Ölen kimseler, bütün tecrübeleri hissetmemektedirler. Dirilmiş olan bir çok kimse, hiç bir şey hatırlamaz. Bununla beraber, doktor Kubler-Ross (Mc call's dergisine verdiği bir mülakatta) bütün hastabakıcı kadınların, ölüm döşeğindeki ihtiyarların, ölüm döşeğindeki ihtiyarların, ölmüş olan dostlarına seslendiklerini fark edebildiklerini işaret etmiştir. Doğal olarak, morfinin sebep olduğu hallüsinasyonların veya ölüm korkusundan ileri gelen psychotique bir halin söz konusu olduğu, daima göz önüne alınmıştır. Doktor Kubler-Ross, bizzat gördüğü vakalar hakkında, şöylece kesin yargıya sahiptir: Hastalar, ölülerle konuşurlarken, tamamiyle uyerıık görünüyorlardı. Hastanelerde kalışının daha ilk günlerinde, kendisini düşündüren bu uyanıklık üzerine o, yarı ölü durumunda olanların anlattıklarına, ciddi bir şekilde dikkat etmeye başlamıştır.
Ölümün Tıbben Tespiti ve Ölen Hastanın Yaşamı
Dr. Kubler-Ross: "Uzun bir süre ölümcül hastalar ile uğraştığınız zaman, nadiren 'ölüm deneyiminden' geçmiş insanlarlakarşılaşırsınız. Yeniden diriltme çabalarında başarı sağlanamayan, klinik olarak ölmüş olan bu insanlar, daha sonra anidencanlanmaya başlıyorlar, Bu hastalardan biri, başından qeçenbu tür bir deneyimi bana anlattığında, aklıma şu düşünce geldi. Topladığımız bu bulgulan ve bunların evrensel bir olguya dayandığımı değişik kültürlerdeki, değişik dinlerdeki yüzlerce, binlerce insan tasdikleyebilseydi, ölümötesi yaşamın varolduğunu dünyanın bilmesini sağlayabilirdik."
Dr. Ross söz konusu hastayı, hastanedeki odasında yalnız başına yatan ve ciddi bir rahatsızlığı olan, kırkını aşmış bir kadın olarak tanımlıyordu. "Hasta, bir hemşirenin içeri girdiğini, kendisine bakıp, hemen dışarı fırladığını görmüştü. İşte tam bu sırada süzülerek bedeninden ayrılıverdi. Bedeninin 80-90 em. yukarısında yüzerek yataktaki cesedini seyrediyordu. Cesedin sararmış görünüşü onu şaşırttı. Kendisini huzurlu ve çok hoş bir rahatlık içinde hissetti. Daha sonra ilk yardım ekibinin içeri girişini seyretti. İçeri girişlerini, bedenine ne yaptıklarını, nasıl davrandıklarını, ilk yardım ekibine ne yapmaları gerektiğini söylemek için kimin gönderildiğini ve daha başka bir çok ayrıntıyı bana dakikası dakikasına tüm incelikleri ile anlattı. Hastada nabız, tansiyon, solunum faaliyeti gibi hiçbir canlılık belirtisi görülmüyordu. lşi oluruna bırakmalarını, fazla ciddiye almamalarını, biran evvel onlara söylemek gerekliliğini duyuyordu. Aşırı bir coşku içinde her şeyin yerli yerinde ve çok güzel olduğu haberini iletmeye çabalıyordu. Bunu kendi sözleriyle şöyle belirtti: "Daha çok çabalamam, onların daha hızlı çalışmalarına neden oldu. Bence, canlılık belirtisi göstermediği süre uzadıkça, onu yaşa*madöndürmek için daha fazla çabaladılar. Daha sonra, bu tür olayları tanımlamak için yetersiz kalan bir deyimle 'şuur kaybı*na uğramıştı.' kendine geldiğinde hastanedeki yatağında yatıyordu. "
Dr. Kubler-Ross, bulguların dayandırdığı kişilerin ya ölümcül hastalar, ya da ani, elim kazalara maruz kalan insanlar olduğuna özellikle işaret etmektedir. "Elim trafik kazaları meydana geldiğinde, astral beden, fizik bedenden dışarı çıkarak, yaralanmış olan fizik bedeni gözlemleyebilir ve kişi hiç bir ağrı duymaz. Ancak, fizik bedenlerine qeri döndüklerinde tekrar ağrılar içinde kalırlar."
Dr. Ross'un hastalardan derlediği kayıtlar birbirlerine o kadar benzemektedir ki; sadece bu kayıtların kabarık adedi bile bir tür kanıt sayılabilir. Kendisi, bir hasta ona mektup yazdığında ya da hastayla karşılıklı görüştüğünde, konuya girişin hemen hemen istisnasız bir şekilde şöyle olduğunu belirtiyor: "Çıkarmış olduğumu düşünürler diye hiç bir kimseye anlatmadığım bu ola*yı paylaştığım ilk kişi siz oluyorsunuz. "Daha sonra da güvence içinde öykülerini anlatırlar.
Ölerek Bilinciyle Bedenden Ayrılan Hastanın
Tekrar Aynı Bedene Girmesi
Doktor Kubler-Ross sekiz yıl önce, Şikago Üniversite hastanesindeki bir seminer sırasında, olayın ayrıntılı tariflerinden ilkini toplamıştı. Ölenlere, sadece kendilerini dinleyerek yardım sağladığı bilindiği için, seminerdeki öğrencilere, ağır kansere yakalanmış olan bir hastanın, başucunda metodunu göstermek üzere bulunuyordu. Bu öğrenciler, bir paravanın arkasına saklanmışlardır.
Ölen bir kimsenin nasıl dinleneceğini göstermek söz konusu olduğundan Elizabeth Kubler-Ross, hasta aşağıdaki hikayeyi anlatırken, onun sözünü hiç kesmeden dinledi:
"Geçen yıl hastalığım, görünüşe göre ilk defa olarak, kôtü bir şekil aldı. Bir öğleden sonra, hastabakıcı kadın, benim ölmek üzere olduğumu gördü ve yardım çağırmak için koşarakodamdan çıktı. İşte O zaman, bedenimin dışında yüzmeye başladığımı hissettim. Bedenimi açıkça müşahade edebildim ve yüzümün çok soluk olduğunu gördüm."
"Bu esnada kendimi çok iyi hissediyordum. Doktorların, acısı dinmiş ve rahat durumda olan bedenimi canlandırmaya girişmiş gördüm. Söylediklerini net bir şekilde işitiyordum ve onlardan birinin, atmosferin gerginliğini yumuşatmak içinyaptığı şakayı, detaylarıyla hatırlıyordum. Esasen onlarıyumuşatmaküzere, her şeyin iyi yürüdüğünü kendilerine söylemek istiyordum. Fakat bedenim, hiç bir hayat izi göstermemekteydi. Nefes, kan basıncı yoktu, ansefelogram düzdü. Öldüğümü bildirdiler. Ancak üç saat sonra bedenime girebildim. Beyinde hiç bir yıpranma gözükmedi. "
Paravanın arkasına saklanmış olan hekimler, şu hususta oy birliği içindeydiler: Kadın, psikiyatrik uygun bir tedavinin giderebileceği, hayal içindeki bir sayıklamadan ıstırap çekiyordu. Eli*sabeth Kubler-Ross, hayal görme rivayetini nitelendirmenin, onu bir kenara atmaktan çok daha pratik bir tarz olduğuna dikkati çekti. Böyle bir tecrübeye, açık bir zihinle cepheden bakmak, tercihe değer değil miydi?
