• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Mektup Açıklaması ve Örnekleri

diShy

Onursal Üye
Üyelik Tarihi
27 Kas 2009
Konular
32,527
Mesajlar
50,860
MFC Puanı
2,580
MEKTUP ÖRNEĞİ

kopyacı92

Sesleniş, Tarih



(Giriş)…………………………………………………………… ………………………………

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..

(Gelişme) ……………………………………………………………………………… ……………

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..







(Sonuç)…………………………………………………………… ……………………………

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..

……………………………………………………………………………… …………………..





Adres

İmza

Adı Soyadı









Girişte, mektubun yazılma nedeni açıklanır.

Gelişmede, duygu ve düşünceler anlatılır.

Sonuçta, iyi dilekler belirtilir.




KONU ANLATIMI


mektup türünün özellikleri

Kişisel (Özel) Mektuplar

Arkadaşlık, aile bağları, aşk gibi herhangi bir yakınlığı olan iki kişinin birbirine duygu, düşünce ve yaşantılarını samimi bir üslupla ve yazılı olarak anlattığı mektuplardır.

Özellikleri:
- Konu ve uzunluk sınırı yoktur.
- Yaşamın her anı, her alanı ile ilgili olarak yazılabilir.
- Mektup yazan kişi ile mektubun yazıldığı kişi arasındaki ilişkinin gücü ve derinliği, mektubun içeriğini ve özelliklerini belirler.
- İçtenlik ve kişisellik esastır.
- Konuşma üslubu hakimdir.
- Yazım ve noktalama kurallarına özen gösterilmelidir.

Bazı mektuplar, bir yere davet etme, bir başarıyı ya da özel günü kutlama, başsağlığı veya geçmiş olsun dileği iletmek amacıyla kaleme alınabilir. Bu türden mektuplar genellikle kısa olmakla birlikte kişiler arasındaki ilişkiye bağlı olarak uzunluğu-kısalığı değişebilir.

Sanat, siyaset, edebiyat, düşünce adamlarının birbirlerine, ailelerine, sevgililerine yazdıkları mektuplar, onların yaşamlarına ve dönemlerine ışık tutan birer belge niteliği taşır. Örneğin Van Gogh’un kardeşine yazdığı mektuplar Theo’ya Mektuplar, Kafka’nın sevgilisi Milena’ya yazdıkları Milena’ya Mektuplar, Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun kardeşlerine yazdıkları Kardeş Mektupları, Cahit Sıtkı Tarancı’nın mektupları Evime ve Nihal’e Mektuplar, Ziya’ya Mektuplar adıyla kitaplaştırılmıştır.

Yazınsal ve Düşünsel Mektuplar
Herhangi bir düşüncenin, duyuşun belirli bir kişiye değil, belirli bir okur kitlesine ya da tüm insanlara ulaşması için mektup şeklinde kaleme alınmasıdır. Bazan bir gazetede ya da dergide yayınlanabilir (Örnek: Nurullah Ataç, Okuruma Mektuplar) bazan da toplumsal, düşünsel, sanatsal nitelikli mektuplar bir kitap halinde toplanabilir (Örnek Descartes- Ahlak Üzerine Mektuplar).

Resmi Mektuplar, İş Mektupları
Bir talebi ya da siparişi bildirmek, bir soruna açıklık getirmek, iş başvurusunda bulunmak, bir üst makama belirli bir durumla ilgili bilgi iletmekvb. amaçlarla kişiler ile kişiler, kişiler ile kurumlar ya da kurumlar ile kurumlar arasında yapılan yazışmalardır.

