- Konum
- BERTUNA
-
- Üyelik Tarihi
- 2 Haz 2020
-
- Mesajlar
- 5,358
-
- MFC Puanı
- 16,420
Muhtemel Bir Türk Yunan Savaşı:
Yunan silahlanması ve olası savaş
Türkiye üzerindeki emellerini AB’nin kanatları altında gerçekleştirmeyi hedefleyen Yunanistan’ın en önem verdiği husus hiç şüphesiz Adalar Denizi’dir. Burada emellerine ulaşabilecek bir Yunanistan’ın deniz altındaki yeraltı kaynaklarına tamamen sahip olmasının yanı sıra askeri, siyasi ve ulaştırma konusunda kazanımlar elde etmesi de söz konusu olacaktır. Giderek bir enerji boru hatları terminali haline gelecek gibi gözüken Türkiye bu avantajı, Batı’daki deniz ulaşımını tamamen kontrol altına alabilecek bir Yunanistan’ın özellikle kıta sahanlığı ve karasuları konusundaki emellerine ulaşması halinde kaybedebilecektir. Bu çizgide hareket eden komşumuz, özellikle AB üzerinde mevcut hükümetin zaafından da yararlanarak Kıbrıs konusunda kazanımlar elde etmek isterken Adalar Denizi’ndeki karasularını da genişletmek için atağa kalktı. Geçmişte PKK ve Ermeni terör örgütlerine verdiği destek de, amaçlarını gerçekleştirmek için her zaman zayıf anımızı kollayan veya bizi zayıflatmak isteyen bir Yunan gerçeğini ortaya koyuyor. Buradan hareket eden birçok üst düzey yetkilimiz de çeşitli vesileler ile gelecekte Yunanistan ile bir çatışmaya girmenin kaçınılmaz olduğunu dile getirmiştir. Türkiye’de Yunanlılara toz kondurmak istemeyenler sahte dostluklardan bahsetse de Yunanlıların Kıbrıs ve Adalar Denizi’nde kazanımlar elde etmeleri halinde üzerimize başka taleplerle gelecekleri de açıktır.
Bu bağlamda yine, TBMM Başkanının da, Adalar Denizi’nde karasularını 12 mile çıkarmaları durumunun “Casus Belli” (savaş nedeni) sayılmaması gerektiği yönündeki beyanlarını da anlamak olası değildir. Çünkü Yunanlılar bu amaçlarından vazgeçmedikleri gibi sistematik şekilde Adalar Denizi’ndeki ada ve adacıkları silahlandırıyorlar. Bunu ne amaçla yaptıkları da açıktır.
EGE’DE YUNAN ASKERİ VARLIĞI
Yunanlılar, anlaşmalara aykırı olarak, tek bir asker dahi bulundurmamaları gereken adaları silahlandırdıkları gibi, harita üzerinde yer almayan kayalık adacıkları bile askeri amaçlara uygun hale getiriyorlar. Mağaraları denizaltıların gizlenebileceği şekilde tadil ediyor, tepeler arasındaki çok dar koyları yine savaş gemilerinin üstlenebilecekleri ve savaşabilecekleri hale getiriyorlar.
Özellikle Kardak krizinden sonra sistematik bir şekilde silahlandırılmaması gereken 80 kadar ada ve adacığa silah yığılmıştır. Bu ada ve adacıklara gözetleme kuleleri de yapılmıştır. Ayrıca yine bu adalardan,
Limni’de 88. SDI (Stratiotiki Diokisi-Askeri Komutanlık) (Tugay gücünün üzerinde),
Midilli’de 98. ADTE (Anotera Diokisi Tagmaton Etnofylakis -Milli Muhafızlar Yüksek Komutanlığı) (Tümen gücünde),
Sakız’da 96. ADTE (Tugay gücünde),
Sisam’da 79. ADTE (Tugay gücünde),
İstanköy’de 80. ADTE (iki tank taburlu, 4 piyade taburlu, bir destek taburlu tugay üzerindeki kuvvet) ve
Rodos’da 95. ADTE’yi (Toplam 15 bin askerin üzerinde biri mekanize-zırhlı iki tugay) bulunduran Yunanistan’ın mevcut gücünü bu sıralarda silah altına alacağı sözleşmeli askerlerle de arttıracağı söyleniyor. Yine özellikle Türkiye’ye karşı Adalar Denizi’nde elverişli bütün ada ve adacıkları birer uçak gemisi gibi kullanmayı amaçlayan Yunanistan’ın bu durumdan sonuna kadar yararlanmayı ve bunu bir askeri üstünlük haline getirmeyi amaçladığı da ortadadır.
Ayrıca milli savunma politikası “düşman Türkiye” anlayışına göre şekillenen Yunanistan’ın fert başına düşen savunma harcamalarının Türkiye’den çok fazla olması da dikkate değer bir konudur. Türkiye’nin fert başına düşen savunma harcamaları yaklaşık 112 dolar iken Yunanistan’da bu rakam 611 doları bulmaktadır. 1997*2003 yılları arasında Yunanistan’ın silahlanma ve modernizasyon harcamaları, yaklaşık 20 milyar dolardır. Yunanistan, savunma harcamalarının gayri safi milli hâsılaya oranı yönünden AB ülkeleri arasında birinci, dünyada silah ithal eden ülkeler arasında üçüncü konumdadır. Bu durumun özellikle, savunma harcamalarımızın yüksek olduğunu maksatlı olarak veya cahilce iddia eden aydınlarımız ve maydınlarımız (mandacı aydınlar) tarafından bilinmesinde yarar vardır. En ufak bir zafiyet anımızda bize zarar vermek üzere bıçaklarını bileyli/keskin tutan Yunanistan, başımıza bir illet gibi sarılan PKK terörünün ve daha önceki Ermeni terörünün de baş yaratıcılarındandır. Abdullah Öcalan’ın son sığındığı yerin Kenya’daki Yunan elçiliği olduğu unutulmamalıdır. Yine bu ülkenin Suriye ve Ermenistan ile ikili askeri anlaşmalar yaptığı ve Türkiye ile olası bir savaş durumunda Kıbrıs’a müdahale amacıyla Suriye’nin hava üslerini kullanmak konusunda Suriye’nin onayını aldığı da bilinmektedir. Karnesi bu kadar zayıf ve üzerimizdeki emelleri bu kadar açık olan bir ülkenin zayıf bir anımızda ortaya çıkarabileceği olası bir savaş durumundaki stratejisi, AB ve ABD’den gelecek baskılarla savaşın uzun sürmeyeceği varsayımına göre hazırlanmıştır.
Türkiye’nin çok zayıf bir anında saldırının koşul ve bahanelerini yaratacak olan Yunanistan’ın bu noktadaki amacının toprak kazanımı olacağı açıktır. Yunanistan’ın silahlanmasını savunma amaçlı olarak nitelendirenlerin Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin silah envanterini incelemeleri ve Yunanistan’da niçin bu denli silahlanma yatırımının yapıldığını veya niçin anaokuluna giden çocuklara bile Türk düşmanlığı aşılandığını kendi kendilerine sormaları gerekir.
OLASI SAVAŞIN GELİŞME ŞEKİLLERİ
Trakya Cephesi: Türkiye’nin olası bir zayıf anında başlayabilecek bir savaşta, Yunanlıların süratli bir şekilde, özellikle Adalar Denizi ve kıyılarımızda kazanımlar elde etmeyi amaçlayacakları açıktır. Bütün cephelerde süratle elde etmeyi hedefleyecekleri bu kazanımlardan sonra ağababaları olan büyük ülkelerin tarihte her seferinde olduğu gibi Yunan haritasında yeni bir genişlemenin oluşmasına yardımcı olmalarını bekleyeceklerdir. Ne var ki en zayıf olduğumuz zamanlarda bile tokadımızı yiyen Yunanlıların, Kanuni Sultan Süleyman’dan bu yana en güçlü ve deneyimli günlerini yaşayan ordumuzdan yine bir darbe yemeleri kaçınılmaz olacaktır.
Ancak Kıbrıs’ta giriştikleri 1974 darbesi benzeri bir çılgınlığa soyunabilecek bir Yunanistan’ın, belki de öteki komşularımızla olabilecek bir çatışma veya içimizdeki bir ihanet başkaldırısından da yararlanma amacıyla başlatabileceği böylesi bir girişiminde savaş cephemiz öncelikli ve ağırlıklı olarak Adalar ve Adalar Denizi Kıyılarımız ile koşullar gerektirirse Trakya ile Kıbrıs olacaktır.
Böyle bir girişimde ilk vuranın karşı tarafa göre bir adım önde olacağı ve özellikle hava saldırıları sonucu hasmının hava gücünü saf dışı ederek deniz ve kara gücünü destekleyecek bir hava şemsiyesi elde edeceği görüşü önemli bir husustur. Bu noktada ilk vuranın Yunanistan olacağı varsayılırsa, Yunanlıların Batı Anadolu’daki bazı önemli hava üslerimize verebilecekleri zarar onları belki birkaç gün için bir adım öteye taşırsa da, büyük ülke olmamızın sağlayacağı avantaj nedeniyle göreceli olarak Orta ve özellikle Doğu Anadolu’daki üslerimize zarar veremeyecekleri de gerçektir. Kaldı ki özellikle Barış Kartalı Projesi, diğer adıyla Havadan İhbar ve Kontrol (HİK) sistemi kapsamında edinmekte olduğumuz 4 adet B737-700 (+2 opsiyonlu) Boeing erken uyarı uçağına gözükmeden Yunan Anakarası’ndan Batı Anadolu’yu vurmanın da çok kolay olmayacağı açıktır. Yine kaldı ki bir ilk vuruş Yunanistan’dan gelse bile özellikle böyle bir olası savaşın üçüncü gününden sonra her iki tarafın da hava ve deniz güçleri ciddi ölçülerde azalacağı için, Türk Ordusu’nun mükemmel işleyen seferberlik sistemiyle, Kara Kuvvetlerimiz bütün cephelerde artan asker sayısıyla kesin sonuca gidecektir. Eğer, Kıbrıs’ta 1974’de EOKA-B terör örgütü lideri Nikos Samson’un hükümet darbesi, Kardak’daki gelişmeler ve kıta sahanlığında petrol arama gibi Yunanlılar tarafından başlatılan benzeri ve kendi çıkarları açısından gerek gördükleri bir girişimi Adalar Denizi’nde başlatması ile gelişebilecek olaylar sonucu ilk vuruşu Türkiye yapmaya karar verirse bu sefer bizim bir değil birkaç adım daha öne geçeceğimiz çok açıktır.
Böylesi bir savaşta, Trakya’daki nitelik ve nicelik bakımından bariz gücümüzü dikkate alacak olan Yunanistan’ın, nüfusunun bir milyondan fazlası Türk olan Bulgaristan’ı da göz önüne alarak Trakya cephesinde bir taarruza geçemeyeceği söylenebilir. Hatta Yunan Ordusu’nun Trakya’daki gerçek amacının böyle bir savaş oluştuğunda Meriç nehrinden başlayarak Yunanistan içlerine kadar uzanan, sulama kanalları, bataklıklar ve engebeli bir coğrafya ile dolu arazi yapısından da yararlanmak amacıyla, ordusunun Adalar’daki gücünün arta kalan kısmının hemen tamamının bulunduğu Trakya’da 10-15 kilometre geriye çekileceği ve Türk Ordusu’nu burada karşılayacağı da tahmin edilmektedir. Bu konseptte, Xanthi’de konuşlanmış Yunan 4. “D” Kolordusu’nun ana görevinin yaklaşık 100 kilometrelik sınırı korumak olduğu açıktır.
TRAKYA’DA YUNAN VARLIĞI
Bu cephede Yunanlılar’ın;
12. Mekanize Piyade Tümeni’ne bağlı 7. Mekanize Piyade Tugayı ve 31. Mekanize Piyade Tugayı’nın, 26. Mekanize Piyade Tümeni’ne bağlı 3. Mekanize Piyade Tugayı ve 30. Mekanize Piyade Tugayı’nın, ve 20. Zırhlı Tümen’e bağlı, 21. Zırhlı Tugay’ın Pindus Süvari alayı, 23. Zırhlı Tugay’ın 3. Süvari Alayı (Dorylaeon), 25. Zırhlı Tugay’ın 2. Süvari Alayı (Ephesus!!!) ve 50. Bağımsız Mekanize Piyade Tugaylarının çeşitli kademelerde görev alacakları düşünülebilir.
Ayrıca, Kozani’deki Yunan 1. (A) Kara Kolordusu’na bağlı 8, 9, 10, 15.
Piyade Tugayları ve 24. Zırhlı Tugayı ile, Veroia’da konuşlanmış 2. (B) Kolordusu’na bağlı 1. Piyade Tümeni, 1. Komando Tugayı, 71. Hava İndirme Tugayı, 2. Mekanize Piyade Tugayı, 33. Mekanize Piyade Tugayı, 34. Mekanize Piyade Tugayı ve Hava Tugayına (Helikopter birliği) bağlı birliklerin Meriç yakınlarındaki ön cepheye çeşitli kademelerde yardım edecekleri ve hatta birliklerimizin gerisine sızmaya ve lojistik yollarımızı kesmeye teşebbüs edecekleri de düşünülebilir. Özellikle 2. (B) Kolordu’suna bağlı mobil birliklerin Meriç boyunda Türk birliklerinin gerisine, Adalar Denizi’ndeki Türk Adaları’na, kıyılarımızdaki belli noktalara veya kendi adalarına indirme teşebbüsünde bulunabilecekleri beklenebilir.
Bu bölgedeki savaşta Yunanlıların özellikle ellerindeki 109 adet M109 (155 mm.) ve 183 adet 203 mm.lik M-110 A2 obüslerinin büyük bir kısmıyla Türk gücüne karşı koymak isteyecekleri düşünülebilir. Bunların karşısında ordumuzun da özellikle yeni, 155 mm.lik Panter çekili obüs, 155 mm.lik Fırtına Kundağı motorlu toplarla ve yine 203 mm.lik M-115, 155 mm.lik M-114A ve M-101 A1 kundağı motorlu toplarla Yunan güçlerini yoğun ateş altına alması beklenir.
Olası bir savaşta sınırdan 20 kilometre kadar geriye çekileceği beklenen Yunan kuvvetlerinin Türk zırhlı güçlerine ve bunları arkadan destekleyen Türk mobil topçu güçlerine cevap vermesi beklendiğinden bu cephedeki savaşın başlangıçta zırhlı birlikler arasında geçmesi kaçınılmazdır. Türk birlikleri geriye çekilmiş Yunan güçlerine muhtemelen bütün bir cephede savaşmaktan kaçınacaklar ve belli noktalardan sürpriz taarruzlarla hareketli güçlerini kullanarak saldıracaklardır. Yine muhtemelen bazı Yunan zırhlı güçleri de ana güçlerini arkada, Türk topçusunun menzili dışında tutmak isteyerek, yine hareketli zırhlı birlikler ve kundağı motorlu topların desteğiyle Türk birliklerinin gerisine, Türk takviye ve lojistik destek birlikleriyle ana taarruz gücünün arkasına geçmek isteyeceklerdir. Bu bölgedeki bir savaşta, Yunanlıların savaşın uzamasının ABD gibi üçüncü ülkelerce baskı yoluyla engelleneceğine güvenerek özellikle Adalar Denizi’nde elde etmiş oldukları olası kazanımları korumayı amaçlayacakları düşünülebilir. Savaşın uzama ve gelişmesine göre özellikle Dedeağaç-Xanthi dar bölgesini, denizden çıkarma veya havadan indirmeyle ele geçirebilecek Türk kuvvetlerinin Yunan Ordusu’nun büyük bir kısmını kuşatabilecekleri ve Selanik’e ulaşabilmek için önlerinde hiçbir gücün kalmayacağı da bir olasılıktır.
Yine böyle olası bir savaşta Türkiye’nin elindeki; Toros*230, Toros*260, ML*270 MLRS (12×227 mm), WS-1A (4x320mm), T*122 CNRA (40x70mm.) TR*107 (12×107 mm) RA 7040 (40x70mm) gibi çeşitli roketleri ve MGM-140A ATACMS gibi taktik savaş alanı roketlerini, Yunanistan’ın da M270 MLRS (12×227 mm), RM*70 (40×122 mm) roketleri ile MGM-140A ATACMS’ları yoğun olarak özellikle Trakya Bölgesi’nde kullanacağı düşünülebilir.
Yine bu savaşta Limni’nin de her iki taraf için ağırlıklı bir rolü olacağı açıktır. Muhtemelen de savaşın önemli ve can alıcı bir kısmı bu ada ve çevresinde yaşanacaktır.
TÜRK ASKERİ VARLIĞI
Türk ordusunun Trakya cephesinde büyük bölümünü kullanacağı 2-3 kolordu ve bunlara bağlı yaklaşık 5 zırhlı, 8 mekanize ve 3 piyade tugayına karşı, Yunanlıların savaşın ilk günlerindeki beklentilerine erişemediklerini düşündükleri anda ana kuvvetlerini çok daha gerilere, Selanik yakınlarına bile çekmeyi düşünülebilecekleri de bir olasılıktır.
Savaşın uzaması durumunda, ciddi ve düzenli bir seferberlik deneyimi olan ordumuzun, savaş alanında edineceği altıya bir üstünlükten ve terörle mücadeledeki deneyimlerinden de yararlanarak, Yunanlıların çok güvendikleri, Leopard II tankları ve Apache AH-64A helikopterlerinin, HAWK, OSA-AK, TOR-1M ve Stinger, ASRAD gibi kısa ve orta menzilli yerden havaya uçaksavar füzelerinin süreç içinde azalmasından da yararlanarak zırhlı destekli üstün piyade güçleriyle Yunanistan içlerine girmesi ve belli bölgelerde Yunan güçlerini adacıklar halinde kuşatması söz konusudur. Seferberlik konusunda Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında beceriksizlik örneği veren ve skandallar yaşayan Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin yoğun savaş gücümüze yanıt verebilecek bir şekilde 300.000’in üzerine çıkarabilmeyi hesapladığı yedek güçlerini, savaşın uzaması sürecinde muharebe alanlarına intikal ettirmesi de yine çok güç olacaktır. Bu bakımdan Yunanistan’ın oyalama taktiği uygulayacağı ve süreç içinde ABD ve özellikle AB’yi arkasına almayı ve eğer elde edebilmiş ise Adalar Denizi’ndeki olası kazanımını korumaya çalışacağı, diğer iki cephede savunmada kalacağı düşünülebilir. Taarruz savaşında tarihsel ve geleneksel olarak çok başarılı olduğu bilinen Türk Kara Kuvvetleri’nin, azalmış olan Yunan hava unsurlarının yokluğundan da yararlanarak Yunan ana karasında süratle Vardar nehrine erişmeleri, savaş sürecinin uzamasına bağlı olan bir gelişme olacaktır. Özellikle böyle bir kara savaşında, Yunan birliklerinin kadrolarının genelde eksik olduğu ve seferberlik sistemlerinin iyi işlemediği de dikkate alınmalıdır.