Ölümle beraber, ortaya çıkan, açıklanamaz olaylarda bu ilk karşılaşmadan beri, doktor Kubler-Ross, ölmekte olanların kendisine anlattıkları hikayeler içinde çıkabilecek, bütün acaip şeylere özel bir dikkat göstermiştir. Bu gün, yüzlerce benzer vakayı içeren bir dosyaya sahip bulunmaktadır. Elisabeth Kubler-Ros da dahil olmak üzere, doktor Moody ile konuşan bir çok kimse, "iki dünya arasında" bulunmaları sırasında, çok kez, aziz varlıklarla karşılaşmışlardır. Onlar, sükunet verici bir ışık görmüşler ve içlerinden inanç sahibi olanlar, Tanrı'nın söz konusu olduğunu düşünmüşlerdir. Onlar bedenlerinin içine, tamamlanmamış olan görevlerini iyi yürütmek veya küçük çocuklarını yetiştirmek için dönmüşlerdir.
Bilinçli Varlığın Cansız Bedenini Dışarıdan
Seyretmesi
Bu gözlemler içinde, az veya çok mükemmel bir biçimde ortaya çıkan bu şema, işte şöyledir: Bir şahıs ölmek üzeredir. Doktorun, kendisinin öldüğünü açıkladığını işitmiştir. Hoş olmayan bir ses, bir çeşit şiddetli bir hırıltı duymaya başlamıştır ve aynı zamanda kendisini; hızla, uzun, siyah renkli bir tüneli geçiyor hissetmektedir. Birdenbire kendisini, maddi bedeninin dışında, onun biraz üstünde bulur ve seyirci olarak, yeniden hayata dönme girişimlerini görür.
"Durumun acaipliğinin tamamiyle mazur gösterdiği bir anlık heyecandan sonra şahıs, yeni şeklinin, gören ve işiten, fakat ne görülebilen, ne de işitebilen, bir çeşit maddi olmayan bir beden olduğunu görür. Sonra maddi olmayan öteki varlıklar ortaya çıkarlar. Kısa süre önce ölmüş olan dostlar veya ana-babalar, yeni geleni, kendi hayatının filmini önüne seren, sıcakvs samimi bir ışık gibi karşılarlar.".
"Bu, hayatı ölümden ayıran engelin aşılması anıdır. Bun*dan dolayı, her ne kadar parlamakta olan Işığın yanında kalmak istese de, tamamlanmamış bir vazife, yetiştirilecek olan küçük çocukların düşünülmesi, engeli aşmaya set çeker. Yeniden hayata döner. Daha sonra, her ne kadar insani kelimeler buna kısır bir olanak vermekte ise de; tecrübelerini anlatmaya girişir. Inançsızlığa ve alaya sebep olan bir kaç girişimden sonra, bu tecrübesini anlatır. Bu sırada bütün hayatı şekil değiştirmiştir." Özellikle, ölüm, onu pek korkutmamaktadır. "
Çeşitli olayların meydana geldiği düzen, şöylece değişebilmektedir: Bazı kimseler, bedenden çıkmadan önce, kısa zaman önce ölmüş bulunan yakınlarını görürler. Bazıları da, ışıktan varlıklar vb. ile karşılaşırlar. Klinik olarak öldükleri söylenmiş olan kimseler, genellikle, çok mükemmel ve çok olaylı hikayeler anlatırlar. Hayret edilecek husus şudur: Öldüğü bildirilmiş olan kör bir kimyager, dışarıdan, bedeni üzerinde uyqulanan canlandırma girişimlerini görmüş ve kendisine normal zamanda görünmeyen tafsilatı anlatabilmiştir. Elisabeth Kubler-Ross'un mülakatını içeren "Mc Call's"ın sayısı henüz yayınlandığı vakit, bir çok mek*tup, bu Amerikan dergisinin yayımcısını hayrete düşürmüştür. Toplumun her tabakasından çoğu kez, aşağıdaki itiraftan önce gelen, müşahadeler ulaştırılmıştır.
"Başımdan geçeni asla kimseye anlatmadım, zira bene inanmayacaklarını düşündüm. Bu öyle bir teselli verici bilgi idiki; bu tecrübeyi geçirenin yalnız ben olmadığımı kanıtlar. "
Öte - Alemde Geçilen Siyah Tünel
"Mc Call's" dergisine gönderilmiş olan bir mektubun özeti şöyledir: "Kendimi, bir anaforun içindeymiş gibi, bir tünelin içine sürükleniyor hissettim ve hastalıktan bıkkınlık hali üzerimden gitti. Kendimi olağanüstü iyi hissediyordum ... "
Karşılaştırmak amacı ile, doktor Moody tarafından derlenmiş olan bazı müşahadeler şunlardır:"Ben dokuz yaşında, küçük bir oğlan çocuğu idim. Ağır bir hastalığa yakalandım ve beni bir hastaneye götürdü!er. Bana anestezi yapıldığı anda, kalbimin atışı durdu. O zaman dikkate değer bir tecrübe edindim." "Ritmi bir titreşim işittim, sonra, bir çeşit lağım gibi karanlık uzun bir yere daldım. Bunu gerçek bir şekilde tarif edemem. İIerledim ve bir zil sesi de yer değiştirirken bana eşlik ediyordu. " "Nefes alışımda bir duraklama oldu. Acaip bir hızla, hemen siyah bir boşluğa geçtim. Belki o, bir tünel olarak tarif edilebilirdi. Bu bir çeşit, havasız bir silindirdi, hiç bir yana dokunmaksızın, onun içinde hareket ediyordum. Burası, henüz orası değildi. Çok derin ve çok karanlık, dar bir yolda ilerlemekteydim. Hastabakıcı kadınölmeme yardımcı olmak üzere bana bir iğne yaptı. O zaman oda ve hastane bulanıklaştı ve ilk olarak başımı, çok dar ve çok karanlık bir geçide daldırdım. Tam qeçecek bir yere sahip olmuştum ki, kaymaya, durmadan kaymaya başladım .. "
"Mc Call's" dergisinin bay ve bayan okuyucuları, doktor Kubler-Ross ve doktor Moody ile konuşan kimseler, acaba danışıklı mı hareket etmişlerdir? Veyahut da, bir tünelin varlığı olanağını kabul etmek mi gerekir? Doktor Moody'nin kitabında anılan kimselerin çoğu, tünelin öte yanında olmuşlardır. Tünelden çıkarken, kendilerini bekleyen şaşkınlık hali hepsinde aynıdır:
Maddeci uygarlığımız, kendilerini bedenleri ile bir, aynı görmeye ve manevi bir varlığın ya da ayrı bir ruhun inkarına alıştırdıysa da, işte onlar, gene sanki "başkası" imişler gibi, bedenlerini dışarıdan görmekteydiler.
"On yedi yaşımda idim ve bir gölü yüzerek geçiyordum. Bu geçişe alışkındım, ama birdenbire daldm ... Bedenim yukarıyaçıktı, sonra tekrar aşağı indi. Fakat, sanki boşlukta yüzüyormu*şum gibi, onu üstten, bedenimin biraz gerisinden gördüğümü anladım. Kendimi tüy gibi hissediyordum. "
"Bir deniz yarışı sırasında yelkenim alabora oldu. Deniz dalgalı idi. Su yuttum, boğulmak üzere idim. Bir an geldi ki, fiziksel gücümün ilerleyemeyecek kadar tükendiğini hissettim. Ruhum başka yana gitmişti, suyun birbuçuk metre yukarısında yüzüyor ve bir kabloyu yakalamak için uğraşan bedenimin muücadelesine yardımcı oluyordu. Kendimi çok iyi hissetmekteydim ve tekrar bedene girmeye istek duymuyordum. Bu esnada kablobacağımın etrafınadolandı ve öldükten sonra yaşamaya devam ettim."
