Osmanli Yahudileri
Osmanlı İmparatorluğu Yahudiler için her zaman
güvenle sığınabilecekleri bir ülke olmuştur. Osmanlı idarecilerinin İslam ahlakı ile hareket ediyor olmaları
onların farklı millet ve dinlerden insanlara karşı hep hoşgörü ve anlayış ile yaklaşmalarını sağlamış
bu anlayıştan en çok fayda gören toplumlardan biri ise
dönemin Avrupası'nda büyük sıkıntı ve zulümlerle karşılaşan Yahudiler olmuştur. Müslüman Osmanlı halkı ve Yahudiler hep barış içinde yaşamışlardır.




19. yüzyılda tüm Batı dünyasını etkileyen ideoloji ve eğilimler
Osmanlı toplumu içindeki bazı Yahudileri de etkilemiştir. Bu akım ve ideolojilerin biri Siyonizm'dir. Ne var ki
Yahudi toplumu içindeki bazı kişiler
Osmanlı'nın anlayışını ve hoşgörüsünü suistimal edebilecek tavırlarda bulunmuşlardır. Ancak bu durum
Yahudi toplumunun içindeki küçük bir azınlık için söz konusudur. Osmanlı'daki Yahudilerin büyük bölümü ise
devlet otoritesine saygıyla ve kendilerine gösterilen anlayışın bilinciyle faaliyet göstermişlerdir.





Yahudiler Osmanlıya Neden Sığındı?
Sultan I. Mehmet zamanından itibaren
Osmanlı'da iyi bir konuma sahip olan hatta sarayın daimi doktorluğuna kadar yükselerek alınan kararlarda etkili olan Yahudilerin bu durumu
Avrupa'daki soydaşlarının gözünden kaçmıyordu. 1430'da Osmanlı'ya yerleşen Haham İzak Sarfati
Osmanlı ve Orta Avrupa'nın değişik yerlerinde yaşayan Aşkenaz cemaatlerinin lideriydi. Sarfati
Avrupa'daki soydaşlarına Osmanlı'ya göç etmelerini önerirken Kudüs ve İsrail'e giden yolun Osmanlı'dan geçtiğini vurguluyordu:




31 Mart 1492
İspanya Yahudileri için Osmanlı topraklarına büyük göçün başlangıç tarihi oldu. Bu tarihte yayınlanan sürgün fermanı ile 200 binden fazla Seferad Yahudisinin yaklaşık yarısı
Sultan II. Beyazıt (1481-1512) zamanında Osmanlı topraklarına yerleştiler. Kudüs de dahil olmak üzere
özellikle büyük şehirleri tercih eden Yahudiler
buralarda ticarette ve yönetimde söz sahibi oldular.




Göçmenler hemen hemen geldikleri andan itibaren yükselmeye başladılar. Aralarında İspanya'da iken yüksek görevlerde bulunmuş olanlar derhal saraya alındılar
bu kişiler Osmanlı maliye ve dış işlerinde söz sahibi oldular. Hatta denilebilir ki
16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun yönü
bu danışmanların fikrine göre de tespit edildi. (Türkiye Yahudileri
Moshe Sevilla-Şaron
s. 42)





Osmanlı'daki İlk Yahudi Lobisi: Nasiler
Nasiler
İsrail tarihine geçmiş başlıca Yahudi ailelerindendir. Büyük bir servete sahip olan bu ailenin üyelerinden Yasef Nasi
Osmanlı Sarayı'nda çok önemli görevlere ulaşmış
siyasal Siyonizmden 350 yıl önce
İsrail ülkesinde (o zamanın Osmanlı sınırlarında) özerk bir Yahudi kolonisi kurmayı tasarlamıştır. (Türkiye Yahudileri
Moshe Sevilla-Şaron
s. 44)






Yasef Nasi Portekiz'de doğmuştur
ancak köken itibarıyla İspanyol Yahudisidir. Yavuz Sultan Selim'in gözüne girmeyi başarmış
Osmanlı Sarayı'nda saygın bir yer edinmiştir. Nasi
Süleyman'a Filistin'in Tiberya şehri ve çevresini Yahudiler için imtiyazlı bir bölge olarak kabul ettirmiştir. (Israel: A History of Jewish People
Refus Learsi
s. 331)





Şurası kabul edilmelidir ki (Tiberias Projesi) Yahudilerin anavatanlarına yeniden yerleşmelerine dönük ilk projelerden biri
19. yüzyıl Siyonistlerinin uygulayacakları planın öncüsüdür. Gerçekten de Joseph (Yasef)
birçok yanıyla
Siyonistlerin en büyüğü Theodor Herzl'e çok benzer. (Türkiye Yahudileri
Moshe Sevilla-Şaron
s. 50)





Osmanlı Yönetimindeki Diğer Yahudiler
Eskenazi
Saray'da Divan Danışmanlığı görevine gelmişti ve özellikle dış ilişkilerde etkili bir diplomattı. Öyle ki
Polonya Kralının seçilmesi konusunda
Osmanlı Sadrazamı Sokollu Mehmet Paşa'nın desteğini sağlayarak belirleyici bir rol bile üstlenmişti. O dönemde Saray'da harem kadınları kapalı yaşadıkları için harem ile dış dünya arasındaki alışveriş gibi bağlantıları kurmak için 'Kira' adı verilen kadınlar görev yaparlardı. Bu kadınlar harem çevresiyle kurdukları ilişkiler sayesinde devlet işlerinde de rol oynarlardı. Ester Kira da bunlardan biriydi
ancak bu ilişkileri menfaatleri doğrultusunda son derece kötüye kullanmıştı.




Ester Kira
saraydaki ilişkileri sayesinde kendine yakın olanlara imtiyazlar
asalet ünvanları ve çeşitli menfaatler sağlarken dosttan çok düşman edinmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla Ester Kira bu türden işlere gerektiğinden fazla karışmış ve işi (özellikle oğullarına) vergi muafiyetleri elde etme
hatta sipahi beyliklerinin dağıtımına karışmaya kadar götürmüş
büyük oğlunu İstanbul Gümrüğü'nün yönetimine almıştır. (Türkiye Yahudileri
Moshe Sevilla-Şaron
s. 54)






Galata Bankerleri
Yahudiler Osmanlı devleti içinde sadık milletlerden biri olarak yaşamışlar
huzur ve güvenlik buldukları Osmanlı devletinde
kendi inançlarına uygun olarak onurlu bir yaşam sürmüşlerdir. Ancak 19. yüzyılda tüm Batı dünyasını etkileyen ideoloji ve eğilimler
Osmanlı toplumu içindeki bazı Yahudileri de etkilemiştir. Bu akım ve ideolojilerin biri Siyonizm'dir. Bir diğeri ise
kapitalist sistem ve kapitalist yaşam biçimidir. Galata Bankerleri
bu ikincisinin bir temsilcisi sayılabilir. Yahudiler ve diğer bazı Hıristiyan azınlıklardan gelen bu bankerler
Osmanlı'nın mali çöküşünde önemli bir rol oynamışlardır: Yüzyıllardır Avrupa ticaretinin bütün para işlemlerini ellerinde toplayan Yahudiler
Osmanlı devletine yepyeni bir mesleğin öncülüğünü yapmak için gelmiş gibidirler... Sarraflığa soyunan Yahudiler
kendilerine iş mekanı olarak Galata'yı seçmişlerdir. (Hürriyet
12 Mayıs 1988)









1860'lardan itibaren Ga-lata'daki Komisyon Hanı ve Havyar Hanı'nda finans imparatorlukları kurmuş olan Galata Bankerleri
saraydan başlayıp
vezir
vükela
memur ve subaydan imparatorluğun en uzak köşesindeki tahıl ya da meyve üreticisine
oduncusuna kömürcüsüne ve her türlü esnafına kadar uzanan bir ağ kurmuş bulunuyorlardı. Adeta imparatorluğun milli geliri ve dışarıdan aldığı borçların hatırı sayılır yüzdesi borsa oyunları
tefecilik
murabahacılık işlemleri ile bu bankerlerin eline geçer hale gelmişti. (Prof. Dr. Haydar Kazgan
Galata Bankerleri
s. 45)









Zengin tüccarların çoğunun Yahudi oluşu dikkatimi çekti. Bunların nüfuzu çok kuvvetli
imtiyazları Türklerinkinden çok fazla. Kendi kanunları ile idare edilen bir cumhuriyet gibidirler. Yahudiler birlik meydana getirdiklerinden devletin bütün ticaretlerini ellerine almışlardır. Yahudiler kendilerine her zaman ihtiyaç duyulmasını sağlamışlar ve bu nedenle saray da onları korumuştur. Bunların tüm hileleri bilindiği halde tüm işler ister istemez onlara yaptırılıyordu. Velhasıl ticaretle ilgili olan ne varsa onların elinden geçiyordu. (Lady Montaqu
Türkiye Mektupları
1001 Temel Eser
s. 84)