Adalar Denizi cephesi başta olmak üzere bütün cephelerde Türk ve Yunan Ordularına ait Özel Kuvvetler ve komando kuvvetlerinin, özellikle Deniz Piyade Tugayımız ve Yunan 32. Deniz Piyade Tugayı’nın tarafların cephelerinin gerisinde yoğun olarak kullanılacağı ve bunların tarafların stratejik noktalarını ve ikmal yollarını hedefleyeceği hususu da olası bir savaşın gelişmesinde önemli rol oynayacaktır. Yine Kardak’ta sessizce istediği noktaya sızma başarısını gösterebilmiş olan SAS Komandolarımızın özellikle adalarda önemli görevler üstleneceği de açıktır.
“Megali İdea” çerçevesinde genişlemeyi amaçlayan ve Akbaba’lar gibi bir şekilde zayıflamamızı bekleyen Yunanistan, Türkiye’nin ekonomik, siyasi veya güvenlik konularında belli bir şekilde zafiyete uğradığına inandığında oyununu böyle bir konseptte oynamak isteyecektir. Bu bağlamda ilk günlerde, özellikle ada ve adacıklara yerleştirmiş olduğu hava savunma sistemleri ile öncelikle hava gücümüzün adalara çıkarma yapacak birliklerimize savunma ve destek şemsiyesini yok etmeye çalışacaktır. Bu bakımdan özellikle, Limni, Skiros, Santorini ve Girit’teki hava üslerinden ve diğer adalardaki tali ve sivil üslerden de yararlanmak isteyecektir.
ADALAR DENİZİ CEPHESİ
Adalar Denizi’nde bir Yunan egemenliğine izin vermek istemeyen ve Yunanlıların hava sahalarını 6 milin ötesine çıkarmalarına karşı hemen her gün bunu tanımadığını kararlı bir şekilde göstererek söz konusu sahaya giren Hava Kuvvetlerimizin, dünyadaki sayılı ve deneyimli güçlerden biri olduğunu çok iyi bilen Yunanlılar, yine anlaşmalara aykırı olarak bu adalarda çok ciddi bir hava savunma ağı meydana getirmişlerdir. Bu bağlamda bütün askeri gücünü ve bu yöndeki harcamalarını Türkiye’ye karşı hazırlamış olan Yunan Kara Kuvvetleri’nin envanterinde;
42×3 MIM-23B HAWK (Orta menzilli hava savunma füze sistemleri)
21 TOR-M1 (Kısa menzilli, savaş alanında kullanılabilecek, mobil hava savunma füze sistemleri),
31 OSA-AK (SA-8) (Kısa menzilli, alçak irtifa hava savunma füze sistemleri),
54 ASRAD-Hellas (Kısa menzilli, çok hafif ve hareketli alçak irtifa hava savunma füze sistemleri),
1.237 FIM-92 B/C Stinger (Omuzdan atılabilen, alçak irtifa hava savunma füze sistemi),
Yunan Hava Kuvvetleri’nin elinde 4 Batarya (200 füzelik) PAC-3 Patriot (Uzun menzilli, uçak ve füzesavar sistemi, 70 km. menzil, 24 km irtifa), 6 SKYGUARD/SPARROW (Velos sistemi-12 batarya halinde füze, 30mm uçaksavar topu ve radarla teçhiz edilmiş), 2 SU-300 bataryası (12 lançer halinde, uzun menzilli, uçak ve füzesavar sistemi), 4 TOR-M1’s (Kısa menzilli, mobil hava savunma füze sistemleri), 9 CROTALE NG/GR bataryası (176 füzelik kısa menzilli, çok alçak-orta irtifa) bulunmaktadır.
Bütün bu sistemlerin ada ve adacıklara serpiştirilmiş olması ve Yunan Hava Kuvvetleri’nin yeni edinmiş olduğu 4 adet EMB-145 ERIEYE uçağından oluşan 380. Hava Erken Uyarı Filosu’nun yanı sıra adacıklara serpiştirilmiş hava savunma füzelerinin radarlarından da yararlanılarak Türkiye içlerine kadar uzanabilen hava gözetleme sistemi Yunanistan’ın Adalar Denizi’ne ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Yine, edinmiş olduğu Patriot PAC-3 sistemlerinin bir kısmının silahtan arındırılmış olması gereken Limni dahil diğer Adalar’a da yerleştirilmiş olması da önemlidir.
Yunanlılar, adalara kurmuş oldukları kara ve hava üslerinin yanı sıra son dönemde edindikleri 4 adet Katsonis sınıfı (1700 tonluk 214 tipi) ve diğer 4 adet Glavkos (209 tipi) denizaltıları, 4 adet Meko tipi Hydra sınıfı firkateyn, 10 adet Elli sınıfı firkateyn ve 4 adet bir zamanlar çok güvendikleri ancak süreç içinde işe yaramadığı anlaşılan ZUBR tipi Hoovercraft çıkarma gemileri ile gemilere karşı dizayn edilmiş yaklaşık 70 km. menzilli Exocet füzeleriyle Adalar Denizi’nde ciddi bir güç oluşturup, karasularını 6milin üzerine çıkararak, Türkiye’yi ekonomik, askeri ve siyasi açıdan sınırlı bir konuma getirmek istemektedirler. Ellerindeki güçleri ve silahlanmaya ayırdıkları ciddi parayı göz önüne aldığımızda hakikaten Adalar Denizi’nde kara-hava-deniz entegrasyonu ve bunları destekleyen askeri stratejileriyle etkin bir durum gösteriyorlarsa da, Türk Ordusu’nun gücü hesaba katıldığında Yunanlıların kendilerini içinde bulacakları konum özellikle Adalar Denizi’nde şöyle cereyan edebilecektir;
n Savunulması gereken yüzlerce Ada’nın önemli olanlarından bazıları Türk kıyılarından top menzili içerisindedir. Kuvvet yığmalarına karşın, kuvvetlerinin çok çeşitli adaya dağılmış olması nedeniyle, Türk Ordusu’nun nereye ağırlık vereceğini kestiremeyeceklerinden, özellikle kıyılarımıza yakın olanlardan taarruz edilen adalara yönlendirilecek yoğun topçu ateşimiz altında buralardaki kuvvetleri baskı altında tutulacaktır. Yunan Anakarası’na çok uzak, Türk kıyılarına çok yakın adalarda çıkarma gemileri ve helikopterlerle yapmayı düşünecekleri destek girişimleri, mesafenin uzaklığı ve hava üstünlüğünü sağlamadaki zorluklar nedeniyle başarısız olmaya mahkûmdur. Buna karşın Türk çıkarma birlikleri birkaç saat içinde hava ve topçu ateşi desteğiyle bazı önemli Yunan Adalarını ele geçirebilir.
YUNAN BİRLİKLERİ DAĞINIK DÜZENDE
Trakya, Adalar Denizi ve Kıbrıs’ta da güçlü Türk Kara Kuvvetlerine karşı, kara birliklerini ve dağınık adalarını destekleme zorunluluğunda olan Yunan Hava Kuvvetleri çoğunlukla savunma amaçlı konuma geçecek, Silahlı Kuvvetlerimizin Türkiye’deki stratejik noktalarına erişemeyecektir.
Menzil kapasitesi ve operasyon süresi, ek yakıt tanklarıyla donatılmış F*16 Blok/52+ uçaklarıyla Girit’ten Kıbrıs’a geçmiştekinin aksine yetecek gibi gözüken Yunan Hava gücünün, diğer cephelerdeki meşguliyeti nedeniyle katkısı 1974 Barış Harekatı’nda olduğundan fazla olamayacaktır. Bu cephede Kıbrıs Rum Milli Muhafız Ordusu almış olduğu ve çok güvendiği T*80 tankları, Mi*35 taarruz yetenekli helikopterleri, TOR-M1 ve Skyguard (Aspide lançerli) hava savunma sistemi ile Türk Güçlerine bir süre karşı koymayı deneyecekse de böyle bir topyekun savaşın Yunanistan açısından en somut gelişmelerinden biri Kıbrıs’ın tamamen kaybı şeklinde ortaya çıkacaktır.
Yine menzil sorunu olan ve her halde Anadolu’nun içlerine erişemeyecek olan Yunan hava gücü geçmişte bunu sağlamak için Suriye ile bu ülkenin hava üslerini kullanabilmek ve ülkemizi arkadan vurmak için bir anlaşma yapmıştı. Suriye’nin bugünkü ortamda buna izin veremeyeceği ve verdiği takdirde tarafımızdan kalıcı zararlara uğratılabileceği gerçeğinden hareketle Yunanistan’ın bize karşı kullanabileceği bir ikincil vuruş olanağının da ortadan kalkmış olduğu açıktır. Yani iki taraf hava kuvvetlerinin aynı anda veya ilk vuruşları birinin önceden yapması durumunda Türkiye’nin her halde ikincil vuruş olanağı olabilecek iken, Yunanistan göreceli olarak Araxos ve Andravida hariç bütün önemli hava üslerinin Doğu Yunanistan’da ve bunların her halde Türk uçaklarının menzili dâhilinde bulunması nedeniyle ikincil vuruş olanağından mahrum kalacaktır. İkincil vuruş kapasitesi tahribata uğramayacak Doğu Anadolu hava üslerinden kalkabilecek ve harekat menzilleri ile sürelerini İncirlik’de konuşlanmış olan 101nci (Asena) Tanker Uçak Filomuz’un KC-135R uçakları vasıtasıyla uzatarak bu imkana her durumda sahip olacak olan Hava Kuvvetlerimizin savaşın ilerleyen sürecinde tanker uçaklarının yaratacağı kuvvet çarpanı etkisiyle sonucu kolaylaştırıcı desteği yaratacağı açıktır.
Yine, hava gücümüz öncelikle, HARPY insansız hava araçlarımızın vasıtasıyla ve bunlarla beraber 100 km. menzilli Popeye havadan karaya füzeleri yüklü SEAD (Düşman Güçlerinin Hava Savunma Sistemlerini Yok Edici) yetenekli F-16 uçaklarımızla, yukarıda değindiğimiz ciddi bir güç arz eden Yunan Hava Savunma ağını, özellikle kıyılarımıza yakın yerlerde yoğun bir saldırı ile yok edip, arkasından Yunan Anakarası’ndaki hedefleri ele alabilecektir. Bu noktada Yunan Adalarının bize yakınlığı ve Yunanistan’a göre dağınıklığı önemli olacaktır.
Yunan uzun menzilli Patriot ve SU-300 sistemlerinin, hava gücümüzün avantaj sağlayacak hareket yeteneğine kavuşmasını engellememeleri için öncelikle bunların ortadan kaldırılması önemlidir. Bu noktada, küçük boyutları nedeniyle hava savunma radarlarınca saptanması göreceli olarak zor olan insansız uçak-HARPY’lerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine sokulmuş olması ve bunlara ilaveten alınacak olan daha uzun menzilli SIGINT/ELINT (radyo ve elektronik istihbarat) kapasiteli HERON-MALE insansız uçaklar da özel bir önem taşımaktadır.
Daha önce, kararlı bir siyasi iradeyi arkasına alan Silahlı Kuvvetlerimizin her ne pahasına olursa olsun Kıbrıs’a SU-300’leri sokmamaktaki başarısı ve bu noktada pilotlarımızın çok özel yetenek isteyen bu çeşit hava savunma füze sistemlerine karşı taarruzda özel eğitimlerle deneyim elde etmiş olmaları, bu ve benzeri sofistike hava savunma sistemlerini alt edebilme yeteneğini bir çok bakımdan kazanmış olmamızın bir göstergesi olacaktır. Bu da Yunanlıların çok güvendikleri hava savunmalarının çok da işe yaramayacağını gösterecektir.
Türk çıkarma güçlerini, karadan ve gemilerden atılabilecek Exocet füzelerinin yanı sıra Anakaralarından uzak bir savaş sahasında, özellikle uçaklardan Maverick füzeleri atarak engellemeye çalışacak Yunan güçlerinin uçakları, Türk Hava Kuvvetleri uçaklarının yanı sıra hava savunma güçlerimiz ve özellikle yeni alınan 8 adet HAWK (I-HAWK) hava savunma bataryaları, Deniz Kuvvetlerimizin Seasparrow yetenekli Meko ve Standard (SM1) yetenekli “G” sınıfı firkateynlerinin hava savunma füzelerince saf dışı bırakılabileceklerdir.
Türkiye’nin 2007’lerden itibaren edineceği 4 adet Boeing 737-700 AEW BC erken uyarı uçağının, olası bir Adalar Denizi Savaşında katkısı büyük olacaktır. Yine, elimizdeki 50’ye yakın çıkarma gemimizin yanı sıra savaş ve intikal deneyimi çok fazla olan 300 civarındaki helikopterimizin de çok yakın adalara indirme harekâtlarını ardı ardına rahatlıkla yerine getirebileceği söylenebilir.
SİLAHLANMADAN VAZGEÇİLMELİ
Bütün bunların sonucunda, komşumuz Yunanistan’ın her halde AB’ye de güvenerek üzerimizdeki emellerini yerine getirmeye yanaşmaması bir yana düşünmemesi bile önerilir. Çünkü yalnız Trakya’da üzerlerine yüklenecek ve savaşın uzaması durumunda 100 bin kişinin bile üzerine çıkabilecek bir kara gücümüz, Adalar’da da buna yakın güçle her yönden taarruz etme olanağına sahiptir. Yunanlıların buralarla uğraşırken Kıbrıs’ın tamamının ellerinden gideceğini de bilmeleri gerekir. Yine çok güvendikleri AB ülkelerinin geleneksel korkaklıkları nedeniyle Türkiye’ye karşı en ufak bir askeri reaksiyonda bulunamayacaklarını da bilmeleri gerekir. Çünkü AB’nin böyle bir gücü yoktur ve ayrıca AB’nin içinde, bu ülkeler Türkiye’ye karşı pozisyon aldıklarında, ciddi tepki gösterecek 2 milyon vatansever Türk vardır.
Eğer Yunanlılar olası bir taarruz ve Kıbrıs’taki 1974 benzeri bir girişimde Türkiye içindeki hainlerin bizi arkadan vuracaklarını planlarına dâhil etmişlerse bilmeleri de gerekir ki, o hainler böyle bir başkaldırıda, daha önceleri 1920, 1921, 1924’lerde olduğu gibi yok edilirler. Yine bilmeleri gerekir ki, artık arkadan bizi vurabilecek ve bu nedenle Yunanlılarla hava üssü anlaşmaları ve Yunan uçaklarının hava alanlarına inmesini sağlayabilecek bir Suriye de yoktur. Çevremizdeki bütün potansiyel Yunan müttefikleri de bizle baş edebilecek güce sahip değildir. Çünkü Türk Ordusu’nun savaş konsepti ve gücü yabancı stratejik araştırma kaynaklarının da değindiği gibi 2,5 savaş konseptinin de üzerindedir. Yine hatırlamaları gerekir ki SU-300’ler konusunda geçmişte AB ve Rusya’ya rağmen geri adım atmışlardı. O günden bu yana da ileri adım atabilecek hiçbir ek güce kavuşamamışlardır.
Böyle bir savaş senaryosunun gerçekleşmesi düşük bir olasılık ise de ve bunun özellikle üç cephede sürdürülmesi personel, malzeme, silah envanteri gibi askeri olanaklar açısından zor gözükse de, dünyada silah alımında en önlerde olan iki ülkenin koşullar zorlandığında bu tür bir savaşı çok cepheli olarak sürdürme gereği ortaya çıkabilecektir. Trakya, Adalar Denizi ve Kıbrıs olarak üç cephede gerçekleşebilecek böyle bir gelişmede bizim açımızdan cephelerden birinin mutlaka Yunanlıların yumuşak karnı olan Kıbrıs olması ve kolaylıkla sonuca gideceğimiz bu cephede bu çok stratejik Ada’nın bütününü ele geçirerek yarım kalan işimizi sonuçlandırmamızda gerek vardır.
Bu nedenlerle her halde, Yunanlıların AB’yi ve ABD’deki yandaşlarını arkalarına alarak, boş bir sevda olan “Megali İdea”ya ulaşmaktan vazgeçmeleri ve milyonlarca dolar savunma harcamasını boşuna yapmamaları önerilir. Bizim onların topraklarında gözümüz yoktur. Yeter ki onların, bizim topaklarımızda, İstanbul’da, Karadeniz’de, Batı Anadolu’da gözleri olmasın.
Ülkelerin Gücü Ve Asker
Türkiye NATO’nun ikinci, Dünyanın 4. büyük ordusuna sahip, ama dünyanın dördüncü büyük gücü değil. Eğer ülkelerin gücü sahip oldukları asker sayısı veya orduların gücü ile ölçülseydi Türkiye Dünyanın dördüncü büyük gücü olarak mütalaa edilmesi gerekirdi. Ülkelerin gücü artık asker sayısı veya silah gücü ile ölçülmüyor. Kişi başına düşen milli gelir, ekonomik durum, ticaret hacmi, gibi kıstaslar ülkelerin güç ve kudretini belirliyor.
19. asra kadar silah ve asker, gücün yegane belirleyicisi idi. Ekonomi küçük çaplı ticaret ile, savaşlardan elde edilen ganimet üzerine kurulmuştu. Sanayi devriminden sonra bütün bu kriterler belirleyici olma özelliğini kaybettiler.Ülkelerin zenginliği malik oldukları gücün göstergesi olmaya başladı. Nitekim bugün ülkeler arasındaki güç skalası ülkelerin zenginliğine göre belirleniyor.
Türkiye dünyanın 4. büyük ordusuna 16. büyük ekonomisine sahip.Güç sıralamasındaki yeri de 16.lık. Demek ki daha güçlü, daha sözü dinlenir bir ülke olmanın yolu –ekonomik zenginlikten- geçiyor. Elbette ülkelerin gücünü tayin eden başka faktörler de var. Nüfus durumu, yer altı yer üstü zenginliği, eğitim gibi. Ama hiç biri ekonomi kadar etkili değil.
Bu gerçeğe rağmen, Türkiye hala, gücü – asker merkezli- gören bakış açısını değiştirmedi. Bir çok çevrede asker gücün yegane dayanağı olarak görülüyor. Daha güçlü olmak için askere, silaha daha çok yatırım yapılması gerektiği ifade ediliyor.
Bu sakat mantık, ülke kaynaklarının toplumun hizmetine sarfına mani oluyor. Çünkü silaha yatırım refah düzeyinin yükselmesine, toplumsal zenginliğin artmasına hizmet etmiyor. Bilakis ülkeyi büyütecek, toplumu zenginleştirecek, bazı aşırılıkları törpüleyecek, kaynakların başka alanlara akmasına vesile oluyor.