Yukarıdaki birinci izlenim, doktor Moody'nin kitabından çıkarılmıştır; ikincisi, bu kitabı okumamış olan "Marie Claire"in bir bayan gazetecisine aittir ... Şimdi açık alana, çok kez ölünen yere olan hastaneye dönelim:
"Detaylı bir şekilde izleyebildiğim lambanın yanında, uçarak, yavaşça kalktım ve tam tavanın altında durdum. Hekim vs hastabakıcı kadınları, beni yeniden hayata döndürmeye çalışırlarken gördüm. Bir hastabakıcı kadın şöyle diyordu: "Aman Ailahım, öldü!" Bir başkası, hayat öpücüğü yapmak üzere, bedenimin üzerine eğildi. Açık bir şekilde onun ensenini gördüm vs kısa kesilmiş olan saçlarının dikilişini daima anımsayacağım. Sonra, elektrik şoku yapmak üzere beni bir makineye soktular ve bedenimin her yana doğru sallandığını gördüm. Bu, bana korkunç göründü. Niçin bana bu kadar acı verildiğini düşünüyordum. Oysa kendimi çok iyi hissetmekte idim ...
"Hekim ve hastabakıcı kadınlar, beni diriltmeye girişmişlerdi. Fakat ben onlara, beni rahat bırakmalarını söyleyerek, kendilerine engel olmak istiyordum. Onlar beni işitmiyorlardı vekollarını yakalamak için sarf ettiğim çabalardan, açık bir şekilde rahatsız olmuyorlardı. "
Öte Alemdeki Beden ve Yapısı
Doktor Moody ile konuşan kimseler, çoğu kez şu kudretsizliği hissetmişlerdir: Bedenlerinin üstünde, maddesel olmayan bir şekilde uçarken kendilerini işittirmeyi başaramıyorlardı. Hekimlerin ve hastabakıcı kadınların gözlerine görünmüyorlar, engelleri geçiyorlar ama, onları tutmayı başaramıyorlardı. Bununla beraber, bu maddesel olmayan şeklin, şöylece bir bedene benzediği izlenimine sahip idiler:
"Bu, öteki bedendir ... Fakat, tamamiyle bir insan bedeni, değildir. Onun bir şekli vardır. Fakat hiç bir rengi bulunmamaktadır. Bununla beraber, "el" olarak nitelendirilecek bir şeyler hissettiğimi biliyordum. Fakat, bunu tarif etmek zordur. "
Bazen, maddesel olmayan şeklin tarifinde, bacaklar veya baş söz konusu edilmiştir. Bazen de bu, şöylece söz konusu edilmiştir: "Bu, bir bedendi, fakat maddesel bir beden değildi. Bunu daha çok, bir enerji alanı diye adlandıralım. "
"Bu bir beden değildi. Kendimi bir çeşit, şeffaf bir kapsül, veya bir enerji küresi içinde hissettim. Hiç bir bedensel duygudan, ısı veya başka şeyden haberdar değildim."
Aşağıdaki tarif, bir araba kazasında ölmüş olan genç bir adama aittir: "Maddi veya manevi varlığım veya ruhum (bunu istediğiniz gibi adlandırınız) bedenimin baş tarafından çıktı. Buvarlık, bir çeşit yoğunluğa sahipti. Fakat bu, fizik bir yoğunluk değildi. Buna, dalga gibi bir varlık diyelim ... Bu, aşağı - yukarı küresel şekilde ve küçüktü, fakat net bir yüzeyden yoksundu. Bir buluta benzetilebilir. Bana öyle geliyordu ki; o, en büyük kıs*mı ile bedenimden çıkmaktaydı ve iyice çıkmak veya tekrar girmekte tereddüt eden en küçük uç, başının yanında kalıyordu. "
Bu genç adam, bedeninden çıkan şeye karşı hayret içinde kalmış ve merakı kendisini, bu"varlığı" detaylı olarak görmeye itmiştir. Diğer bir çok hallerde şaşkınlık, böylece, terk edilen bedenden gelmektedir: "Görünüşümünün böyle oluşu hakkında hiç bir fikrim yoktu! Şimdiye kadar kendimi fotoğrafta veya bir aynada, yani düz o!arak görmüştüm. Birdenbire, kendimi yaklaşık olarak iki metre bir uzaklıktan ve üç boyut!u o!arak, bütün ile görüyordum. Kendimi tanımak için bir anın geçmesi gerekti. "Hiçbir şey anlamıyordum, kendi bedenimi yatağımın üzerinde görmekte idim. İIk duygum, bu bedeni bu kadar bozulmuş görmekten duyduğum üzüntü oldu. "
"Mc Call's dergisi tarafından alınan mektuplarda, hoşa giden unsurun, henüz ölmüş olan ana-babalarla karşılaşma olduğu saptanmıştır. Bir kadın, çocuk iken kaybettiği büyük anne ve babasını, "sizi gördüğü gibi, elbiselerinin en küçük detaylarına varıncaya kadar, açık bir şekilde görmüştür."Moody'nin kitabında, ahret sakinlerinin az farklı bir şekilde göründükleri belirtilmektedir:
"Evvelce ölmüş o!an bu dostumu, fizik bedeni olmadığı halde görüyordum. Kendisini her ne kadar açıkça tanımakta isem de, onun görünür şekilde tam bir bedeni, başı, kollan ve bacakları vardı; gerçek miydi, yoksa hayal miydi bilmiyorum.
"Bir çok kimsenin var olduğunu hissediyor, fakat kendilerin. görmüyordum. Zaman zaman onlardan biri ile bir çeşit bağlantı oluyordu, fakat bu bağlantı kelimesiz, düşünce halinde idi. Onlar bana, her şeyin iyi geçeceği hususunda teminat veriyor!ardı. Bana yardım etmek üzere oradaydı!ar. "
Ölülerin, böylece, maddesellikten maddesizliğe geçişi kolaylaştırma rolüne sahip oldukları sanılmaktadır: "Mutlu yüzlerı vardı, beni sevk etmeye ve korumaya geldiklerini hissediyordum ve bu, onlar için hoşa gidecek bir şeydi. Sanki evime dönüyor gibiydim. Onlar bana hoş geldiniz diye iltifatta bulunuyorlardı. "Ona şunu sordum: Ne olup bitiyor? Ben ölü müyüm, değimiyim? Bana hiç cevap vermiyordu, fakat hastalığım sırasında bir çok kez tekrar geldi. Ve bir gün hekimler şunu haber verdiler: Yaşayacak; bir daha kendisini hiçgörmedim. Benimle bağlantı kurmak için, kesinlikle sınırı geçmemi beklediği izlenimim aldım. "
Ölmekte olanlar üzerinde en derin izlenim bırakan karşılaşma, çok sayıdaki anlatılanların çoğunda müşterek olan "Işıktan Varlık'tır. Burada, bazen orta derecede, bazen çok parlak bir ışık söz konusudur. Onun parlaklığı azami dereceye ulaştığı vakit bi*le, gözleri kamaştırmamakta ve çevrede olup bitenlerin görülmesine engel olmamaktadır. Bu Işığı gören kimseler, bir "varlığın" söz konusu olduğuna inanmaktadırlar. Ondan, kelimelerle belirtilemeyecek bir ısı,bir sevqi, bir mıknatisiyet çıkmaktadır. Her ne kadar ışıktan varlığın tarifleri, genellikle, benzer şekilde olmaktaysa da, bu varlığı nitelendiren ad, şöylece değişmektedir: Hıristiyanlar onu Tanrıveya İsa diye adlandırmakta, iki yahudi şahıs ona"melek" adını vermekte, Ateistler, lşıktan varlık, demekten haz duymaktadırlar.
Bir şahısla ışıktan varlık arasında, en ufak bir kelime alış verişi olmaksızın, derhal bir bağlantı kurulur. lşıktan varlık tara*fından gönderilen bir düşünce, şahsa kendisini zorla kabul ettirir. işte buna dair, iki açıklama: "Ölmeye hazır mısınız?" "Hayatınızda ne yaptınız?". Bu hayat terk edilmeden önce, açık olarak bir çeşit hayat bilançosu gereklidir ve herkesin tamamlamış olması zorunlu bulunan şeyin, tamamlanmış olduğunu bilmesi hususu, kuşkusuz, ölmekte olan kimseye, yaşayanların dünyasını üzüntüsüz olarak terk etmekte yardımcı olur.
Beden Dışında Tüm Yaşamın Seyredilişi
Doktor Moody'ye, beden dışındaki serüvenlerini anlatan kimseler, hayata döndüklerine göre; ölmeye hazır değillerdi. Onlardan birisi, seyahatini şöyle tarif etmiştir:
"Bedenimin dışındaydım. Bu, kuşkusuz böyleydi: Kendi bedenimi, oradaki ameliyat masasının üzerinde görüyordum ', Başlangıçta kendimi pek huzur içinde hissetmemekteydim. İşte o zaman o parlak ışık geldi. Inanılmayacak netlikteki çok açık sarı, hemen hemen beyaza çalar Işığı tarif etmek olanaksızdı. Bütün oda onunla aydınlanmış bulunuyordu. Bu esnada ben, açıkbir şekilde, hekimi ve hastabakıcı kadınları görmeye devam ediyordum.
"Kendi kendime ne olup bittiğini sormaktaydım. Sonra, lşık varlık bana şu soruyu sordu: Ölmeye hazır mıydım? Birisi bana soru sordu, fakat ortada kimseyoktu. Oysa benim saatimin gelmediğini, varlığın anladığı kuşkusuzdu. Bu, bir çeşit sınavdı ve ben reddedildim. Kendimi tahayyül edilemeyecek bir sevgiden çıkan huzurla kuşatılmış olarak, emniyette hissediyordum. Bu ışık varlık pek sempatik idi!"
Ölüm anında, hayatın, yıldırım gibi işleyen bir sinema seansındaki gibi, ani olarak, tekrar görüldüğü ortaya çıktı. Lowa Tıp Fakültesinden, psikiyatr Russel Noyes için bir efsane söz konusu değildi. Onuncu kattan atlayan, düşen uçağın içinde yerde ezilen, boğulmak üzere olan ve yaşamalarını sürdüren 114 kişi ile mülakat yapan Noyes, varlığın son saniyelerini şöyle tarif etmektedir: İlk reddetme ve paniğe kapılmanın ardından, hayatın belli başlı serüvenlerinin sinema filmi gibi sürüp gitmesidir.
Nihayet, bir ''yücelik'' hali ortaya çıkar, bedenin pek değeri yoktur, sadece ruh hesaba katılmaktadır. Doktor Noyes, ölümün bu durumda son bulduğunu dikkate almakta ve doktor Moody'ye anlatılan hikayeler, son anda ölümü kabul edilebilir duruma sokmak için, şuuraltı tarafından yaratılan Fantasmes'ları tarif etmektedirler. Kaza kurbanları ya da paraşütsüz düşen paraşütçülerden daha çok, komada olan veya öldükleri bildirilen şahıslarda (doktor Moody'nin şemasında çok belirli olan bir anda) sinema seansı araya girmektedir: Sinemayı gösteren, ışıktan varlıktan başkası değildir! o zaman projeksiyon, tabiatiyle varlığın genel karmasına yazılır ve sorulara çok iyi cevap verme olanağını sağlar: "Hayatmızda ne yaptınız? Olmeye hazır mısınız?" Doktor Moody'ye anlatılmış olan tecrübelerden bütün saf*haları için olduğu gibi, sinema seansının kelimelerle tarifi zordur.
Hayatın bütün sahnelerinin aynı zamanda ve ani bir şekilde qörünür oldukları sanılmaktadır. Bazılarına göre; bu esnada ay*rıntılar, açık bir şekilde, üç boyutlu ve renkli olarak seçilirler ve çeşitli sahnelere bağlı heyecanlar da hissolunur. Bir kez hayata dönülünce, unutulmuş olan eski serüvenlerin anıları çok belirli bir şekilde, günlerce saklanmaktadır. Günü gelince kendi sinema seansınıza katılmaya hazırlıklı olmak için, sizi bekleyen ayrıntılı hikaye, bir bayan hastanın ağzından şöyledir:
"Işık varlık bana, hayatıma ait kendisine gösterecek neyimin olduğunu veya bu türden ne gibi bazı şeylerimin bulunduğunu sorar ve ansızın görüntüler belirir. Yeniden küçük kızlığımı buldum ve şimdiye kadarki hayatımı, yıl yıl, tekrar yaşadım. kendimi ana okulunda iken, çok mutsuz olarak gördüm. Çünkü çok beğendiğim oyuncağımı kırmıştım. Sonra kendimi, ilkokulda, şeref mükafatı ile dönerken, ortaokulda iken (vb.) gördüm.
"Hepsi o kadar net ve renklidirler ki; bütün sahnelere, gerçekten katılıyormuşum gibi bir izlenime kapıldım. Olup bitenleri, yaşarken sahip olduğum şeyleri detaylı olarak görüşüm, perspektiften değil, fakat dıştandı. Yani, öteki çocuklarla kuşatılmış olan, küçük bir kız çocuğunu görüyor ve bu küçük kızın kendim, olduğunu biliyordum. Hayatımın cereyan ettiği sırada, ışıktan varlığı hiç görmemekte idim. Bununla beraber o , orada idi. Onun varlığınıhissediyordum ve bazı anlarda O araya giriyordu. Onun müdahaleleri, bana özel ayrıntıları göstermeyi, ben olduğum küçük kızın durum ve hareketlerini işaret etmeyi hedef tutuyordu. Bu durum ve hareketler, daima sevgi ve bilgiye bağlı idiler. Işık varlık bana, sevdiğim insanlarla anılarımı gösteriyordu. Özellikle kız kardeşim ile olan çok samimi ilişkiler, net bir şekilde ortaya çıkıyorlardı. Bir şeyler öğrendiğimin her seferinde, ışık varlık onu işaret etmekte idi. Daima öğrenmek gerekiyordu. (Işık varlık bana hazır olmadığımı, daha yaşamak ve öğrenmek çorunda olduğumu haber vermişti) ve bu tecrübe devresi ölüm anında son bulmamakta idi.
