Eylülün beşinde, tüm sanatseverlerin merakla beklediği 14. İstanbul Bienali başladı. Üstelik tam 36 noktasından şehri selamlayarak; onunla bütünleşip bir olarak. Henüz sadece İstanbul Moderndeki bölümünü gezebildim ki nefes kesiciydi, tamamını görebilmek için 1 Kasıma kadar vaktim(iz) var.
İstanbul Modernin en çarpıcı işlerinden birinde Taner Ceylan imzası dikkat çekiyor. Bakanın olduğu yere çakılmasına neden olan bir tablo: Giuseppe Pellizza da Volpedonun en bilinen tablosu olan Dördüncü Kuvvetin Taner Ceylan tarafından yeniden yapılmış hali. Tabloda küçük bir kasabadaki protestocu kalabalık resmedilmiş. Bienalin küratörü ya da kendi ifadesiyle söylersek şekillendiricisi Carolyn Christov-Bakargiev halkların direnişini temsil eden bu resmin orijinalini bienale getirmek istemiş ama teknik nedenlerle olmamış. Kendisi sanat dünyasının en etkili ve ünlü isimlerinden biri; öyle kolay vazgeçmesi mümkün değil. Madem o gelmiyor, biz gelenini yaptırırız hesabı işi Türkiyenin eserleri yüksek fiyatlara satılan sanatçılarından Taner Ceylana sipariş etmiş. Hiper-gerçekçi olan Taner Ceylan, tablonun birebir aynısını yapmış. Karşısına da Volpedonun bir portresini resmedip asmış. Volpedonun dördüncü güç dediği halkın gücü karşısında etkilenmemek mümkün değil.
Hemen yakınındaki Michelangelo Pistolettonun Paçavraların Venüsü adlı işi de yine İstanbul Modernde yer alan en görülesi çalışmalarından biri. Milliyet Sanatın eylül sayısının kapağında da bu iş var. Derginin kapağına karar vermek için yüzlerce bienal fotoğrafı arasından seçtik onu. Pistolettonun bu çalışmasında paçavralardan oluşan kıpır kıpır bir yığın görülüyor. Bu yığın Vietnam Savaşına karşı yapılan gösterilerin ve eli kulağında bekleyen 68 hareketinin olduğu dönemde başka bir yükselen kalabalığı temsil ediyor. Güzelliğin ve doğurganlığın sembolü olan Venüs heykeli, arkası dönük şekilde çığ haline gelmiş bez parçalarının önünde duruyor. Venüs ve bezlerin bir arada oluşu, yumuşak / sert, şekilli / şekilsiz, tek renkli / çok renkli, sabit / hareketli, tarihi / güncel gibi karşıtlıklara gönderme yapıyor; onları yan yana getiriyor. Böylelikle yüksek sanat sıradan yaşama giriyor, Venüs bize yüz çeviriyor ama çaputlar çevirmiyor.
Fahrelnissa Zeidin 1940ların sonu ve 1950lerin başına ait resimlerinden hazırlanan seçki de bienalin İstanbul Modern ayağındaki favorilerimden biri. Bir diğeri de Orhan Pamukun defterleri... Pamukun resimler yaptığı bu not defterlerini ilk defa bienal kapsamında görüyoruz. Bu defter çalışmalarına 2008 yılında başlamış Pamuk. Bazılarında guaj, akrilik, kurşun kalem ve mürekkeple kahverengi tonları kullanmış, bazılarında canlı pembe ve kırmızıları... Kısa, ince çizgili, hızlı fırça darbeleriyle defterlerine betimlediği hikâyeler en az edebiyatı
kadar lezzetli.
Ben İstanbul Modernde yer alan bu dört esere gerçekten hayran kaldım. Elbette müzede fazlası var. Keşfe açık, seyirciyle kolayca iletişim kuran, karşısında durup ona bakarken zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız..
İstanbul Modernin en çarpıcı işlerinden birinde Taner Ceylan imzası dikkat çekiyor. Bakanın olduğu yere çakılmasına neden olan bir tablo: Giuseppe Pellizza da Volpedonun en bilinen tablosu olan Dördüncü Kuvvetin Taner Ceylan tarafından yeniden yapılmış hali. Tabloda küçük bir kasabadaki protestocu kalabalık resmedilmiş. Bienalin küratörü ya da kendi ifadesiyle söylersek şekillendiricisi Carolyn Christov-Bakargiev halkların direnişini temsil eden bu resmin orijinalini bienale getirmek istemiş ama teknik nedenlerle olmamış. Kendisi sanat dünyasının en etkili ve ünlü isimlerinden biri; öyle kolay vazgeçmesi mümkün değil. Madem o gelmiyor, biz gelenini yaptırırız hesabı işi Türkiyenin eserleri yüksek fiyatlara satılan sanatçılarından Taner Ceylana sipariş etmiş. Hiper-gerçekçi olan Taner Ceylan, tablonun birebir aynısını yapmış. Karşısına da Volpedonun bir portresini resmedip asmış. Volpedonun dördüncü güç dediği halkın gücü karşısında etkilenmemek mümkün değil.
Hemen yakınındaki Michelangelo Pistolettonun Paçavraların Venüsü adlı işi de yine İstanbul Modernde yer alan en görülesi çalışmalarından biri. Milliyet Sanatın eylül sayısının kapağında da bu iş var. Derginin kapağına karar vermek için yüzlerce bienal fotoğrafı arasından seçtik onu. Pistolettonun bu çalışmasında paçavralardan oluşan kıpır kıpır bir yığın görülüyor. Bu yığın Vietnam Savaşına karşı yapılan gösterilerin ve eli kulağında bekleyen 68 hareketinin olduğu dönemde başka bir yükselen kalabalığı temsil ediyor. Güzelliğin ve doğurganlığın sembolü olan Venüs heykeli, arkası dönük şekilde çığ haline gelmiş bez parçalarının önünde duruyor. Venüs ve bezlerin bir arada oluşu, yumuşak / sert, şekilli / şekilsiz, tek renkli / çok renkli, sabit / hareketli, tarihi / güncel gibi karşıtlıklara gönderme yapıyor; onları yan yana getiriyor. Böylelikle yüksek sanat sıradan yaşama giriyor, Venüs bize yüz çeviriyor ama çaputlar çevirmiyor.
Fahrelnissa Zeidin 1940ların sonu ve 1950lerin başına ait resimlerinden hazırlanan seçki de bienalin İstanbul Modern ayağındaki favorilerimden biri. Bir diğeri de Orhan Pamukun defterleri... Pamukun resimler yaptığı bu not defterlerini ilk defa bienal kapsamında görüyoruz. Bu defter çalışmalarına 2008 yılında başlamış Pamuk. Bazılarında guaj, akrilik, kurşun kalem ve mürekkeple kahverengi tonları kullanmış, bazılarında canlı pembe ve kırmızıları... Kısa, ince çizgili, hızlı fırça darbeleriyle defterlerine betimlediği hikâyeler en az edebiyatı
kadar lezzetli.
Ben İstanbul Modernde yer alan bu dört esere gerçekten hayran kaldım. Elbette müzede fazlası var. Keşfe açık, seyirciyle kolayca iletişim kuran, karşısında durup ona bakarken zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız..