• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Nur Damlaları (şit a.s)

Sentinus

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Ağu 2013
Konular
3,490
Mesajlar
10,553
MFC Puanı
7,510
Hz. Âdem’in (a.s.) vefatından bir müddet sonra Şit’e (a.s.) peygamberlik verildi ve kendisine elli sayfalık bir suhuf vahiy edildi.

Şit’in (a.s.) babası Âdem (a.s.), annesi Hz. Havva’dır.

Kâbil’in Hâbil’i öldürmesinden beş sene sonra Hibetullah olarak Şit (a.s.) ihsan buyruldu.

Hz. Havva Şit’e (a.s.) hâmile kalınca Cebrail (a.s.) gelerek:

-Ey Havva! Bu çocuk Hâbil’in yerinedir. O Hibetullah’tır dedi.

Hibetullah’a Şes, Şas, Şis ya da Şit denir.

Hz. Havva Şit’e (a.s.) hâmile kalınca Âdem’in (a.s.) alnındaki nur ona geçmişti. Fakat bu nur Hz. Havva’da bir emanetti. Nitekim Şit (a.s.) doğunca bu nur Ona geçti.

Âdem (a.s.) bunu görünce:

-Muhakkak ki şu oğlum yerime geçecek olandır dedi.

Hz. Havva o zamana kadar her batında biri erkek, biri kız olmak üzere ikiz doğurduğu halde Şit’i (a.s.) tek olarak doğurmuştu.

Âdem (a.s.) vefat edeceği zaman Şit’i (a.s.) yanına çağırarak:

-Oğulcuğum! Sen benim halifemsin. Yerime Sen geçeceksin. Kardeşlerini gösterdiğim yoldan götür dedi. Sonra şunları ilâve etti.

-Ey Şit! Oğullarına söyle:

Hiç ayrılmayacaklarmış gibi dünya’ya sarılmasınlar. Hayatın gelip geçici olduğunu unutmasınlar. Bir gün buradan göçüp gideceklerini düşünsünler. Zira ben Cennet’i ayrılmayacak gibi baktım da sonunda olanlar oldu. Hüsrana uğrayanların ilki oldum.

İnsanlara söyle de hanımlarının sözlerini hakikat sanıp hemen kabul etmesinler. Biraz düşünsünler, araştırsınlar; isabet derecesini incelesinler; kabul edeceklerse ondan sonra kabul etsinler. Zira ben hanımımın sözünü düşünmeden kabul ettiğim için yasak ağacın meyvesinden yedim, sonunda uzun ve yakıcı pişmanlıklara maruz kaldım.

Oğulların yapacakları işin sonunu iyice düşünsünler de öyle yapsınlar. Eğer ben yasak ağacın meyvesinden yerken bu işin sonunu iyice düşünseydim bu işler başıma gelmeyecekti.

Rabbim kulları kötü bir iş yaparken içlerine bir burkuntu verir. Bir işe başlarken içlerinde o işe ait bir endişe ve isteksizlik olursa; tekrar, bir daha düşünüp, yeniden tetkik etsinler.

Şayet Ben yasak ağaçtan yiyeceğim sırada içimdeki endişe ve isteksizlik üzerinde durup, kararımı yeniden gözden geçirseydim sonunda bu pişmanlığa düşmeyecek, zelleye maruz kalmayacaktım.

Doğruluk ve isabet derecesini kesin bilmedikleri konularda birbirleriyle istişare etsinler, birbirlerine danışsınlar.

Dürüstlükleri konusunda şüphe etmedikleri kişilerle yapacakları danışmanın sonucundaki karara göre hareket etsinler.

Eğer Ben meleklerle istişare edip işimin sonucunu onlarla müzakere etseydim de ondan sonra bir karara varsaydım başıma gelenlere müstahak olmayacak, musibetlere maruz kalmayacaktım dedi.

Hz. Şit (a.s.) 912 senelik ömrünü Mekke’de geçirdi ve Allah’ın (c.c.) emirlerini insanlara bildirdi.

Vefat ettiğinde Onu babası ve annesinin yanına defnettiler.

Âdem’in diğer oğullarının soyları tükenmiş olup, insanoğlu Şit (a.s.) oğullarından türemiştir.

= = =

Şit oğulları önceleri gelir, Âdem’in (a.s.) Ebu Kubeys dağındaki mağarada bulunan cesedini ziyaret ederler, Ona tazimde bulunurlar, kendisi için Allah’tan (c.c.) rahmet dilerlerdi.

Kâbil b. Adem oğullarından bir adam kavmini toplayarak:

-Ey Kabil oğulları! Şit oğulları Âdem’in (a.s.) tabutunun etrafında dolanarak Ona tazimde bulunuyorlar, onunla teberrük ediyorlar, onunla bereketleniyorlar.

Fakat sizlerin buna benzer bir şeyiniz yoktur. Siz bundan mahrumsunuz. Ben size bir put yontayım da sizlerde Şit oğulları gibi ona tazimde bulunun, ona tapın, teberrük edin. Belki de onunla bereketlenirsiniz dedi ve bir put yonttu.

Kâbil oğulları bu puta tapmaya başladılar.

Tarihte ilk put yontan, kavmini putlara tapmayı tavsiye eden bu adamdır.

Vedd, Süva, Yağus, Yauk ve Nesr putları (Nuh 23) gerçekte Âdem oğullarından iyi hâlli, iyi amelli; sevilen, sayılan kişilerdi.