"Bütün bunlar yavaşça cereyan etti, hepsini öğrenecek za*mana sahip bulunuyordum. Gerçekten, bunun beş dakikadanaz bir zamanda cereyan ettiğine lnanıyordum. "
Doktor Moody, ışıktan varlığın, seansı esnasında daima hazır bulunmadığını öğrendi. Moody'nin kitabı, bir kaza sırasında az kalsın ölecek olanlara ait bir çok örnekler içerir. Bedenden tam ayrılma ile hayallerle karşılaşma hariç olmak üzere, tek acaip tecrübesi, sinema seansı olmuştur. Vietnam'da bir çok makineli tüfek mermisine hedef olan bir er, "çok hızlı olarak birbirini izleyen ve kendisine bütün hayatını gösteren bir dizi diyapozitif" görmüştür. Bir kamyon şoförü de, uzun uzun hayatını anlatmakta ve bu anlattıklarının, kamyonun, ters döndüğü anda, gözlerinin önünden bir saniyede geçen şeyin, ancak onda biri olduğunu söylemektedir.
Ölümün Tıbben Tespiti ve Ölen Hastanın Yaşamı
Dr. Kubler-Ross: "Uzun bir süre ölümcül hastalar ile uğraştığınız zaman, nadiren 'ölüm deneyiminden' geçmiş insanlarlakarşılaşırsınız. Yeniden diriltme çabalarında başarı sağlanamayan, klinik olarak ölmüş olan bu insanlar, daha sonra anidencanlanmaya başlıyorlar, Bu hastalardan biri, başından qeçenbu tür bir deneyimi bana anlattığında, aklıma şu düşünce geldi. Topladığımız bu bulgulan ve bunların evrensel bir olguya dayandığımı değişik kültürlerdeki, değişik dinlerdeki yüzlerce, binlerce insan tasdikleyebilseydi, ölümötesi yaşamın varolduğunu dünyanın bilmesini sağlayabilirdik."
Dr. Ross söz konusu hastayı, hastanedeki odasında yalnız başına yatan ve ciddi bir rahatsızlığı olan, kırkını aşmış bir kadın olarak tanımlıyordu. "Hasta, bir hemşirenin içeri girdiğini, kendisine bakıp, hemen dışarı fırladığını görmüştü. İşte tam bu sırada süzülerek bedeninden ayrılıverdi. Bedeninin 80-90 em. yukarısında yüzerek yataktaki cesedini seyrediyordu. Cesedin sararmış görünüşü onu şaşırttı. Kendisini huzurlu ve çok hoş bir rahatlık içinde hissetti. Daha sonra ilk yardım ekibinin içeri girişini seyretti. İçeri girişlerini, bedenine ne yaptıklarını, nasıl davrandıklarını, ilk yardım ekibine ne yapmaları gerektiğini söylemek için kimin gönderildiğini ve daha başka bir çok ayrıntıyı bana dakikası dakikasına tüm incelikleri ile anlattı. Hastada nabız, tansiyon, solunum faaliyeti gibi hiçbir canlılık belirtisi görülmüyordu. lşi oluruna bırakmalarını, fazla ciddiye almamalarını, biran evvel onlara söylemek gerekliliğini duyuyordu. Aşırı bir coşku içinde her şeyin yerli yerinde ve çok güzel olduğu haberini iletmeye çabalıyordu. Bunu kendi sözleriyle şöyle belirtti: "Daha çok çabalamam, onların daha hızlı çalışmalarına neden oldu. Bence, canlılık belirtisi göstermediği süre uzadıkça, onu yaşa*madöndürmek için daha fazla çabaladılar. Daha sonra, bu tür olayları tanımlamak için yetersiz kalan bir deyimle 'şuur kaybı*na uğramıştı.' kendine geldiğinde hastanedeki yatağında yatıyordu. "
Dr. Kubler-Ross, bulguların dayandırdığı kişilerin ya ölümcül hastalar, ya da ani, elim kazalara maruz kalan insanlar olduğuna özellikle işaret etmektedir. "Elim trafik kazaları meydana geldiğinde, astral beden, fizik bedenden dışarı çıkarak, yaralanmış olan fizik bedeni gözlemleyebilir ve kişi hiç bir ağrı duymaz. Ancak, fizik bedenlerine qeri döndüklerinde tekrar ağrılar içinde kalırlar."
Dr. Ross'un hastalardan derlediği kayıtlar birbirlerine o kadar benzemektedir ki; sadece bu kayıtların kabarık adedi bile bir tür kanıt sayılabilir. Kendisi, bir hasta ona mektup yazdığında ya da hastayla karşılıklı görüştüğünde, konuya girişin hemen hemen istisnasız bir şekilde şöyle olduğunu belirtiyor: "Çıkarmış olduğumu düşünürler diye hiç bir kimseye anlatmadığım bu ola*yı paylaştığım ilk kişi siz oluyorsunuz. "Daha sonra da güvence içinde öykülerini anlatırlar.
Ölerek Bilinciyle Bedenden Ayrılan Hastanın
Tekrar Aynı Bedene Girmesi
Doktor Kubler-Ross sekiz yıl önce, Şikago Üniversite hastanesindeki bir seminer sırasında, olayın ayrıntılı tariflerinden ilkini toplamıştı. Ölenlere, sadece kendilerini dinleyerek yardım sağladığı bilindiği için, seminerdeki öğrencilere, ağır kansere yakalanmış olan bir hastanın, başucunda metodunu göstermek üzere bulunuyordu. Bu öğrenciler, bir paravanın arkasına saklanmışlardır.
Ölen bir kimsenin nasıl dinleneceğini göstermek söz konusu olduğundan Elizabeth Kubler-Ross, hasta aşağıdaki hikayeyi anlatırken, onun sözünü hiç kesmeden dinledi:
"Geçen yıl hastalığım, görünüşe göre ilk defa olarak, kôtü bir şekil aldı. Bir öğleden sonra, hastabakıcı kadın, benim ölmek üzere olduğumu gördü ve yardım çağırmak için koşarakodamdan çıktı. İşte O zaman, bedenimin dışında yüzmeye başladığımı hissettim. Bedenimi açıkça müşahade edebildim ve yüzümün çok soluk olduğunu gördüm."
"Bu esnada kendimi çok iyi hissediyordum. Doktorların, acısı dinmiş ve rahat durumda olan bedenimi canlandırmaya girişmiş gördüm. Söylediklerini net bir şekilde işitiyordum ve onlardan birinin, atmosferin gerginliğini yumuşatmak içinyaptığı şakayı, detaylarıyla hatırlıyordum. Esasen onlarıyumuşatmaküzere, her şeyin iyi yürüdüğünü kendilerine söylemek istiyordum. Fakat bedenim, hiç bir hayat izi göstermemekteydi. Nefes, kan basıncı yoktu, ansefelogram düzdü. Öldüğümü bildirdiler. Ancak üç saat sonra bedenime girebildim. Beyinde hiç bir yıpranma gözükmedi. "
Paravanın arkasına saklanmış olan hekimler, şu hususta oy birliği içindeydiler: Kadın, psikiyatrik uygun bir tedavinin giderebileceği, hayal içindeki bir sayıklamadan ıstırap çekiyordu. Eli*sabeth Kubler-Ross, hayal görme rivayetini nitelendirmenin, onu bir kenara atmaktan çok daha pratik bir tarz olduğuna dikkati çekti. Böyle bir tecrübeye, açık bir zihinle cepheden bakmak, tercihe değer değil miydi?
Ölümle beraber, ortaya çıkan, açıklanamaz olaylarda bu ilk karşılaşmadan beri, doktor Kubler-Ross, ölmekte olanların kendisine anlattıkları hikayeler içinde çıkabilecek, bütün acaip şeylere özel bir dikkat göstermiştir. Bu gün, yüzlerce benzer vakayı içeren bir dosyaya sahip bulunmaktadır. Elisabeth Kubler-Ros da dahil olmak üzere, doktor Moody ile konuşan bir çok kimse, "iki dünya arasında" bulunmaları sırasında, çok kez, aziz varlıklarla karşılaşmışlardır. Onlar, sükunet verici bir ışık görmüşler ve içlerinden inanç sahibi olanlar, Tanrı'nın söz konusu olduğunu düşünmüşlerdir. Onlar bedenlerinin içine, tamamlanmamış olan görevlerini iyi yürütmek veya küçük çocuklarını yetiştirmek için dönmüşlerdir.
Bilinçli Varlığın Cansız Bedenini Dışarıdan
Seyretmesi
Bu gözlemler içinde, az veya çok mükemmel bir biçimde ortaya çıkan bu şema, işte şöyledir: Bir şahıs ölmek üzeredir. Doktorun, kendisinin öldüğünü açıkladığını işitmiştir. Hoş olmayan bir ses, bir çeşit şiddetli bir hırıltı duymaya başlamıştır ve aynı zamanda kendisini; hızla, uzun, siyah renkli bir tüneli geçiyor hissetmektedir. Birdenbire kendisini, maddi bedeninin dışında, onun biraz üstünde bulur ve seyirci olarak, yeniden hayata dönme girişimlerini görür.
"Durumun acaipliğinin tamamiyle mazur gösterdiği bir anlık heyecandan sonra şahıs, yeni şeklinin, gören ve işiten, fakat ne görülebilen, ne de işitebilen, bir çeşit maddi olmayan bir beden olduğunu görür. Sonra maddi olmayan öteki varlıklar ortaya çıkarlar. Kısa süre önce ölmüş olan dostlar veya ana-babalar, yeni geleni, kendi hayatının filmini önüne seren, sıcakvs samimi bir ışık gibi karşılarlar.".
"Bu, hayatı ölümden ayıran engelin aşılması anıdır. Bun*dan dolayı, her ne kadar parlamakta olan Işığın yanında kalmak istese de, tamamlanmamış bir vazife, yetiştirilecek olan küçük çocukların düşünülmesi, engeli aşmaya set çeker. Yeniden hayata döner. Daha sonra, her ne kadar insani kelimeler buna kısır bir olanak vermekte ise de; tecrübelerini anlatmaya girişir. Inançsızlığa ve alaya sebep olan bir kaç girişimden sonra, bu tecrübesini anlatır. Bu sırada bütün hayatı şekil değiştirmiştir." Özellikle, ölüm, onu pek korkutmamaktadır. "
Çeşitli olayların meydana geldiği düzen, şöylece değişebilmektedir: Bazı kimseler, bedenden çıkmadan önce, kısa zaman önce ölmüş bulunan yakınlarını görürler. Bazıları da, ışıktan varlıklar vb. ile karşılaşırlar. Klinik olarak öldükleri söylenmiş olan kimseler, genellikle, çok mükemmel ve çok olaylı hikayeler anlatırlar. Hayret edilecek husus şudur: Öldüğü bildirilmiş olan kör bir kimyager, dışarıdan, bedeni üzerinde uyqulanan canlandırma girişimlerini görmüş ve kendisine normal zamanda görünmeyen tafsilatı anlatabilmiştir. Elisabeth Kubler-Ross'un mülakatını içeren "Mc Call's"ın sayısı henüz yayınlandığı vakit, bir çok mek*tup, bu Amerikan dergisinin yayımcısını hayrete düşürmüştür. Toplumun her tabakasından çoğu kez, aşağıdaki itiraftan önce gelen, müşahadeler ulaştırılmıştır.
"Başımdan geçeni asla kimseye anlatmadım, zira bene inanmayacaklarını düşündüm. Bu öyle bir teselli verici bilgi idiki; bu tecrübeyi geçirenin yalnız ben olmadığımı kanıtlar. "
Öte - Alemde Geçilen Siyah Tünel
"Mc Call's" dergisine gönderilmiş olan bir mektubun özeti şöyledir: "Kendimi, bir anaforun içindeymiş gibi, bir tünelin içine sürükleniyor hissettim ve hastalıktan bıkkınlık hali üzerimden gitti. Kendimi olağanüstü iyi hissediyordum ... "
Karşılaştırmak amacı ile, doktor Moody tarafından derlenmiş olan bazı müşahadeler şunlardır:"Ben dokuz yaşında, küçük bir oğlan çocuğu idim. Ağır bir hastalığa yakalandım ve beni bir hastaneye götürdü!er. Bana anestezi yapıldığı anda, kalbimin atışı durdu. O zaman dikkate değer bir tecrübe edindim." "Ritmi bir titreşim işittim, sonra, bir çeşit lağım gibi karanlık uzun bir yere daldım. Bunu gerçek bir şekilde tarif edemem. İIerledim ve bir zil sesi de yer değiştirirken bana eşlik ediyordu. " "Nefes alışımda bir duraklama oldu. Acaip bir hızla, hemen siyah bir boşluğa geçtim. Belki o, bir tünel olarak tarif edilebilirdi. Bu bir çeşit, havasız bir silindirdi, hiç bir yana dokunmaksızın, onun içinde hareket ediyordum. Burası, henüz orası değildi. Çok derin ve çok karanlık, dar bir yolda ilerlemekteydim. Hastabakıcı kadınölmeme yardımcı olmak üzere bana bir iğne yaptı. O zaman oda ve hastane bulanıklaştı ve ilk olarak başımı, çok dar ve çok karanlık bir geçide daldırdım. Tam qeçecek bir yere sahip olmuştum ki, kaymaya, durmadan kaymaya başladım .. "
"Mc Call's" dergisinin bay ve bayan okuyucuları, doktor Kubler-Ross ve doktor Moody ile konuşan kimseler, acaba danışıklı mı hareket etmişlerdir? Veyahut da, bir tünelin varlığı olanağını kabul etmek mi gerekir? Doktor Moody'nin kitabında anılan kimselerin çoğu, tünelin öte yanında olmuşlardır. Tünelden çıkarken, kendilerini bekleyen şaşkınlık hali hepsinde aynıdır:
Maddeci uygarlığımız, kendilerini bedenleri ile bir, aynı görmeye ve manevi bir varlığın ya da ayrı bir ruhun inkarına alıştırdıysa da, işte onlar, gene sanki "başkası" imişler gibi, bedenlerini dışarıdan görmekteydiler.
"On yedi yaşımda idim ve bir gölü yüzerek geçiyordum. Bu geçişe alışkındım, ama birdenbire daldm ... Bedenim yukarıyaçıktı, sonra tekrar aşağı indi. Fakat, sanki boşlukta yüzüyormu*şum gibi, onu üstten, bedenimin biraz gerisinden gördüğümü anladım. Kendimi tüy gibi hissediyordum. "
"Bir deniz yarışı sırasında yelkenim alabora oldu. Deniz dalgalı idi. Su yuttum, boğulmak üzere idim. Bir an geldi ki, fiziksel gücümün ilerleyemeyecek kadar tükendiğini hissettim. Ruhum başka yana gitmişti, suyun birbuçuk metre yukarısında yüzüyor ve bir kabloyu yakalamak için uğraşan bedenimin muücadelesine yardımcı oluyordu. Kendimi çok iyi hissetmekteydim ve tekrar bedene girmeye istek duymuyordum. Bu esnada kablobacağımın etrafınadolandı ve öldükten sonra yaşamaya devam ettim."