Galata Bankerleri ile o dönemde neredeyse herkesin ilgisi vardı. Bu gerçeğe dikkat çeken kaynaklardan birinde şöyle denilmektedir: Abdülaziz'in annesi Pertevnihal Sultan bile bu işte birçok paralar batırmıştı. Abdülaziz'in istekleri karşısında her türlü oyuna başvuran Sadrazam Mahmut Nedim Paşa kaybettiklerini almak için her türlü oyuna başvurmuştu. Bu işe bulaşmayan kimse yoktu. Namık Kemal
Ziya Paşa
Mithat Paşa... Abdülaziz devrinde saray kadınlarının hepsinin mücevherleri rehinde idi. (Galata Bankerleri
Prof. Dr. Haydar Kazgan
s. 46)




Osmanlı İmparatorluğu'nun zor durumda iken kendilerine verdiği imkanları kötü niyetli kulllanan birtakım Yahudiler olsa da
İslam ahlak ve faziletini rehber edinen Osmanlı İmparatorluğu sadece Müslüman topluluklara değil gayrimüslim azınlıklara da engin bir hoşgörü içerisinde yaklaşmıştır. Müslüman
Hıristiyan ve Yahudi topluluklar Osmanlı tarihi boyunca yanyana kurdukları ibadethanelerde dini inançlarını yerine getirmişler ve bu konuda en küçük bir sorun bile yaşamamışlardır.


Kuran'da kitap ehli olarak anılan Yahudiler ve Hıristiyanlar tek Allah'a inanan ve O'ndan gelen hükümlere tabi olmuş insanlardır. Ve bu onları Müslümanlara yakın kılmaktadır. Gerçekte Allah Kuran'da Müslümanlara hiçbir kavme karşı bir düşmanlık beslememeyi emretmektedir. Pek çok ayette müşriklere karşı da adaletli olmak emredilmektedir. Nitekim Peygamberimiz (sav) kitap ehli ile olduğu gibi müşriklerle de toplumsal düzeni sağlamak için bazı anlaşmalar yapmıştır. Müşriklere her zaman için adaletle davranılmış
onların korunma ve himaye talepleri Peygamberimiz (sav) tarafından kabul edilmiştir. Bu himaye talebi herhangi bir haksızlığa veya saldırıya uğrama ihtimaline karşı Peygamberimiz (sav)'in korumasını talep etmek
onun yanına sığınmak anlamını da taşımıştır. Hayatı boyunca Peygamberimiz (sav)'den pek çok gayrimüslim ve müşrik himaye talebinde bulunmuş
o da bu kişileri himayesi altına alarak
güvenliklerini sağlamıştır. Çünkü Allah
Tevbe Suresi'nde müşriklerin sığınma hakkı talep ettiklerinde
bu taleplerinin kabul edilmesini emretmiştir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:






Yahudiler ve Hıristiyanlar kitap ehlidir. Doğru-yanlış
haram-helal kavramlarına sahiptirler. Allah'a hesap vereceklerini bilmekte
O'nun peygamberlerini sevip saymaktadırlar. Bunlar Müslümanların kitap ehli ile kolaylıkla birarada yaşayabileceğini gösterir. Allah Kuran'da
Müslümanlara
kitap ehli hakkında bir emir verir; onları "ortak bir kelimede birleşmeye" çağırmak: "De ki: "Ey Kitap Ehli
bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim
O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." (Al-i İmran Suresi
64)







Huzura Bombalı Saldırı
Din ve vicdan hürriyetini sınırsız bir şekilde kullanan Türkiye Yahudilerinin yüzyıllardır kesintisiz devam eden Cumartesi duası 15 Kasım 2003 sabahı patlayan bombalarla kesintiye uğradı. Beyoğlu Kuledibi'ndeki Neve Şalom Sinagogu ile Şişli'deki Beth İsrael Sinagogu'ndaki patlamalarda 24 kişi hayatını kaybederken 300 kişi de yaralandı. İslam dininin kesin olarak lanetlediği terör saldırılarına maruz kalan vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz. Katliamın ardından en çarpıcı açıklamayı Hahambaşı İshak Haleva yaptı. Türkiye tarihinde ilk defa kendilerinin bir Başbakanın ziyaret etmesinden büyük memnuniyet duyduklarını açıklayan Haleva
"Osmanlı İmparatorluğu'ndan ve Türkiye Cumhuriyeti'nden Allah razı olsun"
dedi. Haleva konuşmasında ayrıca şunları söyledi: "Terörün dini ve ideolojisi yoktur. Bu olayda Musevilerden çok Müslümanlar öldü. Her gün gördüğümüz
selamlaştığımız insanlar öldü. Avrupa bunun farkında değil." Galata'da yaşayan Musevi asıllı Ressam-Şair Yusuf Habbib Gerez ise Los Angeles Times'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Bir milyon bomba atsalar Yahudileri İstanbul'dan kaçıramazlar. Burası bizim evimiz ve daima evimiz olacak."