Gücü askerde,askeri her şeyin merkezinde gören bu hastalıklı mantığın değişmesi gerekiyor.Aslında güçlü bir ordu için bile güçlü bir ekonomiye ihtiyaç var. Ekonomiyi ihmal ederek güçlü bir ordu kurmak, silah ve teçhizatını çağın icaplarına uygun hale getirmek mümkün değil. Kaldı ki, askeri merkeze alan mantığın askere bakışı da sağlıklı değil. Bizde askerin gücü savaş kabiliyetinden çok, asker sayısına bakarak hesaplanıyor. Sayı bir güçtür ama esas olan savaş kabiliyeti, silah, donanım ve teçhizattır. Elinizde, karşınızdaki kadar tesirli, tahrip gücü yüksek silahınız yoksa asker sayınız bu eksikliği kapatmaya yetmez.
Ekonominiz güçlü olursa askeriniz de güçlü olur. Silahınızı kendiniz yapar, her türlü teçhizatı satın alabilirsiniz. Bunun için asker merkezli bir dünyadan, insan ve ekonomi merkezli bir dünyaya dönmek gerekiyor. Yani ciddi bir zihniyet değişimine ihtiyaç var. Batı bu zihniyet devrimini çoktan yaptı.
Türk Ordusunun Gücü Ve Silahları
——
Ana Muharebe Tankları
Leopard 2 A5 (Test tipi 1995 de alındı) 1
Leopard 1 A3 T1 227
Leopard 1 A3 T2 170
M-60 A1 274
M-60 A3 TTS 658
M-48 A2-C (550 kW, 8 Silindir MTU motorlu) 578
M-48 T5 179
M-48 A5 T1, büyük bölümü Kuzey Kıbrıs’ta 1.369
M-48 A5 T2, büyük bölümü Kuzey Kıbrıs’ta 750
Ana Muharebe Tankları 4.206
Zırhlı Araçlar
M 113 Paletli Personel Taşıyıcı A/A1/A2T2/A3 2.813
M 113 Paletli Personel Taşıyıcı TOW Tanksavar Füze taretli 156
M 106 Paletli Personel Taşıyıcı A1 M-30 – 107 mm 179
M 125 A1 M-29 – 81 mm 10
BTR-80 80
Akrep – hafif tank ACV 300 Mk 2 665
Çeşitli hafif tank ve zırhlı araç AAPC 830 +665
Diğer tipte zırhlı araç 81 mm 170
Diğer tanksavar sistemli zırhlı araç TOW 48
Zırhlı Araçlar 4.859
Zırhlı Personel Taşıyıcılar (Jandarma’nın hizmetinde)
BTR-60PB 302
RN-94 6×6 Test aşamasında 5
Akrep 4×4 300
Condor 4×4 25
S550 ShorL*nd 4×4 200
UR-416 4×4 34
Gage 4×4 200
Dragon 300 60
Cobra 4×4 MARS-V 100 +100
Toplam 1.125
Çok Namlulu Roketatarlar
M-270 12 x 227 mm, Menzili 160 km, Savaş Başlığı 450 kg 12
MGM-140 12 ATACMS Blok 1, Menzili 160 km, Savaş Başlığı 450 kg 72
TR-107 12 x 107 mm 48
RA 7040 40 x 70 mm 24
T 122 ÇNRA 40 x 122 mm 50
BORA 40 x 122 mm 2
Çok Namlulu Roketatarlar 193
Kundağı Motorlu Toplar
T-155 Fırtına 155mm /52 SP-2000 8 ?300?
M 44T 155 mm (330 kW, 10- Silindir MTU motorlu) 164
M 52A1 155 mm (330 kW, 10- Silindir MTU motorlu) 250
M 55 203 mm 9
M 107 175 mm 36
M 108T 155 mm 26
M 110A2 203 mm 219
Kundağı Motorlu Toplar 712
Çekme Toplar
105R 105 mm 11
M 38 105 mm 12
M 59 155 mm 171
M 52 A1 105 mm 360
M 101 A1 105 mm 830
M 108 105 mm 25
M 110 A2 203 mm 210
M 114 A1/A2 155 mm 517
M 116 75 mm 180
M 115 203 mm 162
Panther 155 mm 12 ?400?
Çekme Toplar 2.490
Havanlar
M-1 und M-29 81 mm 3.175
M-30 107 mm 1.264
HY-12DI 120 mm 578
M-19 60 mm ?
UT-1 81 mm ?
HAVANLAR 5.017
Tanksavar Topları
M-40A1 106 mm 2.137
M-20 75 mm 617
M-18 57 mm 871
Tanksavar Topları 3.625
Güdümlü Tanksavar Füzeleri
BGM-71 TOW I und II M 113 üzerinde 365
Cobra 186
MiL*n 392
Güdümlü Tanksavar Füzeleri 943
Tanksavar Füzeleri
ERYX 1.600
RPG-7 40 mm 4.900
RPG-18 ?
M-72A2 LAV 66 mm ?
Tanksavar Füzeleri 6.500
Uçaksavar Topları
M-1A1 und L60 40 mm 600
M-42A1 2 x 40 mm 110
L-70 und L-70T Bofors 40 mm 302
GDF 2 x 35 mm 120
GAI-DO1 2 x 20 mm 50
Rh-202 Mk 20 Çift namlulu ağır makinalı 2 x 20 mm 300
M 55 4 x 12,7 mm 900
Uçaksavar Topları 2.382
Omuzdan atılabilen Güdümlü Uçaksavar Füzeleri
FIM-92 B/C Stinger 108
FIM-43A Redeye 789
Omuzdan atılabilen Güdümlü Uçaksavar Füzeleri 897
Savaş Helikopterleri
AH-1 Super Cobra W 12
AH-1 Cobra P/S 24
TAH-1 Cobra S 4
Savaş Helikopterleri 40
Nakliye Helikopterleri
S-70A-28 Black Hawk 20
S-70D-28 Black Hawk 30
S-70A-17/19 Black Hawk 50
CH-53 E 8
Mil Mi-17 Hip-H Hip-H 19
UH-1B Iroquois B 20
UH-1D Iroquois D 30
UH-1H Iroquois H 94
OH-58B Kiowa B 3
AS.532 Cougar UL Mk 1 19
AB.205 A 64
AB.204 B 4
AB.206 B 20
AB.206 Jet Ranger III 4
AB.212 VIP-Transport 2
H 300 C 26
R-22B 9
Nakliye Helikopterleri r 422
Sabit kanatlı hava araçları
T-41 Mescalero (Cessna) D 25
T-42 Beach (Cochise) A 4
U-17 Skywagon A/B 30
Do-28 D 15
B-200 Super King Air 4
150 S Citabria 30
DHC-2 Beaver (de HavilL*nd) 1
Cessna 421 Golden E B/C 4
Cessna 206 U 8
Sabit kanatlı hava araçları 121
————————————————————————–
HAVA KUVVETLERİ
Savaş Uçakları
F-16 Fighting Falcon D Block 50 76
F-16 Fighting Falcon C/D Block 30 und Block 40 144
F-4 Terminator E/2020 52
F-4 Phantom II E/D 94
Savaş Uçakları 366
RF-4E Phantom II Keşif amaçlı E 34
Eğitim Uçakları
RF/F-5 Freedom Fighter A/B 67
T-38 Talon A 69
T-37 Tweed (Cessna) B/C 53
T-41 Mecalero (Cessna) D 28
SF-260 (Aermacchi) D 39
Eğitim Uçakları
189 Boeing 737 AEW&C AWACS-Havadan Keşif ve Komuta 4 tane kesin sipariş
12
Nakliye ve Tanker Uçakları
C-160 Transall T 16 C-130 Hercules E 7
C-130 Hercules ELINT/SIGINT – Elektronik İstihbarat ve Karıştırma 5
CN-235 (CASA) M 31
CN-235 (CASA) VIP-Transport 3
CN-235 (CASA) Elektronik Harp 16
KC-135 Stratotanker R 7
A400M 2008 – 2012 (10)
Nakliye ve Tanker Uçakları 89
Helikopterler
UH-1 Iroquois H / SAR Arama Kurtarma 38
AS 532 Cougar UL Mk1 / SAR Arama Kurtarma 14
AS 532 Cougar AL Mk1 / Muharebe AL*nı’ndan Kurtarma 6
Helikopterler 58
Havadan- Havaya Güdümlü Füzeler
AIM-120 AMRAAM A/B 314
AIM-7 Sparrow E 367
AIM-9 Sidewinder M 500
AIM-9 Sidewinder L/I, ısıya duyarlı 640
AIM-9 Sidewinder S 310
AIM-9 Sidewinder P3 750
Havadan- Havaya Güdümlü Füzeler 2.506
Havadan karaya Güdümlü Füzeler ve Bombalar
AGM-88 HARM (Anti-Radar) B 96
AGM-65 Maverick A/B Version Kamera Güdümlü 550
AGM-65 Maverick G Versiyon IIR 274
GBU-8 B Version HOBOS 200
Paveway I und II Laser – Güdümlü 1.200
Popeye I (Israel yapımı ) 100
BLU-107 Durandal Uçak pistlerini imha etmek için 523
Havadan karaya Güdümlü Füzeler ve Bombalar 3.003
SAVAŞ UÇAĞI NAVİGASYON VE HEDEF TESPİT- İZLEME PODLARI
AN/AVQ-23 Pave Spike ?
AN/AAQ-14 L*nTIRN-Pod (L*nd Navigation Targeting Infrared for Night) 40
AN/AAQ-13 L*nTIRN-Pod (L*nd Navigation Targeting Infrared for Night) 40
İnsansız Hava Araçları
Harpy Kesin sipariş edilmiş / İsrail (102)
İnsansız Hava Araçları
– Güdümlü Uçaksavar Füzeleri
FIM92 C / RMP Starter 108
MIM-14 Nike/Hercules B 72
Rapier FSB1 83
MIM 23 B Improved Hawk PIP III / Batarya adeti 24
Toplam Batarya 193
————————————————————————–
DENİZ KUVVETLERİ
Fırkateynler
Gabya (G)-Sınıfı – ABD Oliver Hazard Perry 135 Metre, 3.700 Tonnen 8
Tepe-Sınıfı ABD Knox-Sınıfı 133 Metre, 4.300 Tonnen, bir AB.212 Denizaltı Helikopteri 4
Barbaros-Sınıfı MEKO 200TN 116 Metre, 3.350 Tonnen, bir AB.212 2
Salihreis- Sınıfı MEKO 200TN 116 Metre, 3.350 Tonnen, bir AB.212 2
Yavuz-Sınıfı MEKO 200 110 Metre, 3.000 Tonnen, bir AB.212 4
Fırkateynler 20
Korvetler
Aviso A69 Fransız D’Estienne D’Orves 80 Meter, 1.250 Tonnen 6
Korvetler 6
Denizaltılar
Preveze-Sınıfı Typ 209T2/1400 teslim ediliyor 61 Meter, 1.600 Ton, 8:533 mm Torpil Haznesi (1) +2
Preveze-Sınıfı Typ 209T1/1400 56 Meter, 1.200 Ton, 8:533 mm Torpil Haznesi 4
Atılay-Sınıfı Typ 209/1200 56 Meter, 1.200 Ton, 8:533 mm Torpil Haznesi 6
Hızırreıs-Sınıfı – ABD Tang-sınıfı 1952 88 Meter, 2.600 Tonnen, 8:533 mm Torpil Haznesi 2
Denizaltılar 13
Gemisavar Güdümlü Füzeleri
RGM-84 Harpoon A, Menzili: 120 km, Savaş Başlığı 220 kg ?
RIM-7 Sea Sparrow ?
Gemisavar Güdümlü Füzeleri ?
ÇIKARMA GEMİLERİ
Ertugrul-Sınıfı (ABD – Terrebonne Parish) 400 Personel, 18 Tank 2
Osman Gazi 980 Personel 17 Tank, LPD 1
Bayraktar (ABD LST 511) 200 Personel 16 Tank 2
Sarucabey-Sınıfı 600 Personel, 11 Tank 2
Çakabey-Sınıfı 400 Personel, 9 Tank 1
C-139 100 Personel, 6 Tank 17
C-107 100 Mann, 5 Panzer 19
LCM-8 22
ÇIKARMA GEMİLERİ 65
Güdümlü Füzeli Hücumbotlar
Dogan-Sınıfı Alman 143 / 58 Metre, 400 Ton 8
Yildiz-Sınıfı Alman 143 / 58 Metre, 400 Ton 2
Kılıç II-Sınıfı 62 Metre, 540 Ton 1 +2+1?
Kılıç-Sınıfı 62 Metre, 540 Ton 3
Kartal-Sınıfı (Alman Sınıf 148) 43 Metre, 210 Ton 8
Güdümlü Füzeli Hücumbot’lar 22
Mayın Tarama ve Arama Gemileri
Tip 332 (Alman Frankenthal-Sınıfı) (3 kesin sipariş)
Edincik-Klasse (Fransız Circe-Sınıfı) 5
S-Sınıfı 9
F- Sınıfı 4
K- Sınıfı 3
Mayın Tarama ve Arama Gemileri 21
Nakliye, Karakol –ve Genel Maksat Uçakları
Genel maksat uçakları (TB-20) – 8
TCN-235-300 MPA – Karakol (9 sipariş)
Keşif ve Karakol (CN-235) MPA – Karakol (10)
Nakliye, Karakol –ve Genel Maksat Uçakları 8
Denizaltısavar, Nakliye – ve Arama Kurtarma Helikopterleri
AB.212 ASW-Versiyon- Denizaltısavar 9
AB.212 EW 3
AB.204 AS 1
AB.412 (4 sipariş)
S-70B-28 Seahawk (16 sipariş)
CH-60S Knight Hawk (6 sipariş)
Denizaltısavar, Nakliye – ve Arama Kurtarma Helikopterleri 38
————————————————————————–
Kısacası ülkemizde bulunan savaş araçları ülkemizi dünyanın en büyük 3.ordusu konumuna getirmiştir.
TÜRK ORDUSU 72 SAAT İÇİNDE 3 MİLYON ASKERİ SİLAH ALTINA ALABİLECEK VE 3 AY SÜRE İLE ELİNDEKİ CEPHANE, İAŞE VE YAKIT İLE 24 SAAT SAVAŞ EDEBİLECEK KAPASİTEDE DİR. AYRICA 3 YIL DIŞA BAĞIMLI OLMADAN KITLIK YAŞATMAYACAK DURUMDADIR.
Jeopolitik Olarak En Tehlikeli Bölgede Olan Türkiyenin Ordusunun Gücü Ne Durumda?
Jeopolitik olarak dünyanın en tehlikeli bölgesinin kilit noktasındaki ülkemizin üzerindeki iç ve dış tehditler açıkça ortadadır. Bütün bu mevcut ve potansiyel tehditler Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde (MGSB) yayınlanmıştır. Bu belgedeki “tek devlet, tek bayrak, tek dil” ifadesi de bütün iç ve dış tehditlere karşı milli savunmamızın, dünyanın en büyük güçleri de hesaba katılarak, tüm tehditlere karşı her an hazırlıklı olması olgusunu da içermek durumundadır. Özellikle Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana Irak’ın Kuzeyi’nde ABD’nin hamiliğinde adım adım oluşturulan Kürt Bölgesi ve bunun getireceği potansiyel tehditler, tarihin en şımarık dönemini yaşayan başta Iraklı Kürt aşiretleri ve başlarındakilerin içeride ve dışarıda maceracı ve boylarını aşan arzularının giderek ortaya çıkmasıyla daha somut şekiller almıştır. Kaldı ki temel olarak, geçmişte çevremizdeki tehditler 1990 öncesi Yunanistan ve Suriye başta olmak üzere Bulgaristan öteki Doğu Bloku ülkeleri yönünden gelirken, konu 1990-1999 arası Yunanistan-Ermenistan-Suriye şekline bürünmüş, bilahare 1999’dan sonra ise Yunanistan-Ermenistan ve Kürt oluşumu şeklini almaya başlamıştır. Yunanistan’ın Limni’den başlayan, Kıbrıs’a uzanan Türkiye’yi çevreleme stratejisi Irak’ın Kuzeyi’nde ABD destekli ve himayesindeki Kürt oluşumu ve bunların korumasındaki PKK unsurlarıyla bütünleşme arzusundadır. Kuşatma halkasını Ermenistan’a kadar uzatmanın eksik unsurları Suriye ve İran’dır. Çevremizdeki tehditler, bizim olası güçsüz bir anımızda Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarındaki gibi her tarafta, içte ve dışta saldırıya geçecek potansiyeldedirler. Askeri açıdan bizim gücümüze yaklaştıklarında hiç tereddüt etmeden saldırıya geçecek bir Türk düşmanlığı ile yanıp tutuşmaktadırlar. Bu konuda hiç şüphesiz, her vesile ile Türkiye aleyhine kararlar almayı bir siyasal çizgi olarak benimsemiş ABD ve AB’nin yardım ve desteklerine güvenmektedirler.
ULUSAL GÜVENLİĞİMİZ SINIR ÖTESİNDEN BAŞLAR
Türkiye’nin ulusal güvenliğinin yukarıda belirtilen söz konusu hususlar alt alta yazıldığında sınırlarımızın çok ötesindeki belli başlı alanlarda başlaması gerektiği bu bakımdan önemlidir. Bu alanlar aynı zamanda yaşam alanlarımızdır. Yani ulusal güvenliğimizin dışarıdaki uzantılarıdır. Türk soydaşlarımızın sınırlarımızın dışında yaşadıkları bölgelerdir. Bu yaşam alanlarına sahip çıkmaz isek, anavatanımızda da yaşama şansı bulamayız, boğuluruz. Çevremizdeki yaşam alanlarımız; bizim için ekonomik, askeri, siyasi açıdan önemli olan Ege Denizi; bizim için etnik, askeri, ekonomik, siyasi açılardan önemli olan ve özellikle ekonomik açıdan giderek önem arz edecek olan Kıbrıs; etnik, siyasi, stratejik, ekonomik ve askeri açıdan son derece önemli olan Irak’ın Kuzeyi, Musul-Kerkük-Telafer ve yine bizim için ekonomik, siyasi, kültürel açıdan önemli olan, bize Orta Asya’ya bağlantıda köprü görevi görüp, enerji güvenliğimizi de sağlayacak olan Güney Kafkasya’dır. Türkiye savunmasını ve siyasetini içte olduğu kadar dışta da bunları hesaba katarak geliştirmelidir.
Üzerimizdeki tehditlerin boyutlarının çeşitliliği ve teknolojik olarak üstün olan ülkelerin, çevremizdeki tehditlere destek olabilme potansiyelleri Silahlı Kuvvetlerimizin dünyanın en güçlü ordularını hesaba katacak bir şekilde gelişmesini zorunlu kılmaktadır. Ancak, Türkiye için çevresindeki çoğu uyduruk ülkenin askeri gücü hiçbir zaman bir ölçü olmamalıdır. Türkiye, bütün olasılıkları göz önüne alarak, ulusal çıkarlarının gerektirdiği, gerektireceği şekilde, beka ve Türk milletinin refahını da göz önüne alarak, stratejik öngörülerle, ulusal hedeflerini tespit edip, ulusal stratejilerini geliştirmelidir. Türkiye’nin, çevresindeki birçok ülkenin maalesef ki anladığı dil askeri dildir ve Türkiye’nin askeri güç kullanım konseptini, dış politikasının hedefleri ve milletin çıkarları açısından kullanmaktan kaçınmaması gerekir. Çünkü komşularımız bu dilin etkilerinden dolayı, Kıbrıs’ta, terörist başının tesliminde, Kardak Krizi’nde ve S-300 füzelerinin Kıbrıs’tan çekilmesinde geri adım atmışlardır. Komşularımızın, biz itidalli davrandıkça şımardıkları bir gerçektir ve anladıkları dilden konuşmamızın da stratejilerimizin içinde ağırlık kazanması kaçınılmaz hale gelmektedir. Ancak bu bağlamda değinilmesi gereken bir başka husus da, günümüz teknolojisinin hızlı gelişimine paralel olarak özellikle küresel güç ve potansiyelindeki ülkelerin bu teknolojileri hızla savunma stratejilerine uygulamalarıdır. Yine bu bağlamda çevremizdeki bize göre güçsüz ülkeleri de özellikle savunma stratejilerinde güdümlü füze ve kimyasal, biyolojik silahlara ağırlıklı olarak yer vermeleri, bizim de buna göre strateji geliştirmemizi gerekli kılmaktadır. Uzayın da gelecekte savunma alanında çok daha büyük rol alacağı hesaba katılmalıdır. Uzaydan gelecek ve uzaydan yönlendirilip kontrol edilecek saldırılara karşı, iletişim teknolojilerinden yararlanarak elektronik harp unsurlarının tamamından yararlanma hususunda ve özellikle uzun menzilli hava savunma füzelerinin Silahlı Kuvvetler envanterine acilen katılması ile caydırıcı güç olarak sistematik bir şekilde ve bağlı bulunduğumuz anlaşmaların dışına çıkarak 300 km. üzeri menzilli güdümlü füzelerin üretimine ağırlık vermemiz gerekir. Bugün artık dünyada ulusal çıkarlarına aykırı düşen anlaşmalara sadakat zayıflara mahsustur. Türkiye’nin ulusal stratejisi ancak çıkarları doğrultusundaki uluslararası anlaşmalara uymak olmalıdır. Bizce strateji olarak, nükleer güç haline gelip, füze teknolojilerini geliştirmiş olduktan sonra öteki ülkelere bu konularda yasak koyan çifte standartlı zihniyete boyun eğmeyecek bir politika izlenmesi gerekmektedir. Bugün Kyoto Protokolü gibi uluslararası antlaşmalardan kaçınan başta ABD gibi ülkelerin bu tutumları bize, çıkarlar doğrultusunda nasıl hareket edilebileceği hususunda örnek olmalıdır.
Bu bağlamda, strateji olarak, kısa sürede milli güvenirliği olan silah sistemlerine sahip olma gereği vardır ve bunu da günümüzde (çok gelişmiş ve 4. veya 5. nesil savaş uçaklarını kendimiz üretemeyeceğimize göre) ancak kısa, orta ve uzun menzilli füze sistemleri yelpazesine sahip olmakla elde edebiliriz. Milli olarak üretilen uzun menzilli güdümlü füzelerin hedefe varma ve hedefi vurma olasılığı, gayrı milli olarak tedarik edilen savaş uçaklarından kat be kat fazladır ve ulusal olanaklarla üretilen bu sistemler içerisinde ne gibi Truva atları olduğu bilinmeyen, yedek parça açısından dışa bağımlı ve kullanım konusunda üzerinde kısıtlamalar olan savaş uçaklarına göre daha ucuzdur, daha caydırıcıdır. Bütün bunlara bakarak, teknoloji çağındaki savunma stratejimizin; bilgi toplamada etkinlik, silah platformlarımızın menzil ve çalışabilirliği, bunların hassasiyeti, sürat ve görünmezlik özellikleri ve bütün bunların dayandıkları otomasyon ve koordinasyon sistemlerinin bir bütünlük ve gelişmişlik arz etmesi yönünde ciddi çalışmalar yapılmalıdır.
MİLLİ PLATFORMLAR-MİLLİ YAZILIMLAR
Bu konuda Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerimizin ciddi çalışmaları olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda; özellikle Deniz Kuvvetlerimizin Perry sınıfı firkateynleri için geliştirdiği GENESIS entegre muhabere sistemi, MIL GEM korvet tedarik programı bünyesinde geliştirilen muharebe sevk (yine GENESIS CMS temeline dayanan) sistemi, C3 Türk Seyyar Radar Sistemi, 35 mm. Oerlikon Atış Kontrol Sistemi Modernizasyonu, Deniz Kuvvetleri için geliştirilen Ulusal Atış Kontrol Sistemi, Otomatik Hedef Tespit ve İzleme Sistemi gibi sistemler Türkiye’nin savaş sistemleri elektroniğinde attığı adımları ve bunların milli olma gibi umut verici özelliklerini ortaya koymaktadır. Çünkü savunma elektroniği ve bunların milli programlarının geliştirilmesi HAVELSAN ve ASELSAN gibi ulusal firmalarımızca başarı ile yürütülürken, elektronik alanda silah sistemlerinin köklerinin dışa bağımlılığını da büyük sakıncalarını ortadan kaldırmaktadır. Elektronik sistemler alanında elde edilen başarılar ve yapılan çalışmalar hiç şüphesiz, Kara Kuvvetlerimiz için, Ulusal Ana Muharebe Tankı projesinde ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nca geliştirilmesi ve alımı planlanan, mayınlara karşı korumalı zırhlı muharebe araçlarında da kullanılacaktır.
Türkiye’nin üretmeyi uzun süredir planladığı Ana Muharebe Tankı Projesi için alınacak teknoloji konusunda Güney Kore’nin bağımsız devlet kuruluşu olan DAPA’a (Defense Acquistion Program Administration) ait XK–2 platformunu seçmesi ve konunun Türk Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nca kabul görmüş olması da ulusal silah platformları edinim ve üretimi açısından önemli bir gelişmedir.
XK–2 platformu, otomatik doldurma sistemli 120 mm.lik bir topa sahip amfibik bir tanktır. “Kara Panter” olarak da isimlendirilen bu platformun helikopterlere karşı da savunma yeteneğine sahip olması önemli bir özelliktir.
Türkiye’nin katılımcılarından olduğu F-35 Müşterek Taarruz Uçağı, A-400M nakliye uçağı projeleri gibi çalışmalara ortak olmak ulusal savunma sanayimize teknolojik birikim ve deneyim aktaracağı gibi, yine Güney Kore Cumhuriyeti ile müştereken üretilecek KT-1 Temel Eğitim Uçağı projesi ve ROKETSAN’ın geliştirdiği 300 mm.lik çok namlulu topçu roket sistemi de her açıdan Savunma Sanayimiz açısından gereken olumlu adımları içermektedir.
BALİSTİK FÜZELERİN ARTAN ÖNEMİ VE ÇALIŞMALARIN VARDIĞI NOKTA
Yukarıda ifade edilen tüm hususlar son derece önemli bir askeri güç olan ülkemiz için önemlidir. Milli şekilde üretilmiş füze programlarının, uçak geliştirme ve üretimine göre kolaylığı ve ucuzluğu hiç şüphesiz Türkiye’nin savunma stratejilerini ele alırken üzerinde daha çok durmasını gerektiren bir husus olarak ortaya çıkmaktadır. Son olarak 30 Ağustos kutlamalarında, Çin Halk Cumhuriyeti’ne ait CPMIEC/SCAIC firması ile işbirliği sonucu üretilmiş olan YILDIRIM füzesinin fırlatma araçlarının teşhiri ile atılan ciddi adımların varlığı da umut verici bir şekilde ortaya çıkmıştır. TOROS Projesinden sonra çalışmalarına (J) serisi adıyla devam edildiği anlaşılan füze programımızın, hatta 1000 km. gibi bir iddialı bir programı da hedef alabileceği söylentileri de Türkiye’nin Savunması adına gurur verici ve bir gelişmedir.
Türkiye’nin 1980’li yıllarda 70 mm. kısa menzilli roket prototipleri üzerinde çalışarak başlattığı roket programları, 1990’larda Pakistan, Çin, İsrail başta eski Doğu Bloku ve Orta Asya Cumhuriyetleri işbirliği ile sürdürdü. Özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’nden getirtilen WS-1 füzesinin denemeleri ve incelenmesi sonucu bu sistem üzerinde geliştirme çalışmaları başlatılmıştı. ROKETSAN ve ASELSAN’ın ürünlerinin kullanıldığı balistik füze teknolojilerimizin geliştirilmesi satıhtan-satıha sistemlerimizin çevre ülkelerdeki alabildiğine geliştirilmekte olan balistik füze sistemlerine karşı caydırıcılığı ön plana alındığı da bu çerçevede anlaşılmaktadır.
Yapılan çalışmalar sonucu erişilmiş noktada, öncelikle topçu kuvvetlerimizin vurucu gücünü arttırmayı amaçlayan TOROS füzeleri de milli bir takım halinde Aselsan-MKE-Roketsan-Tübitak/SAGE ekibi tarafından başarı ile geliştirilmiştir.
Geliştirilen;
TOROS-230A, 230 mm. çapında, 4,1 m. uzunluğunda, 326 kg. ağırlığında olup güdümsüz olarak 10-65 km. menzile ve 105 m.lik bir tahrip alanına sahiptir.
TOROS-260A ise 260 mm. çapında, 4,8 m. uzunluğunda, 483 kg. ağırlığında olup güdümsüz olarak 15-100 km. menzile ve 150 m.lik tahrip alanına sahiptir.
Bunların dışında ABD’den alınmış MLRS (Çok Namlulu Roketatar Sistemleri)’den acil durumlarda atılabilecek 227 mm.lik Türk roketlerinin ve yine tamamen milli, 227 mm.lik güdümlü MLRS projelerinin geliştirildiği de söylenmektedir.
Türkiye’nin ilk balistik füzesini denediği 2001 yılından bu yana, özellikle Çin WS-1 üzerine geliştirdiği balistik füze sistemlerinin devamı olan ve özellikle B-611 füzesi üzerinde yapılan çalışmalar ile YILDIRIM gibi bir platforma kavuşulmuştur. Katı yakıtlı ve ağırlığı yaklaşık 2.100 Kg olduğu sanılan YILDIRIM’ın menzilinin 152 km.’a kadar eriştiği( 250 km. söylentileri de vardır) ve hedef sapma değeri(CEP)’in de 150 m.’nin altında olduğu söylenmektedir. J serisi ile ilgili olarak yapılan çalışmaların daha ileri noktalara varabileceği ve ayrıca daha uzun menzilli (Çin WS-1b) üzerinde çalışıldığı da savunma çevrelerince ifade edilmektedir ki bütün bunlar, çevremizdeki tehditlere karşı caydırıcılığımızı arttıracak umut verici gelişmelerdir.
SAVUNMA SANAYİMİZ ve GÜCÜ
Türkiye halen kullanmakta olduğu, zırhlı muharebe araçlarını, 230 ve 260 mm.lik Çok Namlulu Roket Atıcı Sistemlerini, 155 mm. obüsleri, 120 mm.lik havan toplarını, tanksavar füzeleri, insansız hava araçları ve Bora, Atılgan ve Zıpkın hava savunma sistemlerini kendi geliştirdiği çalışmalarla, F-16 uçakları, Cougar helikopterlerini, Çin menşeli WS-1 roketlerini, CN-235 nakliye uçaklarını, 35 mm. Oerlikon uçaksavar toplarını, Popeye havadan-havaya, Paveway Laser güdümlü bombaları, Rapier yerden havaya füzeleri, çeşitli jet motorlarını, Gür ve Atılay sınıfı Denizaltıları, kılıç sınıfı hücumbotları lisans altında üretmektedir. Yine, karadan ve denizden elektronik savaş, çeşitli navigasyon sistemleri, MARS V gözetleme ve keşif sistemleri, İnsansız Hava Araçlarının keşif sistemleri, ARS-2000 Yerden Gözetleme Radarları, çeşitli taktik muharebe sistemleri, çeşitli atış kontrol ve harekat kontrol bilgisayar sistemleri, optik nişan alma sistemleri, gece görüş dürbünleri ve lazerli menzil tespit cihazları da milli imkanlarla tesislerimizde üretilmektedir.
TÜRKİYENİN HALİ HAZIR SAVUNMA GÜCÜ ve KUVVET YAPISI
Stratejik Olanaklar:
a) Nükleer-Biyolojik ve Kimyasal Yetenekler
Çekmece Nükleer Araştırma Merkezinde 5 MW’lık TR-2 ve İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki 250 kW’lık IT V-TRR araştırma reaktörleri.
b) Roket ve Balistik Füze Platformları
– ATACMS sistemleri, 12 fırlatıcılı rampada 72 balistik füze olarak mevcuttur.
– Geliştirilen, TR-122 (Topçu roketleri), TOROS-230, TOROS-260, KASIRGA (WS-1), YILDIRIM (B-611) ve devamı olarak JAGUAR projesiyle geliştirilmekte olduğu söylenen Çin menşeli WS-1B benzeri platformlar Silahlı Kuvvetlerimizin roket ve balistik füze gücünü kapsar.
c) Uzay Olanakları
– BİLTEN Yer İstasyonu (Bilsat Uydusu için)
– SAGRES Yer İstasyonu (SPOT, ERS, RADARSAT ve NOAA’dan iletişim için)
– TURKSAT-2A (Sivil ve Askeri uydu)
– BİLSAT (Sivil uydu)
– TURKSAT-3A (2008’de fırlatılacak uydu)
– Ikonos (Uydu Görüntü Alımı)
– Ofeq 5 (Uydudan istihbarat alımı)
Kara Kuvvetleri:
-420.000 personel ( 4 Ordu, 9 Kolordu, 1 Zırhlı Tümen, 2 Mekanize Piyade Tümeni, 1 Piyade Tümeni, 1 Eğitim Tümeni, 11 Motorlu Piyade/Piyade Tugayı, 16 mekanize Piyade Tugayı, 9 Zırhlı Tugay, 5 Komando Tugayı, 5 Eğitim Tugayı, 2 Topçu Tugayı, 1 Kara Havacılık Tugayı olarak)
– Tank: (yaklaşık) 3100, (298 Leopard 2A4, 77 Leopard 1A3T1/TU120, 150 Leopard 1A3T1, 166 Leopard 1A1A4-Volkan modernizasyon projesiyle, 170 M60T-M60 Modernizasyon projesi kapsamında, 650 M60A3, 105 M60A1, 750 M48A5T2 tankı M60A3 standardına yükseltilmekte, 600 M48A5T1 tankı M60A1 standardına yükseltilmekte ve 100 kadar zırhlı keşif aracı standardına yükseltilen M48T5 tankı vardır).
– Zırhlı Personel Araçları: 6300(yaklaşık) ( 650 FNSS Zırhlı Muharebe Aracı, 1375 FNSS Geliştirilmiş Muharebe Aracı, 48 Zırhlı TOW aracı, 170 FNSS Zırhlı Hava Toplu Araç, 2750 M113 Zırhlı Personel Taşıyıcı, 175 M106A kendinden motorlu M-30 107 mm havan sistemi, 150 M113 TOW, 250 Otokar 4×4 Akrep, 375 4×4 Otokar Cobra, 240 8×8 BTR-80, 50 FNSS 8×8 Pars, 100 8×8 Otokar Yavuz olarak)
– Helikopterler: 290 (21 S-70 A 28, 52 S-70D28 Blackhawk, 28 AS-532 Cougar, 28 Bell AB206, 23 Agusta Bell AB205 AT, 27 Agusta Bell AB205A1, 52 Bell UH-1H, 20 Bell UH-1D, 42 Bell UH-1H). (Bunlara ek olarak önümüzdeki yıllarda; Agusta Westland T129 Taarruz Helikopteri (50+41 opsiyonlu) Türkiye’de üretilecektir.)
Taarruz Helikopterleri: 41 (9 Bell AH-1W Super Cobra, 32 Bell AH-1P/S Cobra).
– Hava Savunma Füzeleri: 30 Atılgan KMS (1×8 FIM-92 B/C Stinger), 24 Zıpkın (1×4 FIM-92 Stinger), 800 FIM 92 B/C RPM Sistemi (4875 füzeli), 1000 FIM-43A Redeye, 40 9M39 Igla (SA-18 Grouse)
– Tanksavar Roketleri:
390 Milan, 365 BGM-71, 40000 M72 A2LAW (66 mm.), 5000 RPG-7 (40 mm), 500 ERYX, 70 9M113M Konkurs (420 roketli).
– Topçu Roketleri:
5 TR-300 Kasırga WS-1A (80 km. menzilli),
25 TR-300 Kasırga WS-1B (180 km. menzilli),
72 ATACMS MGM 140 Blok 1 (165 km),
12 M-270 MLRS, 50 T-122 MLRS (40 km),
48 TR-107 MLRS, 24 RA 7040 MLRS, 36 YILDIRIM B-611 (250 km) ve sayıları bilinmeyen TOROS 230 A (65 km) ile TOROS 260 (110 km menzilli),
– Kundağı Motorlu Top: 100 Fırtına (K9T) 155 mm., 215 M110, 36 M107, 9 M55, 222 M44T, 365 M52T, 25 108T.
– Çeşitli Toplar: Yaklaşık 5000.
Hava Kuvvetleri:
– 217 F-16 C/D, 50 F-4E 2020, 48 F-4 E, 58 F-5 A/B olarak yaklaşık 370 Savaş Uçağı,
– 18 C-160, 7 C-130E, 5 C-130B, 47 C-235 olarak toplam 90 nakliye uçağı,
– 9 KC-135R Tanker uçak,
– 47 F-5 2000 jet ve 70 T-38 eğitim uçağı,
İnsansız Hava Araçları:
6 Gnat 750, 108 Harpy Taarruz platformu
Hava Savunma Füzeleri:
24 Batarya Nike Hercules
18 Batarya Rapier B1X (satın alınması düşünülüyor)
Deniz Kuvvetleri
– 4 Barbaros (Meko tipi) firkateyn, 4 Yavuz (MEKO) firkateyn, 8 Gaziantep (Oliver Perry sınıfı) firkateyn, 4 Tepe (Knox sınıfı) firkateyn, 6 Burak (d’Orves sınıfı) firkateyn olmak üzere toplam 26 firkateyn,
– 8 Doğan sınıfı, 4 Kılıç, 2 Yıldız, 8 Kartal sınıfı olmak üzere toplam 22 Hücumbot,
– 1 Aydın, 5 Silifke, 6 Karamürsel, 5 Edincik, 4 Foça tipi Mayın Arama Gemisi,
– 6 Atılay (1200), 4 Preveze (1400), 4 Gür(1400) tipi toplam 14 denizaltı.
– 9 C-235 Deniz Keşif Uçağı
– 14 AB-212 Deniz Helikopteri
– 7 S-70B Deniz Taarruz Helikopteri
– Toplam 107 adet sahil muhafaza gemisi
– Toplam 50 çıkarma gemisi ve botu
Kaynak Site :
Yunan silahlanması ve olası savaş
Türkiye üzerindeki emellerini AB’nin kanatları altında gerçekleştirmeyi hedefleyen Yunanistan’ın en önem verdiği husus hiç şüphesiz Adalar Denizi’dir. Burada emellerine ulaşabilecek bir Yunanistan’ın deniz altındaki yeraltı kaynaklarına tamamen sahip olmasının yanı sıra askeri, siyasi ve ulaştırma konusunda kazanımlar elde etmesi de söz konusu olacaktır. Giderek bir enerji boru hatları terminali haline gelecek gibi gözüken Türkiye bu avantajı, Batı’daki deniz ulaşımını tamamen kontrol altına alabilecek bir Yunanistan’ın özellikle kıta sahanlığı ve karasuları konusundaki emellerine ulaşması halinde kaybedebilecektir. Bu çizgide hareket eden komşumuz, özellikle AB üzerinde mevcut hükümetin zaafından da yararlanarak Kıbrıs konusunda kazanımlar elde etmek isterken Adalar Denizi’ndeki karasularını da genişletmek için atağa kalktı. Geçmişte PKK ve Ermeni terör örgütlerine verdiği destek de, amaçlarını gerçekleştirmek için her zaman zayıf anımızı kollayan veya bizi zayıflatmak isteyen bir Yunan gerçeğini ortaya koyuyor. Buradan hareket eden birçok üst düzey yetkilimiz de çeşitli vesileler ile gelecekte Yunanistan ile bir çatışmaya girmenin kaçınılmaz olduğunu dile getirmiştir. Türkiye’de Yunanlılara toz kondurmak istemeyenler sahte dostluklardan bahsetse de Yunanlıların Kıbrıs ve Adalar Denizi’nde kazanımlar elde etmeleri halinde üzerimize başka taleplerle gelecekleri de açıktır.
Bu bağlamda yine, TBMM Başkanının da, Adalar Denizi’nde karasularını 12 mile çıkarmaları durumunun “Casus Belli” (savaş nedeni) sayılmaması gerektiği yönündeki beyanlarını da anlamak olası değildir. Çünkü Yunanlılar bu amaçlarından vazgeçmedikleri gibi sistematik şekilde Adalar Denizi’ndeki ada ve adacıkları silahlandırıyorlar. Bunu ne amaçla yaptıkları da açıktır.
EGE’DE YUNAN ASKERİ VARLIĞI
Yunanlılar, anlaşmalara aykırı olarak, tek bir asker dahi bulundurmamaları gereken adaları silahlandırdıkları gibi, harita üzerinde yer almayan kayalık adacıkları bile askeri amaçlara uygun hale getiriyorlar. Mağaraları denizaltıların gizlenebileceği şekilde tadil ediyor, tepeler arasındaki çok dar koyları yine savaş gemilerinin üstlenebilecekleri ve savaşabilecekleri hale getiriyorlar.
Özellikle Kardak krizinden sonra sistematik bir şekilde silahlandırılmaması gereken 80 kadar ada ve adacığa silah yığılmıştır. Bu ada ve adacıklara gözetleme kuleleri de yapılmıştır. Ayrıca yine bu adalardan,
Limni’de 88. SDI (Stratiotiki Diokisi-Askeri Komutanlık) (Tugay gücünün üzerinde),
Midilli’de 98. ADTE (Anotera Diokisi Tagmaton Etnofylakis -Milli Muhafızlar Yüksek Komutanlığı) (Tümen gücünde),
Sakız’da 96. ADTE (Tugay gücünde),
Sisam’da 79. ADTE (Tugay gücünde),
İstanköy’de 80. ADTE (iki tank taburlu, 4 piyade taburlu, bir destek taburlu tugay üzerindeki kuvvet) ve
Rodos’da 95. ADTE’yi (Toplam 15 bin askerin üzerinde biri mekanize-zırhlı iki tugay) bulunduran Yunanistan’ın mevcut gücünü bu sıralarda silah altına alacağı sözleşmeli askerlerle de arttıracağı söyleniyor. Yine özellikle Türkiye’ye karşı Adalar Denizi’nde elverişli bütün ada ve adacıkları birer uçak gemisi gibi kullanmayı amaçlayan Yunanistan’ın bu durumdan sonuna kadar yararlanmayı ve bunu bir askeri üstünlük haline getirmeyi amaçladığı da ortadadır.
Ayrıca milli savunma politikası “düşman Türkiye” anlayışına göre şekillenen Yunanistan’ın fert başına düşen savunma harcamalarının Türkiye’den çok fazla olması da dikkate değer bir konudur. Türkiye’nin fert başına düşen savunma harcamaları yaklaşık 112 dolar iken Yunanistan’da bu rakam 611 doları bulmaktadır. 1997*2003 yılları arasında Yunanistan’ın silahlanma ve modernizasyon harcamaları, yaklaşık 20 milyar dolardır. Yunanistan, savunma harcamalarının gayri safi milli hâsılaya oranı yönünden AB ülkeleri arasında birinci, dünyada silah ithal eden ülkeler arasında üçüncü konumdadır. Bu durumun özellikle, savunma harcamalarımızın yüksek olduğunu maksatlı olarak veya cahilce iddia eden aydınlarımız ve maydınlarımız (mandacı aydınlar) tarafından bilinmesinde yarar vardır. En ufak bir zafiyet anımızda bize zarar vermek üzere bıçaklarını bileyli/keskin tutan Yunanistan, başımıza bir illet gibi sarılan PKK terörünün ve daha önceki Ermeni terörünün de baş yaratıcılarındandır. Abdullah Öcalan’ın son sığındığı yerin Kenya’daki Yunan elçiliği olduğu unutulmamalıdır. Yine bu ülkenin Suriye ve Ermenistan ile ikili askeri anlaşmalar yaptığı ve Türkiye ile olası bir savaş durumunda Kıbrıs’a müdahale amacıyla Suriye’nin hava üslerini kullanmak konusunda Suriye’nin onayını aldığı da bilinmektedir. Karnesi bu kadar zayıf ve üzerimizdeki emelleri bu kadar açık olan bir ülkenin zayıf bir anımızda ortaya çıkarabileceği olası bir savaş durumundaki stratejisi, AB ve ABD’den gelecek baskılarla savaşın uzun sürmeyeceği varsayımına göre hazırlanmıştır.
Türkiye’nin çok zayıf bir anında saldırının koşul ve bahanelerini yaratacak olan Yunanistan’ın bu noktadaki amacının toprak kazanımı olacağı açıktır. Yunanistan’ın silahlanmasını savunma amaçlı olarak nitelendirenlerin Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin silah envanterini incelemeleri ve Yunanistan’da niçin bu denli silahlanma yatırımının yapıldığını veya niçin anaokuluna giden çocuklara bile Türk düşmanlığı aşılandığını kendi kendilerine sormaları gerekir.
OLASI SAVAŞIN GELİŞME ŞEKİLLERİ
Trakya Cephesi: Türkiye’nin olası bir zayıf anında başlayabilecek bir savaşta, Yunanlıların süratli bir şekilde, özellikle Adalar Denizi ve kıyılarımızda kazanımlar elde etmeyi amaçlayacakları açıktır. Bütün cephelerde süratle elde etmeyi hedefleyecekleri bu kazanımlardan sonra ağababaları olan büyük ülkelerin tarihte her seferinde olduğu gibi Yunan haritasında yeni bir genişlemenin oluşmasına yardımcı olmalarını bekleyeceklerdir. Ne var ki en zayıf olduğumuz zamanlarda bile tokadımızı yiyen Yunanlıların, Kanuni Sultan Süleyman’dan bu yana en güçlü ve deneyimli günlerini yaşayan ordumuzdan yine bir darbe yemeleri kaçınılmaz olacaktır.
Ancak Kıbrıs’ta giriştikleri 1974 darbesi benzeri bir çılgınlığa soyunabilecek bir Yunanistan’ın, belki de öteki komşularımızla olabilecek bir çatışma veya içimizdeki bir ihanet başkaldırısından da yararlanma amacıyla başlatabileceği böylesi bir girişiminde savaş cephemiz öncelikli ve ağırlıklı olarak Adalar ve Adalar Denizi Kıyılarımız ile koşullar gerektirirse Trakya ile Kıbrıs olacaktır.
Böyle bir girişimde ilk vuranın karşı tarafa göre bir adım önde olacağı ve özellikle hava saldırıları sonucu hasmının hava gücünü saf dışı ederek deniz ve kara gücünü destekleyecek bir hava şemsiyesi elde edeceği görüşü önemli bir husustur. Bu noktada ilk vuranın Yunanistan olacağı varsayılırsa, Yunanlıların Batı Anadolu’daki bazı önemli hava üslerimize verebilecekleri zarar onları belki birkaç gün için bir adım öteye taşırsa da, büyük ülke olmamızın sağlayacağı avantaj nedeniyle göreceli olarak Orta ve özellikle Doğu Anadolu’daki üslerimize zarar veremeyecekleri de gerçektir. Kaldı ki özellikle Barış Kartalı Projesi, diğer adıyla Havadan İhbar ve Kontrol (HİK) sistemi kapsamında edinmekte olduğumuz 4 adet B737-700 (+2 opsiyonlu) Boeing erken uyarı uçağına gözükmeden Yunan Anakarası’ndan Batı Anadolu’yu vurmanın da çok kolay olmayacağı açıktır. Yine kaldı ki bir ilk vuruş Yunanistan’dan gelse bile özellikle böyle bir olası savaşın üçüncü gününden sonra her iki tarafın da hava ve deniz güçleri ciddi ölçülerde azalacağı için, Türk Ordusu’nun mükemmel işleyen seferberlik sistemiyle, Kara Kuvvetlerimiz bütün cephelerde artan asker sayısıyla kesin sonuca gidecektir. Eğer, Kıbrıs’ta 1974’de EOKA-B terör örgütü lideri Nikos Samson’un hükümet darbesi, Kardak’daki gelişmeler ve kıta sahanlığında petrol arama gibi Yunanlılar tarafından başlatılan benzeri ve kendi çıkarları açısından gerek gördükleri bir girişimi Adalar Denizi’nde başlatması ile gelişebilecek olaylar sonucu ilk vuruşu Türkiye yapmaya karar verirse bu sefer bizim bir değil birkaç adım daha öne geçeceğimiz çok açıktır.
Böylesi bir savaşta, Trakya’daki nitelik ve nicelik bakımından bariz gücümüzü dikkate alacak olan Yunanistan’ın, nüfusunun bir milyondan fazlası Türk olan Bulgaristan’ı da göz önüne alarak Trakya cephesinde bir taarruza geçemeyeceği söylenebilir. Hatta Yunan Ordusu’nun Trakya’daki gerçek amacının böyle bir savaş oluştuğunda Meriç nehrinden başlayarak Yunanistan içlerine kadar uzanan, sulama kanalları, bataklıklar ve engebeli bir coğrafya ile dolu arazi yapısından da yararlanmak amacıyla, ordusunun Adalar’daki gücünün arta kalan kısmının hemen tamamının bulunduğu Trakya’da 10-15 kilometre geriye çekileceği ve Türk Ordusu’nu burada karşılayacağı da tahmin edilmektedir. Bu konseptte, Xanthi’de konuşlanmış Yunan 4. “D” Kolordusu’nun ana görevinin yaklaşık 100 kilometrelik sınırı korumak olduğu açıktır.
TRAKYA’DA YUNAN VARLIĞI
Bu cephede Yunanlılar’ın;
12. Mekanize Piyade Tümeni’ne bağlı 7. Mekanize Piyade Tugayı ve 31. Mekanize Piyade Tugayı’nın, 26. Mekanize Piyade Tümeni’ne bağlı 3. Mekanize Piyade Tugayı ve 30. Mekanize Piyade Tugayı’nın, ve 20. Zırhlı Tümen’e bağlı, 21. Zırhlı Tugay’ın Pindus Süvari alayı, 23. Zırhlı Tugay’ın 3. Süvari Alayı (Dorylaeon), 25. Zırhlı Tugay’ın 2. Süvari Alayı (Ephesus!!!) ve 50. Bağımsız Mekanize Piyade Tugaylarının çeşitli kademelerde görev alacakları düşünülebilir.
Ayrıca, Kozani’deki Yunan 1. (A) Kara Kolordusu’na bağlı 8, 9, 10, 15.
Piyade Tugayları ve 24. Zırhlı Tugayı ile, Veroia’da konuşlanmış 2. (B) Kolordusu’na bağlı 1. Piyade Tümeni, 1. Komando Tugayı, 71. Hava İndirme Tugayı, 2. Mekanize Piyade Tugayı, 33. Mekanize Piyade Tugayı, 34. Mekanize Piyade Tugayı ve Hava Tugayına (Helikopter birliği) bağlı birliklerin Meriç yakınlarındaki ön cepheye çeşitli kademelerde yardım edecekleri ve hatta birliklerimizin gerisine sızmaya ve lojistik yollarımızı kesmeye teşebbüs edecekleri de düşünülebilir. Özellikle 2. (B) Kolordu’suna bağlı mobil birliklerin Meriç boyunda Türk birliklerinin gerisine, Adalar Denizi’ndeki Türk Adaları’na, kıyılarımızdaki belli noktalara veya kendi adalarına indirme teşebbüsünde bulunabilecekleri beklenebilir.
Bu bölgedeki savaşta Yunanlıların özellikle ellerindeki 109 adet M109 (155 mm.) ve 183 adet 203 mm.lik M-110 A2 obüslerinin büyük bir kısmıyla Türk gücüne karşı koymak isteyecekleri düşünülebilir. Bunların karşısında ordumuzun da özellikle yeni, 155 mm.lik Panter çekili obüs, 155 mm.lik Fırtına Kundağı motorlu toplarla ve yine 203 mm.lik M-115, 155 mm.lik M-114A ve M-101 A1 kundağı motorlu toplarla Yunan güçlerini yoğun ateş altına alması beklenir.
Olası bir savaşta sınırdan 20 kilometre kadar geriye çekileceği beklenen Yunan kuvvetlerinin Türk zırhlı güçlerine ve bunları arkadan destekleyen Türk mobil topçu güçlerine cevap vermesi beklendiğinden bu cephedeki savaşın başlangıçta zırhlı birlikler arasında geçmesi kaçınılmazdır. Türk birlikleri geriye çekilmiş Yunan güçlerine muhtemelen bütün bir cephede savaşmaktan kaçınacaklar ve belli noktalardan sürpriz taarruzlarla hareketli güçlerini kullanarak saldıracaklardır. Yine muhtemelen bazı Yunan zırhlı güçleri de ana güçlerini arkada, Türk topçusunun menzili dışında tutmak isteyerek, yine hareketli zırhlı birlikler ve kundağı motorlu topların desteğiyle Türk birliklerinin gerisine, Türk takviye ve lojistik destek birlikleriyle ana taarruz gücünün arkasına geçmek isteyeceklerdir. Bu bölgedeki bir savaşta, Yunanlıların savaşın uzamasının ABD gibi üçüncü ülkelerce baskı yoluyla engelleneceğine güvenerek özellikle Adalar Denizi’nde elde etmiş oldukları olası kazanımları korumayı amaçlayacakları düşünülebilir. Savaşın uzama ve gelişmesine göre özellikle Dedeağaç-Xanthi dar bölgesini, denizden çıkarma veya havadan indirmeyle ele geçirebilecek Türk kuvvetlerinin Yunan Ordusu’nun büyük bir kısmını kuşatabilecekleri ve Selanik’e ulaşabilmek için önlerinde hiçbir gücün kalmayacağı da bir olasılıktır.
Yine böyle olası bir savaşta Türkiye’nin elindeki; Toros*230, Toros*260, ML*270 MLRS (12×227 mm), WS-1A (4x320mm), T*122 CNRA (40x70mm.) TR*107 (12×107 mm) RA 7040 (40x70mm) gibi çeşitli roketleri ve MGM-140A ATACMS gibi taktik savaş alanı roketlerini, Yunanistan’ın da M270 MLRS (12×227 mm), RM*70 (40×122 mm) roketleri ile MGM-140A ATACMS’ları yoğun olarak özellikle Trakya Bölgesi’nde kullanacağı düşünülebilir.
Yine bu savaşta Limni’nin de her iki taraf için ağırlıklı bir rolü olacağı açıktır. Muhtemelen de savaşın önemli ve can alıcı bir kısmı bu ada ve çevresinde yaşanacaktır.
TÜRK ASKERİ VARLIĞI
Türk ordusunun Trakya cephesinde büyük bölümünü kullanacağı 2-3 kolordu ve bunlara bağlı yaklaşık 5 zırhlı, 8 mekanize ve 3 piyade tugayına karşı, Yunanlıların savaşın ilk günlerindeki beklentilerine erişemediklerini düşündükleri anda ana kuvvetlerini çok daha gerilere, Selanik yakınlarına bile çekmeyi düşünülebilecekleri de bir olasılıktır.
Savaşın uzaması durumunda, ciddi ve düzenli bir seferberlik deneyimi olan ordumuzun, savaş alanında edineceği altıya bir üstünlükten ve terörle mücadeledeki deneyimlerinden de yararlanarak, Yunanlıların çok güvendikleri, Leopard II tankları ve Apache AH-64A helikopterlerinin, HAWK, OSA-AK, TOR-1M ve Stinger, ASRAD gibi kısa ve orta menzilli yerden havaya uçaksavar füzelerinin süreç içinde azalmasından da yararlanarak zırhlı destekli üstün piyade güçleriyle Yunanistan içlerine girmesi ve belli bölgelerde Yunan güçlerini adacıklar halinde kuşatması söz konusudur. Seferberlik konusunda Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında beceriksizlik örneği veren ve skandallar yaşayan Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin yoğun savaş gücümüze yanıt verebilecek bir şekilde 300.000’in üzerine çıkarabilmeyi hesapladığı yedek güçlerini, savaşın uzaması sürecinde muharebe alanlarına intikal ettirmesi de yine çok güç olacaktır. Bu bakımdan Yunanistan’ın oyalama taktiği uygulayacağı ve süreç içinde ABD ve özellikle AB’yi arkasına almayı ve eğer elde edebilmiş ise Adalar Denizi’ndeki olası kazanımını korumaya çalışacağı, diğer iki cephede savunmada kalacağı düşünülebilir. Taarruz savaşında tarihsel ve geleneksel olarak çok başarılı olduğu bilinen Türk Kara Kuvvetleri’nin, azalmış olan Yunan hava unsurlarının yokluğundan da yararlanarak Yunan ana karasında süratle Vardar nehrine erişmeleri, savaş sürecinin uzamasına bağlı olan bir gelişme olacaktır. Özellikle böyle bir kara savaşında, Yunan birliklerinin kadrolarının genelde eksik olduğu ve seferberlik sistemlerinin iyi işlemediği de dikkate alınmalıdır.
Adalar Denizi cephesi başta olmak üzere bütün cephelerde Türk ve Yunan Ordularına ait Özel Kuvvetler ve komando kuvvetlerinin, özellikle Deniz Piyade Tugayımız ve Yunan 32. Deniz Piyade Tugayı’nın tarafların cephelerinin gerisinde yoğun olarak kullanılacağı ve bunların tarafların stratejik noktalarını ve ikmal yollarını hedefleyeceği hususu da olası bir savaşın gelişmesinde önemli rol oynayacaktır. Yine Kardak’ta sessizce istediği noktaya sızma başarısını gösterebilmiş olan SAS Komandolarımızın özellikle adalarda önemli görevler üstleneceği de açıktır.
“Megali İdea” çerçevesinde genişlemeyi amaçlayan ve Akbaba’lar gibi bir şekilde zayıflamamızı bekleyen Yunanistan, Türkiye’nin ekonomik, siyasi veya güvenlik konularında belli bir şekilde zafiyete uğradığına inandığında oyununu böyle bir konseptte oynamak isteyecektir. Bu bağlamda ilk günlerde, özellikle ada ve adacıklara yerleştirmiş olduğu hava savunma sistemleri ile öncelikle hava gücümüzün adalara çıkarma yapacak birliklerimize savunma ve destek şemsiyesini yok etmeye çalışacaktır. Bu bakımdan özellikle, Limni, Skiros, Santorini ve Girit’teki hava üslerinden ve diğer adalardaki tali ve sivil üslerden de yararlanmak isteyecektir.
ADALAR DENİZİ CEPHESİ
Adalar Denizi’nde bir Yunan egemenliğine izin vermek istemeyen ve Yunanlıların hava sahalarını 6 milin ötesine çıkarmalarına karşı hemen her gün bunu tanımadığını kararlı bir şekilde göstererek söz konusu sahaya giren Hava Kuvvetlerimizin, dünyadaki sayılı ve deneyimli güçlerden biri olduğunu çok iyi bilen Yunanlılar, yine anlaşmalara aykırı olarak bu adalarda çok ciddi bir hava savunma ağı meydana getirmişlerdir. Bu bağlamda bütün askeri gücünü ve bu yöndeki harcamalarını Türkiye’ye karşı hazırlamış olan Yunan Kara Kuvvetleri’nin envanterinde;
42×3 MIM-23B HAWK (Orta menzilli hava savunma füze sistemleri)
21 TOR-M1 (Kısa menzilli, savaş alanında kullanılabilecek, mobil hava savunma füze sistemleri),
31 OSA-AK (SA-8) (Kısa menzilli, alçak irtifa hava savunma füze sistemleri),
54 ASRAD-Hellas (Kısa menzilli, çok hafif ve hareketli alçak irtifa hava savunma füze sistemleri),
1.237 FIM-92 B/C Stinger (Omuzdan atılabilen, alçak irtifa hava savunma füze sistemi),
Yunan Hava Kuvvetleri’nin elinde 4 Batarya (200 füzelik) PAC-3 Patriot (Uzun menzilli, uçak ve füzesavar sistemi, 70 km. menzil, 24 km irtifa), 6 SKYGUARD/SPARROW (Velos sistemi-12 batarya halinde füze, 30mm uçaksavar topu ve radarla teçhiz edilmiş), 2 SU-300 bataryası (12 lançer halinde, uzun menzilli, uçak ve füzesavar sistemi), 4 TOR-M1’s (Kısa menzilli, mobil hava savunma füze sistemleri), 9 CROTALE NG/GR bataryası (176 füzelik kısa menzilli, çok alçak-orta irtifa) bulunmaktadır.
Bütün bu sistemlerin ada ve adacıklara serpiştirilmiş olması ve Yunan Hava Kuvvetleri’nin yeni edinmiş olduğu 4 adet EMB-145 ERIEYE uçağından oluşan 380. Hava Erken Uyarı Filosu’nun yanı sıra adacıklara serpiştirilmiş hava savunma füzelerinin radarlarından da yararlanılarak Türkiye içlerine kadar uzanabilen hava gözetleme sistemi Yunanistan’ın Adalar Denizi’ne ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Yine, edinmiş olduğu Patriot PAC-3 sistemlerinin bir kısmının silahtan arındırılmış olması gereken Limni dahil diğer Adalar’a da yerleştirilmiş olması da önemlidir.
Yunanlılar, adalara kurmuş oldukları kara ve hava üslerinin yanı sıra son dönemde edindikleri 4 adet Katsonis sınıfı (1700 tonluk 214 tipi) ve diğer 4 adet Glavkos (209 tipi) denizaltıları, 4 adet Meko tipi Hydra sınıfı firkateyn, 10 adet Elli sınıfı firkateyn ve 4 adet bir zamanlar çok güvendikleri ancak süreç içinde işe yaramadığı anlaşılan ZUBR tipi Hoovercraft çıkarma gemileri ile gemilere karşı dizayn edilmiş yaklaşık 70 km. menzilli Exocet füzeleriyle Adalar Denizi’nde ciddi bir güç oluşturup, karasularını 6milin üzerine çıkararak, Türkiye’yi ekonomik, askeri ve siyasi açıdan sınırlı bir konuma getirmek istemektedirler. Ellerindeki güçleri ve silahlanmaya ayırdıkları ciddi parayı göz önüne aldığımızda hakikaten Adalar Denizi’nde kara-hava-deniz entegrasyonu ve bunları destekleyen askeri stratejileriyle etkin bir durum gösteriyorlarsa da, Türk Ordusu’nun gücü hesaba katıldığında Yunanlıların kendilerini içinde bulacakları konum özellikle Adalar Denizi’nde şöyle cereyan edebilecektir;
n Savunulması gereken yüzlerce Ada’nın önemli olanlarından bazıları Türk kıyılarından top menzili içerisindedir. Kuvvet yığmalarına karşın, kuvvetlerinin çok çeşitli adaya dağılmış olması nedeniyle, Türk Ordusu’nun nereye ağırlık vereceğini kestiremeyeceklerinden, özellikle kıyılarımıza yakın olanlardan taarruz edilen adalara yönlendirilecek yoğun topçu ateşimiz altında buralardaki kuvvetleri baskı altında tutulacaktır. Yunan Anakarası’na çok uzak, Türk kıyılarına çok yakın adalarda çıkarma gemileri ve helikopterlerle yapmayı düşünecekleri destek girişimleri, mesafenin uzaklığı ve hava üstünlüğünü sağlamadaki zorluklar nedeniyle başarısız olmaya mahkûmdur. Buna karşın Türk çıkarma birlikleri birkaç saat içinde hava ve topçu ateşi desteğiyle bazı önemli Yunan Adalarını ele geçirebilir.
YUNAN BİRLİKLERİ DAĞINIK DÜZENDE
Trakya, Adalar Denizi ve Kıbrıs’ta da güçlü Türk Kara Kuvvetlerine karşı, kara birliklerini ve dağınık adalarını destekleme zorunluluğunda olan Yunan Hava Kuvvetleri çoğunlukla savunma amaçlı konuma geçecek, Silahlı Kuvvetlerimizin Türkiye’deki stratejik noktalarına erişemeyecektir.
Menzil kapasitesi ve operasyon süresi, ek yakıt tanklarıyla donatılmış F*16 Blok/52+ uçaklarıyla Girit’ten Kıbrıs’a geçmiştekinin aksine yetecek gibi gözüken Yunan Hava gücünün, diğer cephelerdeki meşguliyeti nedeniyle katkısı 1974 Barış Harekatı’nda olduğundan fazla olamayacaktır. Bu cephede Kıbrıs Rum Milli Muhafız Ordusu almış olduğu ve çok güvendiği T*80 tankları, Mi*35 taarruz yetenekli helikopterleri, TOR-M1 ve Skyguard (Aspide lançerli) hava savunma sistemi ile Türk Güçlerine bir süre karşı koymayı deneyecekse de böyle bir topyekun savaşın Yunanistan açısından en somut gelişmelerinden biri Kıbrıs’ın tamamen kaybı şeklinde ortaya çıkacaktır.
Yine menzil sorunu olan ve her halde Anadolu’nun içlerine erişemeyecek olan Yunan hava gücü geçmişte bunu sağlamak için Suriye ile bu ülkenin hava üslerini kullanabilmek ve ülkemizi arkadan vurmak için bir anlaşma yapmıştı. Suriye’nin bugünkü ortamda buna izin veremeyeceği ve verdiği takdirde tarafımızdan kalıcı zararlara uğratılabileceği gerçeğinden hareketle Yunanistan’ın bize karşı kullanabileceği bir ikincil vuruş olanağının da ortadan kalkmış olduğu açıktır. Yani iki taraf hava kuvvetlerinin aynı anda veya ilk vuruşları birinin önceden yapması durumunda Türkiye’nin her halde ikincil vuruş olanağı olabilecek iken, Yunanistan göreceli olarak Araxos ve Andravida hariç bütün önemli hava üslerinin Doğu Yunanistan’da ve bunların her halde Türk uçaklarının menzili dâhilinde bulunması nedeniyle ikincil vuruş olanağından mahrum kalacaktır. İkincil vuruş kapasitesi tahribata uğramayacak Doğu Anadolu hava üslerinden kalkabilecek ve harekat menzilleri ile sürelerini İncirlik’de konuşlanmış olan 101nci (Asena) Tanker Uçak Filomuz’un KC-135R uçakları vasıtasıyla uzatarak bu imkana her durumda sahip olacak olan Hava Kuvvetlerimizin savaşın ilerleyen sürecinde tanker uçaklarının yaratacağı kuvvet çarpanı etkisiyle sonucu kolaylaştırıcı desteği yaratacağı açıktır.
Yine, hava gücümüz öncelikle, HARPY insansız hava araçlarımızın vasıtasıyla ve bunlarla beraber 100 km. menzilli Popeye havadan karaya füzeleri yüklü SEAD (Düşman Güçlerinin Hava Savunma Sistemlerini Yok Edici) yetenekli F-16 uçaklarımızla, yukarıda değindiğimiz ciddi bir güç arz eden Yunan Hava Savunma ağını, özellikle kıyılarımıza yakın yerlerde yoğun bir saldırı ile yok edip, arkasından Yunan Anakarası’ndaki hedefleri ele alabilecektir. Bu noktada Yunan Adalarının bize yakınlığı ve Yunanistan’a göre dağınıklığı önemli olacaktır.
Yunan uzun menzilli Patriot ve SU-300 sistemlerinin, hava gücümüzün avantaj sağlayacak hareket yeteneğine kavuşmasını engellememeleri için öncelikle bunların ortadan kaldırılması önemlidir. Bu noktada, küçük boyutları nedeniyle hava savunma radarlarınca saptanması göreceli olarak zor olan insansız uçak-HARPY’lerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine sokulmuş olması ve bunlara ilaveten alınacak olan daha uzun menzilli SIGINT/ELINT (radyo ve elektronik istihbarat) kapasiteli HERON-MALE insansız uçaklar da özel bir önem taşımaktadır.
Daha önce, kararlı bir siyasi iradeyi arkasına alan Silahlı Kuvvetlerimizin her ne pahasına olursa olsun Kıbrıs’a SU-300’leri sokmamaktaki başarısı ve bu noktada pilotlarımızın çok özel yetenek isteyen bu çeşit hava savunma füze sistemlerine karşı taarruzda özel eğitimlerle deneyim elde etmiş olmaları, bu ve benzeri sofistike hava savunma sistemlerini alt edebilme yeteneğini bir çok bakımdan kazanmış olmamızın bir göstergesi olacaktır. Bu da Yunanlıların çok güvendikleri hava savunmalarının çok da işe yaramayacağını gösterecektir.
Türk çıkarma güçlerini, karadan ve gemilerden atılabilecek Exocet füzelerinin yanı sıra Anakaralarından uzak bir savaş sahasında, özellikle uçaklardan Maverick füzeleri atarak engellemeye çalışacak Yunan güçlerinin uçakları, Türk Hava Kuvvetleri uçaklarının yanı sıra hava savunma güçlerimiz ve özellikle yeni alınan 8 adet HAWK (I-HAWK) hava savunma bataryaları, Deniz Kuvvetlerimizin Seasparrow yetenekli Meko ve Standard (SM1) yetenekli “G” sınıfı firkateynlerinin hava savunma füzelerince saf dışı bırakılabileceklerdir.
Türkiye’nin 2007’lerden itibaren edineceği 4 adet Boeing 737-700 AEW BC erken uyarı uçağının, olası bir Adalar Denizi Savaşında katkısı büyük olacaktır. Yine, elimizdeki 50’ye yakın çıkarma gemimizin yanı sıra savaş ve intikal deneyimi çok fazla olan 300 civarındaki helikopterimizin de çok yakın adalara indirme harekâtlarını ardı ardına rahatlıkla yerine getirebileceği söylenebilir.
SİLAHLANMADAN VAZGEÇİLMELİ
Bütün bunların sonucunda, komşumuz Yunanistan’ın her halde AB’ye de güvenerek üzerimizdeki emellerini yerine getirmeye yanaşmaması bir yana düşünmemesi bile önerilir. Çünkü yalnız Trakya’da üzerlerine yüklenecek ve savaşın uzaması durumunda 100 bin kişinin bile üzerine çıkabilecek bir kara gücümüz, Adalar’da da buna yakın güçle her yönden taarruz etme olanağına sahiptir. Yunanlıların buralarla uğraşırken Kıbrıs’ın tamamının ellerinden gideceğini de bilmeleri gerekir. Yine çok güvendikleri AB ülkelerinin geleneksel korkaklıkları nedeniyle Türkiye’ye karşı en ufak bir askeri reaksiyonda bulunamayacaklarını da bilmeleri gerekir. Çünkü AB’nin böyle bir gücü yoktur ve ayrıca AB’nin içinde, bu ülkeler Türkiye’ye karşı pozisyon aldıklarında, ciddi tepki gösterecek 2 milyon vatansever Türk vardır.
Eğer Yunanlılar olası bir taarruz ve Kıbrıs’taki 1974 benzeri bir girişimde Türkiye içindeki hainlerin bizi arkadan vuracaklarını planlarına dâhil etmişlerse bilmeleri de gerekir ki, o hainler böyle bir başkaldırıda, daha önceleri 1920, 1921, 1924’lerde olduğu gibi yok edilirler. Yine bilmeleri gerekir ki, artık arkadan bizi vurabilecek ve bu nedenle Yunanlılarla hava üssü anlaşmaları ve Yunan uçaklarının hava alanlarına inmesini sağlayabilecek bir Suriye de yoktur. Çevremizdeki bütün potansiyel Yunan müttefikleri de bizle baş edebilecek güce sahip değildir. Çünkü Türk Ordusu’nun savaş konsepti ve gücü yabancı stratejik araştırma kaynaklarının da değindiği gibi 2,5 savaş konseptinin de üzerindedir. Yine hatırlamaları gerekir ki SU-300’ler konusunda geçmişte AB ve Rusya’ya rağmen geri adım atmışlardı. O günden bu yana da ileri adım atabilecek hiçbir ek güce kavuşamamışlardır.
Böyle bir savaş senaryosunun gerçekleşmesi düşük bir olasılık ise de ve bunun özellikle üç cephede sürdürülmesi personel, malzeme, silah envanteri gibi askeri olanaklar açısından zor gözükse de, dünyada silah alımında en önlerde olan iki ülkenin koşullar zorlandığında bu tür bir savaşı çok cepheli olarak sürdürme gereği ortaya çıkabilecektir. Trakya, Adalar Denizi ve Kıbrıs olarak üç cephede gerçekleşebilecek böyle bir gelişmede bizim açımızdan cephelerden birinin mutlaka Yunanlıların yumuşak karnı olan Kıbrıs olması ve kolaylıkla sonuca gideceğimiz bu cephede bu çok stratejik Ada’nın bütününü ele geçirerek yarım kalan işimizi sonuçlandırmamızda gerek vardır.
Bu nedenlerle her halde, Yunanlıların AB’yi ve ABD’deki yandaşlarını arkalarına alarak, boş bir sevda olan “Megali İdea”ya ulaşmaktan vazgeçmeleri ve milyonlarca dolar savunma harcamasını boşuna yapmamaları önerilir. Bizim onların topraklarında gözümüz yoktur. Yeter ki onların, bizim topaklarımızda, İstanbul’da, Karadeniz’de, Batı Anadolu’da gözleri olmasın.
Ülkelerin Gücü Ve Asker
Türkiye NATO’nun ikinci, Dünyanın 4. büyük ordusuna sahip, ama dünyanın dördüncü büyük gücü değil. Eğer ülkelerin gücü sahip oldukları asker sayısı veya orduların gücü ile ölçülseydi Türkiye Dünyanın dördüncü büyük gücü olarak mütalaa edilmesi gerekirdi. Ülkelerin gücü artık asker sayısı veya silah gücü ile ölçülmüyor. Kişi başına düşen milli gelir, ekonomik durum, ticaret hacmi, gibi kıstaslar ülkelerin güç ve kudretini belirliyor.
19. asra kadar silah ve asker, gücün yegane belirleyicisi idi. Ekonomi küçük çaplı ticaret ile, savaşlardan elde edilen ganimet üzerine kurulmuştu. Sanayi devriminden sonra bütün bu kriterler belirleyici olma özelliğini kaybettiler.Ülkelerin zenginliği malik oldukları gücün göstergesi olmaya başladı. Nitekim bugün ülkeler arasındaki güç skalası ülkelerin zenginliğine göre belirleniyor.
Türkiye dünyanın 4. büyük ordusuna 16. büyük ekonomisine sahip.Güç sıralamasındaki yeri de 16.lık. Demek ki daha güçlü, daha sözü dinlenir bir ülke olmanın yolu –ekonomik zenginlikten- geçiyor. Elbette ülkelerin gücünü tayin eden başka faktörler de var. Nüfus durumu, yer altı yer üstü zenginliği, eğitim gibi. Ama hiç biri ekonomi kadar etkili değil.
Bu gerçeğe rağmen, Türkiye hala, gücü – asker merkezli- gören bakış açısını değiştirmedi. Bir çok çevrede asker gücün yegane dayanağı olarak görülüyor. Daha güçlü olmak için askere, silaha daha çok yatırım yapılması gerektiği ifade ediliyor.
Bu sakat mantık, ülke kaynaklarının toplumun hizmetine sarfına mani oluyor. Çünkü silaha yatırım refah düzeyinin yükselmesine, toplumsal zenginliğin artmasına hizmet etmiyor. Bilakis ülkeyi büyütecek, toplumu zenginleştirecek, bazı aşırılıkları törpüleyecek, kaynakların başka alanlara akmasına vesile oluyor.
Gücü askerde,askeri her şeyin merkezinde gören bu hastalıklı mantığın değişmesi gerekiyor.Aslında güçlü bir ordu için bile güçlü bir ekonomiye ihtiyaç var. Ekonomiyi ihmal ederek güçlü bir ordu kurmak, silah ve teçhizatını çağın icaplarına uygun hale getirmek mümkün değil. Kaldı ki, askeri merkeze alan mantığın askere bakışı da sağlıklı değil. Bizde askerin gücü savaş kabiliyetinden çok, asker sayısına bakarak hesaplanıyor. Sayı bir güçtür ama esas olan savaş kabiliyeti, silah, donanım ve teçhizattır. Elinizde, karşınızdaki kadar tesirli, tahrip gücü yüksek silahınız yoksa asker sayınız bu eksikliği kapatmaya yetmez.