Yukarıdaki birinci izlenim, doktor Moody'nin kitabından çıkarılmıştır; ikincisi, bu kitabı okumamış olan "Marie Claire"in bir bayan gazetecisine aittir ... Şimdi açık alana, çok kez ölünen yere olan hastaneye dönelim:
"Detaylı bir şekilde izleyebildiğim lambanın yanında, uçarak, yavaşça kalktım ve tam tavanın altında durdum. Hekim vs hastabakıcı kadınları, beni yeniden hayata döndürmeye çalışırlarken gördüm. Bir hastabakıcı kadın şöyle diyordu: "Aman Ailahım, öldü!" Bir başkası, hayat öpücüğü yapmak üzere, bedenimin üzerine eğildi. Açık bir şekilde onun ensenini gördüm vs kısa kesilmiş olan saçlarının dikilişini daima anımsayacağım. Sonra, elektrik şoku yapmak üzere beni bir makineye soktular ve bedenimin her yana doğru sallandığını gördüm. Bu, bana korkunç göründü. Niçin bana bu kadar acı verildiğini düşünüyordum. Oysa kendimi çok iyi hissetmekte idim ...
"Hekim ve hastabakıcı kadınlar, beni diriltmeye girişmişlerdi. Fakat ben onlara, beni rahat bırakmalarını söyleyerek, kendilerine engel olmak istiyordum. Onlar beni işitmiyorlardı vekollarını yakalamak için sarf ettiğim çabalardan, açık bir şekilde rahatsız olmuyorlardı. "
Öte Alemdeki Beden ve Yapısı
Doktor Moody ile konuşan kimseler, çoğu kez şu kudretsizliği hissetmişlerdir: Bedenlerinin üstünde, maddesel olmayan bir şekilde uçarken kendilerini işittirmeyi başaramıyorlardı. Hekimlerin ve hastabakıcı kadınların gözlerine görünmüyorlar, engelleri geçiyorlar ama, onları tutmayı başaramıyorlardı. Bununla beraber, bu maddesel olmayan şeklin, şöylece bir bedene benzediği izlenimine sahip idiler:
"Bu, öteki bedendir ... Fakat, tamamiyle bir insan bedeni, değildir. Onun bir şekli vardır. Fakat hiç bir rengi bulunmamaktadır. Bununla beraber, "el" olarak nitelendirilecek bir şeyler hissettiğimi biliyordum. Fakat, bunu tarif etmek zordur. "
Bazen, maddesel olmayan şeklin tarifinde, bacaklar veya baş söz konusu edilmiştir. Bazen de bu, şöylece söz konusu edilmiştir: "Bu, bir bedendi, fakat maddesel bir beden değildi. Bunu daha çok, bir enerji alanı diye adlandıralım. "
"Bu bir beden değildi. Kendimi bir çeşit, şeffaf bir kapsül, veya bir enerji küresi içinde hissettim. Hiç bir bedensel duygudan, ısı veya başka şeyden haberdar değildim."
Aşağıdaki tarif, bir araba kazasında ölmüş olan genç bir adama aittir: "Maddi veya manevi varlığım veya ruhum (bunu istediğiniz gibi adlandırınız) bedenimin baş tarafından çıktı. Buvarlık, bir çeşit yoğunluğa sahipti. Fakat bu, fizik bir yoğunluk değildi. Buna, dalga gibi bir varlık diyelim ... Bu, aşağı - yukarı küresel şekilde ve küçüktü, fakat net bir yüzeyden yoksundu. Bir buluta benzetilebilir. Bana öyle geliyordu ki; o, en büyük kıs*mı ile bedenimden çıkmaktaydı ve iyice çıkmak veya tekrar girmekte tereddüt eden en küçük uç, başının yanında kalıyordu. "
Bu genç adam, bedeninden çıkan şeye karşı hayret içinde kalmış ve merakı kendisini, bu"varlığı" detaylı olarak görmeye itmiştir. Diğer bir çok hallerde şaşkınlık, böylece, terk edilen bedenden gelmektedir: "Görünüşümünün böyle oluşu hakkında hiç bir fikrim yoktu! Şimdiye kadar kendimi fotoğrafta veya bir aynada, yani düz o!arak görmüştüm. Birdenbire, kendimi yaklaşık olarak iki metre bir uzaklıktan ve üç boyut!u o!arak, bütün ile görüyordum. Kendimi tanımak için bir anın geçmesi gerekti. "Hiçbir şey anlamıyordum, kendi bedenimi yatağımın üzerinde görmekte idim. İIk duygum, bu bedeni bu kadar bozulmuş görmekten duyduğum üzüntü oldu. "
"Mc Call's dergisi tarafından alınan mektuplarda, hoşa giden unsurun, henüz ölmüş olan ana-babalarla karşılaşma olduğu saptanmıştır. Bir kadın, çocuk iken kaybettiği büyük anne ve babasını, "sizi gördüğü gibi, elbiselerinin en küçük detaylarına varıncaya kadar, açık bir şekilde görmüştür."Moody'nin kitabında, ahret sakinlerinin az farklı bir şekilde göründükleri belirtilmektedir:
"Evvelce ölmüş o!an bu dostumu, fizik bedeni olmadığı halde görüyordum. Kendisini her ne kadar açıkça tanımakta isem de, onun görünür şekilde tam bir bedeni, başı, kollan ve bacakları vardı; gerçek miydi, yoksa hayal miydi bilmiyorum.
"Bir çok kimsenin var olduğunu hissediyor, fakat kendilerin. görmüyordum. Zaman zaman onlardan biri ile bir çeşit bağlantı oluyordu, fakat bu bağlantı kelimesiz, düşünce halinde idi. Onlar bana, her şeyin iyi geçeceği hususunda teminat veriyor!ardı. Bana yardım etmek üzere oradaydı!ar. "
Ölülerin, böylece, maddesellikten maddesizliğe geçişi kolaylaştırma rolüne sahip oldukları sanılmaktadır: "Mutlu yüzlerı vardı, beni sevk etmeye ve korumaya geldiklerini hissediyordum ve bu, onlar için hoşa gidecek bir şeydi. Sanki evime dönüyor gibiydim. Onlar bana hoş geldiniz diye iltifatta bulunuyorlardı. "Ona şunu sordum: Ne olup bitiyor? Ben ölü müyüm, değimiyim? Bana hiç cevap vermiyordu, fakat hastalığım sırasında bir çok kez tekrar geldi. Ve bir gün hekimler şunu haber verdiler: Yaşayacak; bir daha kendisini hiçgörmedim. Benimle bağlantı kurmak için, kesinlikle sınırı geçmemi beklediği izlenimim aldım. "
Ölmekte olanlar üzerinde en derin izlenim bırakan karşılaşma, çok sayıdaki anlatılanların çoğunda müşterek olan "Işıktan Varlık'tır. Burada, bazen orta derecede, bazen çok parlak bir ışık söz konusudur. Onun parlaklığı azami dereceye ulaştığı vakit bi*le, gözleri kamaştırmamakta ve çevrede olup bitenlerin görülmesine engel olmamaktadır. Bu Işığı gören kimseler, bir "varlığın" söz konusu olduğuna inanmaktadırlar. Ondan, kelimelerle belirtilemeyecek bir ısı,bir sevqi, bir mıknatisiyet çıkmaktadır. Her ne kadar ışıktan varlığın tarifleri, genellikle, benzer şekilde olmaktaysa da, bu varlığı nitelendiren ad, şöylece değişmektedir: Hıristiyanlar onu Tanrıveya İsa diye adlandırmakta, iki yahudi şahıs ona"melek" adını vermekte, Ateistler, lşıktan varlık, demekten haz duymaktadırlar.