Bunlar birbirleri ardına ölüverdiler. Adem oğulları artlarından ah vah ettiler, gözyaşları döktüler.

Âdem oğullarından birisi:

-Keşki şu iyi kişilerin suretlerini yapan birisi olsa da bizim için suretlerini yapsa? Biz o suretlere bakarak onları hatırlasak, onlara tazimde bulunsak, onları hiç unutmasak, öldükten sonra da onlardan yararlansak, faydalansak? Onlar bizlere ibadete teşvik ederler, doğru yolu hatırlatırlardı dedi.

Kabil oğullarından birisi ortaya çıkıp:

-Ben onlara can vermeye güç yetiremem ama benzer suretlerini yapabilirim. Ben onlara benzeyen beş put yontsam, sizler de onlara tazimde bulunsanız olur mu? dedi.

Onlar da:

-Olur dediler.

Bunun üzerine Kabil oğullarından put yontucusu bu iyi huylu beş kişiye benzeyen beş put yonttu ve dikti. Adlarını bu beş kişinin isimlerini verdi.

Putu dikilenlerin kardeşleri, amcaoğulları, hısım ve akrabaları sık, sık buraya gelirler, onları tavaf ederler, tazimde bulunurlar, onları hayırla anarlar, başuçlarında ağlaşırlardı.

Zamanla bu ziyaretler, tazimler maksadı aştı, tapınmaya dönüştü. İnsanlar tevhit dinini unuttular. Kendilerine hatırlatıldıklarında:

-Bizler babalarımızı, atalarımızı şu putlara taparken, onlara tazim ederken bulmuşuzdur. Bu tapınmaları, tazimleri ancak Allah (c.c.) katında şefaat etmelerini umdukları için yapmaktaydılar.

Sizler atalarımızdan daha iyisini, daha güzelini mi bilmektesiniz? Derlerdi.

♦ ♦ ♦

Adem oğulları gün güne çoğaldı. Hicaz ve dolayları onlara yetmez oldu. Bir kısmı kuzeye göç etti. Adem oğullarının ikinci vatanı Hicaz’ın kuzeyinde bulunan bu gün Mezopotamya diye anılan yer oldu. Burası Dicle ve Fırat nehirlerinin ortasında çok verimli ve güzel bir yerdi.

Seneler geçti. Adem oğulları gerek sayılarının hızla çoğalması nedeniyle yeterli yiyecek bulamama, gerekse yaratılışlarında var olan derin ve güçlü merak duygusu, gerekse diğer nedenlerle gruplar halinde dört bir yana dağıldılar.

Bu gruplardan bir kısmı kuzeye giderek Anadolu’ya geldi. Bir kısmı doğuya giderek orta Asya’ya, diğer bir kısmı da batıya giderek Filistin, Mısır yörelerine yerleştiler.

Her grup gittikleri yerlere yerleşip ilk medeniyetlerin tohumlarına attılar. Bu arada ateşin ve tekerleğin bulunması Adem oğullarının bu yolculuklarını çok uzaklara kadar yapabilme imkânı verdi ve bütün dünyaya yayıldılar.

Bu gruplardan bir kısmı buz tutmuş olan Bering boğazını geçerek Amerika’ya ulaştılar. Gidenler gittikleri yerlerde kendilerine göre medeniyetler kurdular.

Özelikle Mezopotamya, Filistin, Mısır ve Anadolu dolaylarına yerleşenler burada oldukça ileri medeniyetler kurmuşlardı. Mısır’da yerleşenler papirüsten yaptıkları basit fakat sağlam teknelerle denizlere açıldılar.
Bu ufak, basit fakat sağlam gemilerle okyanusları aşmayı başardılar. Bunlardan bir kısmı bu geziler sırasında rastladıkları adalara yerleştiler. Böylece Adem oğulları dünyanın dört bir yanına dağıldılar.

Fenikelilerde denizcilikte çok ileri gitmişlerdi.

Adem oğulları başlangıçta, ufak farklılarla anne ve babalarından aldıkları tüm özellikleri bütünüyle taşıyorlardı. Gittikleri ve yerleştikleri yörelerin iklim özelliklerine göre saçlarına, gözlerine ve tenlerine renk veren pigmentlerin sayılarında azalmalar ya da çoğalmalar oldu.

Güneşin daha az, daha etkisiz olduğu kuzey yörelerinde yaşayanların pigmentleri azalıp, saç ve göz renkleri açıldı. Sarı saçlı, yeşil ya da mavi gözlü insanlar türedi.

Güneşin daha çok ve daha etkili görüldüğü ekvatora yakın bölgelerde yaşayanlarınsa pigmentleri çoğaldı, zamanla burada yaşayanlarda siyah veya sarı derili insanlar haline geldiler. Böylece değişik renklerde insan ırkları meydana gelmiş oldu.

İnsanlar gittiklere yerlere yerleşince Adem’in (a.s.) basit dilini kullanıyorlardı.

Zamanla başka kelimelere ihtiyaç duyulunca her grup, her ırk kendine göre bir dil geliştirdi. Ve böylece dünya yüzünde aynı kaynaktan gelmelerine rağmen ayrı renklerde, ayrı diller konuşan çeşitli milletler oluştu.

Bu yolla çeşitli milletler, çeşitli diller ortaya çıktı. Zamanla insanlar tek kaynaktan geldiklerini, birbirlerinin kardeşleri olduklarını unuttular.
 
Üst