Özellikleri:
-Kuruma ya da kişiye yönelik hitapla başlanmalıdır.
-Ad, adres, tarih belirtilmelidir.
-Açık, temiz, düzgün bir Türkçeyle kaleme alınmalıdır.
-Amaç açıkça belirlenmelidir.
-Birden fazla sorun söz konusuysa maddeler ya da paragraflar halinde belirtilmelidir.
-Saygılı, ciddi bir dil ve üslup kullanılmalıdır.
-Mektup bir kurum tarafından yazılıyorsa, kurumun antetli kâğıdı ve zarfı kullanılmalıdır.
-Daha önce yazılmış bir mektuba karşılık olarak yazılıyorsa, “ilgi” başlığı altında hangi tarih ve hangi sayılı, hangi konuyla ilgili yazıya karşılık olduğu belirtilmelidir.
-Sorun, durum ya da dilek açıkça ve kısa cümlelerle belirtilmelidir.
-Sonuç cümlesinde makamlar arasındaki hiyerarşik düzene dikkat edilmelidir. Üst makam alt makama yazıyorsa ya da makamlar arasında denklik varsa “rica ederim”, alt makam üst makama yazıyorsa “saygılarımla arz ederim” ifadesiyle cümle tamamlanmalıdır (“...durumu bilgilerinize saygılarımla arz ederim”, “... gereğini saygılarımla arz ederim” gibi).
-Kurumdan kişiye ya da kuruma yazılıyorsa kurumun en üst makamı tarafından, kişiden kişiye yazılıyorsa yazan tarafından imzalanmalıdır.
-Ek belgeler mektubun sonunda “Ekler” başlığı altında ve maddeler halinde belirtilmelidir.
-Bilgisayarla ya da daktiloyla yazılmalıdır.
-Çizgisiz beyaz kâğıt kullanılmalıdır.
-Yazım ve noktalama kurallarına uyulmalıdır.



ÖRNEKLER


özgür_kız

sevdiğim,

uzun zaman oldu seni görmeyeli.Ne çok özledim seni bi bilsen.O gözlerin, bakışın,gülüşün hiç aklımdan çıkmıyor sevdiceğim
Bana asker yolu beklemek zor derlerdi de inanmazdım.Sayılı gün gelir geçer derdim.Ama sen olmayınca o saatler,o günler duruyor.Geçmiyor bir türlü.Geçen yazdığın mektubundaki şiiri çok beğendim.Ne güzel anlatmışın beni.Of sevdiceğim bir dönsen bir kavuşsak dünyanın en mutlu mesut insanı ben olacağım
Hep seni düşünüyorum ne yapıyorsun oralarda diye,üşüyor musun geceleri?Havalar nasıl oralarda sağuk mu bizim şehir gibi?bunların cevabını yollayacağın mektupta bekliyorum güzel gözlüm..Kendine oralarda çok ama çok iyi bak.Allah(cc)ım yardımcın olsun..seni sevdiğimi yolunu beklediğimide hiç unutma

seni seven özlem,



hione

Sevgilim

Sen gi**** kaç saat oldu ? Kaç gün geçti, kaç hafta? Saymadım Bana yüzyıllar geçmiş gibi geliyor Son anda sen giderken gözlerinin buğusunu bıraktın Şimdi sis içinde bütün dünya Çiçekler gözyaşlarımı içti, sen onları kırağı sanırsın, çiy sanırsın oysa hepsi benim gözyaşlarımla ıslak

Sevgilim özlüyorum seni Bir balta indirildi, içimden bir ağaç köküyle devrildi Gözlerimden akan yaştan belli değil mi, içim kanıyor Özlem bir bulut gibi sarıyor beni, kuşatıyor Seni sevmek bir sonsuzluk gibi büyüyor içimde Haftanın her gününe, geçen her saate senin adını verdim Senin adınla başlıyor mevsimler, yıllar sen varsan içinde, geçerli

Özlem bir yağmur gibi yağıyor üstüme Damlalar yüreğime vuruyor Gecenin karanlığında bir başınayımUykularım bölük pörçük Bütün rüyalarımda sen gözlerim kapanır kapanmaz gözlerin yaklaşıyor Sonra bir rüzgar alıp seni, benden uzaklara götürüyor

Geceler boyu sabahlayıp uğruna, boşluğa düştüğüm sevdiğim, bir tanem, gözbebeğim Yüreğimden mühürlendim sana Şiirler havalanıyor kuşlar gibi, şarkılar ağlıyor yokluğuna Sevgilim hayatı sende buldum ben, tükenirsem sen tüketirsin beni

Yoksun, gittin, tek başına koydun Bu nasıl bir özlemdir, kendi gövdem ateşten bir gömlek yanıyorumYetti artık, yetiş n'olur dayanamıyorum



Ayrılık üzerine aşk mektubu


Sen gittin Bir zifiri karanlık, bir zından yalnızlığı, ağır bir boşluk bıraktın geride Gittin ve dönmeyeceksin bir daha Haklısın gidişinde, bu aşkı bitirmekte haklısın Tek söz söyleyemedim Yüzüne bakamadım Karşında ağlamadım Eridim, tükendim, bittim Sonsuzlukta bir insan nasıl olur sesi soluğu nasıl duyulur?

Elveda aşkım Elveda sevgilim Sen kendini hiç böyle gereksiz, böyle değersiz, böyle yapayalnız hissettin mi? Ayrılık ölüm kadar acı ve soğukAynalara bakıyorum Aynada gördüğüm ben değilim Gözlerim cehennem ateşi dudaklarım mühürlenmiş Ellerim titriyor Yüreğim kızgın demirlerle dağlandı Yokluğunun be**** çok ağır sevgilim

Sevinçlerim, hayallerim, umutlarım, renkli dünyam elveda Elveda yaşamak Yaşamın anlamı elveda Kimse farkında değil yokluğunun Sensiz ne hallerde olduğumu kimse bilmiyor Anlamıyor yitip giden bir aşkın kederini

Düne kadar en yücesini yaşadım mutluluğun, ayaklarımın altından kayıp gidiyordu toprak, denizlerin ovaların üstünde uçuyordum Güneş kadar yakındı bana aşk Güneş kadar sıcak ve parlak Bıraktın birdenbire, kanatlarım kesildi Hızla çakıldım yere, boşluğun içindeyim, şimdi hiçbir şeyimOysa dünyanın en zenginiydim Bütün çiçekler bizim için açardı, bizim için ballanırdı meyveler, ekinler bizim için bereketli, sular bizim için çağlardı Şimdi toz duman içinde kızgın bir çöldeyim Yönümü yolumu şaşırdım Sam rüzgarlarına bıraktım gövdemi, sürüklenmekteyim

Sen bensiz nasılsın, bilmiyorum Rahat mısın, mutlu musun, bu kadar çabuk beni unutur musun? Nasıl birden mazi olursun?

Düne kadar gözlerinden aşkı içtiğim, dudaklarında yüreğimi erittiğim, uğruna bıçaklar çekip dünyaya meydan okuduğum ey sevgili nerdesin? Kimlesin? kimlerlesin? Kimlerle oynaşır gönül eğlersin? Ben burada, terk edip gittiğin yerdeyim

Elveda aşkım Elveda birtanem Elveda sevgilim! Elveda sana



Özür dilemek için mektup

Sevgilim sana nasıl söyleyeceğim, nasıl yazacağım Kelimelerim yetersiz, kalemim tutuk Sana öyle hasretim ki bütün sözler ifadesiz Senden önce yaşamamışım, senden önce ben ben değilmişimSen gittiğinden beri yine kendimde değilim Seninle yaşadıklarım yetmiyor, anılar kalbimin acısını dindirmiyorAyrılık kapıyı çaldı, seni benden aldı artık içeri hiç kimse giremiyor

Sevemiyorum kimseyi, gözlerim senden başkasını görmüyor Ellerim senden başkasına gitmiyor Dudaklarım senden başkasını öpmüyor Geceleri bir yorgan gibi çekip üstüme, karanlığı örtüyorum Uzak yıldızların ışığı bile bu karanlığı ****p geçmiyor Yıldız yok, ay yok, bulut yok umut yok sevgilim Umutsuz yaşanmıyor

Sokağa çıksam attığım adımlar boşlukta geziniyor, yağmurlar yağsa damlalar bana seni söylüyor Çiçeklerin boynu bükük, güneş bitmiş Dünya benden hesap soruyor Bu ceza çok ağır sevgilim, bana reva gördüğün bu ceza çekilir gibi değil Yüreğim sökülüyor

Hatamı biliyorum, yanlışın farkındayım Senden özür dileyecek yüzüm yok İstersen kapının eşiğinde küçük bir taş olayım itip kaktığın, yeter ki uzaklara fırlatıp atma beni Pencerende bir kuş olayım, elinin tersiyle uçurma beni İnce parmaklarında solgun bir çiçek olayım, buruşturup kırma beni

Susup gittin, çekip gittin Bir namlunun ucuna kurşunu sürüp gittin Ama öyle kaskatı öyle ağır ki ruhum, can damarım kesilse bir damla kanım akmaz Gözlerim ufka dikili, bir küçük kızıl ışık bekliyorum sendenBir aydınlık teli Bir umut affeder misin beni?


evgili kardeşim Orhan,

Belki bu mektubum oraya vardığı zaman, sen bir çocuk hastanesine kavuşmuş olacaksın. Böylece huzurunun bir bölüğü gerçekleşmiş olacak. Bütün sıkıntılarım sanatçı-hekim ikiliğinden doğuyor. Şimdi Ankara’da tiyatrolar perdelerini açıyor. Gözüm o kadar alışmış ki, Orhan Asena adı altında bir oyun arıyorum, bulvarları dolduran afişlerde. Bu yıl, yerli oyun bakımından tiyatrolar oldukça dolgun. Geçen yılın en güzel başarısı Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Destanı” oldu. Bu Türk oyun biçiminden yararlanan –toplumsal yergiyi- temel alan ve Türk opereti geleneğine dayalı güzel bir oyundu. Gılgameş sergisi üzerine yazdıklarını okudum. Orhan, burada da ayırd ettiğim bir kusurun – kusur denebilirse buna- var senin, başkalarının yargısına çok değer veriyorsun. Otuz yıla varan yazarlık hayatımda ben, kimin ne dediğine pek önem vermedim: yapabileceğim, yapmak istediğim şeyi yaptım. Bir az gelişmiş toplumda, onun bunun yetersiz –çoğu kez bilgisiz ve dayanaksız- yargılarına hiç aldırmadım. Bir az gelişmiş toplumun sanat eserleri karşısında eleştiri ve yargı gücü de az gelişmiş oluyor: tozdan, dumandan ve –manevi eresiondan- gerçek ölçüler kayıp gidiyor.



Bu yıl, Tahsin Saraç’ın “Günümüz Fransız Şiiri” kitabı, Türk Dil Kurumu “Çeviri Ödülü”nü kazandı. Bundan Türk Kültür Derneklerinde attığımız adımın güzelliğini ve yararını anla. “Pusuda”, bütün Türkiye’de oynanıyor. Yalan ve Ocak öyle... Ama ne oldu, -az gelişmiş toplumun ürettiği o yetersizler kadrosu- işlerimize ve yaptıklarımıza engel oldular. Peki kendileri bir şey yapabildiler mi? Neden ki, yetersizdiler ve bizimle temel anlaşmazlıkları bundan doğuyordu.

Basılı Eğitim Malzemeleri Hazırlama Merkezi’nden iki ay önce kadar ben de ayrıldım. Şimdi kitap verirlerse yazacağım. Her şey – her yer, az gelişmiş bir ülkede yetersizlerin, sığların eline geçiyor. Bir kurumu hızla bir (yemlik) haline getirmenin yolunu buluyoruz. Bunların dışında soyut diye beğenmediğimiz halk yönetimi ortamında Türkiye hızla uyanıyor: güzel bir demokrasi savaşı. Türkiye’nin geleceğine umutlarla, iyimserlikle bakıyorum. Düşüncenin uyandığı her yerde, umut ve yapıcılık da boy atar.

Gözlerinden sevgiyle öperim.


kara_ozmo



Sevgili Huriye, Selma, Ayşe,
Saat öğleden sonra dördü çeyrek geçiyor. Evvelki gün öğleüstü Brüksel'e gelmiştik. Bin bir telâş içinde, sora soruştura gideceğimiz yeri öğrendik. Valizleri hava alanında emanetçiye bırakmıştık, orta halli bir lokantada 200 franga bir kap yemekle iki bardak bira içerek gene havaalanına döndük trenle. Bavulları alıp tekrar Brüksel. Oradan başka trene binip Knokke-Le Zoute denilen yere geldik. Bize ayrılan oteli bulduk. Ayrı odalara yerleştik. Gece dokuz buçuğa geliyordu. Sokakları tarayıp lokanta vitrinlerindeki yemek fiyat listelerine bakarak, en ehvenini seçip karnımızı doyurduk.

Dün öğleden sonra Bienal Sekreterliğini bulduk. Geldiğimizi bildirdik, 500 frankımızı alıp bize birer dosya verdiler. İçinde katılanların listesi, hangi otellere dağıtıldıkları ve başka şeyler. Her milletten şöyle böyle dört yüz kişi. Gece, saat sekizde büyük bir salonda büfe vardı. Yakalarımızda adımızı, milletimizi belirten küçük plakalar, ellerimizde davetiyeler girdik içeri. Dörder kişilik masalardan birine çöktük. Masadaki öteki iki kişi Japon idi. Gece öyle geçti.
Şiir toplantıları bu sabah onda başladı. Açış konuşmaları saat 12.00’ye kadar sürdü. Saat 3'te tekrar toplanılmak üzere öğlen tatili yapıldı. Konuşmalar Fransızca. Ben hep Avusturya heyetine bakındım, gece bulamamıştım kimseyi, öğle üzeri yakalara baka baka, on sene kadar önce birkaç şiirini çevirip Türk Dili dergisinde bastırdığım Ernst Jandl'ı yakaladım, iki de arkadaşı vardı. Tanıttım kendimi. Meğer onlar da Fransızca bilmezlermiş. Bunu öğrenince içim rahat etti.

Yol çok uzun, Beşiktaş-Ortaköy yolundan uzun. Tahsin'le döndük otele, ne verdilerse yedik çekildik odalara. Üçteki toplantıya dörtte katılırız diyorduk. Şimdi saat beşe geliyor. Vazgeçtik.

Şurda cumartesi, pazar, pazartesi, iç gün kaldı. O da geçer. 4 Eylül çarşamba günü Brüksel'den İstanbul'a uçacağız herhalde. Belçika müthiş pahalı. Tahsin'le vitrinlere bakıyoruz hep. Tahsin mukayeseler yapıyor. Fransa'dan sonra en pahalı yeriymiş Avrupa'nın. 3170 franktan 1200 frank kaldı üç gün içinde. Ortada alınmış birşey yok. Gideriz, ederiz, Paris, Londra deyip duruyorduk. Şimdi arpacı kumrusu gibi düşünüyoruz. Tahsin önce şöyle şöyle diyor, sonunda benim dediğime geliyor, düşünmeye başlıyor. Hiç değilse ben her gece gömlek yıkıyorum, Tahsin onu bile yapmıyor. Hasılı boşa koyuyoruz dolmuyor, doluya koyuyoruz almıyor.
Dur bakalım!..
Gene yazarım.

Kimseye kart gönderemedim, üşeniyorum, içimden gelmiyor.
Her şey önce iç rahatlığına bağlı. Siz benim için Beşiktaş'a kapanmayın, benim ne zaman döneceğim belli değil. Kumburgaz'da da bulurum sizi.
Gene yazarım. Gün ola, hayrola! Gözlerinizden öperim.

Behçet Necatigil
 
Üst