Ekonominiz güçlü olursa askeriniz de güçlü olur. Silahınızı kendiniz yapar, her türlü teçhizatı satın alabilirsiniz. Bunun için asker merkezli bir dünyadan, insan ve ekonomi merkezli bir dünyaya dönmek gerekiyor. Yani ciddi bir zihniyet değişimine ihtiyaç var. Batı bu zihniyet devrimini çoktan yaptı.
Türk Ordusunun Gücü Ve Silahları
——
Ana Muharebe Tankları
Leopard 2 A5 (Test tipi 1995 de alındı) 1
Leopard 1 A3 T1 227
Leopard 1 A3 T2 170
M-60 A1 274
M-60 A3 TTS 658
M-48 A2-C (550 kW, 8 Silindir MTU motorlu) 578
M-48 T5 179
M-48 A5 T1, büyük bölümü Kuzey Kıbrıs’ta 1.369
M-48 A5 T2, büyük bölümü Kuzey Kıbrıs’ta 750
Ana Muharebe Tankları 4.206
Zırhlı Araçlar
M 113 Paletli Personel Taşıyıcı A/A1/A2T2/A3 2.813
M 113 Paletli Personel Taşıyıcı TOW Tanksavar Füze taretli 156
M 106 Paletli Personel Taşıyıcı A1 M-30 – 107 mm 179
M 125 A1 M-29 – 81 mm 10
BTR-80 80
Akrep – hafif tank ACV 300 Mk 2 665
Çeşitli hafif tank ve zırhlı araç AAPC 830 +665
Diğer tipte zırhlı araç 81 mm 170
Diğer tanksavar sistemli zırhlı araç TOW 48
Zırhlı Araçlar 4.859
Zırhlı Personel Taşıyıcılar (Jandarma’nın hizmetinde)
BTR-60PB 302
RN-94 6×6 Test aşamasında 5
Akrep 4×4 300
Condor 4×4 25
S550 ShorL*nd 4×4 200
UR-416 4×4 34
Gage 4×4 200
Dragon 300 60
Cobra 4×4 MARS-V 100 +100
Toplam 1.125
Çok Namlulu Roketatarlar
M-270 12 x 227 mm, Menzili 160 km, Savaş Başlığı 450 kg 12
MGM-140 12 ATACMS Blok 1, Menzili 160 km, Savaş Başlığı 450 kg 72
TR-107 12 x 107 mm 48
RA 7040 40 x 70 mm 24
T 122 ÇNRA 40 x 122 mm 50
BORA 40 x 122 mm 2
Çok Namlulu Roketatarlar 193
Kundağı Motorlu Toplar
T-155 Fırtına 155mm /52 SP-2000 8 ?300?
M 44T 155 mm (330 kW, 10- Silindir MTU motorlu) 164
M 52A1 155 mm (330 kW, 10- Silindir MTU motorlu) 250
M 55 203 mm 9
M 107 175 mm 36
M 108T 155 mm 26
M 110A2 203 mm 219
Kundağı Motorlu Toplar 712
Çekme Toplar
105R 105 mm 11
M 38 105 mm 12
M 59 155 mm 171
M 52 A1 105 mm 360
M 101 A1 105 mm 830
M 108 105 mm 25
M 110 A2 203 mm 210
M 114 A1/A2 155 mm 517
M 116 75 mm 180
M 115 203 mm 162
Panther 155 mm 12 ?400?
Çekme Toplar 2.490
Havanlar
M-1 und M-29 81 mm 3.175
M-30 107 mm 1.264
HY-12DI 120 mm 578
M-19 60 mm ?
UT-1 81 mm ?
HAVANLAR 5.017
Tanksavar Topları
M-40A1 106 mm 2.137
M-20 75 mm 617
M-18 57 mm 871
Tanksavar Topları 3.625
Güdümlü Tanksavar Füzeleri
BGM-71 TOW I und II M 113 üzerinde 365
Cobra 186
MiL*n 392
Güdümlü Tanksavar Füzeleri 943
Tanksavar Füzeleri
ERYX 1.600
RPG-7 40 mm 4.900
RPG-18 ?
M-72A2 LAV 66 mm ?
Tanksavar Füzeleri 6.500
Uçaksavar Topları
M-1A1 und L60 40 mm 600
M-42A1 2 x 40 mm 110
L-70 und L-70T Bofors 40 mm 302
GDF 2 x 35 mm 120
GAI-DO1 2 x 20 mm 50
Rh-202 Mk 20 Çift namlulu ağır makinalı 2 x 20 mm 300
M 55 4 x 12,7 mm 900
Uçaksavar Topları 2.382
Omuzdan atılabilen Güdümlü Uçaksavar Füzeleri
FIM-92 B/C Stinger 108
FIM-43A Redeye 789
Omuzdan atılabilen Güdümlü Uçaksavar Füzeleri 897
Savaş Helikopterleri
AH-1 Super Cobra W 12
AH-1 Cobra P/S 24
TAH-1 Cobra S 4
Savaş Helikopterleri 40
Nakliye Helikopterleri
S-70A-28 Black Hawk 20
S-70D-28 Black Hawk 30
S-70A-17/19 Black Hawk 50
CH-53 E 8
Mil Mi-17 Hip-H Hip-H 19
UH-1B Iroquois B 20
UH-1D Iroquois D 30
UH-1H Iroquois H 94
OH-58B Kiowa B 3
AS.532 Cougar UL Mk 1 19
AB.205 A 64
AB.204 B 4
AB.206 B 20
AB.206 Jet Ranger III 4
AB.212 VIP-Transport 2
H 300 C 26
R-22B 9
Nakliye Helikopterleri r 422
Sabit kanatlı hava araçları
T-41 Mescalero (Cessna) D 25
T-42 Beach (Cochise) A 4
U-17 Skywagon A/B 30
Do-28 D 15
B-200 Super King Air 4
150 S Citabria 30
DHC-2 Beaver (de HavilL*nd) 1
Cessna 421 Golden E B/C 4
Cessna 206 U 8
Sabit kanatlı hava araçları 121
————————————————————————–
HAVA KUVVETLERİ
Savaş Uçakları
F-16 Fighting Falcon D Block 50 76
F-16 Fighting Falcon C/D Block 30 und Block 40 144
F-4 Terminator E/2020 52
F-4 Phantom II E/D 94
Savaş Uçakları 366
RF-4E Phantom II Keşif amaçlı E 34
Eğitim Uçakları
RF/F-5 Freedom Fighter A/B 67
T-38 Talon A 69
T-37 Tweed (Cessna) B/C 53
T-41 Mecalero (Cessna) D 28
SF-260 (Aermacchi) D 39
Eğitim Uçakları
189 Boeing 737 AEW&C AWACS-Havadan Keşif ve Komuta 4 tane kesin sipariş
12
Nakliye ve Tanker Uçakları
C-160 Transall T 16 C-130 Hercules E 7
C-130 Hercules ELINT/SIGINT – Elektronik İstihbarat ve Karıştırma 5
CN-235 (CASA) M 31
CN-235 (CASA) VIP-Transport 3
CN-235 (CASA) Elektronik Harp 16
KC-135 Stratotanker R 7
A400M 2008 – 2012 (10)
Nakliye ve Tanker Uçakları 89
Helikopterler
UH-1 Iroquois H / SAR Arama Kurtarma 38
AS 532 Cougar UL Mk1 / SAR Arama Kurtarma 14
AS 532 Cougar AL Mk1 / Muharebe AL*nı’ndan Kurtarma 6
Helikopterler 58
Havadan- Havaya Güdümlü Füzeler
AIM-120 AMRAAM A/B 314
AIM-7 Sparrow E 367
AIM-9 Sidewinder M 500
AIM-9 Sidewinder L/I, ısıya duyarlı 640
AIM-9 Sidewinder S 310
AIM-9 Sidewinder P3 750
Havadan- Havaya Güdümlü Füzeler 2.506
Havadan karaya Güdümlü Füzeler ve Bombalar
AGM-88 HARM (Anti-Radar) B 96
AGM-65 Maverick A/B Version Kamera Güdümlü 550
AGM-65 Maverick G Versiyon IIR 274
GBU-8 B Version HOBOS 200
Paveway I und II Laser – Güdümlü 1.200
Popeye I (Israel yapımı ) 100
BLU-107 Durandal Uçak pistlerini imha etmek için 523
Havadan karaya Güdümlü Füzeler ve Bombalar 3.003
SAVAŞ UÇAĞI NAVİGASYON VE HEDEF TESPİT- İZLEME PODLARI
AN/AVQ-23 Pave Spike ?
AN/AAQ-14 L*nTIRN-Pod (L*nd Navigation Targeting Infrared for Night) 40
AN/AAQ-13 L*nTIRN-Pod (L*nd Navigation Targeting Infrared for Night) 40
İnsansız Hava Araçları
Harpy Kesin sipariş edilmiş / İsrail (102)
İnsansız Hava Araçları
– Güdümlü Uçaksavar Füzeleri
FIM92 C / RMP Starter 108
MIM-14 Nike/Hercules B 72
Rapier FSB1 83
MIM 23 B Improved Hawk PIP III / Batarya adeti 24
Toplam Batarya 193
————————————————————————–
DENİZ KUVVETLERİ
Fırkateynler
Gabya (G)-Sınıfı – ABD Oliver Hazard Perry 135 Metre, 3.700 Tonnen 8
Tepe-Sınıfı ABD Knox-Sınıfı 133 Metre, 4.300 Tonnen, bir AB.212 Denizaltı Helikopteri 4
Barbaros-Sınıfı MEKO 200TN 116 Metre, 3.350 Tonnen, bir AB.212 2
Salihreis- Sınıfı MEKO 200TN 116 Metre, 3.350 Tonnen, bir AB.212 2
Yavuz-Sınıfı MEKO 200 110 Metre, 3.000 Tonnen, bir AB.212 4
Fırkateynler 20
Korvetler
Aviso A69 Fransız D’Estienne D’Orves 80 Meter, 1.250 Tonnen 6
Korvetler 6
Denizaltılar
Preveze-Sınıfı Typ 209T2/1400 teslim ediliyor 61 Meter, 1.600 Ton, 8:533 mm Torpil Haznesi (1) +2
Preveze-Sınıfı Typ 209T1/1400 56 Meter, 1.200 Ton, 8:533 mm Torpil Haznesi 4
Atılay-Sınıfı Typ 209/1200 56 Meter, 1.200 Ton, 8:533 mm Torpil Haznesi 6
Hızırreıs-Sınıfı – ABD Tang-sınıfı 1952 88 Meter, 2.600 Tonnen, 8:533 mm Torpil Haznesi 2
Denizaltılar 13
Gemisavar Güdümlü Füzeleri
RGM-84 Harpoon A, Menzili: 120 km, Savaş Başlığı 220 kg ?
RIM-7 Sea Sparrow ?
Gemisavar Güdümlü Füzeleri ?
ÇIKARMA GEMİLERİ
Ertugrul-Sınıfı (ABD – Terrebonne Parish) 400 Personel, 18 Tank 2
Osman Gazi 980 Personel 17 Tank, LPD 1
Bayraktar (ABD LST 511) 200 Personel 16 Tank 2
Sarucabey-Sınıfı 600 Personel, 11 Tank 2
Çakabey-Sınıfı 400 Personel, 9 Tank 1
C-139 100 Personel, 6 Tank 17
C-107 100 Mann, 5 Panzer 19
LCM-8 22
ÇIKARMA GEMİLERİ 65
Güdümlü Füzeli Hücumbotlar
Dogan-Sınıfı Alman 143 / 58 Metre, 400 Ton 8
Yildiz-Sınıfı Alman 143 / 58 Metre, 400 Ton 2
Kılıç II-Sınıfı 62 Metre, 540 Ton 1 +2+1?
Kılıç-Sınıfı 62 Metre, 540 Ton 3
Kartal-Sınıfı (Alman Sınıf 148) 43 Metre, 210 Ton 8
Güdümlü Füzeli Hücumbot’lar 22
Mayın Tarama ve Arama Gemileri
Tip 332 (Alman Frankenthal-Sınıfı) (3 kesin sipariş)
Edincik-Klasse (Fransız Circe-Sınıfı) 5
S-Sınıfı 9
F- Sınıfı 4
K- Sınıfı 3
Mayın Tarama ve Arama Gemileri 21
Nakliye, Karakol –ve Genel Maksat Uçakları
Genel maksat uçakları (TB-20) – 8
TCN-235-300 MPA – Karakol (9 sipariş)
Keşif ve Karakol (CN-235) MPA – Karakol (10)
Nakliye, Karakol –ve Genel Maksat Uçakları 8
Denizaltısavar, Nakliye – ve Arama Kurtarma Helikopterleri
AB.212 ASW-Versiyon- Denizaltısavar 9
AB.212 EW 3
AB.204 AS 1
AB.412 (4 sipariş)
S-70B-28 Seahawk (16 sipariş)
CH-60S Knight Hawk (6 sipariş)
Denizaltısavar, Nakliye – ve Arama Kurtarma Helikopterleri 38
————————————————————————–
Kısacası ülkemizde bulunan savaş araçları ülkemizi dünyanın en büyük 3.ordusu konumuna getirmiştir.
TÜRK ORDUSU 72 SAAT İÇİNDE 3 MİLYON ASKERİ SİLAH ALTINA ALABİLECEK VE 3 AY SÜRE İLE ELİNDEKİ CEPHANE, İAŞE VE YAKIT İLE 24 SAAT SAVAŞ EDEBİLECEK KAPASİTEDE DİR. AYRICA 3 YIL DIŞA BAĞIMLI OLMADAN KITLIK YAŞATMAYACAK DURUMDADIR.
Jeopolitik Olarak En Tehlikeli Bölgede Olan Türkiyenin Ordusunun Gücü Ne Durumda?
Jeopolitik olarak dünyanın en tehlikeli bölgesinin kilit noktasındaki ülkemizin üzerindeki iç ve dış tehditler açıkça ortadadır. Bütün bu mevcut ve potansiyel tehditler Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde (MGSB) yayınlanmıştır. Bu belgedeki “tek devlet, tek bayrak, tek dil” ifadesi de bütün iç ve dış tehditlere karşı milli savunmamızın, dünyanın en büyük güçleri de hesaba katılarak, tüm tehditlere karşı her an hazırlıklı olması olgusunu da içermek durumundadır. Özellikle Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana Irak’ın Kuzeyi’nde ABD’nin hamiliğinde adım adım oluşturulan Kürt Bölgesi ve bunun getireceği potansiyel tehditler, tarihin en şımarık dönemini yaşayan başta Iraklı Kürt aşiretleri ve başlarındakilerin içeride ve dışarıda maceracı ve boylarını aşan arzularının giderek ortaya çıkmasıyla daha somut şekiller almıştır. Kaldı ki temel olarak, geçmişte çevremizdeki tehditler 1990 öncesi Yunanistan ve Suriye başta olmak üzere Bulgaristan öteki Doğu Bloku ülkeleri yönünden gelirken, konu 1990-1999 arası Yunanistan-Ermenistan-Suriye şekline bürünmüş, bilahare 1999’dan sonra ise Yunanistan-Ermenistan ve Kürt oluşumu şeklini almaya başlamıştır. Yunanistan’ın Limni’den başlayan, Kıbrıs’a uzanan Türkiye’yi çevreleme stratejisi Irak’ın Kuzeyi’nde ABD destekli ve himayesindeki Kürt oluşumu ve bunların korumasındaki PKK unsurlarıyla bütünleşme arzusundadır. Kuşatma halkasını Ermenistan’a kadar uzatmanın eksik unsurları Suriye ve İran’dır. Çevremizdeki tehditler, bizim olası güçsüz bir anımızda Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarındaki gibi her tarafta, içte ve dışta saldırıya geçecek potansiyeldedirler. Askeri açıdan bizim gücümüze yaklaştıklarında hiç tereddüt etmeden saldırıya geçecek bir Türk düşmanlığı ile yanıp tutuşmaktadırlar. Bu konuda hiç şüphesiz, her vesile ile Türkiye aleyhine kararlar almayı bir siyasal çizgi olarak benimsemiş ABD ve AB’nin yardım ve desteklerine güvenmektedirler.
ULUSAL GÜVENLİĞİMİZ SINIR ÖTESİNDEN BAŞLAR
Türkiye’nin ulusal güvenliğinin yukarıda belirtilen söz konusu hususlar alt alta yazıldığında sınırlarımızın çok ötesindeki belli başlı alanlarda başlaması gerektiği bu bakımdan önemlidir. Bu alanlar aynı zamanda yaşam alanlarımızdır. Yani ulusal güvenliğimizin dışarıdaki uzantılarıdır. Türk soydaşlarımızın sınırlarımızın dışında yaşadıkları bölgelerdir. Bu yaşam alanlarına sahip çıkmaz isek, anavatanımızda da yaşama şansı bulamayız, boğuluruz. Çevremizdeki yaşam alanlarımız; bizim için ekonomik, askeri, siyasi açıdan önemli olan Ege Denizi; bizim için etnik, askeri, ekonomik, siyasi açılardan önemli olan ve özellikle ekonomik açıdan giderek önem arz edecek olan Kıbrıs; etnik, siyasi, stratejik, ekonomik ve askeri açıdan son derece önemli olan Irak’ın Kuzeyi, Musul-Kerkük-Telafer ve yine bizim için ekonomik, siyasi, kültürel açıdan önemli olan, bize Orta Asya’ya bağlantıda köprü görevi görüp, enerji güvenliğimizi de sağlayacak olan Güney Kafkasya’dır. Türkiye savunmasını ve siyasetini içte olduğu kadar dışta da bunları hesaba katarak geliştirmelidir.
Üzerimizdeki tehditlerin boyutlarının çeşitliliği ve teknolojik olarak üstün olan ülkelerin, çevremizdeki tehditlere destek olabilme potansiyelleri Silahlı Kuvvetlerimizin dünyanın en güçlü ordularını hesaba katacak bir şekilde gelişmesini zorunlu kılmaktadır. Ancak, Türkiye için çevresindeki çoğu uyduruk ülkenin askeri gücü hiçbir zaman bir ölçü olmamalıdır. Türkiye, bütün olasılıkları göz önüne alarak, ulusal çıkarlarının gerektirdiği, gerektireceği şekilde, beka ve Türk milletinin refahını da göz önüne alarak, stratejik öngörülerle, ulusal hedeflerini tespit edip, ulusal stratejilerini geliştirmelidir. Türkiye’nin, çevresindeki birçok ülkenin maalesef ki anladığı dil askeri dildir ve Türkiye’nin askeri güç kullanım konseptini, dış politikasının hedefleri ve milletin çıkarları açısından kullanmaktan kaçınmaması gerekir. Çünkü komşularımız bu dilin etkilerinden dolayı, Kıbrıs’ta, terörist başının tesliminde, Kardak Krizi’nde ve S-300 füzelerinin Kıbrıs’tan çekilmesinde geri adım atmışlardır. Komşularımızın, biz itidalli davrandıkça şımardıkları bir gerçektir ve anladıkları dilden konuşmamızın da stratejilerimizin içinde ağırlık kazanması kaçınılmaz hale gelmektedir. Ancak bu bağlamda değinilmesi gereken bir başka husus da, günümüz teknolojisinin hızlı gelişimine paralel olarak özellikle küresel güç ve potansiyelindeki ülkelerin bu teknolojileri hızla savunma stratejilerine uygulamalarıdır. Yine bu bağlamda çevremizdeki bize göre güçsüz ülkeleri de özellikle savunma stratejilerinde güdümlü füze ve kimyasal, biyolojik silahlara ağırlıklı olarak yer vermeleri, bizim de buna göre strateji geliştirmemizi gerekli kılmaktadır. Uzayın da gelecekte savunma alanında çok daha büyük rol alacağı hesaba katılmalıdır. Uzaydan gelecek ve uzaydan yönlendirilip kontrol edilecek saldırılara karşı, iletişim teknolojilerinden yararlanarak elektronik harp unsurlarının tamamından yararlanma hususunda ve özellikle uzun menzilli hava savunma füzelerinin Silahlı Kuvvetler envanterine acilen katılması ile caydırıcı güç olarak sistematik bir şekilde ve bağlı bulunduğumuz anlaşmaların dışına çıkarak 300 km. üzeri menzilli güdümlü füzelerin üretimine ağırlık vermemiz gerekir. Bugün artık dünyada ulusal çıkarlarına aykırı düşen anlaşmalara sadakat zayıflara mahsustur. Türkiye’nin ulusal stratejisi ancak çıkarları doğrultusundaki uluslararası anlaşmalara uymak olmalıdır. Bizce strateji olarak, nükleer güç haline gelip, füze teknolojilerini geliştirmiş olduktan sonra öteki ülkelere bu konularda yasak koyan çifte standartlı zihniyete boyun eğmeyecek bir politika izlenmesi gerekmektedir. Bugün Kyoto Protokolü gibi uluslararası antlaşmalardan kaçınan başta ABD gibi ülkelerin bu tutumları bize, çıkarlar doğrultusunda nasıl hareket edilebileceği hususunda örnek olmalıdır.
Bu bağlamda, strateji olarak, kısa sürede milli güvenirliği olan silah sistemlerine sahip olma gereği vardır ve bunu da günümüzde (çok gelişmiş ve 4. veya 5. nesil savaş uçaklarını kendimiz üretemeyeceğimize göre) ancak kısa, orta ve uzun menzilli füze sistemleri yelpazesine sahip olmakla elde edebiliriz. Milli olarak üretilen uzun menzilli güdümlü füzelerin hedefe varma ve hedefi vurma olasılığı, gayrı milli olarak tedarik edilen savaş uçaklarından kat be kat fazladır ve ulusal olanaklarla üretilen bu sistemler içerisinde ne gibi Truva atları olduğu bilinmeyen, yedek parça açısından dışa bağımlı ve kullanım konusunda üzerinde kısıtlamalar olan savaş uçaklarına göre daha ucuzdur, daha caydırıcıdır. Bütün bunlara bakarak, teknoloji çağındaki savunma stratejimizin; bilgi toplamada etkinlik, silah platformlarımızın menzil ve çalışabilirliği, bunların hassasiyeti, sürat ve görünmezlik özellikleri ve bütün bunların dayandıkları otomasyon ve koordinasyon sistemlerinin bir bütünlük ve gelişmişlik arz etmesi yönünde ciddi çalışmalar yapılmalıdır.
MİLLİ PLATFORMLAR-MİLLİ YAZILIMLAR
Bu konuda Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerimizin ciddi çalışmaları olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda; özellikle Deniz Kuvvetlerimizin Perry sınıfı firkateynleri için geliştirdiği GENESIS entegre muhabere sistemi, MIL GEM korvet tedarik programı bünyesinde geliştirilen muharebe sevk (yine GENESIS CMS temeline dayanan) sistemi, C3 Türk Seyyar Radar Sistemi, 35 mm. Oerlikon Atış Kontrol Sistemi Modernizasyonu, Deniz Kuvvetleri için geliştirilen Ulusal Atış Kontrol Sistemi, Otomatik Hedef Tespit ve İzleme Sistemi gibi sistemler Türkiye’nin savaş sistemleri elektroniğinde attığı adımları ve bunların milli olma gibi umut verici özelliklerini ortaya koymaktadır. Çünkü savunma elektroniği ve bunların milli programlarının geliştirilmesi HAVELSAN ve ASELSAN gibi ulusal firmalarımızca başarı ile yürütülürken, elektronik alanda silah sistemlerinin köklerinin dışa bağımlılığını da büyük sakıncalarını ortadan kaldırmaktadır. Elektronik sistemler alanında elde edilen başarılar ve yapılan çalışmalar hiç şüphesiz, Kara Kuvvetlerimiz için, Ulusal Ana Muharebe Tankı projesinde ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nca geliştirilmesi ve alımı planlanan, mayınlara karşı korumalı zırhlı muharebe araçlarında da kullanılacaktır.
Türkiye’nin üretmeyi uzun süredir planladığı Ana Muharebe Tankı Projesi için alınacak teknoloji konusunda Güney Kore’nin bağımsız devlet kuruluşu olan DAPA’a (Defense Acquistion Program Administration) ait XK–2 platformunu seçmesi ve konunun Türk Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nca kabul görmüş olması da ulusal silah platformları edinim ve üretimi açısından önemli bir gelişmedir.
XK–2 platformu, otomatik doldurma sistemli 120 mm.lik bir topa sahip amfibik bir tanktır. “Kara Panter” olarak da isimlendirilen bu platformun helikopterlere karşı da savunma yeteneğine sahip olması önemli bir özelliktir.
Türkiye’nin katılımcılarından olduğu F-35 Müşterek Taarruz Uçağı, A-400M nakliye uçağı projeleri gibi çalışmalara ortak olmak ulusal savunma sanayimize teknolojik birikim ve deneyim aktaracağı gibi, yine Güney Kore Cumhuriyeti ile müştereken üretilecek KT-1 Temel Eğitim Uçağı projesi ve ROKETSAN’ın geliştirdiği 300 mm.lik çok namlulu topçu roket sistemi de her açıdan Savunma Sanayimiz açısından gereken olumlu adımları içermektedir.
BALİSTİK FÜZELERİN ARTAN ÖNEMİ VE ÇALIŞMALARIN VARDIĞI NOKTA
Yukarıda ifade edilen tüm hususlar son derece önemli bir askeri güç olan ülkemiz için önemlidir. Milli şekilde üretilmiş füze programlarının, uçak geliştirme ve üretimine göre kolaylığı ve ucuzluğu hiç şüphesiz Türkiye’nin savunma stratejilerini ele alırken üzerinde daha çok durmasını gerektiren bir husus olarak ortaya çıkmaktadır. Son olarak 30 Ağustos kutlamalarında, Çin Halk Cumhuriyeti’ne ait CPMIEC/SCAIC firması ile işbirliği sonucu üretilmiş olan YILDIRIM füzesinin fırlatma araçlarının teşhiri ile atılan ciddi adımların varlığı da umut verici bir şekilde ortaya çıkmıştır. TOROS Projesinden sonra çalışmalarına (J) serisi adıyla devam edildiği anlaşılan füze programımızın, hatta 1000 km. gibi bir iddialı bir programı da hedef alabileceği söylentileri de Türkiye’nin Savunması adına gurur verici ve bir gelişmedir.
Türkiye’nin 1980’li yıllarda 70 mm. kısa menzilli roket prototipleri üzerinde çalışarak başlattığı roket programları, 1990’larda Pakistan, Çin, İsrail başta eski Doğu Bloku ve Orta Asya Cumhuriyetleri işbirliği ile sürdürdü. Özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’nden getirtilen WS-1 füzesinin denemeleri ve incelenmesi sonucu bu sistem üzerinde geliştirme çalışmaları başlatılmıştı. ROKETSAN ve ASELSAN’ın ürünlerinin kullanıldığı balistik füze teknolojilerimizin geliştirilmesi satıhtan-satıha sistemlerimizin çevre ülkelerdeki alabildiğine geliştirilmekte olan balistik füze sistemlerine karşı caydırıcılığı ön plana alındığı da bu çerçevede anlaşılmaktadır.
Yapılan çalışmalar sonucu erişilmiş noktada, öncelikle topçu kuvvetlerimizin vurucu gücünü arttırmayı amaçlayan TOROS füzeleri de milli bir takım halinde Aselsan-MKE-Roketsan-Tübitak/SAGE ekibi tarafından başarı ile geliştirilmiştir.
Geliştirilen;
TOROS-230A, 230 mm. çapında, 4,1 m. uzunluğunda, 326 kg. ağırlığında olup güdümsüz olarak 10-65 km. menzile ve 105 m.lik bir tahrip alanına sahiptir.
TOROS-260A ise 260 mm. çapında, 4,8 m. uzunluğunda, 483 kg. ağırlığında olup güdümsüz olarak 15-100 km. menzile ve 150 m.lik tahrip alanına sahiptir.
Bunların dışında ABD’den alınmış MLRS (Çok Namlulu Roketatar Sistemleri)’den acil durumlarda atılabilecek 227 mm.lik Türk roketlerinin ve yine tamamen milli, 227 mm.lik güdümlü MLRS projelerinin geliştirildiği de söylenmektedir.
Türkiye’nin ilk balistik füzesini denediği 2001 yılından bu yana, özellikle Çin WS-1 üzerine geliştirdiği balistik füze sistemlerinin devamı olan ve özellikle B-611 füzesi üzerinde yapılan çalışmalar ile YILDIRIM gibi bir platforma kavuşulmuştur. Katı yakıtlı ve ağırlığı yaklaşık 2.100 Kg olduğu sanılan YILDIRIM’ın menzilinin 152 km.’a kadar eriştiği( 250 km. söylentileri de vardır) ve hedef sapma değeri(CEP)’in de 150 m.’nin altında olduğu söylenmektedir. J serisi ile ilgili olarak yapılan çalışmaların daha ileri noktalara varabileceği ve ayrıca daha uzun menzilli (Çin WS-1b) üzerinde çalışıldığı da savunma çevrelerince ifade edilmektedir ki bütün bunlar, çevremizdeki tehditlere karşı caydırıcılığımızı arttıracak umut verici gelişmelerdir.
SAVUNMA SANAYİMİZ ve GÜCÜ
Türkiye halen kullanmakta olduğu, zırhlı muharebe araçlarını, 230 ve 260 mm.lik Çok Namlulu Roket Atıcı Sistemlerini, 155 mm. obüsleri, 120 mm.lik havan toplarını, tanksavar füzeleri, insansız hava araçları ve Bora, Atılgan ve Zıpkın hava savunma sistemlerini kendi geliştirdiği çalışmalarla, F-16 uçakları, Cougar helikopterlerini, Çin menşeli WS-1 roketlerini, CN-235 nakliye uçaklarını, 35 mm. Oerlikon uçaksavar toplarını, Popeye havadan-havaya, Paveway Laser güdümlü bombaları, Rapier yerden havaya füzeleri, çeşitli jet motorlarını, Gür ve Atılay sınıfı Denizaltıları, kılıç sınıfı hücumbotları lisans altında üretmektedir. Yine, karadan ve denizden elektronik savaş, çeşitli navigasyon sistemleri, MARS V gözetleme ve keşif sistemleri, İnsansız Hava Araçlarının keşif sistemleri, ARS-2000 Yerden Gözetleme Radarları, çeşitli taktik muharebe sistemleri, çeşitli atış kontrol ve harekat kontrol bilgisayar sistemleri, optik nişan alma sistemleri, gece görüş dürbünleri ve lazerli menzil tespit cihazları da milli imkanlarla tesislerimizde üretilmektedir.
TÜRKİYENİN HALİ HAZIR SAVUNMA GÜCÜ ve KUVVET YAPISI
Stratejik Olanaklar:
a) Nükleer-Biyolojik ve Kimyasal Yetenekler
Çekmece Nükleer Araştırma Merkezinde 5 MW’lık TR-2 ve İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki 250 kW’lık IT V-TRR araştırma reaktörleri.
b) Roket ve Balistik Füze Platformları
– ATACMS sistemleri, 12 fırlatıcılı rampada 72 balistik füze olarak mevcuttur.
– Geliştirilen, TR-122 (Topçu roketleri), TOROS-230, TOROS-260, KASIRGA (WS-1), YILDIRIM (B-611) ve devamı olarak JAGUAR projesiyle geliştirilmekte olduğu söylenen Çin menşeli WS-1B benzeri platformlar Silahlı Kuvvetlerimizin roket ve balistik füze gücünü kapsar.
c) Uzay Olanakları
– BİLTEN Yer İstasyonu (Bilsat Uydusu için)
– SAGRES Yer İstasyonu (SPOT, ERS, RADARSAT ve NOAA’dan iletişim için)
– TURKSAT-2A (Sivil ve Askeri uydu)
– BİLSAT (Sivil uydu)
– TURKSAT-3A (2008’de fırlatılacak uydu)
– Ikonos (Uydu Görüntü Alımı)
– Ofeq 5 (Uydudan istihbarat alımı)
Kara Kuvvetleri:
-420.000 personel ( 4 Ordu, 9 Kolordu, 1 Zırhlı Tümen, 2 Mekanize Piyade Tümeni, 1 Piyade Tümeni, 1 Eğitim Tümeni, 11 Motorlu Piyade/Piyade Tugayı, 16 mekanize Piyade Tugayı, 9 Zırhlı Tugay, 5 Komando Tugayı, 5 Eğitim Tugayı, 2 Topçu Tugayı, 1 Kara Havacılık Tugayı olarak)
– Tank: (yaklaşık) 3100, (298 Leopard 2A4, 77 Leopard 1A3T1/TU120, 150 Leopard 1A3T1, 166 Leopard 1A1A4-Volkan modernizasyon projesiyle, 170 M60T-M60 Modernizasyon projesi kapsamında, 650 M60A3, 105 M60A1, 750 M48A5T2 tankı M60A3 standardına yükseltilmekte, 600 M48A5T1 tankı M60A1 standardına yükseltilmekte ve 100 kadar zırhlı keşif aracı standardına yükseltilen M48T5 tankı vardır).
– Zırhlı Personel Araçları: 6300(yaklaşık) ( 650 FNSS Zırhlı Muharebe Aracı, 1375 FNSS Geliştirilmiş Muharebe Aracı, 48 Zırhlı TOW aracı, 170 FNSS Zırhlı Hava Toplu Araç, 2750 M113 Zırhlı Personel Taşıyıcı, 175 M106A kendinden motorlu M-30 107 mm havan sistemi, 150 M113 TOW, 250 Otokar 4×4 Akrep, 375 4×4 Otokar Cobra, 240 8×8 BTR-80, 50 FNSS 8×8 Pars, 100 8×8 Otokar Yavuz olarak)
– Helikopterler: 290 (21 S-70 A 28, 52 S-70D28 Blackhawk, 28 AS-532 Cougar, 28 Bell AB206, 23 Agusta Bell AB205 AT, 27 Agusta Bell AB205A1, 52 Bell UH-1H, 20 Bell UH-1D, 42 Bell UH-1H). (Bunlara ek olarak önümüzdeki yıllarda; Agusta Westland T129 Taarruz Helikopteri (50+41 opsiyonlu) Türkiye’de üretilecektir.)
Taarruz Helikopterleri: 41 (9 Bell AH-1W Super Cobra, 32 Bell AH-1P/S Cobra).
– Hava Savunma Füzeleri: 30 Atılgan KMS (1×8 FIM-92 B/C Stinger), 24 Zıpkın (1×4 FIM-92 Stinger), 800 FIM 92 B/C RPM Sistemi (4875 füzeli), 1000 FIM-43A Redeye, 40 9M39 Igla (SA-18 Grouse)
– Tanksavar Roketleri:
390 Milan, 365 BGM-71, 40000 M72 A2LAW (66 mm.), 5000 RPG-7 (40 mm), 500 ERYX, 70 9M113M Konkurs (420 roketli).
– Topçu Roketleri:
5 TR-300 Kasırga WS-1A (80 km. menzilli),
25 TR-300 Kasırga WS-1B (180 km. menzilli),
72 ATACMS MGM 140 Blok 1 (165 km),
12 M-270 MLRS, 50 T-122 MLRS (40 km),
48 TR-107 MLRS, 24 RA 7040 MLRS, 36 YILDIRIM B-611 (250 km) ve sayıları bilinmeyen TOROS 230 A (65 km) ile TOROS 260 (110 km menzilli),
– Kundağı Motorlu Top: 100 Fırtına (K9T) 155 mm., 215 M110, 36 M107, 9 M55, 222 M44T, 365 M52T, 25 108T.
– Çeşitli Toplar: Yaklaşık 5000.
Hava Kuvvetleri:
– 217 F-16 C/D, 50 F-4E 2020, 48 F-4 E, 58 F-5 A/B olarak yaklaşık 370 Savaş Uçağı,
– 18 C-160, 7 C-130E, 5 C-130B, 47 C-235 olarak toplam 90 nakliye uçağı,
– 9 KC-135R Tanker uçak,
– 47 F-5 2000 jet ve 70 T-38 eğitim uçağı,
İnsansız Hava Araçları:
6 Gnat 750, 108 Harpy Taarruz platformu
Hava Savunma Füzeleri:
24 Batarya Nike Hercules
18 Batarya Rapier B1X (satın alınması düşünülüyor)
Deniz Kuvvetleri
– 4 Barbaros (Meko tipi) firkateyn, 4 Yavuz (MEKO) firkateyn, 8 Gaziantep (Oliver Perry sınıfı) firkateyn, 4 Tepe (Knox sınıfı) firkateyn, 6 Burak (d’Orves sınıfı) firkateyn olmak üzere toplam 26 firkateyn,
– 8 Doğan sınıfı, 4 Kılıç, 2 Yıldız, 8 Kartal sınıfı olmak üzere toplam 22 Hücumbot,
– 1 Aydın, 5 Silifke, 6 Karamürsel, 5 Edincik, 4 Foça tipi Mayın Arama Gemisi,
– 6 Atılay (1200), 4 Preveze (1400), 4 Gür(1400) tipi toplam 14 denizaltı.
– 9 C-235 Deniz Keşif Uçağı
– 14 AB-212 Deniz Helikopteri
– 7 S-70B Deniz Taarruz Helikopteri
– Toplam 107 adet sahil muhafaza gemisi
– Toplam 50 çıkarma gemisi ve botu
Kaynak Site :
Kod:
https://www.notusta.com/
Son düzenleme: