uygulanacaktır.
Gümrükler, Maliye Komisyonu tarafından tayin veya işten çıkarılabilecek ve kendisine karşı sorumlu olacak bir genel müdürün yönetiminde bulunacaktır.
Mart 1921 teklifinde: Yukarıda sözü edilen Maliye Komisyonu Türk Maliye Nâzırı'nın fahrî başkanlığı altında bulunacaktır. Komisyonda bir Türk temsilci bulunacak ve bunun, Türk maliyesi ile ilgili konularda oyu olacaktır. İtilâf Devletleri'nin malî çıkarları ile ilgili konularda ise, Türk temsilcinin yetkisi, ancak danışma niteliğinde olacaktır.
Türk parlamentosu, Türk Maliye Nâzırı ile Maliye Komisyonu tarafından ortaklaşa hazırlanacak olan bütçede değişiklik yapma yetkisini taşıyacaktır. Fakat bu değişiklik bütçenin denkliğini bozacak şekilde ise, bütçe onaylanmak üzere yeniden Maliye Komisyonu'na gönderilecektir.
Türk hükûmeti, imtiyazlar verme hakkını yine elde edecektir. Ancak, Türk Maliye Nâzırı bu konudaki sözleşmelerin, Türk hazinesinin çıkarlarına uygun olup olmadığını, Maliye Komisyonu ile birlikte inceleyecektir ve bu konuda ortaklaşa bir karar alacaktır.
Mart 1922 teklifinde: Maliye Komisyonu kurulmasından vazgeçilmektedir. Fakat, İtilâf Devletleri'ne olan savaştan önceki borçların ve aşırı olmayan bir tazminatın ödenmesi konusundaki gerekli denetlemenin Türk hâkimiyeti ilkesi ile bağdaştırılmasına çalışılacaktır.
Savaştan önceki Düyûn-ı Umumiye komisyonu olduğu gibi bırakılacak, yukarıda belirtilen iş için İtilâf Devletleri'nce bir tasfiye komisyonu kurulacaktır.
Lozan'da: Bu gibi bağlayıcı hükümlerin hepsi kaldırılmıştır.


11. İKTİSADÎ HÜKÜMLER

Sévres'de: Kapitülasyonlardan yararlanma hakkı savaştan önce bunlardan yararlanan İtilâf Devletleri uyruklularına geri verilecek; bu hak, bunlardan daha önce yararlanmamış olan Yunanistan, Ermenistan v.b. devletler uyruklarına da tanınacaktır.
(Bu haklar arasında, birçok vergiden muaf olma hakkının bulunduğu ve vatandaşlık bölümünde görüldüğü üzere, her Türk vatandaşının, İtilâf Devletleri'nden birinin vatandaşlığına girmesine engel olma hakkının bizden alındığı hesaba katılırsa, bu hükmün genişliği daha iyi anlaşılır).
Gümrük tarifeleri için 1907 tarifesi (% 8) yeniden yürürlüğe konulmaktadır.
Türkiye, İtilâf Devletleri gemilerine en azından Türk gemilerine verdiği hakkı tanıyacaktır.
Yabancı postalar yeniden kurulacaktır.
Mart 1921 teklifinde: Bazı şartlara bağlı olarak yalnız yabancı postaların kaldırılmasının düşünüleceği söylendiğine göre, diğer hükümler olduğu gibi bırakılmaktadır.
Mart 1922 teklifinde: İngiliz, Fransız, İtalyan, Japon ve Türk temsilcilerinden ve kapitülasyonlardan yararlanan öteki devletlerin uzmanlarından oluşan bir komisyon, barışın yürürlüğe girmesinden sonra geçecek üç ay içinde, İstanbul'da toplanıp kapitülasyon sisteminin değiştirilmesiyle ilgili teklifler hazırlayacaktır.
Bu teklifler, malî konularda, yabancı uyrukluların Türklerle eşit vergi vermesini sağlayacaktır. Bu tekliflerde, gümrük vergisinde gerekli görülecek değişikliklerin yapılmasına da yer verilecektir.
Lozan'da: Kapitülasyonların her türlüsü kökünden ve ebedî olarak kaldırılmıştır.

12. BOĞAZLAR KOMİSYONU

Sévres'de: Kendine has bayrağı, bütçesi ve polis kuvveti bulunacak olan bu komisyon, gemilerin boğazlardan geçmesi, fenerler, kılavuzluk v.b. işlerle uğraşacak ve daha önce Yüksek Sağlık Kurulu'nun (209) yaptığı görevlerle, kurtarma işleri artık bir komisyonun gözetimi altında ve onun vereceği talimat çerçevesinde yerine getirilecek ve komisyon, Boğazlar'ın serbestliğini tehlikede sayınca İtilâf Devletleri'ne başvurabilecektir.
Komisyonda Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya ve Rusya'nın temsilcileri ikişer oya sahip olacaklardır.
Amerika istediği zaman, Rusya da Milletler Cemiyeti'ne girdiği andan başlayarak bu komisyona katılabileceklerdir.
Komisyon üyeleri, diplomatik dokunulmazlıktan yararlanacaklardır. Komisyona sırayla ve ikişer yıl süreyle, ikişer oya sahip devletlerin temsilcileri başkanlık edecektir.
Mart 1921 teklifinde: Türk temsilcisi de iki oya sahip olacak ve Boğazlar Komisyonu'na başkanlık edecektir.
Mart 1922 teklifinde: Aynı şekilde, Türk temsilcisi komisyona başkanlık edecektir. Boğazlarla ilgili bütün devletler komisyonda temsil edilecektir.
Lozan'da: Komisyonun başkanlığı bize verilmiştir. Komisyonun görevi, gemilerin Boğazlar'dan geçişinin Boğazlar Sözleşmesi hükümlerine uygunluğunu sağlamaktan ibarettir. Komisyon her yıl Milletler Cemiyeti'ne rapor verecektir.
Yine bu anlaşmayla, İstanbul'daki Milletlerarası Sağlık Kurulu (210) kaldırılarak, sağlık işleri Türk hükûmetine bırakılmıştır.
Saygıdeğer Efendiler, Lozan Barış Antlaşması'ndaki hükümleri öteki barış teklifleriyle daha fazla karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sévres Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!

5. VATANDAŞLIK

Sévres'de: Gerek Yunanistan da dâhil olmak üzere İtilâf Devletleri'nden gerek yeni kurulan devletlerden birinin (Ermenistan v.b.) vatandaşlığına girmek isteyen Türk uyruklulardan hiç kimseye Türk Hükûmeti'nce engel olunmayacak ve bunların yeni vatandaşlığı kabul edilecektir.
Mart 1921 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.
Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.
Lozan Antlaşmasında: Söz konusu edilmemiştir.
Ancak, görüşmeler sırasında, İtilâf Devletleri, bir kimsenin vatandaşlığını tayin hususunda, Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsoloslukların verecekleri belgelerin yeterli sayılmasını istemişlerdi. Bu teklif, Sévres taslağının yukarıda söz konusu olan 128′inci maddesinin yeni bir şekliydi. Hiç şüphe yok ki tarafımızdan reddedilmiştir.
 

Master

You
Yönetici
Üyelik Tarihi
8 Ara 2012
Konular
4,182
Mesajlar
11,469
MFC Puanı
34,700
25.07.2020 - Güncel
 

Brida

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
15 May 2020
Konular
12
Mesajlar
513
MFC Puanı
8,810
Eğer lozan olmamıs olsaydı, şu an cumhurbaskanı o makamında oturamazdı.
Eğer lozan olmamıs olsaydı bu ezanlar da okunamazdı.
Bugün ATATÜRK e deccal diyenler, İNÖNÜ ye laf atanlar bazı din adamları olduğunu iddia eden
o efendiler şu an hayatta olmayacaklardı.
Lozan yirminci yüzyılın başında uluslararası ilişkiler açısından çok olağanüstü bir antlaşmanın bir zaferin adıdır.
Yaşayan uluslararası tek antlaşmadır. İngiltereye boyun eğdirmenin adıdır Lozan.
Lozan Cumhuriyetin tapusudur.
 

Brida

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
15 May 2020
Konular
12
Mesajlar
513
MFC Puanı
8,810
Lord Curzon'un telgrafında da açıkça itiraf ettiği gibi, 39 yaşındaki İsmet Paşa, 64 yaşındaki İngiltere Dışişleri Bakanı'na, Türkiye'nin çıkarlarından hiç TAVİZ vermedi. Aksine, hem Curzon'dan, hem de onun katılmadığı ikinci Lozan görüşmelerinde yeni TAVİZLER koparmayı ve böylece Lozan Barış Antlaşması'nı, yani modern Türkiye Cumhuriyeti'nin “uluslararası tapu senedini”, 24 Temmuz 1923 günü, taraflara imzalatmayı başardı.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yakın silah arkadaşı, 2. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü başta olmak üzere, Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanmasına katkısı olanları sevgi, saygı ve rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde minnetle eğiliyorum.

Lozan Zaferi'nin 98. yıl dönümü hepimize kutlu olsun.

Uğur Dündar
 

TRWE_2012

Süper Moderatör
Üyelik Tarihi
2 Haz 2020
Konular
3,091
Mesajlar
5,890
MFC Puanı
20,830
Lozan Anlaşmasının bazı maddeleri Yunanistan tarafından tahrip edildi.

Bunlar aşağıda özetlenmiştir.Ve ihlaller "SAVAŞ NEDENİ"dir.....(bana göre)

24 Temmuz 1923’te Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Sırbistan, Hırvatistan ve Slovenya (Yugoslavya) tarafından imzalanan Lozan Barış Antlaşması, en çok Türkiye ile Yunanistan’ı etkiliyor. Batı Trakya Türkleri’nin hakları gibi mühim hususların kayıt altına alındığı anlaşma, birçok yönüyle kadük kaldı. 97 yılda delik deşik bir milletlerarası anlaşma hüviyetine bürünen Lozan Antlaşması’nın defalarca kez ihlal edilen maddeleri şunlar:

Adalar silah üssü gibi​

Lozan’ın 13’üncü maddesi gereği Ege adalarında deniz üssü ve hiçbir istihkâm kurulamıyor. Ancak Yunanistan, Ege’deki 23 adanın 18’ini silahlandırılarak cephanelik durumuna getirdi. Yunanistan’ın, adalardaki toplam asker mevcudu 50 ila 100 bin arasında.

Lozan ve Paris antlaşmasıyla silahtan ve askerden arındırılan Limni, Sakız, Sisam ve İstanköy adaları 1960’lı yıllardan sonra Yunanistan tarafından silahlandırılmaya başlandı. Son yıllarda bu adalar mekanize birliklerin kışlası haline dönüştürüldü. Yunanistan, 2020’de Antalya'nın Kaş ilçesinin tam karşısında yer alanMeis Adası’na turistik feribotlarla tam teçhizatlı asker sevk etti. Atina, Lozan Antlaşması’na göre “gayri askeri statü”de bulunan Sakız, Semadirek, Sisam ve Limni gibi adalarına asker çıkardı.

Yunanistan’ın Lozan’ı yok sayarak silahlandırdığı Ege Adaları şunlar:

Boğazönü Adaları (Kuzey Ege Adaları):
Semadirek, Limni, Taşoz, Bozbaba

Saruhan Adaları (Doğu Ege Adaları): Midilli, Sakız, Sisam, Ahikerya, İpsara

Menteşe Adaları: İstanbulya, Rodos, Herke, Kerpe, Kaşot, İlyaki, İncirli, Kelemez, Leryos, Batnaz, İlipsi, Sömbeki, İstanköy, ve Meis.

Karasu ihlali​

Lozan 6’ıncı maddesine göre deniz sınırları, kıyıdan 3 milden aşağı uzaklıktaki ada ve adacıkları kapsar.Yunanistan ise karasularını 3 milden 6 mile çıkararak ve kendisine ait olmayan adalarda egemenlik dışı faaliyetlerde bulunarak Lozan'ı ihlal ediyor.Yunanistan, İzmir, Aydın ve Muğla sınırlarındaki Keçi Adası, Eşek adası gibi 17 ada ve bir kayalıkta da hukuksuz olarak varlık gösteriyor.

Azınlık hakları Lozan masasında kaldı​

Lozan’ın 40. Maddesi azınlıklara dinî ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve benzer öğretim ve eğitim kurumları kurma, yönetme ile denetleme hakkı veriyor. Yunanistan son 25 yıldır Batı Trakya Türk azınlığına ait okulların faaliyetini, ülkedeki tasarruf tedbirleri ve öğrenci sayılarının yetersizliği bahanesiyle, azınlığa danışmadan kapattı.25 yıl önce 231 olan Türk Azınlık ilkokullarının sayısı günümüzde 107’ye düştü.

Eğitim dili hususunda da Lozan çiğnendi. Yunanistan, 2006 yılında anaokuluna gitmeyi zorunlu hale getirdi. Anaokuluna gitmeyen çocuklar ilkokullara kaydedilmiyor. Anaokullarında eğitim dilinin Yunanca olması sebebiyle Türkler bu okullara çocuklarını göndermek istemiyor. Lozan’a göre çift dilli eğitim olması gerekirken Yunanistan Lozan’a göre hareket etmiyor.

Encümen Heyeti'nde bile Lozan ihlali​

1923 Lozan Antlaşması’na göre Yunanistan, Batı Trakya’daki Türk azınlık okullarının idare ve eğitim kadrosuna müdahale etme hakkına sahip değil. Yunan, Batı Trakya’daki Gümülcine ve İskeçe’de bulunan medreselere Encümen Heyeti atamaları yapıyor. Encümen Heyetlerindeki Genel Sekreterlik görevlerine de hem Gümülcine'de hem de İskeçe’de Hristiyan Yunan vatandaşlarını atıyor.

Vakıf hakları da gasp​

Lozan Barış Antlaşması’nın 40-42. maddelerine göre, Türk azınlık, her türlü hayır kurumlarıyla dinsel ve toplumsal kurumları kurma, yönetme, denetleme hakkına sahip. Ancak Yunanistan, dini vakıf idarecilerinin atamasını devlet olarak yapıyor. Vakıf gelirleri vakıflara harcanmıyor. Türkler vakıf yöneticilerini kendisi seçemiyor. Adında ‘Türk’ ibaresi geçen STK’lara izin verilmiyor.

Vakıf malları, Osmanlı mirası yapılar gibi yeterli derecede korunmuyor. Batı Trakya ve Yunanistan’ın diğer bölgelerindeki Osmanlı mirası tarihi yapılar çoğunlukla tahrip edilmiş durumda. Bu yapıların çoğunun mülkiyeti, istimlâk yoluyla devletin elinde bulunuyor. Bir kısmı ise devlet tarafından satılarak özel mülkiyet haline getirildi.

Türk nüfusu erittiler....! (Asimilasyon Politikası)​

Lozan Antlaşması’nın 45. maddesi, Yunanistan topraklarında bulunan Müslüman Azınlığa geniş nüfus imkanları tanıyor. Ancak Lozan anlaşmasının imzalandığı tarihlerde Batı Trakya'nın yüzde 85’i Türk, geri kalanını Yunanlılar oluştururken şimdi rakamlar tam tersi. 1955 ile 1998 yılları arasında yaklaşık 60 bin Batı Trakya Türk’ü basit sebeplerle vatandaşlıktan çıkarıldı.

Müftü konusunda bile Lozan'ı deldiler​

Lozan ve Atina Anlaşmasına göre müftüler, kendi görev çevrelerindeki Müslümanlar tarafından seçilecek ve müftüleri denetleyecek bir Başmüftü görev yapacaktı. Müftülerin seçimle işbaşına gelmesine dair hüküm yerine, 1920’den sonra Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç’ta görev yapan müftüler, Atina tarafından atandılar. Başmüftü ise bu zamana kadar atanmazken, Yunanistan bu makama da devlet nezdinde atama yapmaya kalkışarak Lozan’ı çiğniyor.

Bir yanda devlet tarafından atanmış ve devlet memuru statüsünde olan atanmış müftüler, diğer tarafta ise cemaat tarafından seçilmiş müftüler, ikili yapı oluşturuyor. Seçilmiş müftüler, bugün yalnızca dini lider olarak görev yapıyorlar. Hukuki yetkilerini ise kullanamıyorlar.

Not:​

1936’da yürürlüğe giren Montrö Boğazlar Sözleşmesi ise Lozan’ın boğazları içeren 23’üncü maddesini tamamen ilga ederek Lozan’ı kısmen kadük duruma düşürmüştür.

Lozan Yunan için sakız​


Lozan’ın 37, 38, 39 ve 40. maddeleri azınlık haklarını içeriyor. Yunanistan’da resmi örgüt adlarında ‘Türk’ kelimesi Lozan’a rağmen yasak. Türk bölgelerine altyapı yatırımı yapılmıyor, Türklerin devlet dairelerinde yükselmesine izin verilmiyor, Türk okullarındaki eğitim kalitesi düşük tutuluyor. Seçilmiş müftüler hapse atılıyor. Yanlış şekilde bir Yunanistan’a teslim ettiğimiz Ege adalarındaki haklar konusunda da Atina, defalarca ihlallerde bulunarak Lozan’ı sakız gibi çiğniyor.

Bunlar birer SAVAŞ NEDENİ'dir.Bakınız Yunanlılar hızlıca silahlanma dönemine girdiler.Eğer bir ülke "SİLAHLANMA DÖNEMİNE GİRMİŞSE" anlayınız ki ve biliniz ki "HASMINA" (düşmanına ki bu düşman Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ta kendisidir.) saldırmaya hazırlanıyor demektir.Çoktan savaş planları hazırlandı, Yunanistan'ın Ege'deki "Askeri Tatbikatlarının" artırmasının bir nedeni de budur.

Peki bizim kiler ne yapıyor (Erdoğan yönetimindeki Hükümet) aslında bu yukarıda anlatılan durumlar'a sesleri dahi çıkmıyor.Biliyorlar,görüyorlar ama adım atmaktan "KORKUYORLAR"....Korkularının nedeni, düzenlerinin bozulmasındadır.

Bugün Savunma Bakanının, demecini dinledim.Tamamen boş laflardan oluşan bir konuşma idi....Karşı tarafın 2.el savaş uçağı almasını küçümseyerek, güç dengesinin değişmeyeceğini savunmuş....

Bakan bir de asker kökenli kendisi, "bir ülkenin en zayıf anı , kendini yenilmez sanıp, gaflet anının altında, kendisini kandırdığı durum'dur" Karşı tarafın uçak alması bende "sinek de küçüktür, ama mide bulandırır" deyimini getirdi aklıma.....

Eğer ben ülkenin Cumhurbaşkanı olsaydım, düşmanımın her hareketini izler, bu nedenlere bağlı Nota verir, konuyu Birleşmiş Milletler'e taşır ve en geç 72 saatte bu yukarıda anlatılan durumların düzeltilmesi talep ederdim (tabii o arada Genelkurmay Başkanına çoktan orduyu Yunan Sınrına yığması emri verir aynı günün sabahın Genel Seferberlik Emirlerini Yayınlatır, eli silah tutan 25-45 arası erkek ve kadınları silah altına alınması talimatını verirdim)

Hiç bir ülke benim kazanılmış haklarımı çiğneyemez...... der Yunanistan'a savaş açardım. (geris bende kalsın)

Dedim ya bunları yapacak bir Türk Lideri şuan'da yok (ben hariç, çünkü ben doğuştan Allah vergisi liderlik yeteğine sahibim , Allah'a (c.c) şükürler olsun)

Zaten bu özelliğimden dolayı işsiz geziyorum 10 yıldır.Çünkü aşırı dürüst ve adalet sahibiyim. (bunu temellinde Allah'a Hesap Verme Korkusu yatıyor.)
 

Master

You
Yönetici
Üyelik Tarihi
8 Ara 2012
Konular
4,182
Mesajlar
11,469
MFC Puanı
34,700
24.07.2022 - Güncel
 
Üst