Bir şahısla ışıktan varlık arasında, en ufak bir kelime alış verişi olmaksızın, derhal bir bağlantı kurulur. lşıktan varlık tara*fından gönderilen bir düşünce, şahsa kendisini zorla kabul ettirir. işte buna dair, iki açıklama: "Ölmeye hazır mısınız?" "Hayatınızda ne yaptınız?". Bu hayat terk edilmeden önce, açık olarak bir çeşit hayat bilançosu gereklidir ve herkesin tamamlamış olması zorunlu bulunan şeyin, tamamlanmış olduğunu bilmesi hususu, kuşkusuz, ölmekte olan kimseye, yaşayanların dünyasını üzüntüsüz olarak terk etmekte yardımcı olur.
Beden Dışında Tüm Yaşamın Seyredilişi
Doktor Moody'ye, beden dışındaki serüvenlerini anlatan kimseler, hayata döndüklerine göre; ölmeye hazır değillerdi. Onlardan birisi, seyahatini şöyle tarif etmiştir:
"Bedenimin dışındaydım. Bu, kuşkusuz böyleydi: Kendi bedenimi, oradaki ameliyat masasının üzerinde görüyordum ', Başlangıçta kendimi pek huzur içinde hissetmemekteydim. İşte o zaman o parlak ışık geldi. Inanılmayacak netlikteki çok açık sarı, hemen hemen beyaza çalar Işığı tarif etmek olanaksızdı. Bütün oda onunla aydınlanmış bulunuyordu. Bu esnada ben, açıkbir şekilde, hekimi ve hastabakıcı kadınları görmeye devam ediyordum.
"Kendi kendime ne olup bittiğini sormaktaydım. Sonra, lşık varlık bana şu soruyu sordu: Ölmeye hazır mıydım? Birisi bana soru sordu, fakat ortada kimseyoktu. Oysa benim saatimin gelmediğini, varlığın anladığı kuşkusuzdu. Bu, bir çeşit sınavdı ve ben reddedildim. Kendimi tahayyül edilemeyecek bir sevgiden çıkan huzurla kuşatılmış olarak, emniyette hissediyordum. Bu ışık varlık pek sempatik idi!"
Ölüm anında, hayatın, yıldırım gibi işleyen bir sinema seansındaki gibi, ani olarak, tekrar görüldüğü ortaya çıktı. Lowa Tıp Fakültesinden, psikiyatr Russel Noyes için bir efsane söz konusu değildi. Onuncu kattan atlayan, düşen uçağın içinde yerde ezilen, boğulmak üzere olan ve yaşamalarını sürdüren 114 kişi ile mülakat yapan Noyes, varlığın son saniyelerini şöyle tarif etmektedir: İlk reddetme ve paniğe kapılmanın ardından, hayatın belli başlı serüvenlerinin sinema filmi gibi sürüp gitmesidir.
Nihayet, bir ''yücelik'' hali ortaya çıkar, bedenin pek değeri yoktur, sadece ruh hesaba katılmaktadır. Doktor Noyes, ölümün bu durumda son bulduğunu dikkate almakta ve doktor Moody'ye anlatılan hikayeler, son anda ölümü kabul edilebilir duruma sokmak için, şuuraltı tarafından yaratılan Fantasmes'ları tarif etmektedirler. Kaza kurbanları ya da paraşütsüz düşen paraşütçülerden daha çok, komada olan veya öldükleri bildirilen şahıslarda (doktor Moody'nin şemasında çok belirli olan bir anda) sinema seansı araya girmektedir: Sinemayı gösteren, ışıktan varlıktan başkası değildir! o zaman projeksiyon, tabiatiyle varlığın genel karmasına yazılır ve sorulara çok iyi cevap verme olanağını sağlar: "Hayatmızda ne yaptınız? Olmeye hazır mısınız?" Doktor Moody'ye anlatılmış olan tecrübelerden bütün saf*haları için olduğu gibi, sinema seansının kelimelerle tarifi zordur.
Hayatın bütün sahnelerinin aynı zamanda ve ani bir şekilde qörünür oldukları sanılmaktadır. Bazılarına göre; bu esnada ay*rıntılar, açık bir şekilde, üç boyutlu ve renkli olarak seçilirler ve çeşitli sahnelere bağlı heyecanlar da hissolunur. Bir kez hayata dönülünce, unutulmuş olan eski serüvenlerin anıları çok belirli bir şekilde, günlerce saklanmaktadır. Günü gelince kendi sinema seansınıza katılmaya hazırlıklı olmak için, sizi bekleyen ayrıntılı hikaye, bir bayan hastanın ağzından şöyledir:
"Işık varlık bana, hayatıma ait kendisine gösterecek neyimin olduğunu veya bu türden ne gibi bazı şeylerimin bulunduğunu sorar ve ansızın görüntüler belirir. Yeniden küçük kızlığımı buldum ve şimdiye kadarki hayatımı, yıl yıl, tekrar yaşadım. kendimi ana okulunda iken, çok mutsuz olarak gördüm. Çünkü çok beğendiğim oyuncağımı kırmıştım. Sonra kendimi, ilkokulda, şeref mükafatı ile dönerken, ortaokulda iken (vb.) gördüm.
"Hepsi o kadar net ve renklidirler ki; bütün sahnelere, gerçekten katılıyormuşum gibi bir izlenime kapıldım. Olup bitenleri, yaşarken sahip olduğum şeyleri detaylı olarak görüşüm, perspektiften değil, fakat dıştandı. Yani, öteki çocuklarla kuşatılmış olan, küçük bir kız çocuğunu görüyor ve bu küçük kızın kendim, olduğunu biliyordum. Hayatımın cereyan ettiği sırada, ışıktan varlığı hiç görmemekte idim. Bununla beraber o , orada idi. Onun varlığınıhissediyordum ve bazı anlarda O araya giriyordu. Onun müdahaleleri, bana özel ayrıntıları göstermeyi, ben olduğum küçük kızın durum ve hareketlerini işaret etmeyi hedef tutuyordu. Bu durum ve hareketler, daima sevgi ve bilgiye bağlı idiler. Işık varlık bana, sevdiğim insanlarla anılarımı gösteriyordu. Özellikle kız kardeşim ile olan çok samimi ilişkiler, net bir şekilde ortaya çıkıyorlardı. Bir şeyler öğrendiğimin her seferinde, ışık varlık onu işaret etmekte idi. Daima öğrenmek gerekiyordu. (Işık varlık bana hazır olmadığımı, daha yaşamak ve öğrenmek çorunda olduğumu haber vermişti) ve bu tecrübe devresi ölüm anında son bulmamakta idi.
"Bütün bunlar yavaşça cereyan etti, hepsini öğrenecek za*mana sahip bulunuyordum. Gerçekten, bunun beş dakikadanaz bir zamanda cereyan ettiğine lnanıyordum. "
Doktor Moody, ışıktan varlığın, seansı esnasında daima hazır bulunmadığını öğrendi. Moody'nin kitabı, bir kaza sırasında az kalsın ölecek olanlara ait bir çok örnekler içerir. Bedenden tam ayrılma ile hayallerle karşılaşma hariç olmak üzere, tek acaip tecrübesi, sinema seansı olmuştur. Vietnam'da bir çok makineli tüfek mermisine hedef olan bir er, "çok hızlı olarak birbirini izleyen ve kendisine bütün hayatını gösteren bir dizi diyapozitif" görmüştür. Bir kamyon şoförü de, uzun uzun hayatını anlatmakta ve bu anlattıklarının, kamyonun, ters döndüğü anda, gözlerinin önünden bir saniyede geçen şeyin, ancak onda biri olduğunu söylemektedir.